Sosyal Medya

Makale

Ben OlmakÂ…

(YabancılaÅŸmadan özgürleÅŸebilmek…)

Toplumsallığın oluÅŸturduÄŸu derin kültürden kurtularak ‘ben’ olmanın dayanılmaz cazibesi ruhların ışıklar içinde düşlediÄŸi hayalidir. Bu hayalin süslediÄŸi dayanılmaz inat ve inkâr üzerinden kurulacak direncin oluÅŸturacağı devrim ise yeni bir toplumsallığın oluÅŸumunun temelini oluÅŸturacaktır. Ama aynı baskıyı yeni durum üzerinden kurumlar aracılığı ile gerçekleÅŸtirmenin dayanılmaz cazibesi bir sarhoÅŸluk içinde gerçekleÅŸecektir. Ve döngüsel yabancılaÅŸma tamamlanacaktır.

 

Ben olabilme; adap ile edep arasındaki derin bağın idrak edilmesi ve bu idrak üzerinden adap ile edebin oluşumunu sağlayacak şey, kültürel dayanakları sağlam bir eleştirel bakışla yapabilmekte gizlidir. Yani beni ben yapan değer benim dışımda oluşturulmuş kültürel yapı mı yoksa beni ben yapan değer benim içimden dışarıya doğru akan fıtratın oluşturduğu doğallığın kendisinden mi neşet ediyor? Kaynağı fıtrat ise bu fıtratı dışarıdan belirleyecek yegâne güç Yaratıcı Kudrettir. Ama maalesef insan kültürü ve bu kültürü oluşturan insan duygularının egemen olduğu yapı insanı sadece yabancılaştıracaktır.

Yabancılaştırma kavramı önemli ve dikkate değerdir. Burada şuna dikkat çekeyim: yabancılaşma; insanın kendi olmaktan uzaklaşması ve bu uzaklaşmayı sağlayacak kültürün baskın karakteridir. İnsana neyin yapılacağı veya neyin yapılamayacağını sadece Yaratıcısı söyleyebilir. Yaratıcının emirlerinin bir başkası aracılığı ile (Nübüvvet hariç) yorumlanarak sunulması da yabancılaşmayı çağrıştıran bir durumdur. Duyguların belirlediği yorumların yabancılaştırıcı karakteri belirgindir. İnsan da bu duygularının baskın karakteri üzerinden iç sesini dinlemeye başladığında aslında duyduğu şey tarihsel süreç ile oluşturulmuş insanlık durumunun duygular üzerinden oluşturduğu baskın karaktere boyun eğmekten başka bir şey olmadığıdır. Bu yüzden özgürlük yabancılaşmanın zıttı bir durumu çağrıştırır.

Özgürleşme ise kişinin kendi doğallığını keşfetmesi ve ona yaslanması sayesinde elde edebileceği bir konum ve tutumdur. İnsan bu özgürlüğü elde edebilmesi için gerekli bir bilgi ve anlayış zeminine ihtiyaç duyar. Aslında bir bilgiden çok bir anlayışa olan ihtiyacı daha yoğundur. Ama bu ikisini birbirinden ayırmak biraz zor olduğu için aynı zeminde ikisine de ihtiyaç vardır. Çünkü hem yabancılaşmayı doğru keşfetmeli hem de özgürleşmeyi doğru zeminde anlamlandırmalıdır. Böylece kendi benliğini inşa etme konusunda bir amacı gerçekleştirecek iradeye yaklaşabilir. İnsanın kendi benliğini inşa edeceği vasatı içsel idraki üzerinden elde edebilir. Bu içsel idrak elbette ki bütün kültürleşmiş duygusallıklardan azade olmakla yükümlü olması ise kaçınılmaz olandır. İnsan bu kültürleşmiş kurumsal yapıların tanımlarını ve bu tanımlar üzerinden oluşturduğu yaşam biçimini de yeniden sorgulamaya tabi kılmak zorundadır.

Yani insanın içinde doğduğu kültürün baskın karakteri yabancılaştırıcı özellikler taşır. Ve bu kültürün ürettiği yaşam formunun kendisi kişinin kendi olmasını önleyici tedbirleri meşrulaştırır. Bunu eğitim ve öğretim gibi devasa yapılarla besler. Hatta siyasi ve iktisadi hayatı bunun üzerine kurar. Ve aykırı düşenleri, ben olmaya çabalayanları bu nimetlerden mahrum kılarak bunun ne kadar kötü bir davranış olduğunu toplumsal belleğe yedirir. İşte cesaret burada ortaya çıkıyor. Kişi ben olma kaygısına yakalandığı andan itibaren bir arayışı ve memnun olmayışı da beraberinde getiriyor. Bu memnuniyetsizlik bir arayışı temellendiriyor. Bu arayış, bir eleştiriyi; eğer kökten bir eleştiri geliştirilebiliniyorsa bu onun özgürlüğünün teminatı olacak kapıyı aralıyor. Ve böylece kendini bulup kendi benliği üzerinden ayağa kalktığında kendi saygınlığını da beraberinde yeniden kuruyor. Böylece bugüne kadar oluşturulmuş toplumsal saygınlığın aslında boş olduğu gerçek saygınlığın ise kişinin kendi değeri olduğunu yani kendi içselliğinden ve ben oluşundan kaynaklandığını kavrayarak başkasının kendisine verdiği saygınlık yerine kendisinin bizzat kendi beni için duyduğu saygınlığı kazanarak gerçek anlamda bir özgürlük havasına sahip olur. Bu havayı tadan birinin artık kendi özgürlüğünü bırakması ise düşünülemez zaten!

Kültürel olanın tümünün reddi gibi bir durum söz konusu değil! Bilakis, toplumsallığın ürettiği kültürün baskın karakteri ve kişiye verdiği yön ve misyon üzerinden bir eleştiri yapılır. Yani asıl olan önce yabancılaşmanın neye tekabül ettiğini anlamak ve bu anlam üzerinden kendi beni üzerinden özgürlüğü idrak etmek ve bu idrak üzerinden de mevcut kültürü yeniden inşaya yönelmektir. O zaman alınacak ve bırakılacak olan kültürel yapının parçaları açıklık kazanır. Yoksa yanlış bir kurgu üzerinden yapılacak kabul ve retlerin bir karşılığı olmayacağı gibi beni oluşturma konusunda bir katkısı da olmayacaktır.

Bu noktada asıl olanın kişinin kendi benini bulması ve ona kavuşmasını sağlayacak sağlam bir muhakeme ve düşünce zeminini oluşturmaktır. Bu sağlam zemin ancak kişinin neyi fark edecekse kendisinin fark etmesini sağlayacak bir vasatın oluşumunu beslemektir. Bu noktada ahlaki eylemliğin önemine yapılacak vurgu yerinde olacaktır. Ahlaki kişiliğin kendi benini oluşturmada bir önceliğe sahip oluşunu söylemek mümkün olacaktır. Çünkü ahlaki kişilik, zaten kendisini baskı altında tutmadan davranış ortaya koyabilen kişi demektir. Yoksa baskı altında davranışlar sergileyen kurgulanmış birey ve kişi değildir. Aslında her kurgusallık insanı yabancılaştırır ve özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Bu yüzden yapay ve kurgusal olana yönelik ciddi bir algı oluşturulması önem kazanır. Kişi, ancak bu yapay ve kurgusal olana mesafeli oldukça hakikat ile bağını sağlayabilir. Hakikat ise kurgu ve yapaylığı kaldıramaz ve taşıyamaz özelliktedir.

Yani meselenin özü; kişinin yola çıkarken birileri tarafından çıkarılmaması ve yolda yürürken yapaylıktan ve kurgusallıktan uzak durması. O doğallığı içinde tavır ve davranışlarını sergilemesi ve kendi beninin içsel sesini dikkate alarak tuzaklardan uzak durması. Yoldaşlarına olan itimadını da kendine olan itimadı üzerinden betimlemesi ve böylece kendisinden başka kimseye dayanmaya gereksinim duymadan kendi varlığı üzerinden yolunu sürdürmesi. Düşe kalka yolu yürümesini bilmeye çalışmasıdır.

Onun her yabancılaştırıcı düşünce ve tavırdan uzak durmasını iradi olarak ortaya koyması. Ben olmayı eksene alacak bir kişiliği kabullenmesi ve ona güveninin çokluğu onu ben olmaya itecek kuvveti ve gücü oluşturmasını sağlayacaktır. Özgürleşen ben yabancılaşmaya dur diyecek ve kendi olma adımlarını atacak kuvvete haiz olacaktır.

 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.