Sosyal Medya

İz Bırakan Replikler

"Girmeden tefrika bir millete düşman giremez"

Türk milletinin beka mücadelesinde büyük yara aldığı muharebelerin başında Balkan Harbi (1912-1913) gelmektedir. Bu harp, iktidar-muhalefet ilişkilerinin çarpıklığını ve merhum Âkif'in "Girmeden tefrika bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" mısralarının hakikatini de açık bir şekilde ortaya koymaktadır.



Hasan Ali Polat / Açık GörüÅŸ

Türk milletinin beka mücadelesinde büyük yara aldığı muharebelerin başında Balkan Harbi (1912-1913) gelmektedir. Bu harp, iktidar-muhalefet iliÅŸkilerinin çarpıklığını ve merhum Âkif'in "Girmeden tefrika bir millete düÅŸman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" mısralarının hakikatini de açık bir ÅŸekilde ortaya koymaktadır.


Åžehbenderzâde Ahmed Hilmi Bey'in Muhalefetin Ä°flası adlı eserinde Balkan Harplerine vurgu yaparak aktardığı aÅŸağıdaki ifadeler, geçmiÅŸteki iktidar-muhalefet iliÅŸkilerindeki gerginliklerin ülkeye verdiÄŸi zararı çarpıcı bir ÅŸekilde vurgulamakta ve günümüze dahi pek çok mesaj vermektedir:

"Bize denilecek ki: Muhalefetsiz meÅŸrutiyet olmaz, meÅŸrutiyet demek, fırak-ı muhtelifenin[muhtelif fırkaların], efkâr-ı adîdenin tesâdümü[birçok fikirlerin çarpışması], muvazenesi[dengesi]demektir.

Biz buna cevaben diyeceÄŸiz ki: Fırkalı, muhalefetli, müsademeli[çatışmalı]meÅŸrutiyetimiz, ordunun berbat olmasına, milletin iki düÅŸman parçaya ayrılmasına, her muhterisin millet zararına bin türlü tama'lara[açgözlülüÄŸe]düÅŸmesine ve en sonu koca Rumeli'nin gitmesine bâ'is oldu[sebep oldu]. Yine böyle fırkalarla böyle muhalefetlerle, böyle müsademelerle iÅŸe devam edersek, biraz sonra Anadolu da elimizden gidecek. Vatan elden gider, bu necip millet mahkûm olursa, iÅŸte o vakit hepimiz bir fırkaya cebren intisap ettirileceÄŸiz. Sefiller, zeliller, mahkûmlar fırkası!"

Beka mücadelesi

Türk milletinin beka mücadelesinde büyük yara aldığı muharebelerin başında Balkan Harbi (1912-1913) gelmektedir. Bu harp, iktidar-muhalefet iliÅŸkilerinin çarpıklığını ve merhum Âkif'in "Girmeden tefrika bir millete düÅŸman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez" mısralarının hakikatini de açık bir ÅŸekilde ortaya koymaktadır. Çünkü Osmanlı hükûmetleri, bu dönemde düÅŸmandan çok muhalefetteki Ä°ttihâdçılarla harp etmektedir; bürokrasideki Ä°ttihâdçılar vazifelerinden el çektirilirken pek çok Ä°ttihâdçı tevkif edilmekte, harp sahasında Ä°ttihâdçı subaylara güvenilmemektedir. Hülasa harp esnasında ihtiyaç duyulan birlik ve beraberlik mevcut deÄŸildir. Oysa Ä°ttihâdçılar, harp baÅŸladıktan hemen sonra bütün merkezlerine bir tamim göndererek harbin zor döneminde hükûmete müzaheret edeceklerini bildirmiÅŸlerdi; ancak Ä°ttihâdçılara itimat edilmemiÅŸtir.

Babıali Baskını

Harbin kısa sürede büyük felaketleri beraberinde getirmesi, Balkanlardaki Osmanlı topraklarının peÅŸi sıra elden çıkması ve Edirne'nin dahî terkinin gündeme gelmesi gibi hadiseler, Kamil PaÅŸa hükûmeti tarafından tedibi için gayret gösterilen Ä°ttihâdçıları harekete geçirdi. Ä°ttihâdçılar, hem Halaskâr Zabitan müdahalesinden beri maruz kaldıkları sıkıntıları aÅŸmak hem de Edirne'nin kaybını önlemek gibi hususları öne sürerek 23 Ocak 1913'te Bâbıâli Baskınını gerçekleÅŸtirdiler ve Kamil PaÅŸa hükûmetini düÅŸürerek ettirerek yerine Mahmud Åževket PaÅŸa hükûmetinin kurulmasını saÄŸladılar. Harp devam ederken gerçekleÅŸen bu hükûmet deÄŸiÅŸikliÄŸi, tabii olarak Ä°ttihâd ve Terakki'nin muhalifleri tarafından can sıkıcı bir geliÅŸme olarak görüldü. Nitekim Ä°ttihâd ve Terakki'nin muhalifi olan Dâhiliye Nazırı Ahmed ReÅŸit, Maliye Nazırı Abdurrahman Vefik, gazeteci Ali Kemal ve Dr. Rıza Nur baÅŸta olmak üzere bazı isimler yurt dışına sürgün edildiler. Aslında M. Åževket PaÅŸa hükûmeti ilk zamanlar, bir devr-i sâbık(ancien régime) yaratmama, intikamcı hareket etmeme gayreti içerisinde oldu. M. Åževket PaÅŸa, Talat ve Cemal Beyler ile bir görüÅŸmesinde "ÅŸiddet politikası terk edilecektir beyler" demiÅŸti. Gerek Sadrazam M. Åževket PaÅŸa gerekse de Ä°ttihâdçılar, muhaliflere müsamahalı davranarak Balkan Harbi'nin yarattığı faciaların tesirini de azaltmayı hedeflemekteydiler.

KuÅŸkular devam etti

O yüzdendir ki Alemdar gibi muhalif gazetelerin çıkmasına müsaade edildi; hatta iktidar-muhalefet birlikteliÄŸini saÄŸlamak gayesini matuf olarak Müdafaa-i Milliye Cemiyeti kuruldu ve bu cemiyete Prens Sabahaddin ve Lütfi Fikri Bey gibi isimler de davet edildi; fakat bu davet kabul görmedi. Onlar kabul etmeseler de Ä°kdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet, Sabah gazetesi baÅŸyazarı Diran Kelekyan ve Ä°fham gazetesi müdürü Ahmet Ferit gibi isimler cemiyete iÅŸtirak ettiler. Hatta Cemiyet tarafından oluÅŸturulan "Tenvir Heyeti" içerisinde yer aldılar. Bu heyetin kararında ÅŸöyle denilmekteydi:

"A'dâmızın[düÅŸmanlarımızın]belki yegâne istinatgâh ümidi dâhilen mevcut olan tefrika idi. Darülfünun konferans salonunda bu tefrika ebediyen defnedildi. Ba'de-zîn[bundan sonra]gerek bugünkü düÅŸmanlarımız gerek istikbâlde vatanımıza taarruza cüret edebilecekler karşısında yek-dil ve hem-dest bir Osmanlı milleti bulacaklardır." Hülasa M. Åževket PaÅŸa hükûmetinin ilk evresinde iktidar-muhalefet iliÅŸkileri baÄŸlamında böylesi olumlu bir atmosfer mevcuttu. 11 Åžubat 1913'te siyasî tutuklulara ve davalı olanlara yönelik umumî af ilânında da bulunuldu. Ancak muhalifler, bu yeni sayfa açmaya dönük teÅŸebbüsleri hep soru iÅŸareti ile karşıladılar. Hatta muhalif meclis ve mahfillerde, "Aman dikkat edelim... Bu hinoÄŸlu hinler, galiba topumuza birden bir alicengiz oyunu oynayacaklar. Kökümüzü kazıyacaklar." gibi söylemleri de beraberinde getirdi. Zaten bir müddet sonra Prens Sabahaddin, Åžerif PaÅŸa, Gümülcineli Ä°smail Hakkı ve Basri Efendiler baÅŸta olmak üzere muhalifler, Ä°ttihâdçı ve kendileri açısından tehdit olarak telakki ettikleri M. Åževket PaÅŸa hükûmetinin sükûtu için Taklib-i Hükûmet[hükümet darbesi]yönünde çalışmalar içerisinde olmaya baÅŸladılar. Ä°ttihâdçıların gerçekleÅŸtirdiÄŸi Bâbıâli Baskınına benzer bir baskın hedeflediler. Ancak Ä°stanbul Muhafızı Cemal Bey'in gayretleri ve Åžair Celis ve Fethi Beylerin aktardıkları bilgilerle bu teÅŸebbüs boÅŸa çıkarıldığı gibi Satvet Lütfi ve Ahmet Bedevi Beyler gibi isimler Divan-ı Harb-i Örfî tarafından müebbet kalebentlikle cezalandırıldılar ve Bodrum'a sürgün edildiler.

Taklib-i Hükûmet teÅŸebbüsünün açığa çıkarılması ve tevkifler sonrasında yeni teÅŸebbüslere giriÅŸildi. Bu yeni teÅŸebbüse dâhil olanlar, memlekette umumî bir ihtilal vücuda getirerek mevcut hükûmeti devirmeyi, bunu gerçekleÅŸtirmek için de M. Åževket PaÅŸa, Karasu ve Nesim Ruso Efendiler ile Talât, Cemal ve Azmi Beyler gibi isimleri katletmeyi hedeflediler. Gayeleri uÄŸruna bir gizli cemiyet de teÅŸkil eylediler. Bu teÅŸebbüs içerisinde muhaliflerden Gümülcineli Ä°smail Hakkı, Pertev Tevfik, Ahmet ReÅŸit, Kemal Midhat, Muhip, Yüzbaşı Kazım ve Miralay Fuat Beyler ile Damat Salih ve Åžerif PaÅŸalar gibi isimler de yer aldılar. Hedeflerine ulaÅŸabilirlerse Kamil PaÅŸa'yı Sadarete, Prens Sabahattin Bey'i de Hariciye Nazırlığına getirmeyi amaçlamaktaydılar.

11 Haziran suikasti

Nitekim bu amaca ulaÅŸmak için Yüzbaşı Kazım Bey ve arkadaÅŸları, çalışmalara baÅŸladılar; ilk hedef M. Åževket PaÅŸa idi. Aslında Ä°stanbul Muhafızı Cemal Bey, muhaliflerin M. Åževket PaÅŸa'ya yönelik bir suikast tertibi içerisinde olduklarından haberdardı ve hatta suikast günü sabahtan PaÅŸa'ya giderek tedbirli olunması gerektiÄŸini bildirmiÅŸti. Ancak PaÅŸa, "iÅŸ olacağına varır. Ne yapalım? Hüküm Allah'ındır" demiÅŸti. Yüzbaşı Kazım Bey ve arkadaÅŸları ise hazırlıklarını tamamlamışlar, uygun anı kollamaktaydılar. Netice itibariyle 11 Haziran 1913'te Mahmut Åževket PaÅŸa'nın, Bâbıâli'ye gitmek üzere Harbiye Nezaretinden otomobiliyle çıkması ve GedikpaÅŸalı Saraylı Hanım'ın cenazesi münasebetiyle PaÅŸa'yı taşıyan otomobilin durmasıyla harekete geçtiler. PaÅŸa'nın otomobiline hücum ederek PaÅŸa'yı ve yaveri mülazım Ä°brahim Efendi'yi katlettiler. Böylelikle Yüzbaşı Kazım Bey ve arkadaÅŸları, suikast planlarını kuvveden fiile geçirmiÅŸ oldular.

Ä°dam edildiler

Sadrazam M. Åževket PaÅŸa'nın katli sonrasında derhal suikastı gerçekleÅŸtirenlere yönelik Ä°stanbul Muhafızlığı ve Polis Müdüriyeti tarafından takip ve tahkikat baÅŸlatıldı. Hadise günü ve takip eden günlerde Damat Salih PaÅŸa ve Yüzbaşı Kazım, Topal Tevfik, Muhip ve Miralay Kemal Beyler baÅŸta olmak üzere suikast ile alakalı olduÄŸu düÅŸünülen pek çok kiÅŸi peyderpey tevkif edildi. Bu takip, tahkikat ve tevkiflerin neticesiyledir ki suikastçılar, Talat ve Cemal Beyler ile Karasu Efendi gibi önemli Ä°ttihâdçıları ortadan kaldıramadılar. Tevkif edilenler Divan-ı Harb-i Örfî'de yargılandılar ve 22 Haziran 1913 tarihli harp divanı kararları bir gün sonra Sultan Mehmed ReÅŸat tarafından tasdik edildi ve nihayetinde Damat Salih PaÅŸa ve Yüzbaşı Kazım, Topal Tevfik, Mehmet Ali, Kumarbaz Ziya, Åževki, Miralay Fuat, Muhip, Abdullah Safa, Åžoför Cevat, Hakkı ve Jandarma Kemal Beyler 24 Haziran 1913'te sabaha karşı Bayezid meydanında asılarak idam edildiler.

Muhalefetin tasfiyesi

M. Åževket PaÅŸa'nın katli sonrasında Ä°stanbul Muhafızlığı tarafından gerçekleÅŸtirilen sıkı takibat neticesinde çok kısa bir süre içerisinde muhalifler birer birer tevkif edildiler ve muhafızlık, "muhalefet namına memleketin muhtaç olduÄŸu sükûnet-i efkârı kavlen[söz ile], fiilen ve tahrîren[yazı ile]ihlale cür'et-yâb oldukları öteden beri malum olan bazı zevat ile Payitahtın selâmet-i umûmiyesi[genel selameti]için daimî bir tehlike teÅŸkil edebilecek mahiyet-i ser-keÅŸânede bulundukları müsellem [su götürmez bir ÅŸekilde açık]bulunan eÅŸhasın Ä°dare-i Örfiyye Kararnamesi'nin altıncı maddesinin ikinci fırkasına bi'l-istinad Sinop'a izamları suretiyle idare-i mezkure mıntıkası hâricine tard ve teb'îdleri"ni talep etti. Ä°stanbul Muhafızlığının bu talebi kabul görülünce Ä°stanbul'da ikametleri mahzurlu görülenler Sinop'a sürgün edildiler. Sinop'a sürgün edilenler arasında Amasya eski mebusu Ä°smail Hakkı PaÅŸa, Ä°stanbul eski mebusu Tahir Hayrettin Bey, Alemdar gazetesi baÅŸyazarı Refii Cevat Bey, Refik Halit Bey, Ä°ÅŸtirak gazetesi sahibi Hüseyin Hilmi Bey, Vazife gazetesi mesul müdürü Mustafa Suphi Bey ve Fatih dersiamlarından Mehmet Atıf Efendi gibi isimlerin dâhil olduÄŸu yaklaşık 500-600 ÅŸahıs yer almaktadır. Burada vurgulanması gereken bir husus, sürgün edilenlerin M. Åževket PaÅŸa'nın katli ile alakaları olduÄŸu için deÄŸil Ä°ttihâd ve Terakki Cemiyeti'nin muhalifi oldukları için Sinop'a gönderildikleridir. Ä°ttihâdçı hükûmet, muhaliflerin matbuat hayatı içerisinde yer almaları ve Ä°stanbul'da bulunmalarını ciddî tehdit olarak telakki ettiÄŸi için böylesi bir karar aldı. Ancak, Sinop ve sair yerlere sürgün gönderilenlere dönemin ekonomik koÅŸulları çerçevesinde yevmiyelerini de vermeye çalıştı. Sürgün gönderilenler, zaman zaman menfalarından [sürgün yeri] affedilmeleri yönünde taleplerde bulundular. Bazı sürgünlerin af talepleri, dönemin konjonktürüne göre tavır almaya ve afları için aracılar devreye koymaya çalıştıklarının bir göstergesidir. Buna bir örnek Refii Cevat Ulunay'dır.

Konjonktüre göre tavır

Ä°stanbul Muhafızlığı tarafından ilk kafile ile 18 Haziran 1913'te Sinop'a gönderilen Refii Cevat Bey'in bir müddet sonra sürgün yeri Çorum olarak deÄŸiÅŸtirildi. Burada sürgün iken Çorum Gureba Hastanesinden aldığı raporlara istinat ederek yazdığı bir dilekçe ile Dâhiliye Nazırı Talat PaÅŸa'dan af talebinde bulundu. Hastane baÅŸtabibinin raporuna göre Refii Cevat, romatizma hastasıydı ve Çorum çok soÄŸuk olduÄŸu için romatizmanın tedavisi için uygun bir yer deÄŸildi. Hatta Ankara Valisi de Refii Cevat Bey'in "ıslah-ı nefs" ettiÄŸine kaniydi ve affını münasip görmekteydi. Refii Cevat'ın Talat PaÅŸa'ya hitaben yazdığı dilekçede çok saygılı bir dil kullanılmakta ve akrabalarının meziyetleri öne çıkarılmak suretiyle affı talep edilmektedir. 10 Aralık 1916 tarihli bu dilekçe aÅŸağıdaki ÅŸekildedir:

"Dâhiliye Nâzırı Talât Beyefendi Hazretlerine, Beyefendi hazretleri, Ä°snat olunan siyasi bir meseleden dolayı tevkif edildim. Heyet-i Tahkikiye hakkımda tahkikat yaptı. Benim tamamıyla masum olduÄŸuma kanaat getirdi. Hatta o zaman Ä°stanbul Muhafızı bulunan Cemal PaÅŸa'nın da –politikaya karışmamak hususunda verdiÄŸim sözde sebat ettiÄŸimden dolayı- tebrikine nail oldum. Bununla beraber ne bu kanaat ne de bu tebrik benim de sairleri gibi kâlen, kalemen fiilen muhalefet namıyla Sinop'a nefy ve teb'îd[sürgün]edilmeme mani' olamadı. Üç sene Sinop'ta bekledim. Bin iki yüze varan menfîlerden kimi tahliye edildi, kimi firar etti. Hatta Taklîb-i Hükûmet meselesinden dolayı ağır cezalarla mahkûm olanlar bile ba'de'l-firar[firardan sonra]nail-i afv oldular. Ben -neden bilmem- yirmi sekiz kiÅŸinin arasına katılarak Çorum'a gönderildim. Dört sene oldu. Bu dört senenin her senesi on seneye muadildir. Yirmi yedi yaşında bir ihtiyar oldum ne yazı yazacak kariha[fikir kuvveti], ne söz söyleyecek nâtıka [düÅŸünüp söyleme hassası, kuvveti], ne de tahammül edecek kuvvet ve takat kaldı. Artık kâlen, kalemen, fi'ilen diye gösterilen esbabın bana teÅŸmili caiz deÄŸildir.

Ahvâl-i husûsiyeme gelince: babam yirmi beÅŸ sene bu topraÄŸa hüsn-i hizmet etti. Yozgat mutasarrıflığından tekaüt edildi, Konya'ya çekildi, 'amcam Konya Mebusu Mehmed Emin Efendi iki defa Ä°ttihâd ve Terakki namına intihap edildi. Sebat ve metanet-i ahlakiyesi sizce dahî malumdur. Hünkâr postunda oturan diÄŸer amcam Veled Çelebi'yi zikretmeye lüzum görmüyorum. Mekke-i Mükerreme'nin fethinde Hazret-i Peygamberin katline ferman buyurduÄŸu Abdullah bin Ebu Serh'in Hazret-i Osman'ın süt biraderi olması onu idamdan kurtardı. Hısım ve akrabamın hasenatı benim seyyiat denecek kadar bile deÄŸeri olmayan maziye karışmış ahvâlime tesir etmez mi?"

Dil de deÄŸiÅŸti

Refii Cevat bu dilekçe ile af talebinde bulunmuÅŸ olsa da talebi kabul görmedi. Ancak, Mayıs 1917'ye gelindiÄŸinde sürgün yerinin Çorum'dan Konya'ya tebdiline izin verildi. Ä°ttihâd ve Terakki Cemiyeti iktidarı bıraktıktan sonra 4 Kasım 1918'de de affa mazhar oldu. Affı akabinde Alemdar'daki yazılarında ise Ä°ttihâdçılara hakaretlere varan ifadeler kullandı. Çünkü Ä°ttihâdçılar iktidardan düÅŸtükleri için 1916'daki dilekçede kullandığı dil de gitmiÅŸti. Nitekim "Yeni Çevirme Harekâtı" baÅŸlıklı yazısında Ä°ttihâdçılar hakkında ÅŸöyle demekteydi: "Bizler için, Osmanlılar için, Türkler için, Åžark için, Garp için velhasıl bütün dünya için bir tek bî-aman düÅŸman vardır: Ä°ttihat ve Terakki! BaÅŸka düÅŸman bilmiyoruz."

Yine Refik Halit Bey de sürgün olmasına raÄŸmen Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp gibi isimler tarafından gözetilmiÅŸti. Sürgün olmasına raÄŸmen Türk Yurdu'nda yazıları çıkmıştı. Hatta Ä°stanbul'a dönüÅŸüne ve affına aracılık edilmiÅŸti. Ancak o da Ä°ttihâdçı iktidar düÅŸtükten sonra Ä°ttihâdçılar hakkında sert yazılar yazdı. ÖrneÄŸin Alemdar'daki "Anadolu Diyor ki" bir yazısında; "Talatlardan yaka silktim, soysuz attan ben küheylan beklemem, Enverlere lanet olsun, madrabazdan kahramanlık istemem; Cemallerden gözüm yıldı, sehpaları, cellâtları özlemem." demekteydi. Muhittin Birgen, hatıralarında, Mütareke dönemindeki matbuat âlemindekilerin konjontüre göre nasıl hareket ettiklerini ele almakta ve Ä°ttihâdçıların iktidarı bırakması sonrasını "tam bir külah kapma zamanı" olarak deÄŸerlendirmektedir.

[email protected]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.