Sosyal Medya

Makale

İslam'ın Vicdanından Müslümanlara Çağrı

Ä°slam’ın vicdanı; Ä°slam’ın ÅŸuuru ile beslenen bir idrakin dışa vurumu ve bunun ifadeye kavuÅŸturulmasını içerir. Herhangi bir etki altında kalmadan, Ä°slami ilimlerin usul geleneÄŸi içinde kendi ahkâm ve ahlakını inÅŸa edecek temel ilkelerini gözeten ve bunu bir ÅŸuur üzerinden toplumsallaÅŸmanın bizatihi kendisi kılacak bir siyasi, sivil ve ahlaki dirayete sahip olmanın taşıdığı bir davettir…

Müslümanların son yüz yıllık mücadelesi ve yaÅŸadıklarını yeniden ele alarak bir deÄŸerlendirmeye tabi kılması, zaaflarını ve iyi taraflarını ortaya koymaları ve buna göre yeni bir arayışın yeni dilini inÅŸa ederek yeni bir toplumsallaÅŸmanın ümmet baÄŸlamındaki önemini gözeterek hareket etmeleri elzem hale gelmiÅŸtir. Her hareketin kendi içinde zaaflar ve güçlü yanlar bulması kadar normal bir durum yoktur. Ama bugün herhangi bir hareketin tek başına Müslümanları ümmet haline taşıma gücü, istidadı ve dili bulunmamaktadır. Bilakis, ümmeti parçalayacak projelerin hayata geçirildiÄŸi bir tarih dilimi yaşıyoruz. Gazze direniÅŸi Müslümanlar için bir diriliÅŸ umudu serpti. Suriye direniÅŸi ve diriliÅŸi ise hala tam olarak kendini gerçekleÅŸtirme imkânlarını devÅŸirmiÅŸ deÄŸildir. Tabi ki daha çok kısa bir süre geçti. Ama gelecekte ne olabileceÄŸine dair umutlar, beklentiler, eklentiler ve eksiltiler hep devam ede gelecektir.

Müslümanların, birliÄŸini, dirliÄŸini, diriliÅŸini, ruhunu, anlamını, ahlakını, güvenini ve temsiliyetini temsil edecek bir arayışın öne çıkarılması kaçınılmaz olmalıdır. Bu konuda her mümin fert ve cemaat bundan sorumludur. Bu sorumluluÄŸu kendi hanesine yazmak yerine aynı duygu ve düşünceyi taşıyan her fert ve cemaat ile birlikte daha iyiyi ve güzeli nasıl ortaya çıkarırız diye bir istiÅŸare geleneÄŸi oluÅŸturmaya baÅŸlanması elzemdir.

İçinde var olduÄŸumuz Ä°slami kültürün temel kodlarını dikkatle ele aldığımızda bizi doÄŸru bir zemine taşımakta yetersiz olduÄŸunu gözlemleme imkânımız vardır. Zaten mevcudun kendisi de bunu açıkça göstermektedir. O yüzden yeni bir bakış ve yeni bir yapılanmaya olan ihtiyaç açıktır. Bu sorumluluÄŸu üstlenecek bir yapının varlığı behemehâl gereklidir. Müslümanların kendi aralarında sınır, renk, dil ve mezhep ayrımı yapmadan birlikte var olmalarını saÄŸlayacak Ä°slam’ın ruhuna uygun ilkelerin ahlaki bir yapıyı biçimlendirerek onu temsil zeminine taşıması ve kendisine yönelik her türlü tehdidin Allah’ın kudret eli ile yok olacağına olan imanı ile birlikte sadece kendi ahlaki öncelikleri üzerine kurulu bir zemine yaslanmasına çokça ihtiyaç vardır. Çünkü temsiliyet olmadan davet olmaz! Davet için temsiliyet elzemdir.

Temsiliyet ise, gönüllü bir ÅŸekilde Ä°slam ile kurulacak baÄŸ üzerinden Müslümanların onları temsil ettiklerine dair görüşü ve bakışını belirleyen ÅŸeyin kendisi olmalıdır. Yani temsiliyet bir ahlaki düzeyi iÅŸaret eder, bu ahlaki düzeyden sonra siyasi düzey gelmelidir. Ama siyasi düzey her zaman ahlaki düzeyi takip edecektir. Çünkü siyasi düzey, kendini kontrol etmeye açık hale getirmeden bir özgürleÅŸme ve ahlaki zemini koruma söz konusu edilemez!

Böyle bir yapının iki temel özelliÄŸi öne çıkarılmalıdır: ilki, ahlaki düzlem, müslüman ahlakının bütün formlarını içerecek düzeyde ve niteliÄŸini de beraberinde taşıyarak ruhunu olgunlaÅŸtırması esasa taalluk eder. Ä°kinci özellik ise, düşünce zeminidir. Bu düşünce zemini ise, ayrıştırmayı deÄŸil, bütünleÅŸtirmeyi önceleyen bir yapısal düzleme sahip olmalıdır.

Çatışma yerine bütünleÅŸme esas alınmalıdır. Kuran insana Fatiha suresinde ‘Ä°yyake na’budu ve iyyake nastain/biz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz’ derken, ferden okuduÄŸun zaman bile biz diyerek ümmeti içinde taşıyan bir ÅŸuur ruhu kazandırmaktadır. Yani bir müslüman Ä°brahim (as) gibi tek başına ferdi vahit olarak ümmeti temsil edebilmelidir. Müminler kardeÅŸtir, emri ilahisini her düzlemde temel bir ilke olarak kabul etmeli ve ‘bir mümin bir vücudun azaları gibidir’ denirken kastedilen, ümmetin tek bir beden olarak varlığını kabul ederek baÅŸlamaktır.

Ulus devlet gibi temel modern bir yapılanma müslüman ümmeti parçalara ayrıştırmıştır. Öncelikle bu parçalanmaya karşı bir ÅŸuur hamlesi geliÅŸtirilmelidir. Dünyanın neresinde bir müslüman varsa elbette ki o benim kardeÅŸimdir, diye bakılmalı, o müslüman da nerede olursa olsun, bir yerlerde kardeÅŸleri olduÄŸunu bilerek hayatını sürdürmelidir. Ferden fert bu böyle olduÄŸu gibi kavimler ve cemaatler içinde bu geçerliliÄŸini korumalıdır. Modern düşüncenin insanları parçalayarak onlara özgürlük sunduÄŸu bir dünyada Müslümanlar ise, bütünleÅŸerek özgürleÅŸeceklerini bilmeleri, anlamaları, idrak etmeleri ÅŸarttır. Bu yüzden, müslüman yapılar, Ä°slam’ın temel ilkeleri, ahkâmları ve ahlaki yapısı içinde varlık kazanmayı öncelemelidirler. Âlimler, entelektüeller ve aydınlar da bu durumu iÅŸaret eden yaklaşımlar ile birlikte birbirleri ile iletiÅŸim içine girmeleri elzemdir.

Ä°slam, birleÅŸtirir, ayrıştırmaz, ayrıştırmaya yönelten her bakış Ä°slam dışı bir zemine kaymaktadır. Mezhebi farklılıklar dini bir farklılığı izhar etmez! Bilakis, ümmetin zenginliÄŸini iÅŸaret eder. Her mümin fert, Ä°slam ile kayıtlı bir ahlaki tutuma sahip olmak zorundadır. Onu baÄŸlayan tek ÅŸey Ä°slam ve O’na dayalı bakış olmalıdır. Bu noktada Ä°slam nedir sorusunun cevabı da önemlidir. Her insani çabanın devrede olduÄŸu zemin çoÄŸulcu zemini iÅŸaret eder. Ama Ä°slam ilahi boyutu öne çıkan bir bakışı da içinde taşır. Ä°ÅŸte bu noktada Ä°slami ilim usul geleneÄŸi bize mütevatir diye bir kavram hediye etmiÅŸtir. Kuran ve Sünnet üzerinden elde edilmiÅŸ ahkâmın tevatür olup olmadığı üzerinden müminlerin bütününü kuÅŸatan veya kuÅŸatmayan bir özellik taşıdığı da beyan edilir. Böylece, müminlerin farklı yaklaşımları onların dinleri ile kurdukları özel iliÅŸkiyi ve imtihanlarını belirgin kılar. Ama Ä°slam, aynı zamanda bütün müminleri baÄŸlayan temel ilkelerini hayata geçirmiÅŸtir. Peygamber, sahabe ve tabiin kadar daha sonrada bir konuda ümmetin icması söz konusu olduÄŸu zaman baÄŸlılığın izharı ÅŸarttır.

Kişisel çıkar ve iktidar hırsı taşımayan her mümin, doğal olarak bu hükümlere uyar ve müminlerin birlikte var olmalarını, onların yaşadığı acının bizatihi kendi bünyesinde yaşadığı gerçeğini dikkate alarak ona yardımcı olmasını sağlaması gerektiğini bilerek hareket etmesini sağlayacaktır. Bu konuda kim çaba ve gayret gösteriyorsa ve temel ilkelere ahlaki zemini taşıyarak bağlı kalıyorsa her mümin o kardeşine dayanışma göstermelidir.

Mümin, modern baÄŸlamı içinde siyasi bir varlık deÄŸildir. Ama mümin, attığı her adımını kendi bütünlüğü içinde atacağı için siyasi bir karşılığı da içermektedir. Fakat bu iki siyasi adımın aynı ÅŸey olmadığını da bilerek bu bakışı serdetmelidir. Çünkü modern dünya aldatıcı bir pozisyonu her düzlemde ve düzeyde icra etmektedir. Müslümanlar da sürekli bu aldanış psikozu içinde kendi varlıkları ile yabancılaÅŸarak varlık kazanmaktadırlar. O yüzden modern düşüncenin ürettiÄŸi kültürün aldatıcı pozisyonlarını, kavramlarını, ilkelerini, dikte edilen sosyal yaÅŸamı ve özgürlük algısını yerle yeksan etmeden mümin olunamaz! Ãœmmetin uyanışı, aldanış psikozundan kurtuluÅŸu ile mümkündür. Bu yüzden bir farkındalık olmazsa olmazımız olarak önümüzde durmaktadır.

Ey mümin, ölüm ensende durmaktadır. Ne zaman öleceÄŸini bilemezsin, ama bugün yaşıyorsan, üzerine düşen sorumluluÄŸu yerine getirmelisin ki ilahi inayeti celbederek kendi kurtuluÅŸunu garanti altına alasın… Bilesin ki senin kurtuluÅŸun ile ümmetin kurtuluÅŸu aynı düzlemde iÅŸlevselleÅŸmektedir. Bunu bil ve buna göre davran ki yarın ruz-i mahÅŸerde piÅŸman olanlardan olmayasın…

Abdulaziz Tantik

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.