Sosyal Medya

Makale

Dünden Bugüne Laiklik Tartışmaları Bize Ne Söylüyor

Laiklik tartışmaları batılı ülkelerdeki anlamı ile müslüman ülkelerdeki anlamı arasındaki bariz farkı kavramadan laikliğin ne olduğuna dair sahih bir anlayış geliştirilemez!

Batı’da laiklik/sekülerlik, Kilise hegemonyasına karşı yeni yükselen burjuva sınıfının kendi egemenlik imtiyazını elde etme arayışının dışa vurumudur. Mülkiyet kavramı ile sekülerlik/laiklik kavramı arasındaki irtibatı anlamadan da burjuvazinin niye laikliÄŸi/sekülerliÄŸi istediÄŸini anlamakta zorlanılacak demektir.

Bilgi ve iktisadi mülkiyeti kendi tekelinde tutan kilisenin bu tekelini kırmanın tek yolu seküler bir kültür üzerinden laikliÄŸi öne çıkartarak kendine egemenlik alanını açmak ve iktidar üzerinden mülkiyet ve bilgi meselesini çözüme kavuÅŸturmaktı. Bunu da çözüme kavuÅŸturdular. O yüzden küresel bir sermaye ortaya çıktı ve Kilisenin bütün egemenlik haklarını bir imtiyaz olarak devraldılar. Buradan hareketle de dünyaya yeni bir nizam vermeye ve yeniden bir kültür inÅŸasına kalkıştılar, bunda da baÅŸarılı olduklarını söylemek mümkündür…

Müslüman Ãœlkelerdeki laiklik tartışmaları da benzer bir kaygı üzerinden geliÅŸtirilmiÅŸtir. Nerede laiklik/sekülerlik öne çıkarılmışsa, orada bir iktidar deÄŸiÅŸimi saÄŸlanmıştır ve yeni bir kültürün izleri görünür olmaya baÅŸlamıştır. Ä°ÅŸte Türkiye Cumhuriyeti de laikliÄŸi ve seküler eÄŸitim ve kültürü kabul ederek ve buna göre ülkeyi dizayn ederek yeni iktidarın egemenliÄŸinin devamına yönelik bir garantiyi saÄŸlamaya çalışmışlardır. Ä°slam Ãœlkeleri diye tanımlanan her ülkenin durumu buradan farklı bir ÅŸekilde olmamıştır. Hatta bugün Suudi Arabistan gibi ülkelerde yeniden bir sekülerleÅŸme dalgasının baÅŸlaması da iktidarını sürdürebilme imkânını güçlendirme ile iliÅŸkili olduÄŸunu söylemek yanlış deÄŸildir…

Türkiye’de Ä°slamcılığın devreye girdiÄŸi altmışlı yıllarla birlikte baÅŸlayan laiklik tartışması, öncelikle devletin üzerine bina edileceÄŸi bakışın bu toprakların ruhu ile barışık olması ve iktidarın tekrar el deÄŸiÅŸtirmesini saÄŸlamaya matuf bir tavrın tabii sonucudur. LaikliÄŸi savunan ve laikliÄŸe yönelik eleÅŸtirilere hukuki engeller çıkararak karşıtlarını hapishanelere göndermek de aslında kendi iktidar alanını korumaya yönelik bir refleksin tabii tezahürüdür. Bu durumun yanlış ve doÄŸru olduÄŸu tezinin dışında ele alınarak düşünülmesi meselenin doÄŸru bir zeminde tartışılmasını ve ülkenin geleceÄŸi konusunda daha saÄŸlıklı bir bakış üzerinden bir müzakere geliÅŸtirmesi imkânını doÄŸurur.

Ãœlkemizde tekrar Osmanlı Hanedanının iktidar olması gerektiÄŸini savunacak bir kesimin var olacağını söylemek pek mümkün görünmemektedir. Geride kalan kimse de yoktur, olanların da böyle bir maceraya girmesi beklenilmemektedir. Bugüne kadar ortada olan tablo bu… Åžimdi meseleyi bir iktidar deÄŸiÅŸimi meselesi olarak görmekten çıkartarak konuyu tartışmakta yarar var: Katolik kilisesi, dinin hegemonyasını kendi uhdesinde tutarak baÅŸka bir sözcünün varlığını ilelebet yok saymıştır. Çatışma bu zeminden hareketle zorunlu olarak çıkmıştır. Bu noktada laikliÄŸin batılı insan ve düşünce açısından kaçınılmaz bir son olduÄŸunu söylemekte yarar var. Ä°slam ve Müslümanlar ise dinin yorumunun egemenliÄŸinin bir sınıfsal yapıya devredilmesinin imkânsız bir sistemini kurmuÅŸlardır. Ã‚limler sınıfı ise sınıfsal bir ayrım deÄŸil ve herhangi bir kesime, ırka, görüşe vesaire de kapalı deÄŸildir. Bilgi, kendisini isteyen ve bu konuda fedakârlık yapan her kese verilen bir olguyu içerir. Kimseye engel konulamaz! Hatta iman etmeyenlerin bile medreselerde eÄŸitim gördüklerini bilmekteyiz. Yani bu konuda dinin hükümlerinin anlaşılması, yaklaşımının geliÅŸtirilmesi ve uygulamada oluÅŸacak sorunların çözümü konusunda bir sınır koymaya gerek görmemiÅŸtir. Usul, adap ve takva ahlaki belirleyiciler olarak öne çıkmaktadır.

O zaman bugünde ortaya çıkan laiklik tartışmaları aslında iktidar odaklı bir tartışma olduÄŸunu söylemeliyiz ki görüşlerimiz daha doÄŸru bir bakış üzerinden geliÅŸtirilebilinir hale gelsin. LaikliÄŸi savunan kesim, laiklik üzerinden iktidar gücünden istifade eden kesimin kendisi, derdi, laiklik ortadan kalktığı zaman sahip olduÄŸu gücü kaybetme korkusudur. Ä°ktidar gücünün kazandırdığı sınıfsal ayrımlar söz konusu, devlette söz söyleme yetkisinin elinden alınması, sahip olduÄŸu mal, mülk, mevkii kaybetme korkusu, laikliÄŸi olmazsa olmaz gibi kabullenmesine neden olmaktadır.

Laiklik tartışmasını bitirmeye yönelik bir uzlaşının oluÅŸması bugün sahip olunan imkânların yarın laiklik ortadan kaldırıldığı zaman bir zarara uÄŸramayacak garantisinin verilmesinin ÅŸartlarının oluÅŸturulması gerekir. Yoksa bu çatışma devam ederek insanların hayatlarını etkilemeye devam edecektir. Okullar, üniversiteler, sivil toplum kuruluÅŸlarının konumları, ticari ÅŸirketler vesaire, hep bu tartışmanın geriliminden zarar görmektedirler.

Bu topraklarda batılının getirdiÄŸi çatışma alanlarını bir tarafa bırakarak kendimiz olarak burada birlikte var olmanın ve yaÅŸamanın ve kendi geleceÄŸimizi korurken neye istinaden bunu yapabileceÄŸimizin bir müzakeresini yapmakta büyük fayda var. Ama bu müzakere öncesi, her iki kesiminde sahip oldukları çatışma dilinden ve duygusal zemininden kurtulması esasa taalluk eder.

Öncelikle bu durumun entelektüel zeminde bir müzakere adabına uygun tartışılması ve bir noktaya taşınması elzemdir. EÄŸer mesele iktidar ise bugün iktidarda olanlar müslüman olduklarını her vesile ile deklare eden insanlardır. Bu iktidar döneminde diÄŸerleri olarak kabul edilenlere yönelik bir saldırı, yok sayma, gözden ırak tutma gibi bir durum gözlenmemiÅŸtir. Kendi ellerinde bulundurdukları her alanda kendi faaliyetlerini yürüttükleri gibi bunu deklare etme ve muhalefet etmeyi güçlü kılma arayışlarını sürdürmektedirler. Hatta muhafazakâr kesimden ortaklar bulmakta da bir zorluk görmemektedirler. Mesele iktidar deÄŸiÅŸimi ise bu baÅŸka, ama felsefi bir duruÅŸu iktidar olmanın dayanağı haline getirerek insanların inançlarına müdahil olma arzusu ise bu baÅŸka bir durumu, olguyu iÅŸaret eder.

O yüzden bu ülkede laiklik kendi standartları içinde bir tartışmaya konu edilememektedir. LaikliÄŸin bu ülkenin ruhuna, kültürüne ve yaÅŸam biçimine aykırılığı bir tarafa tam bir despotluk üreterek ülkenin toplumsal ruhunu zedeleyen ve barışı ortadan kaldıran tarafı da ayrıca konuÅŸulmalıdır. Hâlbuki bu tanımlama olmadan (laiklik/sekülerlik) da bu topraklarda insanlar farklı dinlere müntesipliÄŸini sürdürmüş ve kimse onlara baskı uygulamayı aklından bile geçirmemiÅŸtir. Ki zaten Ä°slam, her insanın kendi hür iradesi ile kendi inancını seçmesi ve ona göre yaÅŸamasını bir ön koÅŸul olarak ileri sürmektedir. Kimseye gel Ä°slam’a gir diye baskı yapılmasını meÅŸru ve makul görmez! Ã‡Ã¼nkü imtihan, her insanın hür iradesi ile kendi seçimini yapmasını saÄŸlayacak koÅŸulları oluÅŸturmayı zorunlu kılar. Bu yüzden Ä°slam’a tabiiyet, aynı zamanda baÅŸka tabiiyetleri ortadan kaldıran deÄŸil, bir arayış sonucu ve isteyerek oluÅŸan bir tabiiyettir. Ä°lahi ferman da bu, ilahi imtihanın tabii tezahürü de budur.

Ãœlkemizdeki laikler korkmasınlar, onları zorla dine davet edecek deÄŸiliz… Çünkü müslüman olmak, bizatihi Allah tarafından seçilmiÅŸliÄŸi ifade eder. Bu da her kulun nasibi olmayabilir. Çünkü bu, nasip olmaya açıklığı, istemeyi ve büyük bir arzu ile Allah’a yakınlaÅŸmayı içermektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.