Sosyal Medya

Makale

Kaosu Yaşamak ve Çözümü Tartışmak

İçinde yaşadığımız hali betimlemek ve bu betimlemeye uygun bir düşünce geliştirerek mesele olarak addedilen şeyin çözümüne dair ortak bir bakış üretmek için ortak kaygılar, ortak duygular ve ortak kavramlara ihtiyaç vardır.

Maalesef, ortak bir kaygı üretemedik, farklı kesimler, farklı kaygılara sahipler ve bu kaygılarını giderme konusunda mühendislik faaliyetine açık bir zemine sahip olduklarının da çoÄŸu kez farkında deÄŸiller. Ortak duyguyu yakalama konusunda söylemsel düzlemde bir ima söz konusu olsa da asli olarak bırakın genelleÅŸmiÅŸ bir ortak duyguyu, aile içinde dahi aynı duygu zeminini bulmak bile piyango gibidir. Ortak kavramın oluÅŸmasını saÄŸlayacak ortak kaygı ve duygu olmayınca aynı anlamı verdiÄŸimiz bir kavramlar ordusunu bulmak da imkânsız hale geliyor.

Toplumsal kesimin herhangi birsine ÅŸu soruyu yöneltirseniz; toplumun diÄŸer kesimleri ile ortak bir kaygınız var mıdır? Tabii ki cevabını kerhen verecektir. İçten gelen bir samimiyet ile bu cevabı vermesinin bir karşılığı olmadığını kendisi de bilmektedir zaten! Ama söylem düzeyinde hep söylenegelen cümle: ‘biz, hepimiz için iyi olanı tercih etmeliyiz.’ Bu meÅŸruiyet zeminini oluÅŸturma baÄŸlamında önemli bir cümle olmasa belki asla kurulamayacak bir cümle olarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacaktır. DiÄŸer ortak cümleler de aynı akıbete duçar olmaktan kurtulamazlar.

Hak, hukuk, adalet ve iyilik kavramlarının genel geçer anlamlarını bile göz ardı edebilecek kadar kendi lehine kullanılmasına itiraz edilmez, aynı kesimin insanları tarafından… O zaman hak bir kavram olarak genel kullanımı içinde betimlenirken hep bir yanı benim kiÅŸisel haklarımı veya topluluk olarak çıkarlarımı meÅŸrulaÅŸtırdığı sürece bir anlam kazanacaktır. Bu durum sadece kesimler arasındaki uçurumu derinleÅŸtirmekten baÅŸka seçenek bırakmıyor. Zaten, toplumsal kesimlerin öncüleri olarak kabul edilen ÅŸahsiyetlerin de yaptıkları tek ÅŸey, genel geçer kavramları kendi statülerini güçlendirme adına tedavüle koyma çabası içinde olmaktır. Bu çaba onun öncülüğünü veya liderliÄŸini garanti edecek bir ÅŸey olarak kabule mazhar olmaya devam ediyor.

Hukuk ise hem kiÅŸisel olarak hem topluluk olarak senin çıkarlarını gözettiÄŸi ve iÅŸe yaradığı sürece hukuk olarak betimlenir. EÄŸer çıkarınızı ve zararınıza iÅŸ görüyorsa bu hukuk baÅŸka toplulukların çıkarları için düzenlendiÄŸi savı ile hukuka saldırmaktan imtina edilmediÄŸini gözlemleriz. Hâlbuki hukuk dediÄŸimiz ÅŸey iki farklı kesimin veya farklı bireylerin ortaklaÅŸa yaÅŸamını belirlerken herkesin hakkını ve hukukunu gözetecek ÅŸekilde düzenlenmesi gerekir. Ama iktidar olunduÄŸu andan itibaren bu hukuk ilkesi tek taraflı iÅŸ görmeye veya öyle yorumlanmaya baÅŸlanmasına tanıklık ederiz. Bugüne kadar oluÅŸturulan hukuk, niyet okuyuculuÄŸu üzerine bina edilmiÅŸtir. Uygulaması da yine niyet okuyuculuÄŸu çerçevesinde tasarımlanmaktadır. Böyle olunca hukuk, evrensel düzeyde her kesimi ve kiÅŸiyi baÄŸlaması gerekirken, iktidar olan güç tarafından muhalefette kalan grup ve kiÅŸilere karşı bir terbiye sopası olarak kullanılmaktan kurtulamamaktadır. Maalesef muhalefette iken kavramın asli hüviyetine gönderme yapılır ve muhatap suçlanır, ama kendisi iktidara gelince bir önceki iktidarın yaptığını yapmaktan kaçınmaz ve bütün eleÅŸtirileri çöpe göndermekten baÅŸka seçenek kalmıyor.

Adalet vurgusu kaçınılmaz olarak kavramın kendi iç dinamiği gereği, bir şey ne ise o olarak onu değerlendirmeye almaktır. Ama adalet, sizi besleyen kişilerin, daha fazla iş, güç sahibi olmak, avantajlarını artırmak ve toplumsal veya siyasi statülerini artırmaya yarayan meşru bir araca dönüştürülmektedir. Bu da toplumsal ve kişisel vicdanı yaralamakta ve toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı yabancılaştırmaya yaramaktadır.

Çünkü başından itibaren bütün toplumsal kesimlerin ikiyüzlü davrandığını söylemeye çalışmaktayız. Bundan istisna kılacağımız bir toplumsal kesim var mı? Tanıklığımız ölçüsünde yok görünüyor. EÄŸer bir istisnası varsa da en azından tanıklık düzeyinde ben bilmiyorum… Ama olduÄŸu takdirde kendisini göstereceÄŸini söylemek de bir zorunluluk olarak kaydedilmelidir.

Ortak kaygının, ortak duygunun ve ortak bir düşüncenin var olmadığı bir zeminde zaten adalet diye bir olgudan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü kişiler ve kesimler, ancak başkalarının haklarını, hukuklarını gözettikleri ölçüde ve onlar için olumlu düşünmeye başladıkları zeminde ortak kaygılar, ortak duygular ve ortak düşünceler zemin bulabilir.

Ä°yilik kavramının ayartıcı bir tarafı olduÄŸunu buraya not alalım: iyilik, kendi içinde bir itminan ve sükûn oluÅŸtururken dışarıda da bir memnuniyet duygusu oluÅŸturur ve iyiliÄŸi yapana karşı bir ilgi oluÅŸturur. Bu ilgi üzerinden o iyiliÄŸi yapan kiÅŸi veya kesime karşı bir olumsallık beslenir ve bazı hareketleri göz ardı edilir. Ä°ÅŸte burada ayartıcı boyut ortaya çıkar. Ben size ÅŸunları yapmadım mı? Sorusunu soran her kiÅŸi veya kesim doÄŸal olarak bu ayartıcılığa teslim olmuÅŸ ve diÄŸerlerini de bu teslimiyete davet etmektedir. Hâlbuki iyilik, doÄŸası gereÄŸi herhangi bir beklentiye ihtiyaç bırakmadan eyleme yönelmeyi içerir. O yüzden, iyilik kavramının ortak bir algı ve idrake konu edilebilmesi ortak bir düşünceyi ve dolayısıyla ortak bir kaygıyı, ortak bir duyguyu ve ortak bir düşünceyi ve ortak bir geleceÄŸi düşlemek mümkün olur.  Ama biz, bizi bir arada tutan kavramlarımızı sadece kendi yararımıza olacak ÅŸekilde iÅŸlevsel kıldığımızda artık bizim ortak bir geleceÄŸimiz ve ortak bir tasavvurumuz olamaz, oluÅŸturulamaz da…

O zaman hem kendimize hem de baÅŸkalarına karşı samimi olmayı denemeliyiz. Bu samimiyet öncelikle kendimizle tutarlı olmayı, sonra da düşüncelerimizle eylemimiz arasındaki tutarlılığı saÄŸlamayı ve birlikte yaÅŸayacağımız kiÅŸilerle de iliÅŸkilerimizde tutarlılığı öne çıkarmayı irade etmeli ve hayata geçirmeliyiz. Bunun tek bir ÅŸartı vardır: o da ‘baÅŸkasını kendisine öncelemek’…

YaÅŸadığımız reel hayat ortada, kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın, çünkü ortam kandırılmaya müsait bir ortam deÄŸil! Her ÅŸey ayan beyan ortada… Kim ne yaparsa yapsın, baÅŸkası için mi, yoksa kendisi için mi sorusu açıklıkla bir saptırmaya mahal bırakmadan cevap verilebilir. Bu yüzden her saÄŸduyulu insan önce kendisinden baÅŸlayarak sonra içinde bulunduÄŸu topluluÄŸu da içine katarak bir tutarlılık ve samimiyet testinden geçirmelidir. Sonra diÄŸer kiÅŸi ve kesimleri bu tutarlılık ve samimiyet testine tabi tutmalıdır. O zaman saÄŸlıklı bir zemin kurulabilir.

BaÅŸkası için yaÅŸayamayan kiÅŸi kendisi içinde yaÅŸamayı baÅŸaramaz…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.