Sosyal Medya

Makale

Varlığın Birbirine Üstünlüğü Meselesi...

Herhangi bir olayı, durumu, olguyu veya varlığı bir birinden üstün tutmanın ölçütü nedir? Elimizde bunu ölçecek bir tartı aleti var mı? Meseleyi bu zaviyeden ve künhü ile ele almakta yarar var. 

Varlık bütün türevleri ile birlikte kendi başına bir deÄŸere haiz olma vasfına sahip deÄŸildir. Kendisi var olmamıştır, kendi hayatiyetini kendisi saÄŸlayacak bir güce sahip deÄŸildir. Kendi konumunu kendisi tercih etmemiÅŸtir. Hal böyle iken herhangi bir varlığı yekdiÄŸerinden ayrı tutmanın ve onu deÄŸerli kılmanın veya addetmenin karşılığı nedir? Meseleyi yine bir üst perdeden ele almakta yarar var: Allah, varlığı bir anlam üzere yarattığını belirtiyor. Bizim bundan baÅŸka bir bilgi kaynağımız yok. Varlığın kendisi açısından meseleye bakıldığında herhangi biri yekdiÄŸerinden ayrı ve üstün olarak deÄŸerlendirilemez. Varlığın farklı yaratılması da bir amaca ve anlama binaendir. YaÅŸamın kendi iÅŸlevselliÄŸini kazanması ve sürdürmesi baÄŸlamında önemli olduÄŸunu yaÅŸayanlar olarak gözlemleyebiliyoruz, eksik ve zaaf taşısa da bakışımız, bunu anlayabiliyoruz. Farklılığın bizzat kendinden kaynaklı olmadığı bir varlık hiyerarÅŸisini fark üzerinden üretilmiÅŸ bir deÄŸer ile tanzim etmenin de bir karşılığı olmamalıdır. 

Ama bütün bunlara raÄŸmen insan, eldeki verilere veya kendisine gönderilmiÅŸ bilgiye göre bazı ÅŸeyleri bazı ÅŸeylerden üstün tutmaya devam ediyor. Bu bir yanılsama mı? DeÄŸil! Burada da insanın varlık içindeki konumunu mesele olarak ele almakta yarar vardır. Ä°nsan, yaratıldığı hal üzere varlığın kendisine musahhar kılındığı gerçeÄŸi ile yaÅŸamını sürdürürken kendi kesbi ile iradesine dayalı ve akli yetisini kullanarak bazı ÅŸeyler yapar. Ä°ÅŸte, insanın yekdiÄŸerinden üstün tutulmasının zemini burada açığa çıkıyor. Yani insan özgür iradesi ile yaptıklarının bir karşılığı ile yekdiÄŸerinden farkını ve deÄŸerini ortaya koyuyor. Bu yüzden insan söz konusu olduÄŸunda onu yekdiÄŸerinden ayrı, üstün veya aÅŸağı konumlandırmanın bir ölçütünü elde edebiliyoruz. Bunun da yine sınırlı ve sorumlu bir zeminde gerçekleÅŸen bir olgu olduÄŸunu unutmamalıyız. 

Ä°nzal olmuÅŸ bilgi ve insan aklı, varlıkla kurduÄŸu iliÅŸkinin niteliÄŸine göre varlığa anlamlar yüklemektedir. Üstünlük algısı ve arayışı da bu zeminden hareketle ortaya çıkmaktadır. Mesela ‘müslim olan ile mücrim olan bir olur mu?’, ya da ‘hiç bilen ile bilmeyen bir olur mu?’ gibi deÄŸer yargıları El Kitap’ta geçtiÄŸi için bir ayrımı ortaya çıkarıyor ve anlamlı kılıyor. Ancak bu betimlemelerde insana içkin ve onun konumuna yönelik bir tespiti içermektedir. Yani müslim, müslim kaldığı sürece mücrimden üstündür. Ama müslim, MüslimliÄŸini terk ettiÄŸi andan itibaren o üstünlük kaybolur. Bu diÄŸer ÅŸeyler içinde geçerli… Ya da ümmi biri ama Salih amel iÅŸleyen bir kul iken, bilgili kiÅŸi ancak fesat üzere biri, durum anında deÄŸiÅŸir. Yani söylemek istediÄŸim ÅŸey ÅŸu; bahse konu edinilen deÄŸerler, deÄŸer olarak kaldığı sürece geçerlidir. Bu da varlıktan çok o varlığın taşıdığı deÄŸere nispetle bir üstünlükten söz edilebilir. Bu yüzden peygamber çocuÄŸu olmak bir üstünlük meselesi deÄŸil; Kuran, peygamberlerin çocuklarının, kadınlarının ve yakınlarının nasıl yoldan çıktıklarının hikâyelerini anlatır ki ders alınsın. Bu noktada her insan ve varlık yaratılmışlık baÄŸlamında eÅŸittir. YaÅŸam karşısında iÅŸlevselliÄŸi ile farkını ortaya koyar. DeÄŸer ise sadece insana mahsus olarak ortaya konulmuÅŸtur. Ve bu deÄŸerin kaynağı da Yaratıcı tarafından belirlenmiÅŸtir. Varlık ile sınırlı olmayan, varlığın taşıdığı deÄŸeri taşıması ile orantılı bir deÄŸerin varlığından söz edilebilir. Bu insan içinde geçerlidir. Peki, varlığın kendi arasında bir deÄŸere haiz oluÅŸu meselesini nasıl anlamlandırmalıyız? 

Varlık, kendinden menkul bir varlığa ve güce sahip olmadığı gibi kendini deÄŸer olarak tanımlayacak bir ölçüye de sahip deÄŸildir. Ä°nsanın varlığı deÄŸerli veya deÄŸersiz görmesi ise sadece kendine mahsus bakışın neliÄŸi ile ilgilidir. Varlık, kendisine yüklenmiÅŸ bir amacı yerine getirir ve Yaratıcısına doÄŸru akmaktadır. Tüm varlık, eksiksiz ve tam olarak ilahi iradeye yönelmiÅŸ ve tek bir emrine amadedir. Bu çerçeve içinde her varlık çok deÄŸerli ve anlamlıdır. Ama yekdiÄŸerini bir diÄŸeri ile mukayese yapmak yanlış olacaktır. 

Çok tartışılan meselelerden biride iman mı bilgi mi üstündür.  Bir baÅŸka örneÄŸiyle, iman mı amel mi, tartışması… Buraya daha fazla örnek aktarılabilir. Ancak kastı mahsusamızı ifade için yeterlidir. 

Ä°man ve bilgi iki deÄŸerli varlık türüdür. Her biri kendi başına bir iÅŸ gördüÄŸü gibi birlikte daha üstün bir deÄŸer ortaya koymaya yaramaktadır. Yani kendi başına ele alınan bilgi veya iman hep bir nakısayı taşır. Bilgi iman gibi bir var olma biçimi ile buluÅŸmazsa güven vermeyi saÄŸlayamayacağı için iÅŸlevselliÄŸini kaybedecektir. Ä°man ise bilgi ile kendini donatmazsa yine sapkınlığa düÅŸme tehlikesi ile birlikte yaÅŸamayı sürdürmek zorunda kalacaktır. Mesele, hem bilgi ve hem de iman tek başına bir deÄŸer iken birlikte ve kendilerine destek olacak irade, eylem, tahayyül, tefekkür, iyilik, güzellik gibi hatta karşıtı kavramlar, günah, kötülük, olumsuzluk, zulüm ve çirkin gibi tanımlamalar eÅŸliÄŸinde kendi fonksiyonelliklerini daha iyi yerine getirebilirler. Ayrıca kötü, çirkin, günah gibi tanımlamalar yine insanın deÄŸer karşısında gösterdiÄŸi tutumla iliÅŸkili olarak varlık sahasına çıktıklarını da söylemek lazım. 

Mesele biraz daha açığa kavuÅŸturulmalı; iman sahibi kiÅŸiye; bilgiye yönelmesi teÅŸvik edilir.  Bilgiye ulaÅŸması kolaylaÅŸtırılır. Bu hal vurgulanarak öne çıkarılabilir. Ki böyle yapılıyor. Ya da bilgi sahibi kiÅŸiye ahlaki vurgu veya bu bilginin iman ile taçlanması gerektiÄŸi ikazı yapılabilir. Yani kimin neyi eksik ise o eksikliÄŸi giderecek bir katkıyı yapmak en güzelidir, tamamlayıcı bir özellik gösterir…

O zaman ÅŸu sonucu çıkarabiliriz: varlığın birbiri ile üstünlüÄŸü meselesi; insanın varlık ile kurduÄŸu iliÅŸkinin mahiyetine göre deÄŸiÅŸiklik arz eder. Yani insanın ihtiyacına binaen gündeme gelir ve o durum açısından yekdiÄŸeri bir diÄŸerine tercih edilebilir. Ancak varlık zemininde onların birbirlerinden üstünlüÄŸünü deÄŸil, insana yönelik ihtiyacın varlığının belirleyiciliÄŸini dikkate alarak…

Bu noktada deÄŸer ve üstünlük payesinin verilmesinin tek ÅŸartı Allah’ın bildirmesidir. Ancak Allah’ın insana hitap ettiÄŸini ve bu hitapta insanın konumu, içinde var olduÄŸu zemin ve yöneleceÄŸi istikamet ile birlikte belirlendiÄŸi de unutulmamalıdır. En saf haliyle deÄŸer, kendinden menkul bir var oluÅŸa tekabül eder. Ä°nsanda dâhil varlığın tümü varlığını bir baÅŸka Varlığa borçlu olduÄŸu gerçeÄŸi üzerinden bir deÄŸere haiz olmadığı aÅŸikârdır. O zaman varlığın kendisini deÄŸerli kılmasından söz edemeyiz. Ä°nsanın varlığa yönelik akli yetisi üzerinden yaptığı deÄŸerlendirme ise kendisi ile kurulan iliÅŸkinin mahiyetine dayalı olduÄŸu için her insan teki için de baÅŸka bir ölçütü ortaya koyma imkânı doÄŸurur. Zaten varlık bu çoÄŸulluÄŸu içinde taşıyor. Her insan kendi açısından bir deÄŸerler skalası ortaya koyabiliyor. Buna en iyi örnek; felsefi olarak birden çok farklı felsefi sistemin varlığıdır. Hatta aynı sistem içinde bile farklı bakışların varlığıdır. Aynısı dini düÅŸüncede birden fazla mezhebin, sistemin varlığıdır. Bu da bize göstermektedir ki, asıl olan, her varlığın, -buna insanda dâhil- kendisine yüklenmiÅŸ amacı gerçekleÅŸtirme yolunda varlığını ‘emr’e amade kılmasıdır. 

Sonuç itibarıyla; meseleyi metafizik bir çerçeve içinde ele almaktan baÅŸka seçeneÄŸimiz yoktur. Ä°man veya bilginin yekdiÄŸerinden üstün olduÄŸunu gösteren ne akli bir dayanak veya ne ahlaki bir dayanak vardır. Aklın sınırlarının içinde gerçekleÅŸen her ÅŸeyin bir baÅŸka akletme sınırlarının içinde anlamını yitirdiÄŸini söylemek mümkündür. Bu yüzden, akıl, kalp, sezgi veya gözlem ile deney de olduÄŸu gibi iman, bilgi, amel, irade veya güç kavramlarında da bir karşıtlık arama yerine birbirinin mütemmim cüzü olduÄŸunu idrak etmek ve ona göre hareket ederek, farklılığın ayrılığı gerektirmediÄŸi gibi üstün de kılmadığını anlayalım… 

Böylece her varlığın farklı ama karşıt olmadığını karşıtlığın ise insanın tutum ve davranışlarında ortaya çıktığını algılamalıyız. Bu, sorunu çözmenin en önemli imkânına bizi taşır. Böylece çatışma yerine barışı ikame etme zemini elde ederiz. Ä°lahi muradı gerçekleÅŸtirme imkânı kazanarak deÄŸerimizi artırmanın imkânlarını çoÄŸaltırız. Varlık bize musahhar kılındığı gibi bu süreçte yardımcı olma vasfı da kazanır. Böylece insan, kendi yaÅŸamını anlamlı kıldığı gibi varlığın yaÅŸamını da anlamlandırarak Yaratıcıyı razı edecek bir konumu elde eder. 

Varlığın çifter yaratılması imtihan olgusunun bir karşılığı ile vardır. YaÅŸam bir çatışma ve kaos üzerine kuruludur. Bu temel bir gerçeklik… Ancak insanın sorumluluÄŸu ise bu çatışmayı ve kaosu düzen ve uyum ile yer deÄŸiÅŸtirerek kendisine yüklenmiÅŸ sorumluluÄŸu yerine getirmeye çalışmasıdır. Bunu saÄŸlamak için insanın görüntüye aldanmaması ve meselenin hakikatine dair bir yolculuÄŸu gerçekleÅŸtirmiÅŸ olması esasa taalluk eder. Ä°nsan, özü itibarıyla uyum ve barışı eksene alır. Ä°yi bir tabiata sahiptir. Ama çatışma zemininde kaldığında oraya intibak etmekte de zorlanmamaktadır. Bu yüzden insan neyi, niçin istediÄŸini bilmeli ve ona göre davranışlar sergilemelidir. 

Meselenin ÅŸu noktasını da dikkate sunalım; varlığın iÅŸlevselliÄŸi açısından mesele ele alınacaksa hangi noktadan baÅŸlamalıyız? Bu temel bir sorudur. Öyle bir baÅŸlangıç ortaya koymalıyız ki ardından diÄŸer varlık türleri de peÅŸi sıra dizilsinler. Hiçbir ÅŸey öylesine gerçekleÅŸmez. Bir anlama binaen ve bir yöneliÅŸe istinaden gerçekleÅŸir. Bu baÅŸlangıç meselesi de ayrı bir yazı konusu olur. Ancak burada isimlendirmeyi yapalım… Ä°stikamet… Fe eyne tezhebun/yöneliminiz nereye? Bu soru bize baÅŸlangıç için gereken ilk adımı vermektedir. Bu istikameti saÄŸlama alacak niyet ve samimiyet ile taçlandırmalıyız ki dengeyi saÄŸlama alalım… Denge, varlığın üzerinde bulunduÄŸu kıvam… Rabb; varlığı denge ve yöneliÅŸ ile birlikte yaratmıştır… 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.