Makale
Çok Boyutlu İnsan...
Ä°nsan, varlık olarak iç içe katmanlar halinde varlığını sürdüren, bunu gözetleme imkânı sunan yaratılmışlar içinde yegâne varlıktır. Elbette farklı varlık türleri de birden fazla boyutu içerme imkân ve ihtimalleri vardır. Ama insan, diÄŸer varlıklardan farklı olarak çok boyutluluÄŸu tartışılmaz bir gerçekliÄŸe sahip olarak öne çıkıyor.
Çok boyutluluÄŸu, çoklu dünyanın bir iz düÅŸümü olarak düÅŸünüyorum. Bir farkla; dünya ile boyut arasında bütünlük açısından bir fark ortaya konabilir. Ben insanın kendi içinde ayrı dünyalara sahip olduÄŸunu ve bu dünyaların kendi içinde bağımsız özellikler taşıdığını ama bu özelliklerin geçiÅŸkenliÄŸi yanında daha büyük bir bütün içinde anlamlı bir tamlığı da içerdiÄŸini söylemeliyim.
Varlığın her parçası kendi içinde bir bütün oluÅŸturur. Bu bütünlük ona bir dünya olma hissiyatı kazandırır. Kendi bütünlüÄŸü içinde varlık biriciktir. Ancak, bu varlık aynı zamanda diÄŸer varlıklarla bir iliÅŸkiye zorunlu tabidir. Hayvanlar, bitkiler, cansız varlıklar, insanlar; her biri kendilerine ait dünyalara haizdirler. Aynı zamanda sayılan her varlık kendi içinde de farklılıklara haizdir, yani dünya içre dünyadırlar. Ä°nsan, bu farklılığı en derununda yaÅŸayan kiÅŸidir. Onun duyguları, aklı, kalbi, ruhu her biri bir dünya ve bu dünyalarda çok boyutluluklar taşırlar.
Bedenine mahkûm kiÅŸi; yeme, içme, gülme, eÄŸlenme, dinlenme, çalışma/hareket gibi ayrı unsurlara sahiptir. Ve bu unsurların her biri kendi totalliÄŸine sahiptirler. Ä°nsanın nefsini ele aldığımızda da farklı bir sonuç doÄŸurmuyor; nefsin kendi içindeki renkliliÄŸi çok yönlüdür. Her isteÄŸi kendi açısından bir dünya kurar. Bu dünyalardan biri eksik olduÄŸunda insan eksilir, nefs, insan için kendilik oluÅŸturduÄŸundan önemini de çoÄŸaltmış oluyor.
Aynı ÅŸey kalbi içinde geçerlidir; duyguların farklılığı hep ayrı dünyaları çaÄŸrıştırır. Birlikte bir harmoni oluÅŸturmadığı zaman sorunlar yumağı baÅŸlıyor. Ä°nsan kendi içinde çok katmanlı, çok boyutlu ve çok dünyaya sahiptir. Bunların toplamı insanı oluÅŸturuyor. O yüzden insan, bütün bu totallikleri kendi bütünlüklerini dikkate alarak hareket etmelidir ki bu kabiliyet kendisinde mündemiçtir.
Ä°nsan, varlık üzerine ve kendi üzerine düÅŸünerek bu farklı boyutları keÅŸfetmeye mümeyyiz bir varlıktır. Bu yüzden sorumludur. Ä°radesi ile farklılıklarını bütünlük içinde var olmaya yatkındır. Bu onu diÄŸer varlık türlerinden ayrı tutmaya neden olmaktadır. Teklife muhataplığı ve sorumluluÄŸu yüklenmesi de buna dairdir…
Yaratılış ile baÅŸlayan ayrımın, insan ve diÄŸer varlıklar arasında da bariz bir farkı oluÅŸturduÄŸunu söylemek hakikatli bir bakış için gerek ÅŸarttır. Ayrıca varlıktan bağımsız olarak ‘imtihan’ oluÅŸu da bu farkı hem belirginleÅŸtirmekte ve hem de çok boyutluluÄŸu içermekte olduÄŸunun iÅŸaretidir.
Ayrıca, imtihan gereÄŸi karşı karşıya kaldığı her ÅŸeyin sınırlı ve sayılı bir zeminde gerçekleÅŸtiÄŸi ve geçiÅŸ imkânı sunduÄŸu da açıktır. Yani insan kendi bütünlüÄŸü içinde hem farklı dünyalara sahip olacak hem de geçiÅŸkenliÄŸi çerçevesinde bir diÄŸerine geçiÅŸ yapabilecek bir istidada sahiptir. Bu da insanın tövbe ile sürekli yeni bir konuma yükseliÅŸinin vasatını belirgin kılıyor. Yani insan, çok büyük iyilikler veya kötülükler yaptığı halde yekdiÄŸerine geçiÅŸ imkânı her zaman vardır. Çok iyi birinin zamanla çok kötü biri haline gelmesi gibi çok kötü birinin de iyi biri haline dönüÅŸmesinin sebebi bu olsa gerek!
Ä°nsanın bu çok boyutlu hali, çok boyutlu deÄŸerlere haiz oluÅŸunu da beraberinde taşımaktadır. Yani insan; sevgi, nefret, acıma, merhamet, kıskançlık ve sevinci aynı zeminde buluÅŸturmaya veya ayrı-ayrı var kılmaya istidadı olan varlıktır. -Tabii ki saydığımız özellikler sadece meramı açıklamak içindir.- bu noktada insanın bir düÅŸünce zeminine haiz ve bu düÅŸünceyi harekete geçirecek akli bir yetiye sahiptir.
Ama en önemlisi; bütün bu geçiÅŸkenliÄŸi veya takılı kalmayı irade boyutu içinde betimlemek elzemdir. Ä°rade, bilgi üzerinden aklın ve düÅŸüncenin vasatında sabitkadem olacağı gibi deÄŸiÅŸkenlik de gösterebiliyor. Burada sabit ve deÄŸiÅŸkenlik insanın hali içre anlamlı olmaktadır.
Ä°nsan, sahip olduÄŸu özellikleri iki temel unsur üzerinden etkileÅŸime geçerek gerçekleÅŸtirmektedir. Bu, potansiyel olarak kendisine verili olan; takva ve fücur’dur. Takva, kiÅŸinin kendi amaçlılığını doÄŸru kavrayıp o amacına matuf iÅŸler yaparken ‘Yaratıcı’ya olan ‘baÄŸlılığı’nı unutmamasıdır.
Fücur ise bu ‘baÄŸlılığı’nı unutarak kendi emellerine uygun yaÅŸama çabası içinde sınırlarını unutarak kendini sınırsız ve sonsuz sanmasıdır. Ä°nsan bu iki temel gerçekliÄŸi sürekli bir gerilim içinde yaÅŸamaya devam ediyor.
Varlığını bu imtihan olayının tabii tezahürü olarak sürdürmesi ise doÄŸal halidir. Yani insan, kendi yaratılışının temel kodlarını çözme kabiliyetine haiz bir varlıktır. Bunu düÅŸünce üzerinden gerçekleÅŸtirir. Ama insan kendisini nerede sınırlar ve sadece tek boyutu içre kalmaya çalışırsa diÄŸer istidatları zayıflamaya baÅŸlıyor ve süreklilik kazandığı zamanda kaybolmaya yüz tutuyor.
Yani insan, imtihan olgusu çerçevesinde yeterli bir donanıma sahiptir. Bu donanımının çok boyutlu olduÄŸu temel bir gerçekliktir. Bu gerçekliÄŸi kavrayarak her farklı boyutunu kendini gerçekleÅŸtirme açısından devreye koyarak daha üst bir seviyeye ulaÅŸma istidadı da kendisine yüklenmiÅŸtir.
Ä°nsan ise zalim ve cahil oluÅŸu üzerinden bu temel gerçekliÄŸi göz ardı etme ve sürekli kendini boÅŸ iÅŸlerle uÄŸraÅŸtırarak kendi özelliklerini keÅŸfetme ve uygulamaya geçirme konusunda zaaflar taşımaktadır.
Ä°nsan, çok çalışkan olabilir, ama aynı zeminde çok tembel olması da mümkündür. Çok sever, ama bir o kadar da nefret edebilir. Bir ÅŸeye fazla eÄŸilimli olurken aynı ÅŸekilde kaçınmayı da öne çıkarabilir. Yani insan, birden fazla ilgiyi içinde taşıyabilir. Bu insanın çok boyutlu dünyası içinde kendine yol bulurken sürekli kullanmaya ihtiyaç hissedeceÄŸi ilgiler, duygular ve tavırlar olarak düÅŸünülmelidir. Yani insan için; hem sevgi, hem nefret, hem çalışkanlık, hem tembellik, hem cesur olma, hem korkaklık, hem atılgan, hem gevÅŸeklik vesaire onu farklı durumlar karşısında farklı tavırlar gösterebilmesinin vasatını oluÅŸturur. Mesele, bu olgulardan sadece birine yaslanarak hayatının biteviye devam edebileceÄŸini sanmaktır.
Ä°nsanın cehaleti, kendisine verili bulunan özelliklerini öÄŸrenme konusundaki isteksizliÄŸini ve kaçınışını iÅŸaret eder. Zalim oluÅŸu ise; bütün bu özellikleri yerli yerinde kullanma yerine konumunun dışında kullanma çabasıdır. Ä°nsanın, bilgi, hikmet ve marifet ile hareket ederek kendisinde verili bulunan her dünyayı keÅŸfederek yenidünyaları da birlikte bir bütün içinde kendi konumlarına uygun bir ÅŸekilde hareket ettirmektir. Ä°ÅŸte bu insan, kemale doÄŸru bir yolculuÄŸu baÅŸlatabilir.
Ä°nsanın bazı dünyalarını ayrıntılı inceleyelim…
BiliÅŸsel yönünü ele alalım: Ä°nsan, birden fazla öÄŸrenme yöntemine haizdir. Gözlem ve duyu; tatma, dokunma, iÅŸitme ve görme ile öÄŸrenme istidadı taşımaktadır. Soyut düÅŸünme kabiliyetini akli yetisi ile hayata geçirir.
Akli boyutu ile tahayyül, tefekkür ve tedebbür üzerinden daha soyut durumlara yönelik bakışlar geliÅŸtirir. Ä°ki ÅŸey arasındaki bağı aklı sayesinde birbirine baÄŸlar ve oradan bir bilgi elde eder. Ä°nsan hem entelektüel bir boyuta hem pratik bir boyuta sahip bir aklı taşımaktadır. Bu akli yetisi için mantık kuralları bizzat doÄŸanın içinde mündemiçtir. Bu, insanı gözlem yaparken sadece sınırlı ve sayılı bir zeminden daha geniÅŸ bir zemine taşıma imkânı sunar.
Ayrıca sezgisel bilgiye ulaÅŸma istidadı var. Yani kalbinin temsil ettiÄŸi biliÅŸ üzerinden olayların özüne dair bir algı, idrak ve ÅŸuur oluÅŸturabiliyor. Daha da önemlisi, Yaratıcısı ona hem Elçi, örnek alacağı kiÅŸiyi, hem de vahyi göndererek yolculuÄŸundaki temel ilkeleri göndermiÅŸtir. Böylece insan, çok zengin bir bilgi ÅŸöleni ile karşı karşıya kalmıştır. Bu doÄŸal olarak onun gücünü oluÅŸturduÄŸu gibi zaafını da oluÅŸturabilmektedir.
Mesele, insanın bütün bu biliÅŸsel süreçleri saÄŸlıklı bir ÅŸekilde ve birbirinin karşısına konumlandırmadan, kendi konumları içinde, kendisi için en uygun zeminde kullanıma dâhil etmesi ve kendini inÅŸa ederken nerede, neyin ve ne zaman gerekli olduÄŸuna dair bir bilgiye haiz olabilmesidir.
Ä°nsanlık tarihinde bunlar, felsefi düÅŸünceler, dinler ve kültürler olarak ortaya çıkmıştır. Her felsefi düÅŸünce, kültür ve din kendi baÄŸlamı içinde belirli bir tarihsel koÅŸul ile sınırlı halde inÅŸa edilirken, doÄŸal olarak da o koÅŸulları aÅŸan bir tabiata da sahiptir. Bu temel gerçeklik üzerinden felsefi düÅŸünce ve kültürleri ile dinleri deÄŸerlendirmeye yönelmek insan açısından elzeme tekabül eder.
Ancak, ÅŸunu da açıklıkla vurgulamak asıldır; insani bilginin mahiyeti tabiatı gereÄŸi sınırlı ve eksiklikler içermektedir. Bu yüzden insanın gerçekleÅŸtirdiÄŸi felsefi düÅŸünceler, kültürler ve dinlerin yorumu belirli bir noksanlığı içinde taşımaktadır. Belki de yapılması gerekli olan; yeni bir bakışla, insanlık tarihi açısından meydana gelen bütün disiplinleri, zaaf taşıyan özelliklerini dikkate alarak birbirini tamamlayan unsurlar olarak düÅŸünüp, insanın hangi boyutuna tekabül ettiÄŸi konusunda bir düÅŸünceye ulaÅŸmak ve böylece çatışmayı bir uyuma taşımaya gönüllü olmaktır.
Çatışma ve uyum; iki önemli insanı haslettir. Ancak bu iki hasletin neye yöneldiÄŸi kendileri kadar öneme haizdir. Yanlışa yöneltilmiÅŸ bir uyum, saptırıcı, doÄŸruya yöneltilmiÅŸ bir çatışma ise fesada dönüÅŸür. Bu yüzden insani hasletleri kendi bütünlüÄŸü içinde ve belirli bir istikamet üzere ancak doÄŸru zemine taşıyabiliriz. Ä°stikamet, insanın sahip olduÄŸu imtihanın sonucunu belirginleÅŸtirecek temel bir insani sorumluluktur. Bu sorumluluÄŸu üstlenen insan, varlıkta barışı inÅŸa ve ikame eder ve insanın da barış içinde yaÅŸamasının zeminini kuracak bir istidadı hayata geçirebilir.
Ä°nsanın farklı dünyalara haiz oluÅŸunun tabii tezahürü çatışmayı ve uyumu öne çıkarmaktadır. Bu yüzden dünyalar bir çatışma uyum alanına dönüÅŸtürülebilir. ÖrneÄŸin; iki irade aynı ÅŸeye istekle yöneldiÄŸinde çatışma kaçınılmaz olur. Burada sahip olma güdüsü belirginleÅŸtikçe çatışma baÅŸlıyor. Bu da insanın kendisi için istemesi ile baÅŸkası için istemesi arasındaki derin gerilimi öne çıkartır. Meselenin bütün boyutları bu iki olgu arasındaki gerilimden payını alacaktır. Ama en temelde mülkiyet meselesinde bu gerilim daha fazla öne çıkmaktadır. Bunu ÅŸöyle formüle edebiliriz: kendisi için yaÅŸamak ile baÅŸkası için yaÅŸamak…
Ä°nsan, kendisi için yaÅŸamayı tercih ettiÄŸi andan itibaren öznel bir tabiata sahip olacaktır ve her ne var ise kendisi için isteyeceÄŸi için çatışmayı zorunlu kılacaktır. Çünkü o isteklere kendisi gibi birden fazla insan her zaman sahip olacaktır. Bu çatışma alanı diÄŸer alanlarda da geçerlilik kazanıyor.
ÖrneÄŸin; bilgiyi salt kendisi için isteyen biri, bilgiyi sınırlı ve sayılı bir mahkûmiyete haiz kılacaktır. Ama aynı bilgiyi baÅŸkası için isteyen biri ise bilgiyi özgür kılarak onu kendisi olarak var olacağı bir vasata kavuÅŸturacaktır. Yani ÅŸunu demek istiyorum; insan, neyi kendisi için isterse istesin, o bir çatışma unsuruna dönüÅŸecektir ve insanı eksiltecektir, bu eksilme ise onu insanlığından uzaÄŸa taşıyacaktır. Ama insan, neyi bir baÅŸkası için isterse o uyum ve barışın temelini kuracaktır ve kiÅŸilerin ilgilerini birbirine yakınlaÅŸtırarak kiÅŸinin kendisi olacağı bir vasatın kurulmasına vesile olacaktır.
Ä°nsan, bilgisi ile sahip olduÄŸu farklı dünyaları keÅŸfeder, iradesi ile bu dünyaları birbirini tamamlayan unsurlara dönüÅŸtürür ve bu tamamlama olgusunu ise duyguları ile besleyerek onu bütünleÅŸtirecek ÅŸekilde bir sürekliliÄŸe taşıdığında kendisi olarak imtihanını vermeyi garanti edebilecektir. Mesele, farklı dünyalara sahip olmak deÄŸil, o dünyaları bir bütün içinde anlamlı yerlerine tevdi ederek insanın kendisinden bekleneni yerine getirmesidir…
Henüz yorum yapılmamış.