Sosyal Medya

Makale

Takva'ya Dair...

Takva; ‘Allah’ın seni gözetlediÄŸinin ÅŸuurunda olarak davranışlarına yön vermendir.’

 

(Muhammed Esed) 

Ä°nsanın Allah’ın gözetlenmesi, dünya gözü ile mümkün olmadığı için bir iman ilkesi olarak O’nun gözetlediÄŸinin farkındalığı üzerine davranışlarımızı biçimlendirdiÄŸimizde takva sahibi oluruz. Burada dikkat çekilen nokta: Allah’ın gözetleyiciliÄŸinin ÅŸuuru ile hareket kabiliyeti kazanmaktır. 

Temel soru ÅŸu: insan, ‘Ä°lahi gözetimi’ bir farkındalık olarak süreklileÅŸtirebilir bir istidada sahip midir? Meselenin bu boyutunu dikkate sunarken bir baÅŸka boyut ile de iliÅŸkisini kurmak esasa tekabül eder. O zaman insan, Allah diye bir varlığın anlamını nasıl elde edecek ki bu ÅŸuuru elde edebilecek bir zemine sahip olsun?

Bu iki soru temel bir düzleme iÅŸaret eder: Ä°nsan… Ä°nsanın bu iki soruya cevap verebilecek bir istidada sahip olduÄŸunu biliyoruz. Kendisine gönderilmiÅŸ vahiy ve tanık olarak seçilmiÅŸ elçiler aracılığı ile hatırlatmada bulunmaktan da kaçınmayan bir Allah’ın rahmeti ile kuÅŸatılmış durumdayız… Rahmetle kuÅŸatılma, insanın kendisi olma ve kendisine yüklenmiÅŸ sorumluluÄŸu yerine getirecek bir istidada sahip olduÄŸunu iÅŸaret eden en önemli göstergedir. Yani insan, kendi dışında yaÅŸadığı bu yaÅŸam serüveninde nasıl ve hangi ilkelere dayalı olarak varlığını idame edeceÄŸini bilen bir özelliÄŸe sahiptir. Ayrıca insanın kışkırtılmasına yönelik bir denge unsuru olarak da insana seçilmiÅŸ elçiler aracılığı ile hem tanıklık hem de bilgi/vahy gönderilmiÅŸtir. Ä°nsan, kendisi için seçilmiÅŸ elçinin ÅŸahitliÄŸine dikkat kesilmeli ve gönderilen bilginin iÅŸaretini takip etmeyi irade etmelidir. Bu onun kurtuluÅŸunun anahtarıdır. 

Ä°nsan, takva sahibi olmaya davet edilmektedir. Bu davet insanın kendisine tevdi edilen ‘teklif’in gereÄŸini yerine getirme istek ve iradesini harekete geçirme sorumluluÄŸunu hatırlatmaktadır. Ä°nsan sorumlu varlıktır. Bu sorumluluÄŸunu yerine getirdiÄŸinde barışı ikame eder. Barış ise varlığın üzerine bina edildiÄŸi zemindir. Ä°nsan bu zemini korudukça insan kalacaktır, zemin bozulduÄŸunda insan da yapı bozumuna uÄŸrayacaktır.

Ä°nsanın vicdanına sahip olabilmesi ve adalet üzere hareket etmesi, insan olarak varlık sahasındaki yerini güçlendirmesi anlamına gelecektir. Vicdan ve adalet aynı zamanda barışın tesisinde temel bir etmendir. Bu yüzden insan vicdanına sahip çıkmalı ve adaletten sapmamalıdır. Temel soru ÅŸu: vicdana sahip çıkmak için insan hangi haslete sahip olmalıdır? Bu çerçeve içinde ikinci bir soru da; Adalet için gerekli olan zemini nasıl kurabiliriz? Birbirini besleyen bu temel iki soruya bir cevap oluÅŸturmalıyız. Yoksa çözümsüzlüğü bir çözüm olarak ortaya koymaya devam ederiz. Ä°nsanlık tarihi boyunca insanın vicdanı ve adalet duygusu ile buluÅŸmasının azlığı dikkat çekicidir. Ama insan ne zaman bu iki temel duyguya sahip olduÄŸunda dünya yaÅŸanabilir bir dünyaya dönüşmektedir. Tarihte buna örnek yaÅŸamlar ne kadar çok az… 

Sorulara geri dönelim… Vicdan ve adalet duygusu için nesnel bir zemine ihtiyacımız vardır. Yani duygularımıza kapılmadan bir baÅŸkasının da kabulünü saÄŸlayacak bir vasatı inÅŸa ederek ancak sahip olunabilir olandır. Ä°ÅŸte bunu saÄŸlayacak vasat ise; her vicdan ve akıl sahibinin ortak bir zeminde buluÅŸmasını saÄŸlayacak olan vasatın inÅŸasıdır. Ä°nsan, yanlış zeminde de buluÅŸamaz mı? Tarih bunun örnekleri ile doludur. Ancak bu buluÅŸma hep bir baskı ve güç kullanımı sonucu veya aldatarak ikna araçlarının tesiri ile gerçekleÅŸmektedir. 

Meseleyi ele alalım; nesnel zemin, herhangi bir baskının varlığını etkisizleÅŸtirme imkânı ve ihtimalinin varlığıdır. Yani duygularımıza yenik düşmeden kendi istek ve arzularımızın bizi yönlendirmesine imkân tanımadan veya bir ÅŸekilde bizi aldatanların aldatıcılığını dikkate alarak bu tuzaklara düşmemeyi saÄŸlamakla mümkün olacaktır. 

Aslında mesele açıktır. Vahiy bize sürekli iki ayeti hangi iÅŸe baÅŸlarsak baÅŸlayalım, onu okuyarak baÅŸlamamızı söylüyor. Bu iki ayet euzubillahimineÅŸÅŸeytanirrecim ile bismillahirrahmanirrahim ayetleridir. Takvanın bu iki ayet ile ne iliÅŸkisi var? Zaten mesele de burada açığa çıkıyor. Çünkü bu iki ayet bizim Müslüman olmamızı ve Müslüman kalmamızı saÄŸlayacak ve sürekli bir ilahi gözetim altında olacağımız ÅŸuurunu verecek ayetlerdir. Evden çıkarken, bir iÅŸe baÅŸlarken, bir yere girerken, bir yerden çıkarken, bir iÅŸe yeltenirken, bir iÅŸi bitirdikten sonra dönüşe baÅŸlarken, eve girerken ve bir faaliyet veya eyleme baÅŸlarken sürekli bu iki ayetin okunması istenmektedir. Takva bu iki ayetin gereÄŸini yerine getirmekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil aslında…

Vicdan ve adalet için nesnel zemin diye yukarıda bir tespitte bulunduk; iÅŸte bu iki ayet tam olarak kavranıldığında bize bu nesnel zemini herhangi bir baÅŸka ÅŸeyden çok daha fazlası ile verecektir. Nasıl mı? Ä°nsan, iki yönden kendini aldatabilir… Birinci yön, kendine olan güveni ve bu güvene bina edilen kibri, ikinci yön ise; kendi dışından kendisini aldatacak bir zeminin harekete geçmesi ve ona kanması üzerine… Bu iki ayet, bu iki durumu dengeleyecek bir özellik taşır. 

Euzu ile baÅŸlayan ayet, bize kendi dışımızdaki kötülük odaklarından en büyük olan Allah’a sığınmaya davettir. Sürekli bu ayeti okuyan ve anlayarak hayatına tatbik eden kiÅŸi, kendi dışındaki bir gücün etkisi ile aldatılmaya karşı dikkat kazanacağı için öyle kolay aldatılmayacaktır. Ä°kinci adım ise; kiÅŸinin kendi yaptıklarına karşı kazandığı maÄŸrurluktur. Besmele ise bu maÄŸrurluÄŸu ortadan kaldırır. Yani kiÅŸi her hangi bir iÅŸe baÅŸlarken besmele ile baÅŸlarken ÅŸunu demiÅŸ oluyor: ben bu iÅŸi yaparken Allah’ım senin gücüne yaslanarak bunu yapıyorum ve senin rızana matuf olduÄŸu için yapacağım… Sürekli bir iÅŸi yaparken bu ÅŸekilde ayet okuyarak ve yorumlayarak iÅŸ yapanların kendi adına bir maÄŸrurluk ve kibre saplanması söz konusu edilemez. 

Bu çerçeve aynı zamanda bize nesnel bir zemin sunmaktadır. Bir meseleye bakarken, kendimize mal etmediÄŸimiz zaman duygusal etkiyi kırıyoruz. Dışarıdan bir etkileÅŸime karşı da korunma refleksi geliÅŸtirerek muhafaza edilmiÅŸ bir nesnel zemine sahip olmaya baÅŸlıyoruz. Bu çok önemli… Çünkü karşı karşıya kaldığımız her hangi bir durumun neliÄŸi meselesini bu çerçeve içinde yorumladığımız için daha saÄŸlıklı bir nesnel zeminde kalacağımız için doÄŸruya ulaÅŸtığımız gibi bir yanlışa düştüğümüzde ise bunu gidermenin vasatı da hazır durumda olacaktır. 

Ä°ÅŸte vicdan sürekli kendisini geri plana atan ve dıştan gelecek bir yanıltmaya yönelik iradi bir duyarlılık kazanan kiÅŸide olgunluk seviyesinde açığa çıkar. Ä°nsanlar bu ÅŸahsa vicdanlı insan demekte tereddüt etmezler… 

Vicdan sahibi kiÅŸi ise adalet sahibi olma adına önemli bir zemin kazanmış olur. Aynı dikkati sahaya, dış âleme yönelttiÄŸinde ise adalet tecelli olur. Bu durum, kiÅŸinin kendi bencilliÄŸini aÅŸtığı sürece ve kendisini aldatacak zemini kapalı tuttuÄŸu sürece adalet tecelli edecek ve vicdan ise sürekli kendisini geliÅŸtirerek adaletin ikamesinin sürekliliÄŸini saÄŸlayacaktır. Bu mikro seviyede böyle geliÅŸtirildiÄŸi gibi makro seviyede de bu ÅŸekildedir. Makro seviyede bunun geliÅŸtirilmesi için vicdan duygusunu geliÅŸtirecek bir zeminin kurulması ÅŸartını yerine getirilmelidir tabi…  

Meselenin özü de bu makro zeminde bunu saÄŸlamaya matuf bir zemin kurabilmektir. O zaman insanlara neyi önererek bu durumu gerçekleÅŸtirme imkânı saÄŸlanabilir? Bu durumu saÄŸlayacak olan ÅŸey; fedakârlık, feragat etmek ve kendinden çok baÅŸkasını düşünme ameliyesini genelleÅŸtirecek bir zemine yaslanmaktan geçer. Ancak bunu bir tek kavrama indirgemek ve daha anlaşılır kılmakta yarar var… O da ‘beklentisizlik’ kavramıdır. Beklentisizlik kavramının üzerine bina edileceÄŸi en önemli kavram ise ‘sevgi’dir. Varlığın sevgi üzerine bina edildiÄŸini biliyoruz. Ä°nsan sevgiye dayanarak yardımlaÅŸmayı en üst seviyeye çıkarabilir. Ama beklentisizlik, insanın hiçlenerek varlık kazandığı, insan olarak sorumluluÄŸu üstlendiÄŸi ve takva sahibi bir kul olarak varlığını idame edebileceÄŸi bir vasatı kazandığı anlamına gelmektedir. Bu konuda Ä°lahi Ä°radenin, yardımın devamlılığını saÄŸladığını da ifade etmekte yarar vardır. Yani kiÅŸi, beklentisiz bir yaÅŸam alanını süreklileÅŸtirerek eylemlerine yön vermeye baÅŸladığı andan itibaren ilahi gözetime ÅŸuurlu bir ÅŸekilde cevap teÅŸkil edecek bir yaÅŸamın sahibi olacaktır. Bu yaÅŸam onu nesnel bir tutum almaya ve vicdanı ile adalet duygusunu güçlü kılmaya yönelteceÄŸi açıktır. Ä°nsanlar ise taklit sayesinde öğrenirler, yani görerek farkındalık oluÅŸtururlar. Yeterli sayıda kiÅŸinin takva özelliÄŸi taşıdığı görüldüğü zaman, bu kiÅŸilere katılacak kiÅŸilerin varlığı da çoÄŸalacaktır. Böylece vicdan harekete geçecek, adalet ikame olunacak ve buna yeni kiÅŸilerin katılımını saÄŸlayacak bir vasatın kurulmasına imkân bahÅŸedilecektir. Ä°ÅŸte meselenin özü burada bir kez daha açığa çıkıyor: Bu takva sahibi kiÅŸiler, yani seçilmiÅŸ bu kullar, hangi ÅŸartlar muvacehesinde seçilmiÅŸ olacaklar? BeklentisizliÄŸin bu seçilmiÅŸliÄŸin en önemli göstergesi olduÄŸunu biliyoruz. Aynı ÅŸekilde beklentisizliÄŸin nesnel bir zeminin korunmasında temel saik olduÄŸunu da biliyoruz. Ve yine bu beklentisizliÄŸin vicdan ve adaletin varlığı açısından da kaçınılmaz olduÄŸunu biliyoruz. Ä°ÅŸte bu beklentisizliÄŸi saÄŸlayacak ayetler ise yukarıda belirtilmiÅŸtir. Yani yanılgıdan kurtulmak için ilahi olana sığınma ve kendinden vazgeçmek içinde ilahi olanın iradesi ve gücü ile O’nun rızasına matuf iÅŸler yapan kiÅŸi takva sahibi olacaktır. Bu takva sahibi olan ise ‘beklentisizliÄŸi’ bir yaÅŸam tarzına dönüştürecektir. Vicdan ve adalet ise bu beklentisizliÄŸe bina edilebilecektir. Böylece barışın ikamesi saÄŸlama alınabilecektir. 

Mesele beklentisizliÄŸe ulaÅŸabilmek ve bunların sayısını çoÄŸaltacak bir yaÅŸam biçimine varlık kazandırmaktır… Allah bizi en doÄŸru olana ulaÅŸtırsın, Rabbim doÄŸru olanı bilendir…

 

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.