Sosyal Medya

Makale

Anlamak! O Kadar Çok Zor Mu?

Modern Dünya görsel bir dünyayı inÅŸa ettiÄŸi için anlam kaybını da beraberinde taşıyor. Modern Birey, modern dünya tarafından inÅŸa edildiÄŸini bildiÄŸimize göre bireyin görsel bir kültürle beslendiÄŸini de göz ardı edemeyiz! Modern bireyin kılcal damarlarına kadar sirayet ettirilmiÅŸ görsellik onu anlama yerine tasvire yöneltmektedir. Ama bu tasviri de daha çok kurgusal bir zeminde inÅŸa etmektedir. Böylece farkına varılmadan yaÅŸamı görsellik içinde tasarımlayarak yeni bir kurgusal dünya kuruluyor. Buna etki eden sanatsal faaliyetleri de eklersek hayatın bütününü kuÅŸatan bir kurgusal tasvirle karşı karşıya kalıyoruz demektir.

Her tasvir kendi içinde bir betimlemeyi ve her betimleme de tasviri yapanın etkisini göstermektedir. Yani bir kere doÄŸaya müdahale ile baÅŸlayan teknoloji hayatın bütün katmanlarına sirayet ederek her ÅŸeye müdahil olarak bir gösteri yaÅŸamını zaruri kılmaktadır. Bu meseleyi tam olarak anlamadan modern çatışma kültürünün baÅŸat öÄŸesini anlamak çok zor olacaktır.

Hikâyenin özü; modern birey monist (tekleÅŸtirme) yaklaşımla beslendiÄŸi ve hayatı kurduÄŸu için farklılıklara tahammül etmeyi baÅŸaramıyor, post modern kültürün bütün çoÄŸulcu yapısına raÄŸmen anlamayı deÄŸil biçimlendirmeyi eksene aldığı için her farklılığı kendisine yöneltilmiÅŸ bir tehdit algısı içinde deÄŸerlendiriyor. Bu da onu hem çatışmacı ve hem de geçimsiz kılıyor. Hırçın, asabi, kavgacı, uzlaÅŸmasız, kaba, sert, bencil gibi bir sürü olumsuz vasfı üzerinde taşımaktan imtina etmeden yaÅŸamayı bir alışkanlığa dönüÅŸtürmüÅŸ durumda…

Åžöyle bir etrafınıza bakın, otobüste, tramvayda, metrobüste, metroda vesaire insanların davranışlarını seyredin, nasıl bir tutumla karşı karşıya kaldığınızı ibretle seyredebilirsiniz. Binerken, çıkarken, otururken hal ve hareketlerine bakın, sanki kendisinden baÅŸka kimse yokmuÅŸ gibi rahat davranabiliyor ve ancak kendisine bizzat seslenildiÄŸinde bir zahmet ÅŸöyle hareketleniyor. Bunu terbiye eksikliÄŸi olarak deÄŸerlendirmek ne kadar doÄŸru bir tanımlama olur, bilmiyorum…

Meselenin eÄŸitim öÄŸretim kısmında da bundan farklı bir ÅŸey yok… Profesyonel mantık dışında eÄŸitim kurumlarında herkes üzerine düÅŸen rolü yerine getirerek sadece ulaÅŸmak istediÄŸi hedefe kilitleniyor. Bu yüzden ciddi bir düÅŸünür, fikir adamı, entelektüel ve aydın beyinlerin yetiÅŸtirilmesi mümkün olmuyor. Üniversiteler, liseler, orta öÄŸretim vs. aslında ciddi bir durumla karşı karşıyayız. Herkes ÅŸikâyet ediyor. Ama kimse bu ÅŸikâyetin nedeni nedir? Ve biz bu sorunu çözümleyebilir miyiz diye düÅŸünme ihtiyacı hissetmiyor. DüÅŸünmek zorunda kaldığında da görevi savma babında meseleyi tutuyor. Bu yüzden hep meselenin özü ıskalanmış oluyor.

Åžöyle bir geriye yaslanın ve düÅŸünün… Gelecek üzerine neler kurguluyorsunuz? Çocuklarınızın geleceÄŸi konusunda nelere dikkat kesiliyorsunuz? Çocuklarınız için oluÅŸturduÄŸunuz beklenti sizin beklentileriniz mi yoksa çocukların kendi beklentilerini karşılayacak ÅŸeyler mi? Meselenin özü bu… Gelecek beklentisi belirleyici oluyor. Neler mi düÅŸünüyoruz? Aslında herkes kendisine bu soruyu sorsa ve cevabından korkmadan söylese mesele açıklık kazanır. Ama insanların, vicdana yönelecek her soruyu yönünü deÄŸiÅŸtirerek amacının dışına çıkarma konusunda maharet gösterme becerileri üst düzeydedir.

Her tasarım bir kurguyu her kurgu ise kendi içinde bir yapaylığı barındırmaktadır. Siyasetten, topluma, hukuktan diyalog ve iliÅŸkinin niteliÄŸine kadar her konuda bir yapaylığın sirayet ettiÄŸini gözlemek o kadar zor olmasa gerek! Her samimiyet gösterisi ise ulaşılmak istenen hedefle ortaya çıkan sonuca baÄŸlıdır. O yüzden rahatlıkla dün dost olan bugün düÅŸman kategorisine dönüÅŸebilir. Çünkü çıkar farklılığı her türlü zeminin üzerinde yer almaktadır. Ama insanlar bunu ifade etmekten kaçınmayı bir marifet addetmektedirler. Hâlbuki meseleye doÄŸru bir yaklaşım ve tespit özünü hesaba katarak çözümüne en önemli katkıyı yapacaktır. Ama kimsenin çözüm gibi bir derdi yoktur.

Bir adım ötesi ise herkesi ve her ÅŸeyi suçlamak asıl, kendini suçlamaya yeltenmek ise yasak cihetindedir. Bu da istismarı kaçınılmaz kılmaktadır. Ä°stismar, ne bulursa onu istismar etmek… Mesela; kendisine bakmadan karşındakini ahlaksızlıkla suçlamak, hırsız olduÄŸunu beyan etmek, istismarcı olduÄŸunu söylemek çekirdek ve leblebi yer gibi bunu doÄŸal kılmak… Toplumda karşılıklı suçlamaların mahiyetine birde bu göz ile yeniden bakmalıyız. O zaman göreceÄŸiz ki aslında bütün suçlamalar sadece kendini haklılaÅŸtırmakla iliÅŸkili ve adalet yada doÄŸruluk arayışı ile ilintili bir durum yoktur.

Hedefe vardıran her yolun mubah olduÄŸu algısı buna en uygun delildir. Aracın meÅŸruluÄŸu tartışmaları da bu çerçeve içinde anlamlandırılabilir. Velhasıl hayatın bütün katmanlarında tasarı, kurgu ve yapaylık o kadar had safhada ki kiÅŸi kendisinden baÅŸka hiçbir ÅŸeyi önemsemez. Ama önemser gibi görünmek zorunda hisseder… O yüzden hayat ‘mış’ gibi yaÅŸanır hep…

Bu çerçevede anlamı öncelemek ve anlama üzerinden bir tanım ortaya koymak, hadiseleri anlaşılır kılmak, iÅŸin özü üzerinde düÅŸünmek, kendini düÅŸünme yerine ötekini düÅŸünerek kendi mutluluÄŸunun kaynağını keÅŸfetmek mümkün görünmemektedir. Sebebi ise çok yalın: çünkü yargılamak öncelikli bir yaÅŸamı içselleÅŸtirmiÅŸ durumdayız. Çözüm ise; anlamayı eksene alan yeni bir yaÅŸam alanı oluÅŸturmakla mümkünlük sahasına girebilir. Yani kendinden çok diÄŸerlerini düÅŸünmenin kendi selametin için öncelikli olduÄŸunu kavramak gibi…

Hâlbuki insan, aslında bencil deÄŸil de cömert olduÄŸunda mutlu olur. BaÅŸkalarına yaptığı yardımda sevinci bulur. O insanlar mutlu olduÄŸunda mutlu, insanlar mutsuz olduÄŸunda ise mutluluÄŸu ona yük olur. Böyle düÅŸünebilecek kaç kiÅŸi var bilmiyorum. Ama modern dünya bize dünyanın efendisi olanın ben olduÄŸunu söylüyor. EÄŸer ben dünyanın efendisi isem o zaman benim isteklerim dünyanın istediÄŸi istek olmalıdır. Bu isteklerime karşı çıkanın ise yok edilmesi elzem olmalıdır. Ä°ÅŸte çatışmanın ve fesadın kaynağı…

Åžimdi niye anlamayı eksene almayı öncelediÄŸimi biraz açıklamış sayılırım. Üzerinde daha çok fazla durulmasını hak eden bir konu, bunu biliyorum. Kelimelerin her zaman kiÅŸinin hissettiÄŸinin ifadesinde eksik kaldığı malumunuzdur. Ama anlamak için tasarımdan vazgeçebilmeyi, yani kendimizden vazgeçebilmeyi öncelemeliyiz. Anlama olmadan selamet olmaz! Çünkü anlama çabası sahiciliÄŸi beraberinde taşır, her sahicilik ise bir samimiyet içermektedir. Samimiyetin ise anlamayı kolaylaÅŸtırdığını söyleyebiliriz.

Toplumsal barışın teminatı anlamayı önceleyen bir iliÅŸkinin varlığına bağımlıdır. Aile saadeti diye tanımladığımız ÅŸey de bu anlama öncelikli tutumda yatmaktadır. KiÅŸilerin farklı tavırları anlama üzerinden doÄŸru bir zemine taşınabilir ve böylece toplumu, aileyi güçlendiren bir noktaya taşınabilir. Önce bireyi anlamalıyız, sonra yargılama yapma konusunda serbestiz… Ama Anlamadan yargılamak zulümdür. Ve zulümle abat olunmaz…

Ez cümle ÅŸunu demek istiyorum: modern kültürün oluÅŸturduÄŸu modern dünyanın hapishanesinden çıkmadan anlamayı önceleyemeyiz, anlamayı öncelemeden de bu hapishaneden çıkışın yolunu bulamayız…

Her ÅŸeyde ve her iÅŸte ya da olayda muhakkak anlamayı öncelemeliyiz ki samimiyet testinden sınavda kalmayalım…

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.