Makale
Aklın egemenliği karşısında Ed Din...
Aklın birden fazla tanımı olduğu açıktır. En genel anlamı ile düşünmeye yönelik insanın istidadı olarak betimlenebilir. Ama bilimin aklı ile felsefenin aklı farklı çalışır. Hatta modern felsefenin kendi içindeki farklı akımlarda akıl farklı çalışır. Matematik mantığın aklı veya fiziğin aklı da farklı çalışır. Bu da bize aklın kendi başına bir iş görmediği ancak içeriklendiğinde düşünme ameliyesini gerçekleştirdiğini ifade eder. Akıl, öncüller üzerinden çalışır, içeriği de ona göre düzenler.
Aklın, yunan tarihinden modern tarihe kadar bir seyrüseferi vardır. Bu tarihsel sürekliliÄŸi göz ardı ettiÄŸimizde akla yüklenen gerçek anlamı anlamlandırmakta zorlanırız. Bu anlam, tanrılarla insanların savaşında bilginin gücü ve bu bilgiye eriÅŸme konusunda aklın fonksiyonelliÄŸinin inanca taalluk eden boyutudur. Bilinir ki eÄŸer Herkül ateÅŸi tanrılardan çalıp insanlara getirmeseydi, hala tanrıların insanlar üzerinde tahakkümü devam edecekti… Ä°nsanlar ateÅŸ sayesinde; yani bilgiyi elde ederek tanrılar ile savaÅŸmaya ve kendi özgürlüklerini elde etmeyi baÅŸardılar… Bu temel gerçeÄŸi not edelim… Bilgi akıl iliÅŸkisi ve iÅŸleyiÅŸi…
Aydınlanma hikâyesi bu ateÅŸi çalmanın bir üst aÅŸaması olarak betimlenir. Ä°nsan çağı baÅŸlamış ve tanrılar çağı geride kalmıştır. Hümanist çaÄŸ derken kastedilen tam olarak budur… Artık insan merkezli bir dünya var ve bu dünyada tanrı var olacaksa ancak insanın izin verdiÄŸi kadarıyla var olacaktır. Daha sonra bilinen bir gerçek olarak ‘tanrı öldürülmüştür’ ve yeniçaÄŸ artık tanrısız bir çaÄŸ olarak öne çıkmaktadır. Yani insan tam olarak iktidarını belirginleÅŸtirmiÅŸtir. Bu temel gerçeÄŸi de kayıt altına alalım…
Fakat insan kendi iktidarını kurmasına raÄŸmen dinler varlığını sürdürmüş ve insan kendi yetersizlikleri ile boÄŸuÅŸurken, sürekli canhıraÅŸ çığlıkların sahibi olmuÅŸtur. Önüne dünyanın bütün imkânları sunulmasına raÄŸmen, her dönemden daha fazla kan dökülmüş ve daha fazla insan zulme uÄŸramıştır. Son üç yüz yılın tarihi bunu bize göstermiÅŸtir. Artık başı dara düştüğünde sığınacak bir tanrı bulamamakta ve kendi acziyeti içinde kıvranıp durmaktadır. Buna strese dayalı psikolojik hastalıklar tanısı konur. Ve tedavi içinde bu duyguları yok etmeye yönelik çalışmalar ortaya konulur. Ama insan, bir türlü mutlu olamamaktadır. Kendini çılgınca eÄŸlenceye ve uyuÅŸturucuya vurur, her türlü sapkınlığı yaparken ruhu bir türlü sakinleÅŸmemektedir. Ä°nsan, düşmanı olan tanrıyı kaybedince yeni düşman olarak hemcinsini seçmiÅŸtir. Artık insan insanın kurdu olarak betimlenmektedir. Ä°nsan çağının baÅŸlatıcısı konumunda olan Avrupa da sosyal yaÅŸam müthiÅŸ bir yabancılaÅŸma eÅŸliÄŸinde suçun dakika da onlarca kez tekrarına sebebiyet vermektedir. Güven, huzur ve mutluluk daha çok insanlıktan çıkmaya yönelince oradaki insanlar, uzak doÄŸu dinlerine mistik arayışlara yönelmek durumunda kalmışlar. Bunun yüzlerce, binlerce örneÄŸi verilebilir.
Batı boÅŸ durmamakta, akıl üzerinden kendisine potansiyel muhalif olacak bütün düşünce biçimlerine savaÅŸ açmış, dinleri arkaik olarak betimleyerek, insanlığa düşman olarak tanımlamaktan geri durmamaktadır. Dinleri savaşın, ÅŸiddetin nedeni olarak görerek bütün dinlerin geri olduÄŸunu ilan etmektedir. Felsefe, bilim ve teknoloji ile ekonomiyi ve iktidarı da yanlarına alarak en büyük baskıyı uygulamaya çalışıyor. Buna raÄŸmen yirminci yüz yılın son çeyreÄŸinde dinler tarihe geri döndü. Bu büyük bir korkuya neden oldu. Akıllı filozofların başında gelen Habermas, aklın ve felsefenin yetersizliÄŸinin açığa çıktığını ve dinleri araçsallaÅŸtırarak bir yere varılamayacağını söyleyerek onunla uzlaşıyı öne çıkartıyor. Bu yaklaşım, yeni bir epistemolojiye yönelik felsefi bakışı güçlendirerek sezgisel olanın da epistemik bir deÄŸere, aklın epistemik deÄŸerine sahip olduÄŸu düşüncesi de Willis Harman (Küresel Zihniyet DeÄŸiÅŸimi/ Ä°z Yayıncılık)tarafından dile getirilmeye baÅŸlanmıştır. Bu yaklaşımlar, insanın, tanrı insandan insan tanrıya yükseliÅŸinin tezahürü olarak bu bakışı mahkûm edecek hamleleri atmaktan alı koymamaktadır. Ä°ÅŸin garip tarafı bütün kültürlerin müntesipleri arasında bu felsefi argümanların kabulü saÄŸlanarak dine bu sefer içerden saldırı düzenlenmektedir. Bu da akli bir hamle olarak öne çıkartılarak reddedildiÄŸinde de akılsızlıkla itham etmenin zeminini kurmaktadır…
Aklın alanının tanımlanmış biçimi içinde sınırlı olduÄŸu tartışılmaz bir gerçeklik. Sonuç itibarıyla tanımlı bir alanda aklın iÅŸlevselliÄŸi konuÅŸuluyor. Yani kesin bilginin elde edilmesinin ÅŸartları açık ve akıl bu ÅŸartlarla sınırlı olmakla yükümlüdür. Ancak, nedense aklı, dinin anlaşılması ve yorumlanması söz konusu olduÄŸunda bu sınırlı hali unutulup dinin aÅŸkın boyutunun da bu aklın sınırlı hali içinde betimlenmesi ve nasıllığının ortaya çıkartılması teklif edilmektedir. Öncelikle, akıl sınırlı, din aÅŸkın yani o sınırla malul deÄŸil… Bu yüzden akıl, dini kendi aklının sınırları içine taşıyamaz. Taşısa da bu artık din olmaktan çıkmıştır. Bu temel gerçeÄŸi de buraya not edelim…
Din zaten aşkınlığı ile aklın üstünde bir konuma sahiptir. Ayrıca bir aklın çalışma ilkelerini de kendisi ona verecek bir pozisyonu taşımaktadır. Din aklını kurmuş ve o akıl ile din arasında bir korelasyon sağlanmıştır. Yani sanıldığı gibi din aklı devre dışı tutmuyor. Bilakis, din, aklı yeniden inşa ederek kendi aklının oluşumunu sağlıyor. Burada felsefi aklı, eleştiriyor. Çünkü bu akıl, felsefe ile malul olduğu için eleştiriye tabi tutuluyor. Sonuçta bu aklın kullandığı malumat sınırlı bir malumattır.
Åžimdi daha temel bir konuya gelelim; batı düşüncesi felsefe ve akıl üzerinden bir din eleÅŸtirisi geliÅŸtirirken kendi kavramsal örgüsü içinde ve kendi mantığı açısından bir eleÅŸtiri geliÅŸtiriyor. Bunun izahı mümkün bir durum olduÄŸu aÅŸikâr. Ancak, bu eleÅŸtirin makul ve adil olması için dinin ilkelerinin, kavramlarının indirgenmiÅŸ biçimi ile deÄŸil, bilakis, dinin kendisinin verdiÄŸi anlamları dikkate alarak deÄŸerlendirmeye tabi tutmak, bir eleÅŸtiri adabı ve ahlakı açısından elzem olana tekabül eder. Ä°slam söz konusu olduÄŸunda Ä°slam’ın farklı yorumlanmasının imkânlarının bir kısmını ele alarak istenilen ÅŸekilde yoruma tabi kılınarak yapılması gereken yorumun zemininin kurulmasının ahlaki bir karşılığı yoktur.
Önce tezler açık bir ÅŸekilde ortaya konmalıdır. Batı insan aklını biricik ve tek geçerli ölçü olarak kabul ettiÄŸini deklare etmiÅŸtir zaten… Bu konuda bir sorun olmadığı açıktır. Ancak, sanki bu yokmuÅŸ gibi davranan batı dışı toplumların sürekli akıl vurgusu yapması ve ilahi vahyin saçma, anlamsız olduÄŸu… Çünkü bu bilme türünün akıl açısından kabulü ve reddi mümkün deÄŸil yargısı dikkate sunularak meÅŸru bir alan oluÅŸturması da gözden kaçmamaktadır. O zaman soru ÅŸu: insanlık tarihi boyunca milyarlarca insanın dine inanmasının nedeni nedir? Hala milyarlarca insanın yine bu aÅŸkın din inancına sahip oluÅŸunu neyle açıklayacağız. Ki hala modern aklın tasallutu ve tarassutu altında dini aklın sınırları içine çekerek, dini tanımlamaya ve dindarları bu indirgenmiÅŸ algı üzerinden eleÅŸtiriye tabi tutuyorsunuz. Ki bu dindarların kahır ekseriyeti sizi ciddiye aldıkları için dinlerinin ahlaki kaygılarını kaybetmelerine raÄŸmen…
Ama her ÅŸeye raÄŸmen, din, yeniden hayata dönecektir. Çünkü hak geldiÄŸinde batıl yok olmaya mahkûmdur. Bu temel gerçeklik üzerinden dindarlar da kendi dinlerini aÅŸkınlığı içinde yeniden anlamaya ve idrak etmeye baÅŸlayarak modernliÄŸin insan açısından nasıl bir esaret olduÄŸunu algılayacaklardır. ÅžeytanlaÅŸmış bir kültürün din üzerindeki tasallutu tevhit erleri eli ile yok edilecek ve din kendi asli mecrası içinde mevcut bütün ahlaksızlıkları da görerek kendi ahlaki yapısını kuracak bir gücü elde edecektir.
Son on yıldır, Ä°slam dünyasında oluÅŸturulan kaos ve karmaÅŸanın bir yapı sökümü olduÄŸu gerçeÄŸi artık görülmeye baÅŸlanacaktır. Her türlü ÅŸiddeti Müslümanlar üzerine boca ederek onları dinlerinden soÄŸutma giriÅŸimleri boÅŸa çıkacaktır. Ve yine Müslümanlar kendi ayakları üzerine ayaÄŸa kalkarak kendi varlıklarını ve var oluÅŸlarını gerçek sahibine irca ederek varlık sahasına anlam ve ahlak taşıyıcısı olma liyakati kesbedeceklerdir. Bu günler uzak deÄŸil…
İçimizi acıtan ise aydın ve entelektüellerin Müslümanlar için tek çıkış yolunun sekülerlik olduÄŸu tezini savunmaları ve dine yönelik eleÅŸtirilerini bu seküler tezler üzerine yapmaya baÅŸlamalarıdır. Bu gerçekten acı bir durum ve olgudur. Ama bunun da üstesinden gelinecektir. Bir Müslüman olarak Allah’ın tekliÄŸi, birliÄŸi ve kudreti karşısında sadece secdeye varmaktan baÅŸka bir seçeneÄŸimin olmadığını biliyorum. Tam bir teslimiyet ile benim istikametimi belirleyecek ‘haber’i dikkatle idrak etmeye çalışırım. Benim için akıl, felsefe ve bilim, vahyin inÅŸa ettiÄŸi düşünme melekesi üzerinden anlamlı olabilir. Onların toptan reddi yerine onları kendi asli hüviyetlerine yönlendirmenin daha doÄŸru olduÄŸunu biliyorum. Mutlaklık bu dünyaya ve evrene ait bir gerçeklik zemini deÄŸildir. Aklı da bu mutlaklığın dışında konumlandırmak doÄŸru olandır. Din ise bize mutlaklık ile nasıl bir iliÅŸki kuracağımızın bilgisini vermektedir.
Modern akıl ile Müslüman akıl arasındaki temel fark; modern aklın kendisini kesin görmesi ve her ÅŸeyi yorumlayabileceÄŸi zehabına kapılması iken Müslüman akıl, kendisine sunulan iÅŸaretleri takip ederek hakikat ile nasıl bir baÄŸ kuracağının bilgisine haiz olarak sorumluluÄŸunu yerine getirme arzusunu taşımasıdır. Modern akıl, ‘sorumsuz yetkili’ iken, Müslüman akıl, ‘sorumluluÄŸu üstlenen yetkili’dir. Sonuç itibarı ile her iki akıl da anlama ve yorumlama kabiliyetlerini yerine getirmekten imtina edemezler. Bu aklın doÄŸası gereÄŸi böyledir. Ancak biri sorumluluÄŸu baÅŸka yere aktarırken kendisini de iktidarda tutmayı ilke olarak benimsemiÅŸtir. DiÄŸeri ise, sorumluluÄŸu üstlenerek mükâfat ve cezayı hak ederek elde etmeyi onurlu bir davranış olarak kabul eder. Åžimdi insanlığın onuru açığa çıkmış olur. Modern insan, onurlu ve ahlaklı olamaz… Çünkü kendisine yönelik bir eleÅŸtirisi yoktur, yanılma payı yoktur, ne yapsa kendi hakkıdır. Dolayısıyla onur ve ahlak dediÄŸi ÅŸey ise sürekli baÅŸkasını aÅŸağılayan ve onları insan görmeyen barbar ve hayvan derekesinde düşünen birinin onuru genel deÄŸil ancak sınırlı olacaktır. Ahlak ve onurları da bu sınırlılıkları içinde baÅŸka insanlar açısından bir deÄŸer taşımayacaktır.
Ahlak ve onur bir ÅŸeyi deÄŸerlendirirken onu alaÅŸağı etmeden kendisini nasıl tanımlıyorsa öyle görüp deÄŸerlendirme yapmaktır. Yukarıda söylediÄŸim her ÅŸeyi modernlik baÄŸlamında kendi kaynaklarında rahatlıkla göreceksiniz. Yani ben onları ne ise o olarak kabul ediyorum… Onlardan da beni, ben kendimi nasıl tanımlıyorsam öyle görmelerini ve deÄŸerlendirmelerini beklerim, yerli yandaÅŸlarından da beklentim bu… BaÅŸka bir ÅŸey dilemiyorum… Hak, her hak sahibinindir, elinden alınmaz, eÅŸitlik her kesin, kesintiye uÄŸratılamaz…
Henüz yorum yapılmamış.