Sosyal Medya

Makale

Mevcut felsefi bakışın dışına çıkmak?

Modern düÅŸünce ile bir hesaplaÅŸma yapmanın zorunlu koÅŸulu onun dışına çıkmayı baÅŸaracak bir cesaret ve iradeye sahip olmaktır. HesaplaÅŸma, modern düÅŸüncenin içinde kalarak gerçekleÅŸtirilemez. Çünkü o zaman modern düÅŸüncenin ‘ilksel’ kabullerini taşımayı zorunlu kılmaktadır.

Hâlbuki modern düÅŸünce ile bir hesaplaÅŸma tam da o ilksel kabullerini tartışmaya baÅŸlamak ve o kabullerin insanlığı getirdiÄŸi noktayı gündeme taşımaktır.

Cogito’nun kurgulandığı ve bireyin özne olarak varlığını kesinleÅŸtirdikten sonra, hümanist çaÄŸ adını alan bu yaklaşımın post hümanist çaÄŸa geçiÅŸinin cogito/özne adına hesaba çekilmesi elzemdir.

Özneyi akıl üzerinden her ÅŸeyin kurgulanabileceÄŸi sava taşıyan ve aÅŸkınlığı reddederek ‘olan’ üzerinden her ÅŸeyi anlamlandırmaya çalışan modern düÅŸüncenin geldiÄŸi son noktada ‘aklın yetersizliÄŸini’ ilan ederek ‘yapay zekaya’ sığınmasının da hesabı sorulmalıdır.

Aklı, yapay zeka tanımı içinde tanımlamak, aklın bütün aÅŸkınlığını reddederek sınırlamak, o aklın sorun üreten bir mekanizmaya dönüÅŸmesini saÄŸlaması kaçınılmazdı.

Modern düÅŸüncenin kabulleri üzerinden olup bitecek olan her ÅŸeyin sürekli iyi kategorisinde algılanması, aslında modern düÅŸüncenin ilerlemeci anlayışının nasıl bir temel kabule dönüÅŸtüÄŸünü gösterir. O yüzden, ‘ilerlemeci tarih algısı’, ne gelirse kabulümdür hikayesine dönüÅŸerek insanın ölümünü de ilan etmeye hazırlanıyor.

Reel sınırlar içinde aÅŸkınlığı yok saymanın en önemli sorun alanı, ‘deÄŸersizleÅŸtirme’ ve dolayısıyla bir ‘hiçliÄŸe’ düÅŸmedir. Ä°nsan, ‘kendi aÅŸkınlığı’ içinde ‘huzur’ bulur. Yani insan, dünya ve dünya içre olma hali tarafından sıkıştırılır ve kendisini cenderede bulunuyor gibi bir hissiyata taşır. Bunu nerede ise her insan teki yaÅŸar.

Bu daralma, ancak ‘hayal gücü’ ile kendini mevcudun dışına attığında insan rahatlar. BaÅŸka bir sorun ise; olup biten her ÅŸeyin yegâne sorumlusu olma halinin dayatması karşısında insanın bu yükü taşıyamama kaygısı yüzünden ‘kendinden kaçışı’ ve ‘yabancılaÅŸma’ temayülü…

Özne, aÅŸkınlığı reddettiÄŸinde doÄŸal olarak irade ve akıl sahibi yegane varlık olarak kendisi kalmaktadır. Bu yüzden doÄŸayı biçimlendirmeye yeltendiÄŸi gibi toplum ve insanı, dolayısıyla siyasi ve sosyal bilimler üzerinden kurgulanmış bir birey ve yaÅŸam alanını da kendisi oluÅŸturuyor.

Bu da sorumluluÄŸu özneye; yani kendisine yüklemektedir. Mükafat ve ceza bizzat insanın/öznenin akli ve siyasi yetisine bırakılmıştır. Bu noktada her özne aynı özelliÄŸe sahip olamayacağı için doÄŸal olarak güç/erk devreye girmekte ve kimin erk sahibi olacağını belirleyecek demokrasi araçsallaÅŸtırılarak halkın egemenliÄŸini onun adına bir yönetme erkine devri söz konusu edilmiÅŸtir.

Çünkü diÄŸer yönetim biçimleri modern düÅŸüncenin kabulleri ile örtüÅŸmüyordu. Sonuçta demokrasi bir ‘seçim aristokrasisi’ oluÅŸturarak demokrasiyi de bir elit sınıf yöneticiliÄŸine dönüÅŸtürdü. Ama hep perde arkasında ise burjuva/sermaye sınıfının çıkar ve garantörlüÄŸü dikkat çekiciydi.

DoÄŸal olarak modern düÅŸünce bir krizler tarihine sahip oldu. Her kriz döneminde ise sermaye biraz daha palazlandı ve halk biraz daha fakirleÅŸti. Arada halka, nefes alması için bazı haklar verildi tabi…

Modern düÅŸünce hiçleÅŸmeye ve yabancılaÅŸmaya bir çözüm bulamadı. Ä°liÅŸkilerde deÄŸer yerine çıkar öncelendi. Kesinlik arayışı, çıkarı, çıkar ise uzlaşıyı öne çıkardı. Modern düÅŸünce aslında kesinlik, çıkar ve uzlaşı üzerine kurulu bir iliÅŸkiler ağını güçlendirdi.

Bu aÄŸ, hem bireyler arasında, hem toplumsal yapıda ve hem de devlet yönetiminde eksen oldu. Bu durum doÄŸal olarak, hiçleÅŸtirmeyi kronikleÅŸtirdi, yabancılaÅŸmayı da derinleÅŸtirdi.

O yüzden modern özne, önce parçalandı, post modern yaklaşım ile çoÄŸul bir özne algısı üretildi. Bu parçalanma beraberinde travmalar üretti. Artık, modern özne, post modern özneye dönüÅŸtüÄŸünde psikolojik hastalıkların pençesinde bir rutin/doÄŸal hal oluÅŸturdu.

Modern düÅŸüncenin idealleri vardı: özgürlük, eÅŸitlik ve haklar… Bugün insan, modern düÅŸüncenin baÅŸlattığı yeni zindanında huysuz, kaygılı ve istekleri altında ezilen bir olguya dönüÅŸmüÅŸ durumdadır.

Mutsuzdur, çünkü isteÄŸini yerine getirecek koÅŸullar için sürekli kendisinden vazgeçmeyi saÄŸlayacak yeni durumlar oluÅŸturuluyor. Harcamak için çalışması veya çalması gerekli. Çaldığında ise istediÄŸi gibi harcama zemini bulamıyor. Yakalandığında ise özgürlüÄŸünü kaybediyor.

Bir sürü ÅŸey istiyor, ama elinde olan imkanlar ile bunu karşılaması mümkün deÄŸil! O zaman sürekli kendi kendisini yiyip bitiren bir konuma saplanıp kalıyor. Sürekli seyrettiÄŸi ÅŸeyler ile avunup aÄŸzı sulanan, ama hiç kavuÅŸamayan misali gibi sürekli homurdanmayı ve baÅŸkasına haksızlık edeceÄŸi zaman hiçbir vicdan azabı duymayacak bir duyguya yenik düÅŸüyor.

Yani modern özne, öyle sanıldığı gibi özgür deÄŸil! ÖzgürlüÄŸü kendisine dayatılan koÅŸullara uygun ve uyumlu olduÄŸu sürece geçerli ki bu da özgürlüÄŸün tanımını baltalayan bir durumu iÅŸaret eder.

EÅŸitlik ise sadece kavram olarak vardır. EÅŸitsizliÄŸin hikâyesine dönüÅŸmüÅŸ durumda modern özne ve birey… Bilgiye ulaÅŸmada, makam ve mevkie ulaÅŸmada, ticarette, bürokraside, hatta yaÅŸama koÅŸullarında bir eÅŸitlikten söz edilemez.

Hak mevzuu ise çok daha derin bir travma; bugünlerde ise sadece hayvanların, LGBTÄ° gibi sapkın tutumların haklarından söz edilir. Ä°ÅŸçi kalmadı ki hakkından söz edilsin. ÖÄŸrenciler, memurlar, küçük esnaf vesaire kendileri için var olan hiçbir hakka sahip deÄŸiller.

Ancak, iktidarda olan yönetici ile bağın ölçüsünde hakkını ve daha fazlasını elde etme imkânı buluyorsun. O da hem yabancılaÅŸmayı ve hem de deÄŸersizleÅŸtirmeyi birey planından toplumsal zemine taşıyor.

Modern özne, paralısı, parasızı, bürokratı, memuru, iÅŸçisi, iÅŸsizi, köylüsü, kasabalısı, kentlisi, partilisi, muhalifi, polisi, askeri vesaire huzursuz; kelimenin tek anlamı ile ‘huzuru kaçmış’ durumdadır.

Felsefi olarak gelinen nokta da ise; insanın tahtından indirildiÄŸi ve yeni tanrıların ortaya çıkmasına zemin oluÅŸturacak ‘yapay zeka’, ‘dijitalleÅŸme’ senaryoları kol geziyor.

Peki, ne oldu bu ‘modern özne’ye? Artık esamesi okunmuyor. Gücü olan borusunu öttürüyor. Her yerde, desise, yalan, talan, rüÅŸvet, dolandırıcılık, sahtekârlık, ihtikâr, adam kayırmaca vesaire normali oluÅŸturuyor.

Ä°ÅŸte muhafazakâr bir yönetim altında deizm patlama yaÅŸanıyor. Neredeyse bütün dini deÄŸerlerin altı boÅŸalıyor. Muhafazakâr nesil ise kendi ebeveynlerinin düÅŸünce dünyalarına yabancılaÅŸmayı bir öncelik kabul ederken deÄŸerlerine olan güvenlerini ise kaybetmiÅŸ durumdadırlar. ModernleÅŸmenin tabii sonucu ve modern öznenin kaderi bu… Kaçınılmaz sonu…

Badiou ve benzeri düÅŸünürlerin felsefi düÅŸünüÅŸün ve yöntemin dışında kalma arzularını anlamaya baÅŸlıyorum sanırım... Çünkü onlar bize göre durumu daha derinden yaşıyorlar. Ve bunu keÅŸfetmeleri daha kolaydır. Ancak, çözüm olarak öne sürdükleri ÅŸey ise yine modern kabulleri saÄŸlayan ilksel tutumdan kurtulmayı saÄŸlayacak bir zemin kuramıyor. Bu yüzden eleÅŸtiri haklı, ama çözüm konusunda sorun ortada duruyor.

Yukarıdan itibaren ÅŸunu söylemek istiyorum: felsefi bakış hem sınırlı ve hem de keskin ve sorunu çözme yerine yeni sorunlar icat ediyor. Bu yüzden hakikat diye bize sunulan ÅŸey, reel olanın dışında bir ÅŸey deÄŸildir.

Hakikat demelerine aldanmamak gerekir; onlar realiteyi hakikat yerine kullandıkları gibi hakikati de realite yerine kullanmaktadırlar. Bu bakışın dışında kalarak hakikat ile yüzleÅŸme cesaretine sahip olunmalıdır.

Yeni bir düÅŸünce ve yeni bir bakış için elzem olan, bugüne kadar meydana gelmiÅŸ düÅŸünce geleneÄŸi ile bir hesaplaÅŸmadır. Modernlik bu hesaplaÅŸmayı saÄŸlayarak var oldu ve tarihin akışını deÄŸiÅŸtirdi.

Post modernlik, modernlik ile hesaplaÅŸarak yeni bir tarih yazıyor. Ama uzun sürmedi. Åžimdilerde yapay zeka ve ‘baÄŸlantısal bütünlük’ üzerinden yaÅŸam merkezli yeni bir bakış ve düÅŸünce öne çıkmaya baÅŸlıyor. Yakın zamanı belirleyecek olan görüÅŸ bu olacak gibi…

Åžimdi de modernliÄŸin baÅŸlattığı ve sonrasında meydana gelen düÅŸünceleri de kapsayarak bu temel düÅŸünce aksiyomları ve sistematiÄŸi ile hesaplaÅŸarak doÄŸruyu ve hakikati onun dışında arayacak yeni ve cesur bir adıma ihtiyaç vardır.

Badiou ve benzerleri her ne kadar modernliÄŸin dışında kalsalar da temel kabulleri reddedemediler. Bu yüzden modernliÄŸin nefes almasına imkân tanıdılar.

Ancak yeni bir bakış ve bize dayatılan kavramların içeriklerini yeniden düÅŸünmek ve saÄŸlıklı bir zihinsel yapı ile yeni bir düÅŸünceyi çekincesiz, korkusuzca ve kompleks yapmadan ortaya koymanın vaktidir.

Hakikatin bir ucunu tutarak onu kuÅŸattığını düÅŸünen veya onu reel zemine mahkûm ederek icat edilen bir gerçek üzerinden tahakküme varan bir ÅŸiddet ile anlama çabasının bir karşılığı olmadı, olmayacaktır.

EÄŸer olay merkezli düÅŸünülecekse, yaratılışın baÅŸlangıç anının olay olarak çözümlemesini yapmadan yola çıkmanın bir anlamı yoktur. Hâlbuki o olayın algılanmasına imkân tanıyan bir felsefi veya bilimsel bakış mümkün görünmüyor, spekülasyon dışında tabi...

Ama mademki kesinlik arayışını önceleyen bir sistem ile karşı karşıyayız. O zaman o ilk olayı çözümleyecek bir muhakeme ve mantık ile bakış yok ortada...

O zaman neyi tartışıyoruz ki?

Eksik başlayan her şey eksiklik taşıyarak hitama erer.

Modern bakışta bu sondan mahkûm kalmadı, kalmayacaktır...

Müslümanlar, modern düÅŸüncenin ve bakışın dışında kalacak bir potansiyeli taşıyor. Bu potansiyeli harekete geçirmek için yeter ÅŸartları, kendi ilmi geleneÄŸindeki usulü yeniden keÅŸfederek ve yenileyerek var olmaya çalışmaları ve anlamın yeniden hem dünyanın hem de insanın gündemine taşınmasına aracılık etmeleri kendilerine yüklenmiÅŸ bir sorumluluktur. Bu sorumluluktan kaçınılmaz da… Bakalım, kim elini taşın altına koyacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.