Sosyal Medya

Makale

İnsanın sorumluluğunun felsefi temeli...

Ä°nsan, varlık ÅŸeması içinde sorumluluÄŸu üstlenecek vasata sahip bir varlık türüdür. Bu yüzden sorumluluÄŸu yaratılışında mündemiçtir. Her varlık kategorisi, kendisine yüklenen amacı yerine getirme konusunda bir itiraz geliÅŸtirmemektedir. Ancak insan, itiraz ederek kendi varlığının yaratılış amacı ile çeliÅŸkiye düÅŸebilen varlıktır. Bunun temel sebebi ‘imtihan’ üzere oluÅŸu; bu imtihan üzere oluÅŸunun tabii dayanağı sayılacak olan ‘bilgi ve irade’ ile mücehhez kılınmasıdır.

SorumluluÄŸunun dayanağı bu ‘serbestiyete/özgürlüÄŸe’ dayanmaktadır.  Bilgi ve irade doÄŸası gereÄŸi bir varlıkta iÅŸlevsel kılındığında harekete geçirici ve yeni yaÅŸam koÅŸulları oluÅŸturma imkânını içinde barındırmaktadır. Bu yüzden insan, yaptıklarının sorumluluÄŸunu üstlenecek bir ‘rüÅŸd/erginliÄŸe’ sahiptir.

Ä°nsanı, amacı dışında, sadece var olanların oluÅŸturduÄŸu koÅŸullar içinde anlama çabası sığ ve eksik bir algılamadır. Bu, indirgemeci bir bakışı da içerdiÄŸi için sorunlu olacaktır. Ki bunun örneklerini modern düÅŸüncenin kendisinden gözlemlemekteyiz. Ä°nsan ya tanrısal bir özellik ile yâda eÅŸya ile aynı özelliÄŸe bir indirgeme derekesine indirilmesi, insanın saÄŸlıklı bir ÅŸekilde idrak edilmemesi ve ona yüklenen amacın göz ardı edilmesiyle iliÅŸkili olduÄŸu bedihidir.

Ä°nsan, potansiyel olarak saÄŸa, sola, öne ve arkaya yönelebilecek bir özelliÄŸe sahiptir. Bu özelliÄŸi sayesinde hem yapıcı bir rolü üstlenebiliyor, hem de yıkıcı bir özellik kazanabiliyor. Bu durum insanın kendi amacını unutarak varlığının amacını ve imtihan oluÅŸunu unuttuÄŸunu andan itibaren bir ‘belirsizlik’ deryası içinde gark olmasıyla da iliÅŸkili bir durumdur.

Ä°nsan sorumlu bir varlık olarak ‘biriciktir’. Ancak bu biricikliÄŸi hem onu Tanrı olmaktan uzakta tutar, hem de yaratılmış diÄŸer varlıklardan ayrı konuma yükseltir. Bu temel gerçeÄŸi ifade eden bakış ise; insanın sürekli kendi içinde ve dışında sürekli bir aÅŸkınlığı ve içkinliÄŸi yaÅŸarken hem yükseliÅŸe hem düÅŸüÅŸe geçmesi ile birlikte düÅŸünülmelidir. Böylece insan; sadece insandır. Ama ‘özel, itina ile ve en yüksek estetik’ ile yaratılmıştır. Bu temel gerçeÄŸi de sürekli hatırda tutmak insana dair düÅŸüncelerimize derinlik katacaktır.

Ä°nsanı tanımlayan iki temel özelliÄŸine daha dikkat çekelim: ‘hatırlama ve unutma’… Ä°nsan hatırlayarak kendi üzerine bir idrak sahibi olur ve sorumluluÄŸunu üstlenecek bir psikolojik vasat ile birlikte iradeyi harekete geçirerek bir idraki de ayaÄŸa kaldırır. Ancak insan unuttuÄŸu zaman ise kendi varlığının amacını göz ardı ettiÄŸinden dolayı sahip olduÄŸu ÅŸuuru yapı bozumuna uÄŸratır. Kafası karışık hale gelerek ÅŸüphe denizinde debelenip durur. Bu da onu ‘sallantıda’ bırakır. Yani dayanağı olmayan bir olgunun içinde var olmaya baÅŸlar. Bu da insanın ne yapacağının belirsizliÄŸini gösteren en önemli iÅŸarettir.

Ä°nsan burada diÅŸil ve eril ikiye ayrılmadan dikkate sunulmalıdır. Ä°nsanın eril ve diÅŸil tarafı tamamlanmaya matuf bir yaratılış mucizesidir. Bu aynı zamanda erkek ve kadın insanın birbirlerine yönelik tamamlayıcılıkları kadar anlamalarını da imkân dâhiline alır.

Ä°nsan sorumludur derken bu durumu açıklığa kavuÅŸturmak lazım tabii…

Ä°nsanın iki tür sorumluluÄŸu öne çıkartılır. Ancak bu iki sorumluluk alanı aynı ÅŸekilde biri bir diÄŸeri ile baÄŸlantılıdır. Çünkü her kavram kendi içinde bir birini tamamlayan farklara sahip iken diÄŸer kavramlarla da iliÅŸkisi vardır. Bu iki yönü unutmadan insan ve insanın sorumluluÄŸunu da düÅŸünmeyi baÅŸarabilmeliyiz.

Birinci sorumluluk kiÅŸinin kendi dışındaki ‘yakından uzaÄŸa doÄŸru’ yüklendiÄŸi sorumluluktur.

Ä°kincisi ise kiÅŸinin ‘kendisine karşı’ yüklendiÄŸi sorumluluÄŸudur. Birinci sorumluluk alanı, kendi dışı olan insan, Yaratıcısı olan Allah ile birlikte Allah’ın ona sunduÄŸu nimetler olan varlığa karşı da bir sorumluluÄŸu yüklendiÄŸi zemindir. Bu noktada insan, Allah’ın kendisi için yüklediÄŸi amacı gerçekleÅŸtirme açısından öncelikle amacının ne’liÄŸini ‘ilahi bilgi’ ve bu bilginin tabiatına bağımlı olarak akli yetilerini devreye alarak içselleÅŸtirmelidir. O zaman kulluÄŸunu saÄŸlam temellere dayandırırken varlıkla da barış içinde birlikte var olmanın zeminini kurar.

Zaten insanın temel sorumluluğu, kulluğu tam olarak ifa ederken merhamet ve şefkati kuşanarak sevgi ile birlikte hayatı paylaşmayı sağlamaya matuf bir şuur ile hareket etmektir.

Bu onun sorumluluÄŸunu yerine getirmesi anlamına gelecektir. Bu yerine getirme eylemini gerçekleÅŸtirirken amacını hiç unutmaması ve ilahi yardımı sürekli umarak var olmaya devam etmesidir. Ä°kinci sorumluluk alanı ise kendisine karşı duyacağı sorumluluktur. Ki bu içkinlik seviyesinde kiÅŸinin kendi amacına tam bir yoÄŸunlaÅŸma ile baÄŸlı olması ve kendisini tanıma eylemine sonuna kadar devam etme çabasıdır ki bu durum, diÄŸerlerine karşı sorumluluÄŸunu da baÅŸarı ile gerçekleÅŸtirme istidadı kazandırır ona…

Birinci sorumluluk alanında kiÅŸi, sorumluluÄŸunu abartılı bir ÅŸekilde algılayarak kendisini sorumlu kıldığı gibi egemen kılma gibi bir pozisyonunu da içinde tutuyor. KiÅŸinin, otoriter, totaliter ve ÅŸiddetin kaynağının bu sorumluluÄŸu egemenlik/hegemonya olarak algılaması ve anlamlandırmasıdır.

Kendisine yüklediÄŸi olumlu sıfatlardan hareketle diÄŸerleri üzerine bir tahakküm kurma çabası, insanlık tarihi baÄŸlamında sürekli gündeme oturan bir mesele olarak bizim de önümüzde duruyor. Bugün modern düÅŸüncenin siyasal karakterinin eÅŸyayı ve insanı dâhil her ÅŸeyi sınırlar içinde tutma arzusunun dışa vurumunun göstergesi burada açığa çıkıyor.

TotaliterliÄŸin, faÅŸizmin, yıkıcılığın bu kadar ayyuka çıktığı bir olguda insanın kendini ‘tanrı’ sanma sanrısı olduÄŸu gerçeÄŸi de bedihidir. Her türlü sosyal, siyasi ve kültürel mühendisliklerin temelini de burada gözlemleyebiliriz. Modern kültürün çok hızlı bir ÅŸekilde sürekli geliÅŸim dinamiklerine sahip olması imtihan olgusunun unutulması ve kendini baÄŸlayacak bir istikametin yokluÄŸuna delil ettiÄŸini de ayrıca dikkate sunmalıyız…

Ä°kinci sorumluluk alanında ise kiÅŸi, ya kendisini çok fazla önemseyerek narsist bir karaktere evriliyor. Ya da sorumluluÄŸunu yerine getiremediÄŸi durumlarda ki bu ÅŸahsi durumlar, kültürel durumlar ve kulluÄŸu içeren durumlarda da karşılanıyor; aÅŸağılık psikozuna yakalanarak ÅŸizofrenik bir yapıya yöneliyor. GörüldüÄŸü üzere her iki durumda hastalık söz konusu...

Mesele biraz daha açıklığa kavuÅŸtu… Ä°nsan, içeriye karşı sorumluluÄŸunu yerine getirmediÄŸi zaman oluÅŸan nevrotik durumlar, aynı ÅŸekilde dışa dönük sorumluluÄŸunu da sorunlu hale getirerek fesadı bir kaotik zemin haline dönüÅŸtürecek bir olguya evriliyor.

Peki, bu konuya nasıl yaklaşılmalıdır: tevazuu ile...

Tevazu, her iki olguda da durumu normalleştirerek hem hegemonya konusunu dengede tutar. Hem de kendi hastalık semptomlarını tedavi edebilir.

Tevazuu: Yaratılmışlığın idrakinin tabii tezahürü olarak kiÅŸinin, kendisi dâhil hiçbir ÅŸeye sahip olmadığı gerçeÄŸini idrak ederek kendi konumunu ve sınırlarını bilerek haddini bilmesidir. Böylece dışarıdaki varlığa karşı sorumluluÄŸu iyi bir örneklik ve iyiyi, marufu anlatmaktan ibaret olduÄŸunu kabullenmektir. KiÅŸi, kendisi dâhil her ÅŸeye gücünün yetmediÄŸini bizzat tecrübe ile yaÅŸayarak, elinde olmayan imkânlardan hesaba çekilmeyeceÄŸi gerçeÄŸini dikkate alarak, kendini de, yapabileceÄŸi iyi, güzel ve doÄŸruları ÅŸahsiyetinin temeli kılma çabalarına aralıksız devam ederek özgüvenini saÄŸlama almalıdır.

Tevazu deyip geçmeyin, bir boyutu ile sınırlarını keÅŸfetmektir. Her keÅŸif aynı zamanda kiÅŸiye yeni bir ‘anlam’ yükleme anlamınadır. Her anlam kiÅŸiyi rüÅŸd/olgunluÄŸa taşıyacaktır. Bir baÅŸka boyutu ile kiÅŸinin haddini bilmesi, onu, tevazuu üzerinden adil olmaya yöneltecektir. Adil insan, hem kendisine karşı ve hem de baÅŸkasına karşı dengeyi muhafaza eden kiÅŸi anlamına gelecektir ki buda ona, doÄŸruya ve hakikate ulaÅŸmanın kapısını aralayacaktır…

Tevazu, sürekli bir farkındalık halinin süreklileÅŸtirilmesini temel eksene alan bir yaklaşımı insan için anlamlı kılar. Zaten insan ancak kendi nefsi arzularını disipline ederek hem kendisine karşı, hem de diÄŸerlerine karşı dürüst olma arzusunu irade ile hayata geçirebilir.

Tevazu, kiÅŸinin yetersizliÄŸinin farkında olmasını saÄŸlar. Böylece sürekli geliÅŸim dinamiklerini canlı tutmasının zeminini kurar insana… Yetersizlik iki yönlü bir iÅŸleve sahiptir. Ancak tevazu, aÅŸağılık duygusuna indirgenirse sorun oluÅŸturur. Bu yüzden olumluluÄŸu hep eksene alan bir bakışı ve eylemi sürekli yedekte tutmakta fayda var.

Ä°mtihan olgusu bu olumluluÄŸu saÄŸlayacak bir vasatı saÄŸlar. Ä°nsan, kendini keÅŸfettikçe, kibir yerine tevazua sahip çıkarak, kendi yaratılışının farkındalığının sarhoÅŸluÄŸu içinde aÅŸkınlığı, kendi içkinliÄŸinde ve aÅŸkınlığında yaÅŸamaya baÅŸladığı zaman tam bir denge haline ulaşır. Ama bu denge soyut bir dengedir. Sükûnet ve selamet eÅŸ deÄŸer iÅŸ gördüÄŸü zaman denge baÅŸlar.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.