Sosyal Medya

Tercüme Haber

Suriye'de aÄŸaca baÄŸlanan dilekler

Suriyeli şair Nuri el-Cerrah, iç savaş öncesinden, 30 yıldan bu yana sürgünde yaşıyor. Yakın zamanda yayınlanan, Mehmet Hakkı Suçin'in Türkçeye çevirdiği kitabı Midilli'ye Açılan Tekne biz yaşarken gerçekleşen en büyük insanlık trajedilerinden birini en dokunaklı yanlarıyla anlatan şiirlerden oluşuyor.



Åžair, Suriyelilerin geleceÄŸe olan ümidini diri tutan tek ÅŸeyin, özgürlük davasındaki haklılıkları olduÄŸunu söylüyor ve ekliyor: "Elbet bir gün Suriyeliler, diktatörlüÄŸün ve yabancı iÅŸgalinin parçaladığı topraklarının bütünlüÄŸünü saÄŸlayarak medeni dünyadaki rollerini yeniden yerine getireceklerdir. Ve gelecek Suriye holokostuna katkı saÄŸlayan herkesi lanetleyecektir."
 
Sizin Suriye ile uzak kalışınız iç savaşın çok daha öncesine dayanıyor. 30 yıldır sürgündesiniz. Biraz kendi hikâyenizden, biraz da bu hikâyenin ÅŸiirinizdeki yerinden bahseder misiniz?
 
Evet, on yıllardır Suriye'den uzaktayım. DoÄŸup büyüdüÄŸüm Åžam'daki evimi bir kez dahi görmeyeli kırk sene oluyor. Sadece benim yaÅŸadığım bir durum deÄŸil. Militarizme, kölelik rejimine karşı mücadele etmek için ÅŸiirleriyle, öyküleriyle, düÅŸünsel ve sanatsal çalışmalarıyla seslerini yükselten o kadar çok aydını var ki memleketimin. DeÄŸiÅŸim talebinde bulunan herkes elli yıldır hapislerde, mezarlarda çürüyor. Diktatör rejimin her yere yazdığı sloganları ise hiç deÄŸiÅŸmedi: "Sonsuza kadar Esad!", "Ya Esad ya Hiç Kimse!", "Ya Esad ya da Her Yeri Yakacağız!" Memleketimde olup biteni bu sloganlar çok iyi dile getiriyor. Ülkenin başındaki diktatör, müttefikleriyle birlikte Suriye'de taÅŸ üstünde taÅŸ bırakmadı. Suriyeliler diktatörlüÄŸe hayır demelerinin ceremesini çekiyor. Çetelere dönüÅŸen Esad'ın askerleri kadın-erkek, yaÅŸlı-çocuk demeden binlerce insanı katletti. Binlerce kadına tecavüz edildi, binlerce genç iÅŸkence altında can verdi. Varil bombalarıyla ve füzelerle okullar, hastaneler, pazar yerleri bombalandı. Bütün ÅŸehirler yıkık dökük. Yarım milyondan fazla insan katledildi. Yüzbinlerce insan ya hapislerde ya da kayıp. 9 milyon Suriyeli kendi ülkesinde mülteci haline geldi. Bunların 6 milyonu ülke sınırları dışına kaçmak zorunda kaldı. Sadece Türkiye'de 3-4 milyon Suriyeli var. Lübnan, Irak, Ürdün ve dünyanın her tarafında Suriyeli mülteciler var. Belki de insanlık ateÅŸi keÅŸfetmeden önce dahi böyle bir vahÅŸet görmedi. Bütün bunlara tanık olduÄŸum için ÅŸiirimin bambaÅŸka bir dili olmalıydı. Eski efsaneleri, destanları ÅŸiire taşıyan bir dil. Zira günümüzün sözlüÄŸü kendimi dile getirmeye yetmiyor. Son on yıldaki ÅŸiirim, kendimle ve dille varlık düzleminde bir çatışmanın ürünüdür. Mehmet Hakkı Suçin'in çevirisiyle Türkçeye çevrilen kitabım Midilli'ye Açılan Tekne'de olduÄŸu gibi bir insanlık trajedisinden bahsediyorum. Kitabın destansı ÅŸiirleri baÅŸta Truva olmak üzere Ege'nin kadim tragedya coÄŸrafyasının izlerini taşıyor. BildiÄŸiniz gibi Ege denizi, Esad'ın ölüm mangalarından Yunan adalarına kaçan Suriyeliler için ölümün doruÄŸu haline geldi. Onların geçmiÅŸin Truvalılarından farkı yok. Bu yüzden Suriyeliler bu kitapta tarihle ÅŸimdiyi birleÅŸtiren bir muhayyileyle yer alıyorlar. Bu tragedya tasavvuru sonraki ÅŸiir kitaplarımda da devam etti: Haç Üstünde Bir Nehir (2018), Truva'da SavaÅŸ Yok (2019). Özellikle Akdeniz'den Çıkış adlı uzun ÅŸiirim, Suriyelilerin Batı'ya çıkış destanı niteliÄŸini taşır. Truvalıların Aeneas liderliÄŸinde Ä°talyan sahillerine çıkışıyla muazzam bir benzerliÄŸi var. Suçlar, dramlar bir kez daha tekrarlanır. Ä°nsanlık hatalarından ders almamıştır.
 
Kırk yıl önce, seksenli yıllarda diktatör Hafız Esad döneminde ben de mültecilikten nasibimi aldım.
 
Nasıl bir yol izlediniz bu süreçte, duraklarınız nerelerdi?
 
Mülteci çadırımı Åžam'dan, Beyrut'a, oradan Kıbrıs'a ve nihayet Londra'ya taşıdım. Åžair olarak sesimi kurtarabilmek için bu bireysel kurtuluÅŸ yolunu seçtim. Otuz yıl sonra çadırımın her yanına diktatörlük ateÅŸinden kaçan milyonlarca çadır dikildi. Åžimdi neredeyse bütün halkım dünyanın dört bir yanında sürgünde, benimle birlikte. Modern zamanların en büyük insanlık göçüdür bu.
 
Åžiirim bu yüzden hep özgürlük arayan sürgünün sesi oldu. Fakat kapalı bir kimlik ÅŸiiri yerine var oluÅŸa açılan açık bir ÅŸiir inÅŸa etmeye çalıştım. Uzun süre Batı'da yaÅŸayan Arapça yazan Akdenizli bir ÅŸair olarak kendimi ÅŸiirimde yeniden keÅŸfettim. Kendimi aynı anda hem gerçekte hem hayalde, hem batıda hem doÄŸuda görürüm. Bu anlamda kendimi Ä°bn Arabi'nin ÅŸu dizelerinde bulurum:
 
ÅžimÅŸek doÄŸudan çakınca doÄŸuya özlemini fark etti
 
Batıdan çaksaydı belki de batıya özlem duyacaktı
 
Benim tutkum şimşeğedir ve onun parıltısına
 
Ne mekânlaradır tutkum ne de topraÄŸa
 
(Çev. Mehmet Hakkı Suçin)
 
2011'de baÅŸlayan Suriye devriminden önce bütün gücümle Filistin halkının adil davası için mücadele ettim. Suriye devrimiyle birlikte yüküm ikiye katladı ve dünyanın neresinde olursa olsun diktatörlüÄŸün ve iÅŸgalin, insanlığa karşı iÅŸlenmiÅŸ en büyük suçlar olduÄŸunu iyice anladım. Kendimi hangi kültüre mensup olursa olsun özgürlük talebinde bulunan herkesin ÅŸairi olarak tanımlıyorum.
 
Midilli'de yazmışsınız ÅŸiirlerin bir kısmını. Oraya giderken bu ÅŸiirleri yazmak planı içinde miydiniz? Nasıl bir dalga olarak, hangi ruh hali içinde geldi bu ÅŸiirler?
 
 
Midilli'ye Açılan Tekne'nin ilk baskısından sonra Midilli'ye yaptığım yolculuk yazmak için yaptığım bir seyahat deÄŸildi. "Midilli'ye Açılan Tekne-Büyük Ayı Mersiyesi" baÅŸlığıyla muhayyilemde yazdığım ÅŸiirin insani ve coÄŸrafi ortamını keÅŸfetme yolculuÄŸu ÅŸeklinde nitelenebilir. Muhayyilemin yarattığı mekânda ÅŸiir ile felaket arasındaki mesafeyi geçiyordum aslında. Midilli'ye yaklaÅŸtığımda asıl felaketim o zaman baÅŸladı. Tasavvurlarım, düÅŸüncelerim duygularımla çarpıştı. Adaya adım attığımda ise kendi bedenimin üzerinden geçiyor gibiydim. Burada sular cesetleri kıyıya savurmuÅŸtu. Dalgalar buralarda onları kusmuÅŸtu. SevdiÄŸim ÅŸair Sappho'nun adasında geçirdiÄŸim günler boyunca ümitsiz Suriyelilerle karşılaÅŸtım. Her biri Odisseus'un yüreÄŸini, Penelope'nin ruhunu, Tilemahos'un acılarını taşıyordu. Denizin ve coÄŸrafyanın vefasızlığına uÄŸramış Suriyelilerdi.
 
Bir gün Midilli'de bir tepeye çıktım. Orada Osmanlıların inÅŸa ettiÄŸi bir kale vardı. Buradan masmavi uzanan muazzam denizi seyrettim. Kaleden inerken hava çok sıcak olduÄŸu için gördüÄŸüm bir servinin gölgesine sığındım. MeÄŸer ki dilek aÄŸacıymış. Denizin Midilli'ye attığı mülteciler oraya dileklerini yazıp adlarını imzalarını atıp aÄŸaca iliÅŸtirmiÅŸlerdi. Åžam, Humus, Halep, Ä°dlip, Kamışlı, Deyr ez-Zor'dan insanların dilekleri. NiÅŸanlısını düÅŸünen bir genç kızın yazdıkları vardı. Ok saplanmış bir kalp çizmiÅŸti. Fransa'da hasta kocasına kavuÅŸmak için dua eden bir kadın. Almanya, Avusturya ve Macaristan arasında bölünmüÅŸ çocuklarına kavuÅŸmayı ümit eden bir anne. Sırbistan'a gittikten sonra haber alamadığı çocuklarını düÅŸünen bir baba. Kız kardeÅŸinin saÄŸ salim Hollanda'ya ulaÅŸması için dua eden abla. Plastik, karton, kâğıt parçalarına yazılan yüzlerce soluk ve silinmeye yüz tutmuÅŸ dilek.
 
Midilli'de ziyaret edebileceÄŸim bir tek kiÅŸi vardı: Åžair Odisseus Elitis. Evinde yoktu, çünkü dünyayı terk etmiÅŸti.
 
Mikonos, Tinos ve Midilli arasındaki masmavi firuze denizden Atina'ya hareket ederken bazı satırlar halinde izlenimlerimi yazdım. Londra'ya döndükten haftalar sonra bunların kitabımın ikinci baskısını tamamlayan ÅŸiirler olduÄŸunu fark ettim. On bir kısa ÅŸiirdi. Böylece kitap son ÅŸeklini aldı.
 
Samsatlı Lukianos, Sappho, Åžems, Celaleddin... Midilli'ye Açılan Tekne'deler onlar da. Onları bu ÅŸiirlere çağıran nedir?
 
Ben bu ÅŸahsiyetler aracılığıyla, Suriyelilerle baÅŸta Helenistik Dönem olmak üzere çevre coÄŸrafyalar arasında çaÄŸlar boyu süregelen ortak medeniyete gönderme yapıyorum. Samsatlı Lukianos, eserlerini Yunanca yazsa da Yukarı Fırat'ta doÄŸan Suriyeli bir yazardır. Ä°ronik bir üslupla yazan ve ünü Hellenistik coÄŸrafyanın dışına taÅŸan bir filozoftur. Ölülerin KonuÅŸmaları eseriyle bilinir. Tıpkı Odisseus gibi Grek adaları arasında kaybolduÄŸum sırada toprağımın oÄŸlu, hemÅŸehrim Samsatlı Lukianos'un bana rehberlik etmesini arzuladım. Suriyelilerin ölümden kaçıp gittikleri Midilli'de büyük ÅŸair Sappho'nun evi var. O da Suriyeliler gibi doÄŸduÄŸu yerden uzakta, Sicilya adasında sürgünde öldü. Konya'da yatan Celaleddin Rumi ise Arap-Ä°slam medeniyetine mensup büyük bir ÅŸahsiyet. Onun "manevi mesnevi"si ve diÄŸer eserleri üzerinde Åžam'ın etkisi büyük. Mevlâna için Åžam ebedi bir ÅŸehirdir. Bunlar ÅŸiirime girerken manaları, fikirleri, deÄŸerleri ve imgeleriyle birlikte girerler. Hepsinin de Åžam'la, Suriye'nin medeniyet coÄŸrafyasıyla iliÅŸkileri var.
 
Kitap sadece ÅŸiirlerden oluÅŸmuyor. Resim ÅŸiir olarak da adlandırabileceÄŸimiz çizimlerle bir bütün. Onların kitaba katkısı ne oldu?
 
Resimler, Paris'te yaÅŸayan Suriyeli ressam Reem Yassouf'a ait. Aslında bu resimleri kitap için çizmedi. Fakat ilk gördüÄŸümde kitabımdaki ÅŸiirlerle ne derece etkileÅŸim içinde bulunduklarını göründe çok ÅŸaşırdım. Sanki bu kitap için çizilmiÅŸlerdi. Kitapta yayımlamak için istediÄŸimde son derece cömert davrandı. Resimler ÅŸiirlerin sesine görsel bir boyut kattı.
 
"Elemli güzelliÄŸin hanımefendisi" diye tanımladığınız Suriye'nin geleceÄŸini nasıl görüyorsunuz?
 
Suriye'nin geleceÄŸine iliÅŸkin hiçbir Suriyelinin bir öngörüsü yok. Büyük ümitler, arzular var tabii. Beklentiler, olması mümkün gerçekçi tasavvurlar neredeyse karanlık. Dünya, çağın en korkunç katliamlarına karşı suskun. Uluslararası ve bölgesel devletler, güçler, topluluklar eliyle Suriye toplumu paramparça olmuÅŸ durumda. Bunların aralarındaki çekiÅŸmeler halkımın bedeni üzerinde vahÅŸice devam ediyor. Suriye'nin içinde veya dışında olsun bütün zorluklara raÄŸmen halkımın geleceÄŸe olan ümidini diri tutan tek ÅŸey, özgürlük davasında haklı olması. Elbet bir gün Suriyeliler, diktatörlüÄŸün ve yabancı iÅŸgalinin parçaladığı topraklarının bütünlüÄŸünü saÄŸlayarak medeni dünyadaki rollerini yeniden yerine getireceklerdir. Ve gelecek Suriye holokostuna katkı saÄŸlayan herkesi lanetleyecektir.
 
Mütercim: Nurdan Arslan

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.