Sosyal Medya

Makale

Vakit Doluyor, Yapılanlar Çekirdeğin Kabuğunu Doldurmuyor...

Hayat, son sürat finale doğru koşuyor. Müslümanlar ise ergen tavırlar göstererek yaşamı çok yavaş bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Ellerinden kayıp giden çocuklar, gençler ve yaşlılar bir tarafa kendi hayatlarının kayıp gitmesine de seyirci kalmaktan kendilerini imtina edemiyorlar

Kıyıda köşede kalan insanların uyarıları ise çok sert bir duvar olan zenginlik, makam, mevkii ve iktidar duvarına çarparak ‘sen ne anlarsın, zaten iyi bilen biri olsaydın, bu saydığın iÅŸlerden biri senin olurdu’ denilerek boÅŸa çıkartılıyor. Kulaklar, sağır, gözler ise dik, dik sadece bir ÅŸeye dikilmiÅŸ durumda öyle beklemektedir. Kalbi dersen o unutulmuÅŸ, çalışıp çalışmadığı sadece mekaniÄŸin sorunu olarak addediliyor.

Kafamda delice oluÅŸan soru iÅŸte bu durumun sonunda oluÅŸuyor ve gittikçe güçleniyor… Acaba, kıyamet gerçekten çok mu yakın? Kopacak zamana eriÅŸtik de biz mi anlamıyoruz? Bu soruları her vicdan kendisine sormalıdır. Yoksa makul ve mantıklı bir izahı varsa dinlemeye hazır bir kulak olduÄŸunu ilan ediyorum…

Ä°slami entelijansiya seçim süreçleriyle öyle yoÄŸun ve yorgun düşüyor ki asli vazifesi ÅŸirk ve küfür sisteminin neliÄŸini unutmuÅŸ, Müslüman’ca düşünmenin imkânlarını kaybettiÄŸi gibi TaÄŸuti düşüncenin hayatı kuÅŸatması karşısında edilgen bir tavır sergiliyor. Hâlbuki kendilerinden beklenen, önce kendi ÅŸahsiyetlerini Müslüman’ca kurmak, sonra hayatın Müslüman’ca yaÅŸanabilmesinin ilkelerini ve bu ilkeler üzerinden Müslüman’ca düşünmenin zeminini kurmalarıydılar.

Müslüman’ca düşünmek gibi bir kaygıları olmadığı gibi modern düşüncenin sunduÄŸu düşünme imkânlarını sonuna kadar kullanarak Müslüman kalınacağı zehabına da kapılmaktan geri durmuyorlar. Kendilerine yöneltilen Ä°slami kavramlara burun kıvırarak ‘çok geri kalındığı’ repliÄŸi eÅŸliÄŸinde ‘surat asmak hakkımız’ı yanlış bir zeminde kullanıyorlar. Ä°slam’ın fıtratında mevcut bulunan kavramlarla araya mesafe koyarak mevcut yaÅŸam tarzına uyum saÄŸlamayı marifet kabul ederek altıncı yüzyılda yaÅŸanan bir geleneÄŸi bugüne taşımanın anlamı yok derler. Hadi biçimsel anlamda söylenen doÄŸru diyelim, peki anlam olarak bu güne taşıdığın bir ÅŸey var mı? O da kocaman bir hiçlik… Çünkü hiçliÄŸin umulmaz bir baskın karakter ortaya koyduÄŸu bir zeminde sadece boyun eÄŸen kiÅŸilikler hiçliÄŸin anaforunda kaybolmaya mahkûmdurlar. Bunlarda aslında kaybolmuÅŸlar, lakin ilana verilmemiÅŸlerdir.

Reel olanın rüzgârına kapılmış olanlar, yabancılaÅŸmayı doruklarda yaşıyorlar. Uyarıları ise ‘ÅŸimdi zamanı deÄŸil’ diyerek erteleme, aykırı sesleri ise susturmayla meÅŸguller... Savrulma çok yüksek düzeyde, beklentileri ise gayri Ä°slami, ama farkında bile deÄŸiller. Mikro ve makro milliyetçiliÄŸin girdabında debelenip duruyorlar. Kendilerine sunulan büyük küçük ulufelere alışkanlık kesbedip, kimliklerini unutmuÅŸ durumdadırlar. Ä°stisnalar olmakla birlikte etkin olmanın ÅŸartlarına haiz deÄŸiller...

 Ahval bu...

Bu ahvalin dışına çıkma isteği, gücü ve becerisi de kalmamış durumdadır. Çünkü dünyanın teşnesi olan bu insanlar, yenilgi, yenilgi büyüyen bir zafer yerine daha büyük bir yenilgiye kucak açmayı marifet kabul ediyorlar. İşin en çarpıcı tarafı ise bu durumu kanıksamış ve hatta bir adım ileri giderek meşru bir zemin olarak görmeleridir.

Durum çok kötü…

Mecalsiz bir toplumun atacağı iyi adımları beklemenin yarattığı yorgunluğun kişilerde oluşturacağı psikolojik travmayı hesaba katmamak elde değil. Son gücünü ise gelecek kaygısı için harcayan ve artık bitme noktasına gelmiş birinden hayır beklemenin bir karşılığı olmasa gerek!

 Ama sanki çok güzel ÅŸeyler oluyor diye bir beklenti durumu kendini izhar ediyor. Bir arayışın ayak sesleri duyulmaya baÅŸlandı… Ancak bu ayak seslerinin bastırılmaması elzem bir durumu iÅŸaret ediyor. Çünkü hemen bu ayak seslerinin ihanetle ve en hafifinden erkenci davranmakla suçlanması an meselesidir. Bütün bunlara raÄŸmen iyi ÅŸeylerin bir gün ortaya çıkması engellenemez bir durumu çaÄŸrıştırır. Bu yüzden iyiyi, güzeli, doÄŸruyu, anlamlı olanı, sevgiyi, merhameti ve ÅŸefkati kuÅŸanmalıyız. Ama dert bir deÄŸil elvan, elvan denilen türküye gönderme yapmadan da edemiyorum…

En çok da kimseyi beğenmeyenlerin yaptıklarının yıkıcı etkisi ve bunu umursamadan yeni filizlenecek olanı kopartacak hamleleri devam ettirmeleridir. Kendi nefsi ile yüzleşmeyenin başkaları ile yüzleşme ve hepimizi yüzleşmeye davet etmesinin anlamsızlığını algılayacak vasatın olmayışı, yeni bir başlangıç için olumsuz bir zemini işaret ediyor. Mesele sahip olunan bilginin yetersizliğinden çok kendi bilgisini doğru kabul eden inançtır... Böylece kolektif bir şuurun varlığı engellenirken üstad pozları ise kasılmaları beraberinde taşıyor. Kırılmalarda bu kasılmalar üzerinden gerçekleşiyor.

Kendi bilgisine güvenen, ama her zaman yeni bilgi ve bakışlarla kendini zenginleştirmeyi önemli bulan, öğrenmeye açık ve gelişmeden korkmayan, ilişkilere, bilgiye, paylaşıma ve diyaloga açık, yardım etme konusunda gönüllü olan, yardım alma konusunda kapalı olmayan, sorunları, süreç içinde, adım, adım çözüme kavuşturabilir...

Hepimiz suçluyuz, bu durumdan…

Kimse kendisini kandırmasın ve suçu üstünden atmaya kalkmasın. Çünkü ancak suçlu olduÄŸumuzu kabullendiÄŸimizde tövbe etme imkânını kazanabiliriz. Ve baÅŸkasını suçlamadan bu konudaki sorumluluÄŸumuzu üstlenmek bize ilahi bir bağış olarak tövbe etmeyi ve kabulünü saÄŸlamayı nasip eder.

Allah muradını en iyi bilendir ve kendi maksadını O’ndan iyi bilen yoktur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.