Makale
Müslüman Şahsiyet...
Bir Müslüman Åžahsiyeti üç bakımdan tartışmamız gereklidir. Müslüman ÅŸahsiyetin tanımı, iliÅŸkisi ve sıfatları üzerinden deÄŸerlendirilmesi bize Müslüman insanı açıklığa kavuÅŸturacaktır. Türkiye’de yeterince düşünülmeyen konuların başında insan gelmektedir. Hâlbuki insanı tanımlamadan yapılacak bütün siyasi, sosyal ve felsefi mülahazalar eksik kalacaktır. Bu konuda yapılacak yeterli bir düşünüş zemini bize insanı biraz daha yakından tanıma imkânı elde etmeyi saÄŸlar.
Ä°nsan üzerine düşünülmediÄŸi gibi Müslüman kavramının kendisi ve bu sıfatı taşıyan insanın neliÄŸi meselesi de yeterli düzeyde bir tartışma zemini bulamamıştır. DeÄŸiniler çerçevesinde yapılan açıklamalar, tartışmalar iÅŸin özünü geride bıraktığı için sorun alanı oluÅŸturmaktadır. Bu yüzden meseleyi biraz dar da olsa ele almak ve müzakere zeminine taşımak elzem olmuÅŸtur…
Müslüman ÅŸahsiyetin tanımı…
Hayatını ‘ilahi rehberliÄŸe’/vahiy-nübüvvet teslim etmiÅŸ, emir ve nehiyleri kendisine rehber edinmiÅŸ ve hayatının bir imtihan oluÅŸunun ÅŸuuru içinde karşılaÅŸtığı her olay, olgu ve durum ile iliÅŸkisini bu ilahi rehberliÄŸin ekseninde belirlemeye çalışan mümin kiÅŸidir…
Bu tanımda dikkate alınması gereken durum; mümin insanın aklını, ilahi rehberliğin kendisine tevdi ederek yola çıktığı ve vahyin rehberliğine tabi kılınmış bu akıl üzerinden Elçinin örnekliğini içselleştirerek varlık kazanmaya çalışması gerektiğidir. Bir imtihan olgusunu şuur düzeyinde kavrayarak karşılaşabileceği her şeyi karşılarken bu mümin akıl ile karşılamak ve her adımda imanını mücessem bir biçime kavuşturarak ilahi rızaya uygun yaşama iradesine sahip olmasıdır.
Bu tanım gereği örneği seçilmiş elçi olan mümin kişinin kendisi de diğer müminler için örnek olmaya aday bir şahsiyetin varlığına sahip olmaya çalışmasına bir göndermedir.
Ontolojisi…
Müslüman bir ÅŸahsiyet ontolojisini ‘hilafet’ üzerine kurmalıdır. Hilafet, ilahi muradın yeryüzünde gerçekleÅŸtirilmesini saÄŸlayacak bir konumu ihtiva etmektir. Ayrıca ilahi teklife muhatap olmanın saÄŸladığı bir sorumluluÄŸu taşıma gibi bir zorunluluÄŸu da kabullenmiÅŸ olmalıdır. Yani Yaratılmışlar içinde ‘teklif’e muhatap olan yegâne varlıktır. Ontolojisinin ikinci temel özelliÄŸi ise bir ‘imtihan’ içinde varlığını sürdürmeye ‘yazgılı’ olmasıdır. Yaratılmışlar içinde varlık hiyerarÅŸisinin tepesinde olduÄŸu gerçeÄŸini de unutmamak elzemdir. Bu özelliÄŸi sayesinde bütün yaratılmışlar kendisine musahhar kılınmıştır. Yani boyun eÄŸdirilmiÅŸtir. Ä°nsan bu özelliÄŸi ile sorumluluÄŸunu artırdığının farkındalığını da taşımakla yükümlüdür.
Varlığın içinde akıl gibi temel bir düşünce istidadına sahiptir. Bu onun ontolojisinin temelini oluşturmaktadır. Teklife muhatap oluşu ve hilafeti de bu özelliği sayesinde kazanmıştır. Elbette ki bu özelliği yaratılıştandır. Yani Allah tarafından kendisine bir lütuf olarak verilmiştir. Yaptığı her eylemin bir karşılığının oluşunu da bu özelliğine borçludur. Bu yüzden irade sahibi ve güç elde etme istidadına sahiptir.
Kimlik, kiÅŸilik ve duruÅŸu…
Bu ÅŸahsiyetin bir kimliÄŸi ve buna baÄŸlı olarak bir kiÅŸiliÄŸi, hayat karşısında da bir duruÅŸu olması elzemdir. KimliÄŸini ilahi rehberliÄŸin verilerinden elde eder. Teslim olmuÅŸ bir akıl ve kalp birlikteliÄŸi üzerinden iman ederek ilahi rehberliÄŸe olan güvenini sürekli tazeleyerek her an gözetildiÄŸinin bilinci ile hareket etme iradesini gösterdiÄŸinde karakteristiÄŸi açığa çıkacaktır. KimliÄŸi; Müslüman olma… Ä°lahi emir ve nehiylere ittiba ederek, tam bir güvenle teslim olma, ilahi iradeye boyun eÄŸmeyi, kulluÄŸunun temeli kılma hali… KiÅŸiliÄŸi, hamd ve tevazu ile varlık kazanarak yaÅŸama ve barışı ikame etme iradesi üzerine kurulu olan mümin… DuruÅŸu ise her olay, olgu ve durumda ilahi rızaya matuf bir hareketin sahibi olma…
Åžuur ve farkındalığı…
Yeryüzünün fesada düşürülmesinin ardından ıslaha matuf bir ÅŸuuru diri tutma ve tek başına da kalsa mutlaka ilahi rızayı gözeten bir yaklaşımı önceleyerek baÅŸka insanların iyi ve kötü ile doÄŸru ve yanlışın neye tekabül ettiÄŸini anlamlandıracak bir farkındalığa ulaÅŸmalarına tanıklık üzerinden aracılık etmedir. Åžuur, yaratılışın sahibinin iradesinin tecellisi olma arzusunun tetiklediÄŸi bir örnek yaÅŸamı tezahür ettirerek hakikatin aÅŸikâr kılınmasına zemin oluÅŸturmadır. Farkındalığı ise gerçek ile sahtenin, hakikat ile yalanın arasındaki derin fay hatlarını gözler önüne sermenin çabası içinde olan eylemlere sahip olmaktır. Müslüman ÅŸahsiyet attığı her adımda ilahi yardımı gözeten bir ÅŸuura sahip olma, yanılgıya ve sehven yanlış yaptığında hemen bunun farkındalığına sahip olup tevbe/dönüş saÄŸlayarak yeniden o ÅŸuuru elde etmeyi baÅŸarandır.
Tanıklık ve tecrübesi…
İyiliğin, erdemin ve ahlaki duruşun mücessem biçimi olarak tanıklık etme ve bu tanıklığı oluştururken elde ettiği tecrübeyi bir başkasının da iyiliğe, güzelliğe ve doğruya ulaşmasına zemin oluşturmasının nedeni kılmadır. Kendisi, güzelliği yaşamayan birinin güzelliğe davet etmesinin bir karşılığı yoktur. Şahsiyetin tamlığı açısından söz ile eylemin bütünlüğü esasa taalluk eder. Bu çerçeve içinde mümin tanıklığını tecrübe ile taçlandırarak elde ettiği birikimi başkalarının da bu tanıklığa ve tecrübeye ortak olması için kullanmasıdır.
Ä°nsan, iyi ve kötü, güzel ve çirkin, doÄŸru ve yanlış ile hesaplaÅŸarak varlığını, tanıklık düzeyinde süreklileÅŸerek açığa çıkartır. Her tecrübe, yeni bir tecrübe imkânı ile kemale doÄŸru harekete devam eder. Sürekli bir devinim ile süreklileÅŸen bir imanın amele yansıması sayesinde süreklileÅŸen bir kemale yolculuk hem tanıklığı hem de tecrübeyi derinleÅŸtirir… Ä°ÅŸte bu deneyim ve tecrübe tanıklığı örneklik seviyesine çıkartır…
EÄŸitim ve bilgisi
EÄŸitimi, Resul’ün örnekliÄŸini ve Elçi’nin attığı adımları takip ederek kendi ahlaki yetisini geliÅŸtirmek, bunu saÄŸlayacak olan vahyin bilgisine açık olup her ÅŸeyin başını ise bu vahyi bilgiye muttali olmanın heyecanı ile beslemektir. Kendinden vazgeçerek aÅŸkınlık ile yüzleÅŸen mümin, aÅŸkınlığın bilgisine yaslanarak kendini de aÅŸkınlaÅŸtırmanın imkânını elde eder. Böylece aÅŸkınlaÅŸan bir ahlaki yapı üzerinden meselelerini de aÅŸkınlığı dikkate alan bir yaklaşımla inÅŸa etmenin imkânlarını ortaya çıkartır. Mümin kiÅŸi, Resul’ün mektebinde yetiÅŸme arzusunu amele dönüştürerek o ocaktan yetiÅŸmenin saÄŸladığı ahlaki güç ile bu mektebin varlık kazanmasına da zemin oluÅŸturur.
Müslüman ÅŸahsiyetin iliÅŸkileri…
Müslüman, ilişkileri ile varlık sahasına ışık salar. Her ilişki biçimi Müslüman şahsiyetin varlığının neye tekabül edeceğinin de ölçüsünü gösterir. Bu yüzden kurulacak ilişkilerdeki ölçü ve ilkeler şahsiyetin temelini kuracaktır. İlişki, idealin reel olana yönelik ilgisini ve kurucu özelliğini belirgin kılar.
Fert/fert, iç dünyası
İlişkinin neşvünema bulduğu ilk yer kişinin kendisi ile kuracağı ilişkidir. Kişinin hem olgunlaşmasının hem de gelişim çizgisini doğrusal bir zeminde sürdürmesinin yolu; sürekli kendisi ile hesaplaşma ve kendisi ile kurduğu ilişkinin niteliğine bağlıdır. Bu belirli bir idrak ve muhayyileyi zorunlu kılar. İlahi rızaya matuf bir bakışın amele yansıması, öncelikle kişinin kendi yaşantısında açığa çıkmalıdır. Bu da kişinin kendisinin yapıp etmelerini sürekli eleştirel bir gözle dikkatle ilkelerinin denetiminden geçirmesi anlamına gelecektir. Sağlam bir karakterin oluşumu, kişinin kendisini sürekli murakabe altına almasına bağlıdır.
Fert – toplum
Müslüman, Müslüman veya Müslüman olmayan ama içinde yaşadığı toplumla bir ilişkisi vardır. Bu ilişkiyi, barış ve adalet üzere kurmayı öncelemelidir. Hak ve hukuka riayet ile adab ve edebe mugayir davranışlardan uzak durmayı içermelidir. Müslüman, toplumla, cemaatle ilişkisini güzellik üzerine kurmalıdır. Merhamet ve şefkati öne çıkartmalı, küçüklerine şefkatle davranırken, büyüklerine ise saygılı olmayı başarmalıdır. Aynı zamanda iyiyi, güzeli, doğruyu temsil edecek bir liyakati önceleyerek sosyalleşmeyi sağlamalıdır. Sürekli onarıcı olmayı öncelerken, bozgunculuğu ise hem onaylamamalı ve hem de karşı durmalıdır. Bir yanlış yaptığı zamanda hemen o yanlışı telafi edecek adımı atarak yeni yanlışlara kapıyı aralamamalıdır.
Fert – dış dünya (çevre-kozmos)
Ferdin iliÅŸkisinin netlik kazandığı yer ise kâinat ve içindekileri ile kurduÄŸu iliÅŸkidir. Bu iliÅŸkide, varlığa yönelik ilgisi ve eylemi açığa çıkar. Ä°sraf ve zarar kavramlarının içeriklerinin tam olarak algılanması ve bu iki temel kavram eÅŸliÄŸinde doÄŸa ile iliÅŸkisini kurmalıdır. Yani kendisine sunulan ikram olan, meyve, sebze, yenebilecek eti ihtiva eden hayvanlar, kendisinin hayatını kolaylaÅŸtıran hava, su, aÄŸaç, deniz, daÄŸ vesaire ile kuracağı iliÅŸkide fazla, kaba ve hoyratça kullanmaması, israfa kaçmaması, ayrıca zarar vermemek için sadece hayatiyeti açısından lüzumlu olan dışında kullanmamaya gayret etmesidir. Dolayısıyla doÄŸa ile iliÅŸkisi rahmet iliÅŸkisi içinde olmalı, doÄŸayı bir canlı olarak düşünüp ona göre davranmalı ve adaleti elden bırakmamalı, zulme düşmemelidir.
Kendisine yönelik her hangi bir etkisi olmayan doÄŸa ile doÄŸru ve adil bir iliÅŸki kuran kiÅŸi, karşılıklılık iliÅŸkisinde adil olmayı baÅŸarabilir. Ama belki iliÅŸkilerdeki en temel vasıf; merhamet ile davranabilmektir. Hata, yanlış ve kötü ÅŸeye karşı dahi merhameti kuÅŸatarak kötülüğün yaygınlaÅŸmasına engel olabilmektir. Hem kiÅŸinin kendi kötülüğüne yönelik merhameti, böylece vazgeçebilme zeminini kurmaya imkân hazırlaması, hem baÅŸkalarının kötü davranışlarını merhametle karşılayarak onların bu kötü davranışlarından kurtulmalarının imkânlarını oluÅŸturmayı saÄŸlamak mümkündür…
Müslüman şahsiyetin sıfatları...
Sıfat, kiÅŸinin kendisini dışa sunumudur. KiÅŸinin içindekinin dışavurumunu saÄŸlayan yegâne özelliÄŸi taşıdığı sıfatlarıdır. Böylece mümin kiÅŸi de kendi sıfatları üzerinden benliÄŸini dışarı çıkartırken kendi ilkelerinin dışsallaÅŸmasını saÄŸlayarak güzel görünecek bir görüntüye sahip olabilir. Ä°nsanın içi görülmez, yaptıkları üzerinden içinin dışa vuruÅŸu gözlenir. Sıfatlar, kiÅŸinin içinin güzelliÄŸinin veya çirkinliÄŸinin dışa vurduÄŸu zemindir. Mümin, sıfatları ile birlikte kendi iç güzelliÄŸini dış güzelliÄŸi ile bütünleÅŸtirerek örnekliÄŸini inÅŸa eder.
Müslim; teslim olan, Ä°lahi rızaya matuf emir ve nehiylere teslim olan, kulluÄŸun gereÄŸini düşünmeden teslim olarak yapan kiÅŸi… Muti, boyun eÄŸen, ilahi irade ve varlık için oluÅŸturulan kurallara tam baÄŸlılıkla hareket eden kiÅŸi…
Mümin; tam bir güven ile emir ve nehiylere baÄŸlılık gösteren, teslimiyetini güven ile perçinleyerek derinleÅŸtiren kiÅŸi, teslimiyetinin sonucunda da güveninin artarak çıkışını tecrübesine katan ve gönüllülüğü karakteristik özelliÄŸi haline getirendir…
Muhsin; teslimiyetini ve güvenini ilişkisinin niteliği haline getiren kişinin ilahi gözetimde olduğu şuurunu kazanmasıdır. Bu şuur ile sürekli hareket ederek hem teslimiyetini hem de güvenini artırarak ilahi gözetimde olduğu şuurunu derinleştiren kişidir.
Muhlis; teslimiyet, güven ve ilahi gözetimde olma ÅŸuuru üzerinden katıksız bir karakter inÅŸa ederek en saf hali ile Allah’a yakın olan ve yakınlaÅŸtırılan ve her türlü ÅŸeytani hileye karşı koruma kalkanına sahip kiÅŸidir.
Müslüman, bu sıfatları ile hilafet misyonunu yerine getirme konusunda ciddi bir imkân kazanarak varlığının anlamını deruhte eder. Bu sıfatların kalıcı hale dönüştürülmesi için sürekli bir teyakkuz hali üzere olmayı da bir sorumluluk olarak kendisine tevdi eder…
Dünya görüşü…
Müslüman ÅŸahsiyetin varlık kazanması, içinde yaÅŸayabileceÄŸi bir dünya görüşünün varlığına bağımlıdır. Bu dünya görüşü üzerinden inançlarını, kulluk edimlerini ve ahlakını inÅŸa edecektir. Bu yüzden Müslüman kendi dünya görüşünün ne olduÄŸu konusunda açık bir fikre sahip olmalıdır. Hayatı kendi bütünlüğü içinde anlamlı bir ÅŸekilde ortaya koymanın temel bir imkânı bir dünya görüşü sahibi olmaktan geçer…
Bu dünya görüşü, Allah’ın varlığı, Yaratıcılığı ve Kudretinin sonsuzluÄŸu ile birlikte imtihan olgusu, vahiy ve nübüvvet ile birlikte Ahiret inancı ve hesap vericiliÄŸi üzerinden kiÅŸinin anlam dünyasının kurulmasına zemin oluÅŸturacak temel bakışı içermektedir.
Akide, mümin kiÅŸinin inançlarının toplamına verilen tanımlamadır. Varlık, var olma hali ve var oluÅŸun imkânlarının saÄŸlanması baÄŸlamında yaratılışın oluÅŸumunun yegâne sahibinin Allah olduÄŸunun temel gerçeÄŸi oluÅŸu… Allah’ın insanlara rahmet üzere Elçi seçmesi, bu Elçiye vahiy göndermesi ve Elçi’nin örnekliÄŸini de ilke olarak kabul ederek akidesini ortaya koymasıdır. Emir ve nehiylerin kiÅŸinin hem dünyası için hem de ahireti için gerekli kurtuluÅŸu saÄŸlayacak oluÅŸuna kesin inançta akideye dâhildir. Sonuç itibarı ile akide bir dünya görüşünün inanç manzumelerini oluÅŸturur.
Ä°badet, mümin kiÅŸinin hayatını Allah’a adaması ve her eylemde ve düşüncede Allah’a olan baÄŸlılığını izhar ederek varlık kazanmasıdır. KiÅŸinin, düşünce ve eylemlerinin tümünün ilahi rızaya matuf bir ÅŸekilde eyleme geçirilmesine verilen tanımlamadır. KiÅŸinin her davranışının ibadete taalluk eden bir boyutu olduÄŸu bilinci, kiÅŸilik açısından dünya görüşünün kaçınılmazlığını iÅŸaret eder.
Ahlak, mümin kiÅŸinin kendisine çizilen sınırlar içinde davranma biçimidir. Bu sınırlar, Allah’ın Elçi aracılığı ile gönderdiÄŸi ve örnekliÄŸini gösterdiÄŸi bütün bir yaÅŸam biçimini içerir. Böylece mümin kiÅŸi, kendi dünya görüşünün anlam alanı içinde hareket ettiÄŸi sürece ahlaki bir tavır içinde olduÄŸu kabul edilir.
Psikolojisi…
Mümin kişinin kendine has bir psikolojisi olması gerektiği açıktır. Kendi sınırları içinde kalmayı reddederek aşkınlığı deneyimliyen kişinin kendi sınırlarını aşarak varlık alanına çıkacak olması doğal olarak onda yeni bir psikolojik haller oluşturur. İşte bu psikolojik hallerin ne olduğu kişiliğinin neliğini de izhar eder. Bu yüzden kişi, psikolojisini sağlam bir zemine taşır. Zaten mümin, teslimiyet, güven duyma ve gözetilme ile birlikte yeni bir psikolojiye yönelmiştir. Saflığın sağladığı bu yeni psikoloji sağlam bir zemine yaslanır.
Özgüven, ilahi murakabe altında oluşunun şuuru içinde bilinmeyene yönelik seyrüseferde herhangi bir endişe taşımayan bir karakteristik yapıdır. Endişesi ise sadece bu seyrüseferde ayağının tökezlemesi ve yanlış yapması ile sınırlı kişinin psikolojik halidir.
EndiÅŸe, mümin kiÅŸinin hayatı boyunca ve ölüm sonrası içinde kendisine verili olan hilafet sorumluluÄŸunu yerine getirememe kaygısıyla sınırlı bir özelliÄŸidir. Elbette ki endiÅŸe kiÅŸinin hayatı boyunca kendisine eÅŸlik eden en önemli halidir kiÅŸinin; ancak bu endiÅŸe tek bir ÅŸarta bağımlı olmakla yükümlü; o da günaha düşme ve dolayısıyla Allah’tan uzaklaÅŸmadır.
MutluluÄŸu, sürekli ilahi huzurda bulunmanın derin hazzıdır. Yaptığı her iyilik, güzellik ve kulluk edimi kendisinde bir huzur oluÅŸturur. Ä°ÅŸte bu huzur onun mutluluÄŸunun temelini oluÅŸturur. Huzur ise gözetilme ÅŸuurunun diri tutulmasıdır. Yani ‘Sen Allah’ı görmesen de O seni görüyor’ ÅŸuurudur. MutluluÄŸunun devamlılığını ise varlıkta sürekli bir temaÅŸa halinde olmaya baÅŸlayacak bir psikolojik vasatı kazanabilmektir.
Sosyolojisi…
Mümin kiÅŸi, kendi sosyolojisini kendi dünya görüşü baÄŸlamında inÅŸa eder. Nerede olursa olsun, kendi sosyolojisini kurarak kendi inanç yargılarına göre davranışlar göstermeyi temel bir ilke olarak görür. Bu yüzden, o baÅŸka inançlara saygılı iken kendi inançlarına ise tam bir bağımlılığa sahiptir. Böylece kendi sosyolojisini de bu zeminde kurmayı temel bir sorumluluk alanı olarak belirler…
Sorumluluğu, yeryüzünde barışı ikame etmek ve hak/adalet üzere yaşamayı kolaylaştırmaktır. Önce kendisi bu sorumluluğa uygun davranacak ve sonra diğer insanların da bu sorumluluğu yerine getirmesi için gerekli olan şartların oluşturulmasına ön ayak olarak zeminin kurulmasına bütün gücüyle destek olmasıdır.
Sorgulayıcılığı, sorumluluÄŸunu yerine getirirken yapılan iÅŸlerin yanlış olmaması için her detayı sorgulamak ve sadece iÅŸ ile sınırlı deÄŸil, niyeti, yönelimi ve ufkunu da sorgulamaya alarak sorumluluÄŸu yerine getirirken sorumluluÄŸu tevdi edilecek kiÅŸilerin yetiÅŸmesine de imkân tanımaktır.
Pedagojisi…
EÄŸitiminin temel ilkesi önce kendi ÅŸahsında örneklemektir. ÖrnekliÄŸin eksene alındığı bir pedagojiden söz etmek yerinde olacaktır. Öğretmekten çok eÄŸitmeyi öncelemek, öğrenmek isteyene de kapıyı açık tutmak… En önemlisi de sürekli iyiliÄŸin, güzelliÄŸin, erdemin ve bilginin varlık kazandığı bir zemin olmasıdır… Yanlışlar giderilir, doÄŸrular gösterilir, davranışlar ödüllendirilir; mükâfat veya ceza olarak… Çünkü tecrübe, pedagoji için kaçınılmaz olandır…
ÖrnekliÄŸi, insanın yegâne öğrenme ve eÄŸitilme metodu görerek ve uygulayarak öğrenmedir. Bu temel gerçeÄŸi dikkate alan mümin, ilkelerinin canlı göstergesi olarak örneklik teÅŸkil eder. Yani ilke ile eylem arasındaki korelâsyonu göstererek öğretmenlik yapar…
Etkileme, ahlaki edimleri bir elbise gibi karakteri haline getiren kiÅŸinin etkilememesi gibi bir durum oluÅŸamaz… YaÅŸayarak yaÅŸamaya davet etmek etkilemeyi garanti eder…
Etkilenmesi, kiÅŸinin kendi ilke ve deÄŸerlerinden etkilenerek davranışlarını ortaya koymasıdır. Kendisi heyecanlanmayan kiÅŸi, baÅŸkasını heyecanlandıramaz! Heyecan duyan kiÅŸi, heyecanını aktarır. O zaman önce kendisi heyecanlanacak, Allah’ın adını duyması heyecan duyması için yeterli olmalı ki o da Allah dediÄŸinde baÅŸkası heyecanlansın…
Sonuç olarak Müslüman ÅŸahsiyetin kurucu unsurlarının bütünlük açısından deÄŸeri kısacada olsa deÄŸinilmiÅŸ oldu. Bu ÅŸahsiyetin kurucu unsurları kavramlaÅŸtırıldı. Böylece Müslüman ÅŸahsiyetli olarak davasına sahip çıktığı gibi davasının görünürlük kazanması için örneklik gösterecektir. Önce kendisi inancına teslim olacak, inancına güven duyacak ve inancını yakin düzeyde kavrayacak ki kendisini inancından uzaklaÅŸtıracak her ÅŸeyden kurtulmuÅŸ olsun. Bu kurtuluÅŸ onu hem ÅŸahsında, hem toplumda hem eÄŸitimde hem de toplumsallığında ve hem de kendi psikolojik zemininde kursun/inÅŸa etsin… Åžahsiyetini bu inÅŸa üzerine kuran kiÅŸi Müslüman’dır...
Henüz yorum yapılmamış.