Sosyal Medya

Makale

İnsanın kemale yürüyüşü -2

Ä°nsanın tamlığı meselesi…

Herhangi bir ÅŸeyi kendi tamlığı içinde anlamlandırma becerisi kazanılmadığı zaman onun eksik ve zaaf taşıyan bir boyuta irca edildiÄŸi gerçeÄŸini dikkate almak lazımdır. Tamlığa götüren her parçanın kendi içinde bir tamlık oluÅŸturduÄŸu gerçeÄŸi dikkate alınmalı. Ama bu gerçeÄŸin bütünün tamlığı karşısında hep bir eksikliÄŸi taşıdığı da önemlidir. Tıpkı paragraftaki cümle kendi içinde bir tamlık taşır. Ama asıl anlamı onun paragraf içinde kazandığı anlamdır. Yani parça tamlık için hakiki anlamına kavuÅŸur. Meseleyi de bu çerçeve içinde anlamlandırmalıyız. Ä°nsan da tıpkı böyledir. Onu herhangi bir parçası üzerinden tanımlayabilirsiniz. Ama bu insanı kuÅŸatıcı bir ÅŸekilde ele vermez. Onun kuÅŸatıcı bir ÅŸekilde tanımını elde edebilmek için kendi tamlığı içinde deÄŸerlendirmelidir. Yani parçaların oluÅŸturduÄŸu bütünlük, tamlık açısından bir eksikliÄŸi iÅŸaret eder. Çünkü o bütünlüÄŸün tamlığı parçaların tümünden fazlaya tekabül eder.

Tamlığın bir ruh ve anlam ile iliÅŸkisi ve soyut karakteri ile parçanın somut karakteri arasındaki gerilim dikkatten kaçırılmamalıdır. O yüzden meselenin neliÄŸi tamlığın iÅŸaret ettiÄŸi içinde anlamlı hale gelir. Soru ve sorunları deÄŸerlendirirken de bu çerçeveyi esas almakta yarar var…

Temelde insana dair yaklaşımlar hep bir boyutu üzerinden hareketle insanı dikkate sunmaktadır. En kadim tanım olan ‘insan düÅŸünen canlıdır’ tanımı dahi sadece insanın bir boyutunu öne çıkarmaktadır. Ä°nsanın sadece bilgiye yönelik boyutunu dikkate aldığımızda akıl, duyu ve sezgisel boyut olmak üzere üç biliÅŸsel boyutunun varlığı öne çıkıyor. Ayrıca bu biliÅŸsel tutumlar sistemleÅŸtirilmiÅŸtir. Ama herhangi bir bilme sistemi tek başına insanı kapsaya bilir mi? Hayır! Çünkü insan sadece tanımlandığı boyut ile sınırlı bir varlık deÄŸildir! Hep bir fazlaya tekabül eder. Bu fazlayı dikkate almayan her tanım eksik ve zaaf taşımaya devam edecektir.

O zaman insanı kendi tamlığı içinde tanımlayacak yeni bir kavrayışa ve bu kavrayışa dayalı bir tanıma ihtiyaç hâsıl olmaktadır. Ve bu tanım belirginlik kazandığında insanın düÅŸünce dünyasında bir devrim yaratacak özellik kazanabilir. Çünkü insan, kendi tamlığını kavradığı zaman kendi dışındaki tamlığı ve kendisinin içinde yer aldığı tamlığı da idrak edecek bir zemini idrak eder ve kendi varlığının anlamı üzerine daha derinlikli düÅŸünceler geliÅŸtirmeye baÅŸlayacaktır.

Takva, bir kulluk bilinci ise; bu kulluk bilincini kendi tamlığı içinde kavramanın yolu da bu tamlığı kavrayacak bir insaniliÄŸi idrak etmenin yolunu bilmeye dayalıdır. Bu yolda insan hep bir etkileÅŸim içinde kalarak kendi yalnızlıklarını ve kendi zaaflarını giderecek bir vasatı hazır tutmalıdır. Bu hazır olma halidir ki insanın takva sahibi oluÅŸunun teminat altına alındığı zemini belirgin kılar. Çünkü sürekli gözetimde olduÄŸu bilinci ve bu gözetimin neliÄŸi meselesi zaten insanın tamlık algısı üzerinden neÅŸet eder. O zaman bu tamlığın yapısı üzerine düÅŸünce serdetmeye geçebiliriz…

Tamlık Nedir?

Kulluk, hayatın bütün katmanlarında Allah’ın Yaratıcı ve Rab özelliÄŸini dikkate alarak insanın kendi yaÅŸamını sürdürmesi ve bu varlık hiyerarÅŸisinde barışı tesis edecek yapıya katkı sunma bakımından kulun kendi üzerine düÅŸeni herhangi bir beklenti içine girmeden gerçekleÅŸtirmesidir. Ä°ÅŸte bu kulluk bilinci, kiÅŸinin kendi ‘ben bilincini’ gerçekleÅŸtirmesi baÄŸlamında temel bir belirlenimdir. Bu ‘ben bilinci’ gerçekleÅŸirken, içinde yaÅŸadığı hayatın bütün katmanlarının kendi beni ile iliÅŸkisini ‘ne’ üzerine kuracağına dair bilinci önem kazanmaktadır. Aslında kulluk, hem ben bilincini oluÅŸturuyor hem de bu benin diÄŸer varlık katmanları ile nasıl bir iliÅŸki kurması gerektiÄŸini hatırlatıyor ve öÄŸretiyor. O yüzden kulluÄŸun tamlığını kavramak insanın tamlığını kavramakla mümkün iken hem kulluÄŸu hem de insanın da oluÅŸturduÄŸu bir tamlık da vardır. Bunlar tıpkı iç içe daireler gibidir…

Tamlığın her disiplin ve bilme yöntemi üzerinden bir tanımı yapılabilir. Ama ben tanımı kendi doÄŸal yapısı üzerinden yapmaya çalışacağım:

Tamlık; herhangi bir ÅŸeyi eksiklikten ve zaaftan azade herhangi bir boÅŸluÄŸu bulunmayan bütünlük olarak düÅŸünebiliriz. Buradaki eksiklik ve zaaftan yoksunluk, dışarıdan öyle görünse de aslında kendi tamlığı içinde onlar tamamlanabilir özellikleridir. Çünkü her sistem güçlü ve zayıf yönlere sahiptir. Önemli olan bu güçlü ve zayıf yönlerini doÄŸru tespit etmek ve sistem içinde bunların birbirini nasıl tamamladığı konusunda bir fikir sahibi olmaktır. Bütün içinde herhangi bir tekil meseleyi bütünden kopartarak ele aldığınızda onun zaaflarını ve güçlerini konuÅŸabilirsiniz. Ve bir sürü doÄŸru ÅŸeyde söyleyebilirsiniz. Ama onu kendi sistemi içinde deÄŸil dışarıdan bir gözle veya baÅŸka bir sistem içinden okuduÄŸunuz için bu zaafları ve güçlü olan yönlerini söylediÄŸiniz için gerçeklikten uzak hakikate dair bir yanılgı içinde olursunuz.

Bu durum bizi herhangi bir sistemi parçalar üzerinden yapılan deÄŸerlendirmelerin zaaf noktasına taşır. O zaman aldatmaktan ve aldanmaktan kaçınmak için sistemleri kendi tamlıkları içinde anlamlandırmalıyız. Ä°lahi uyarılar bu tamlığa yönelik bir bakışı oluÅŸturmaya matuftur.

Tamlık, kendi içinde dışarıdan herhangi bir yardım almadan var olma boyutunu sürdürebilme imkânıdır. Tamlık kendi içindeki parçaların bütün ile iliÅŸkisini doÄŸru kurmadan anlaşılamaz. Bu yüzden parça parça iliÅŸkisi ve parça bütün iliÅŸkisi doÄŸru bir ÅŸekilde tanımlanmalıdır. Her parça kendi içinde tamlık taşırken bütün açısından bir baÅŸka parça ile birleÅŸmeye açık bir yapı arz eder. Bu birleÅŸme tamlığa yönelik dinamik bir süreci bize iÅŸaret eder. Aslında hayat denilen ÅŸey iÅŸte bu dinamizm üzerine kuruludur. Hayat, kendi içinde bir sürü tamlığa sahip iken bu parça tamlıkların kendi içlerinde yeni tamlıklar oluÅŸturabilecek potansiyeli taşırlar. Hayatın nirengi noktası da budur. Ve bu parça tamlığındaki akıl birleÅŸme sonrası yeni bir akıl ile hareket etme kabiliyetine sahip olur. Böylece dinamik bir bakış elde edilir. Ve böylece tam bir tamlığa ulaÅŸmanın uzun ve meÅŸakkatli bir yolculuk olduÄŸu gerçeÄŸi kendini dikte ettirir.

Ä°ÅŸte tamlığa ulaÅŸmanın yolu tamamlanabileceÄŸine olan inancın ile iliÅŸkilidir. Tamamlanabilmek ise hep bir muhtaçlığı yani eksikliÄŸi hissetmeyle alakalıdır. Ve böylece insan bu duygu üzerinden sürekli bir yardıma muhtaçlığı derinden hisseder. Her bir yardım bekleyiÅŸi içinde hazır olmayı kendi gerçekliÄŸi olarak idrak eder. Ä°ÅŸte kulluÄŸun özü de budur: Boyun eÄŸmiÅŸ ve güven içinde itminana tabi olarak beklemek… Bu da insanın teslimiyetini ve güvenini sürekli diri tutmasının önemini gösterecektir.

Yani insanın attığı her adımda bir tamlık deneyimi yaÅŸarken yeni tamlık deneyimlerine de hazır olduÄŸu bilinci kulluk bilincini diri tutacaktır. Ve bu durum, onu sürekli yardım etmeye ve yardım almaya hazır tutarak, ilahi rızayı gözeterek Allah’tan gelecek yardıma da muhtaç olduÄŸu ÅŸuuru ile hayata daimilik katan bir özne/kul olmaya sevk edecektir.

Bu noktada tevazu meselesi önemlidir. Tevazuu, sadece Allah karşısında tutulacak bir iman ve amel halidir. Ayrıca diÄŸer varlık katmanları ile de aynı ilke üzerinden iliÅŸki kurma çabası tamamlayıcı bir unsurdur. Çünkü tamamlama ve tamamlanma ilkesi bu çerçeveyi zorunlu kılar.

Tabii ki tamamlanma meselesinde ÅŸükür üzere olmayı ve her verilen ÅŸeyi bir nimet ve ikram olarak görmeyi kabul eden bakış varlıkla nasıl bir iliÅŸki kurulması gerektiÄŸini hatırlatır. Yani mülkün sahibi olmadığı bilinci olayı derinden etkiler ve insana dair bakışı da temellendirir. Böylece insanın sahip olduÄŸu her ÅŸeyin kendisine verilen bir lütuf sonucu elde edilmiÅŸ ikram olduÄŸu gerçeÄŸi, onu baÅŸkası ile paylaÅŸmayı saÄŸlayan önemli bir psikolojik vasattır.

Mesele tamlık konusunun çerçevesini çizmek olduÄŸu için bu noktada dile getirdiklerimizle sınırlandırabiliriz. Ama hayatın kendi dinamiÄŸi içinde sürekli yeni tamlıklara açık oluÅŸu, her tamlık deneyiminin bize yeni bir tamlığın tecrübe üzerinden yeniden anlamlandırılması gerektiÄŸini öÄŸretir. Ä°ÅŸte bu deneyim bize önemli bir tecrübî birikime sahip olduÄŸumuzu idrak etmemizi saÄŸlar.

Ä°nsan tecrübesi kadar vardır. Bu betimleme insani gerçekliÄŸi iyi idrak etmemize zemin saÄŸlar. Çünkü atılan her adım insani bir tecrübe ile karşı karşıya kalışımızın ilanıdır. Önemli olan bu tecrübeden istifade edecek zihni ve psiÅŸik kuvveye sahip olmaktır.

Åžimdi takvanın alanını tanımlamak için insanın temel gerçekliÄŸini ve bu gerçekliÄŸin üzerinde bulunduÄŸu zemini betimlemeye baÅŸlayabiliriz. Ä°nsanın akli melekesi ve buna dayalı düÅŸünsel boyutu ve yine duyusal yetileri ile duygusal bir boyuta sahip olduÄŸunu biliyoruz. Ä°nsan kendi tamlığı içinde bu düÅŸünsel ve duygusal tamlıklarını bütünleÅŸtirdiÄŸinde insan olma vasfını kazanacaktır. Bu vasfı kazanmanın öyle kolay olmadığını bildiÄŸimiz gibi insanların çoÄŸunluÄŸunun hüsran yaÅŸadığını da biliyoruz. Az’ının kurtulduÄŸu bu insanlık dramından hareketle bu az’ınlığın arasına ismini yazabilmenin imkânlarını konuÅŸmak elzem hale gelmektedir.

Ama insanın yaÅŸadığı atmosferi belirleyen en temel ilkenin onun bu yaÅŸamı sürdürürken karşı karşıya kaldığı ÅŸeyin bizzat ‘imtihan’ olduÄŸu gerçeÄŸini dikkate sunmakta yarar vardır. Çünkü insanın attığı her adımda ve karşı karşıya kaldığı her durumda ‘imtihan olduÄŸu’ gerçeÄŸi, ona, o yaÅŸadığı süreci baÅŸka bir anlam dünyasında bakmayı öÄŸretecektir. Bu öÄŸrenme, o bütünsel tamlığı görmeye yarayacak en önemli bakma biçimi olacaktır.

Takva bu imtihanı ilahi bilginin saÄŸladığı bakış açısı ile yaÅŸamı sürdürme çabasıdır. Bu çabayı anlamlandırmak içinde bu imtihanın bakışımızı nasıl belirlediÄŸini doÄŸru anlamlandırmadır. Kemale doÄŸru yürüyüÅŸ, bu tamlığın içinde tamlığa doÄŸru yürüyüÅŸümüzü ‘ihsan’ seviyesinde sürdürme iradesiyle süreklilik kazanır…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.