Sosyal Medya

Makale

Kısır bir ideoloji ve strateji, sadece öfke yoluyla bağımsızlık savaşını sürdüremez.

PKK - HDP ÖRNEĞİNDE ŞİDDETİN SOSYO PSİKOLOJİSİ -3

 

Kaos düşünmeyi engeller. Şiddet, aklı ve duyguyu yönlendirir. İnisiyatif almak isteyenler öncelikli olarak halkın düşünme yollarını kapatırlar. Halkla ilk konuşan halkın yüreğini elinde tutar. Önce konuşan, sonrasında onlar adına konuşma hakkını elde eder. Düşünceyi kaostan hangi olgu çıkarırsa; düşünme yöntemini o, kurar. Düşünme yöntemini oluşturanlar, halk adına konuşmaya başladıklarında şiddet başarıyı yakalamış demektir.

 

Şiddetin domine ettiği siyasal kanat, halkın yüreğini şeytani bir mengenede tutar. İblisin nefesiyle topluma seslenen siyasal oluşumun sükûnet çağrıları, halk tarafından; bize tabi olun ve bize itaat edin olarak anlaşılacaktır.

Kapalı tarih anlayışının güdümlediği aklın yorumuna hapsedilen toplum, hafızasına taşınan düşünceleri sorgulayamadığı için, her türlü manipülasyon ve propagandaya açık duruma gelmektedir.

Özdeşleşme bu süreçte gerçekleşir ve kolektif hayatın bütün olgularında görülmeye başlar.

 

Ülkemizde, doğusu ve batısıyla toplum, farklı bir bilinç kurgusunda tutuluyor.

Bu bilinç tutulması, çözümün, yani barışın önündeki en büyük engel olarak durmaktadır.

Halklar, bilinç donukluğu, bilinç kaybı nedeniyle kardeşliğin zeminini oluşturan bilgiyi ortak metin olarak kullanamıyorlar.

Evrensel değerlerimizi oluşturan bilgi, konuşulmaya değer bir referans olmaktan çıkmış durumdadır.

 

Kısır bir ideoloji ve bu ideolojinin oluşturulduğu strateji; başarıya, sadece yarattıkları öfke üzerinden ulaşmak istemektedir.

Koşullandırılmış öfke yoluyla bağımsızlık savaşını sürdürmek ve başarmak mümkün değildir. Histeri düzeyindeki kana kan ölüme ölüm duygusu insanı, savaşmanın / savaşın kollarında tutsak ederken, halkı kendi öfkesinde / öfkesiyle helak etmektedir. İdeolojiden beslenemeyen öfke, kendi kendisini zehirleyen bir yana sahiptir. Bu öfkeyi taşıyanlar, akrebin kendi iğnesiyle kendisini öldürmesi gibi bir son yaşarlar.

 

İntikam duyguları bir program oluşturmaz:

Duygu patlamaları ile ortaya çıkan hareketlilik / mücadele, çaplı bir ideolojiden beslenmediği zaman kaybolmaya / sönmeye / bitmeye mahkûmdur.

Tarihsel süreçte bugüne kadar gelen, sistemin baskıları, yaşanan acılar, halkın hafızasına; yeni duygusal öğeler taşır. Gerillaların kahramanlıkları ve propaganda duyguları kuşatıp, halkı yeni eylemlere yönlendirebilse bile, mücadele; edilgenleştirilmiş bir bilinç ile yürütülemez.

Her şeyi bir çırpıda yutmak isteyen gerçek bir devrim ortaya koymak arzusu, savaşı sürdürülebildiği sürece motivasyonunu korur / gerekçelerini yitirmez. Tersi sonun başlangıcıdır.

Savaş, derin ve kapsamlı amaçlardan mahrumsa, mücadele duyguları da değişme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

 

Başkaldırıya yön verenler; halkın, duygusal gelgitlerinden kaynaklanan istikrarsızlığın yaşatacağı problemlerin endişesiyle, tarihsel bir bilinç imhasına girişirler. Onlar bilirler ki; mazlum ve yoksul halklar, zulüme bulaştırılmak isteniyorsa, öncelikle, varoluşlarının ilahi özünü oluşturan referansları değersiz kılan dünya görüşlerine tutsak edilmeleri gereklidir.

Bu başarılamadığı takdirde de savaş ve savaşım sürdürülemez; halkın kök değerlerine dair zihinsel kopuş, her iki tarafın (HDP ve T.C) başarısı için oluşturulması gereken en önemli temel süreçtir.

Ulusal özgürlük savaşı sadece belli yol kat etmekten ibaret değildir. Kahramanlık ve propaganda savaşı sürdürülebilir kılmaz. Direnç, hem zor kazanılan bir şeydir, hem de sürdürülmesi zor ve birçok unsura bağlı özelliktir. Örneğin savaşım süresince ortaya çıkan / oluşturulan ekonomik zorluklar / engeller, halkın mücadeleye katılımını zorlaştırır. Savaşın basit bir boğuşma olmadığını halk anlar.

Gelinen noktada ne başarı kazanılmış ne de başarı olanaksız hale gelmişse, bir kez daha halkın nereye ve nasıl yöneleceğini açıklamak gerekir.

Bugün çözüm sürecinde gelinen nokta buldur.

 

Gelinen nokta itibariyle tarafların konumunu tespit etmeye çalışırsak:

*. Toplumun, doğuda yaşayanları bugünün tarihinin hangi yöne ve nasıl aktığının farkında değiller. Batıda yaşayanları ise; hamaset dolu, kibirli bir tarih anlayışına doğru yönelmekteler.

*. Tarihsel süreç içerisinde bu coğrafyada yaşanan halk ayaklanmalarını dikkate almayarak, geliştirilmeye çalışılan kardeşlik, birlik beraberlik söylemi; her ayaklanmanın küllerinden bugüne, halkın yüreğine ateş taşındığını anlamlandıramaz ise, söylemleri halkın yüreğine ulaşmayacaktır.

 

Bu coğrafyada yaşanan acıları kabul etmek, yaşatanları da kabul etmek anlamına geleceğinden asla tarihi bir sorumluluk olarak görülmemelidir. Tarihi sorumluluk; acıları ortak edinip, ümmet şuurunu geliştirmektir. Büyük acıları insanımıza yaşatanların oluşturdukları tarihle hesaplaşıldığında halkların kardeşliği gerçekleşecektir.

*. Ülke insanları, olayları kendi doğal bilinciyle algılayamamaktadır: Toplumun, olayları ve tarihi kendi doğal bilinci ile algılayıp değerlendirme bilinci yok edildiği için, ideolojik iletişim araçlarının propagandaları yoluyla çok rahat bir biçimde yönlendirebilmektedir. Halkın bu algılama güdüklüğünden kurtarılması gerekmektedir.

*. Sosyal sorunların ekonomik refah yöntemleriyle çözümlenebileceği görüşü, temelsiz ve yetersiz bir görüş olduğu artık anlaşılmalıdır.

*. DoÄŸusuyla ve batısıyla bütün toplum, fıtratına yabancılaÅŸtıran tarih ve kültür anlayışından kurtarmak için ıslah önderlerince seferberlik ilan edilmelidir. Zira  '' köklerini yitiren halklar bilinçlerini ve iradelerinde yitiriyorlar.'' (1)

 

Çözüm:

*. Bu bunun için tek yöntemi vardır: Her bireyin toplumsal denetimden kurtularak bireysel imanını yeniden inÅŸa etmesidir. Atasoy MüftüoÄŸlu’nun deyimiyle '' iman; aklı, ruhu, hayatını aydınlatan güçtür. '' anlayışıyla ve kabulü ile hareket etmeliyiz.

Öncelikle doğusu ve batısıyla bütün toplum olarak Rabbimizin ayetinde bize bildirdiklerini doğru anlamalı ve idrak edebilmeliyiz:

'' Kaldı ki gerçeÄŸi ne görenle görmeyen bir olur, ne de aydınlıkla karanlıklar bir olur. Dahası ne serinletici gölgeyle, kavurucu sıcaklıklar bir olur. Ne de dirilerle ölüler bir olur. ''( 35 /  Fatır 19..22 )

'' Mademki iyilikte bir olmaz kötülükte; o halde sentezini en güzel biçimde savun. Bak gör on zaman, seninle arasında düşmanlık olan biri bile sanki sımsıcak bir dost kesiliverir. Ne ki bu meziyete sadece sabırda direnenler ulaşabilir; yine buna, ancak kendisine büyük bir pay ayrılanlar ulaşabilir. ( 41 / Fussilet 34 - 35)

Cevdet Said: '' İnsan, içine; kültür, din, hukuk, hayır ve şer gibi kavramları koyduğumuz bir kap gibidir. Biz onun bu özelliğini dikkate almadıkça, fesattan ve kan dökücülükten kurtulmamız mümkün değildir. '' der. (2)

Bu ülke insanının toplumsal kişiliğini kavramadan, topluma bir şeyi anlatabilmemiz mümkün değildir demiştik. İnsanımız hayır ve şerri, yararlı ve zararlı olanı anlayabilirse, ayırt edebilir ve tavrını bu belirlemesine göre koyabilir. Toplum; ister bizden kaynaklansın, isterse dışımızdan gelsin, kötülüğü; kötülük olarak kavradığı zaman, zulümün ve nifağın son bulacağını anlamalıdır.

Cevdet said: '' Zira şer konusunda yardımlaşmazsak, şerre köle olan araçlar durumuna düşmezsek, kurtuluş gerçekleşmiş demektir. '' (3) tespitinde bulunarak toplumun alacağı müşterek tavrını belirlemektedir.

Biz hiçbir bahaneyi ileri sürmeden, hiçbir gerekçeye sığınmadan, hiç bir şeyi tehir etmeden, sorun karşısında sorumluluklarımızı yüklenmeliyiz.

Evet, sorun tam olarak siyasidir.

Evet, çözüm, imamlarımızın olmayışından kangren hale gelmiştir.

Evet, aydınların yetersizliğinden dolayı çözüm için bir adım atılamamaktadır.

Evet, entelektüel yetersizlik yüzünden düşünce kısırlığı bir türlü aşılamamaktadır.

Evet, hukuk; şiddeti geçersiz kılacak adalete ve eşitliğe sahip olmayabilir. Herkesin kabul edebileceği bir kapsayıcılığa sahip olmayabilir.

Cevdet said '' hukuku ve şiddetten, her birisi diğerine olumsuz kılar. Çünkü şiddetin bulunduğu yerde hukuk yoktur hukukun bulunduğu yerde de şiddet yoktur. ''der.(4) Bu ayrım toplumun vicdanında, akılından, hayatında netleşmemiş, somutlaşmamış olabilir. Fakat ön şartı şudur ki; '' şiddetten vazgeçmeyi kabul etmeyenin hukukun egemen olduğu dünyaya gelmesi mümkün değildir. '' ana mantığını kabul etmektir.(5)

Bütün bunlara rağmen biz, bütün toplum olarak, öncelikle hakka teslim olabilmeli, içinde bulunduğumuz durumun çözümü için; anlama ve ayırt etme düşüncesi, yeteneği ve usulü geliştirmeliyiz.

Anlamak her insanın sorumluluğudur. Anlatmak ise, aydınların görevidir. Aydınlar görevini yapmayabilir. Biz buna rağmen, anlamak zorundayız; anlamaktan ya da anlama yolunda acizlik gösteriyorsak, kimi kınamaya hakkımız vardır.

'' Uğradığınız her iyilik Allahtandır; başınıza gelen her kötülükte kendi nefsiniz yüzündendir. ''( 4 / Nisa 79)

''. Kim bir iyilik bulursa Allah'a hamd etsin; ama kim de bundan başka bir şey bulursa, yalnızca kendisini kınasın '' (Hadis)

Evet, toplumun her ferdini büyük cihada davet ediyorum. Yani, her birisini sorumluluk almaya ve sorumlulukları doğrultusunda hareket etmeye davet ediyorum.

Bu davet çok soyut olarak algılanabilir: Bu davetten soyut çaÄŸrışımları silebilmek, insanın  / insanlığın parçalanmışlığını bütünlemek yoluyla gerçekleÅŸtirilebilir.

Bu tavrı da şudur: ''. İçinde yaşadığın toplumu, saldırılara karşı koruman mesele değildir; asıl önemli olan mesele, mensubu bulunduğun toplumunu başkalarına saldırmaktan, onların haklarını çiğnemekten engellemen ve başkalarının hesabına, kendi imtiyazlarını korumaktan alı koymandır. İnsanın kendisini, içinde yaşadığı toplumu ya da onun imtiyazlarını korumaktan vazgeçirip, toplumu başkalarına zulmetmekten engelleme ve ötekilerin değil, yalnızca kendi imtiyazlarını korumasına mani olmakla görevlendirdiği bir aşamaya ulaştığı zaman, bu geçiş / intikal aşaması, tüm fesadını ve fitnenin yok olmaya mahkum edildiği bir yol ayrımıdır. ''(6 )

Åžiddet kimden gelirse gelsin gayrimeÅŸrudur.

Bir milletin / toplumun / kavmin, inanç ve kültür dünyasını dikkate almayarak / asimilasyona uğratarak, oluşturulmaya çalışılan politik yapıların ve sistemlerin tamamı gayri meşrudur.

 

Selam ve dua ile...

 

Veysel Ocak

 

1. Bilinç Işıklarını Yakmak Atasoy Müftüoğlu Nehir yayınları

2. Cevdet Said Din ve Hukuk Pınar Yayınları S: 113

3. Cevdet Said Din ve Hukuk Pınar Yayınları S: 115

4. Cevdet Said Din ve Hukuk Pınar Yayınları S: 120

5. Cevdet Said Din ve Hukuk Pınar Yayınları S: 122

6. Cevdet Said . Ademin OÄŸlu Habil Gibi Ol S: 442-443

Ayet Mealleri: Mustafa Ä°slamoÄŸlu  Hayat Kitabı Kur’an

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.