Makale
'Tüketenlere Uyarı: Vazifesini Bilen Meydanda Olur'
"Dünyanın bu kesiminin gençleri, entelektüelleri, aydın sınıfı olan bizler, toplumumuzda ciddi bir çelişki ile yüz yüze olduğumuzu anlamalıyız. Eğer bu çelişki hissedilmezse, algılanmazsa, ortaya çıkarılmazsa, analiz edilmezse, değerlendirilmeye tabi tutulup üzerinde karar kılınmazsa ve daha sonra cesaretle göğüslenmezse, gelecek bir başka tarihin etken olduğu şartların oyuncakları olacağız. Fakat çelişkinin tabiatını ve onun var varoluşumuza olan etkilerini algılayabilirsek ondan vazgeçmeye veya onu seçmeye karar verebilmemiz için onu ayırıma tabi tutma ve analiz etme gücüne sahipsek, o zaman tarihimizin kaderini oluşturmada ve belirlemede gerçek entelektüel rolümüzü oynayacağız. Yoksa kadercilik ile onun, insanı ve hayatını nasıl belirlediğini konuşan ve hala SERVET VE İKTİDAR toplamaya devam eden YAZARLAR gibi oluruz" (1)
Tam da dediÄŸi gibi olduk.
Müslümanların toplantıları (ders, tefsir vs.) muhabbet, sohbet ve halleşmeden uzaklaştığı için bilginin göstergelerle aktarıldığı bir sunumlara dönüşmesi ile entelektüel dünya konuştukları ile köküne kurşun dökerek kökünü kurutmuş, geleceğinin üstünü kapatmıştır.
Mesela konuşmacılar seslendiği insanlara kendisinin, onların kardeşi olduğunu hatırlatan bir cümle ile başlamıyor ve onların kardeşi olduğunu hissettirecek iletişimi kurmuyor, dahası kurma ihtiyacı hissetmiyor.
Oysa Rabbimiz Peygamberlerden bahsederken "onlara kardeşlerini gönderdik" der. 7 /A'raf 65,73, 85 ....
Eğer kitlelere kardeşleri gibi gitseydik, kitlelerin yüreğini saracak, yüreklerini kuşatacak, yürekleri arasında yol, iz, iletişim açacak cümleler kurardık.
Peki, neden kuramıyoruz, çünkü yürek bilincimiz yetersiz, çünkü fazla hesap yapıyoruz, hatta hesap yapmamamız gereken yerde de hesap yapıyoruz ve en vahim olanı kitle ile kendisi arasında bir sorumluluk zemini yok.
Aslında bu konuşmacılar, kalabalıklar içerisindeki yalnız adamlardır. Davetçi olmayan tüm konuşmacılar kendilerine acımadan, kendilerini dipsiz bir Yalnızlığa mahkûm etmektedirler. " Kavramları (sadece) telaffuz edenler her zaman yalnızdır." (2)
Yunus Aleyhisselam ve kıssayı hatırlayın:
" Yunus da gönderilen Elçilerdendi. Yunus Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için kendi kendisini kınarken denize attılar, balık onu yuttu. Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı " (37 / Saffat 139, 142, 143, 144)
" Zunnun'u da an; Zira o kavmine kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde kalıp; Senden başka Tanrı yoktur. Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum diye yalvardı. "(21 / Enbiya 87)
Yunus Aleyhisselam ve kıssayı yalın halde düşünün. Yunus Aleyhisselam kavmini bırakıp gittiğinde balığın karnına düştü yani karanlık ve onu yutan bir yalnızlığa düştü. Rahatsız olduğumuz şeyden ya da kentten kaçamazsınız, gidemezsiniz.
‘’ Müslümanlar olarak biz sözü söylemek bakımından hitama erdirmeden içine atıldığımız toplumu terk etmekten men edilmiÅŸizdir. Dolayısıyla ‘’yasa’’ insanın ‘’ kadim emanet sözleÅŸmesi’’ (toplumumuza karşı bizi, konuÅŸtuÄŸumuz insanlara karşı) bizi vazifeli kılar. (3)
Konuşmacılar ve konuşmacıyı dinlemek üzere oraya gelenlerin tek ortak amacı olmalıdır: bir şeyden rahatsız ve bu rahatsızlığımızı sonlandırmak için buradayız fikrine, hepsi dahil olmalıdır.
Evet, rahatsızız ve rahatsızlığımız sonlandırmak için buraya geldik, seni dinlemeye geldik, sen de bizim bu rahatsız olduğumuzdan rahatsız oluyorsan bize konuş demelidirler, hal dilleri ile.
Yunus Aleyhisselam'ı hatırlayın sonra İbrahim Aleyhisselam'ı hatırlayın:
" Ä°brahim'e selam olsun " (37 / Saffat 109)
" Kitaptaki İbrahim'i de an; gerçekten O, çok doğru bir peygamberdi " (19 / Meryem 41)
Ateşten kaçmadı.
Bilakis ateşin üstüne gitti.
" Onun için bir bina yapın da Onu o binada ateşe atın dediler" (37 / Saffat 97)
" Dediler: O'nu yakın, tanrılarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız. Biz de: Ey Ateş İbrahim'e serin ve esenlik ol dedik. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de asıl kendilerini hüsrana uğrattık" (21 / Enbiya 68, 69, 70)
Ateşten kaçmadı.
Neden?
Ateşten kaçsa idi o ateş, her yanı saracak ve yine onu bulacaktı. Bu yüzden kaçmadı ve ateşin üzerine atladı.
Yunus Aleyhisselam ve İbrahim Aleyhisselamı unutmadan paragrafın başına döneyim: Eğer bir şeyden rahatsızsanız gidemezsiniz, gitmemelisiniz.
Kur’an’ın tamamı muhataplarına ÅŸunu söylemektedir;
Kitleye yönelik konuÅŸmalarınız ‘’ bildiri deÄŸil da’vet olmalıdır. (4)
Kur’an bu misyon ile söz sahiplerini göreve çağırır.
Bu misyon sorumluluÄŸunu ihmal ederek söz söyleyenleri ise sadece uyarmaz, tehdit eder. ‘’ Dai meydana çıkandır, iddiası olandır.’’(5) Misyonu ve sorumluluÄŸu olandır.
Konuşmacı ve kitle bir araya gelmiş ise peygamberlerin bize öğrettiği gibi yapmalıyız;" Müslümanlar olarak biz sözü söylemek bakımından hitama erdirmeden içine atıldığımız toplumu terk etmekten men edilmişizdir. Dolayısıyla "yasa" insanın "kadim emanet sözleşmesi" aynı dili konuştuğumuz insanlarla ilgili bizi vazifeli kılar."
Öyleyse vazifesini bilen ise meydanlarda olur.
Selam ve dua ile...
1. Kültür ve ideoloji. Ali Şeriati. Bir Yayıncılık S:13
2. İslamcılık Söylem ve Eylem. Lütfi Bergen. MGV Yay. S:321
3. İslamcılık Söylem ve Eylem. Lütfi Bergen. MGV Yay. S:322
4. İslamcılık Söylem ve Eylem. Lütfi Bergen. MGV Yay. S:325
5. İslamcılık Söylem ve Eylem. Lütfi Bergen. MGV Yay. S:325
6. İslamcılık Söylem ve Eylem. Lütfi Bergen. MGV Yay. S:322
Henüz yorum yapılmamış.