Makale
Åžii Sosyolojisi
Ümmet yapılanması inancının alt değerleri olan ve ümmeti oluşturan kimliklerin, ümmetin değerler sisteminin üstünde ve önünde algılanması ile başlayan süreç, tevhidin yani bütünlüğün parçalanması ile sonuçlanır. Bu sonuç ile Ümmet sosyolojisi derin bir bölünmeyle karşı karşıya kalır.
Bu başlangıç ile ümmetin evrenselliğinden savrularak ön plana çıkardığı kimliğin içine kapanarak, toplum, kendi zindanını oluşturur.
Kendi kendine kapaklanan toplum nihai olarak dışlayıcı yani kendini dışlayan / soyutlayan bir yapısallığa / yapılanmaya dönüşür.
Ä°slam’ın oluÅŸturduÄŸu toplum sosyolojisi olan Ãœmmet, tam anlamıyla açık toplumdur. Alt kimlikler bu açık toplumun (ümmetin) dinamiklerini oluÅŸturur ve dinamizmini artıran deÄŸerlerdir.
Ümmet sosyolojisinin dinamikleriyle hareket terkedilip, alt kimliklerin mobilizasyonu yoluyla sorunlara çözüm arayışına girişildiğinden itibaren toplumsal bir içe kıvrılma başlar.
Toplumsal içeri kıvrılma; yalnızlaştırır ve güvenlik anlayışında büyük ve derin bir travma oluşturur.Ötekileştirme, dışlama hatta rakip görme vs ileriki aşamada düşman algısını farklı bağlamlarda ortaya çıkar ki Ümmet olmanın sosyolojisinde büyük parçalanmışlık oluşur.Böylece Ümmet sosyolojisinin oluşturduğu medeniyet işlevsiz kalmaya başlar.
Bu parçalanmışlık yani kapalı toplumlara dönüşmek en başta inançta güç kaybına yol açar sonrasında tarihsel, kültürel, ekonomik ve siyasi dayanışma bilincini ve hikmetini yok eder.
Ulus devletler sürecinin yarattığı sınırlarla beraber yaşanan zihinsel kırılmaların üzerine bu süreç de eklenince / bindirildiğinde Ümmet sosyolojisinin oluşturduğu / oluşmasını istediği ve temellendirdiği teopolitik güç imkânsız hale gelir.
Bu sosyolojik temellendirmeler istisnasız Ä°ran’da yaÅŸandı.
Bu hal 1989'dan 2000li yılların başlarına kadar ağır bir şekilde devam etti.
Yaşadığı kuşatma ve ağır ambargonun ekonomik etkisinin oluşturduğu psiko-sosyal tedirginlik, güvenlik anlayışının ülke meselesi haline gelmesi içe kapanışı daha da koyulaştırdı.
Åžu an Ä°ran’a karşı yapılan eleÅŸtiri ve suçlamaların tarihsel sebep-sonuç iliÅŸkisi buraya dayanmaktadır. Bu sebep-sonuç iliÅŸkisi, ortaya çıkanın (Farsçılık, irancılık, Åžiilik vs.) bağışlanması için yeterli deÄŸildir.
Zira bu içe kapanma ile İran ve Şii coğrafyası Ümmet sosyolojisinde/n büyük bir savrulma yaşadı.
Kısa ve öz; Ümmet sosyolojisi devre dışı kalmış, etnik sosyoloji devreye girmiştir.
Etnik Sosyolojiye geçiş; Coğrafi bütünlüğe, kültürel ortak hassasiyetlerde, dini temellere yönelik olması gerekenler, duygu akıl ve vicdan dışına atılırken, Siyasette ve jeopolitik alanda büyük bir Paradigma değişimine sebep olmuştur.
Özellikle İran'da ve İran dışındaki, Irak, Ürdün, Lübnan, Suriye, Bahreyn vs gibi Şii coğrafyasında düşünsel ve duygusal akıl dışılıklar yaşandı.
Bu akıldışılık 2010 yıllarının ortalarına kadar devem etti.
İran'da değil ama Şii halkların, yaşadıkları coğrafyada kendi güçlerini ve potansiyellerini fark ediş zamanları 2010 yılından sonra başladı ve bunun en belirgin tarihi ise 2011 Suriye'de başlayan ve Suriye savaşına dönüşen kırılmaya kadar devam etti.
Şii sosyolojisi (akidesi) bu tarihe kadar yaşadığı içe kapanma karanlığından coğrafyada yaşanan zulümlerin zorlamasıyla bir başka sosyolojiye yuvarlandı.
Geçti ya da geçiş iradesi oluştu diyemiyoruz.
Adeta yuvarlandılar.
Zira kendi düşünsel dinamiklerinin etkisiyle değil, batı emperyalizminin zulümleri bu yuvarlanmayı gerçekleştirdi.
Bu yeni sosyolojik zemine yuvarlanma ve bu zeminde kendine gelme, kendine çeki düzen verme yakın tarihe kadar devam etti.
Bu yeni Şii sosyolojisi İran'dan bağımsız gerçekleşen bir hadisedir. Yeni oluşan Sosyolojinin kodları Ümmet sosyolojisine yakın; dışlamayan, ötekileştirmeyen, zalime karşı birliktelik gibi ortak zemin üzerinde olmaya başlamaktadır.
Okuyucu bu tespitlerimizi salt Suriye üzerinden ve Ä°ran merkezli deÄŸerlendirirse Åžii coÄŸrafyasını anlayamaz. Mesela Ä°ran’ın ciddi rekabet içinde olduÄŸu Suud ile Åžii alimlerin defalarca toplanmasını ki sonuncusu
Bakınız 25.8 2017 karar gazetesinin haberine göre: Haziran ve temmuz aylarında Irak BaÅŸbakanı Haydar Ä°badi ile Åžii lider Mukteda Sadr’ın Riyad ziyaretlerinin ilk meyvesi, iki ülke arasındaki Arar sınır kapısının açılması oldu. Söz konusu kapı, Saddam’ın 1990 yılındaki Kuveyt iÅŸgalinden bu yana kapalıydı. Ayrıca Sadr’ın ziyaretinde müzakere edilen Åžii kentleri Basra ve Necef’te Suudi konsolosluklarının açılması konusunda da tarafların mutabakata vardığı bildirildi.‘’
Bunlar çok uç ve mümkün olamaz gibi duran iliÅŸkiler ki bunların yanında bölgelerde önemli iliÅŸkiler geliÅŸmeye baÅŸladı ve bu geliÅŸmeler Ä°ran’da da etkili olacaktır.
Kısa ve öz; Åžii coÄŸrafyasında baÅŸlayan yeni sosyoloji Ä°ran’ın dışında ama Ä°ran’ı da etkileyecek bir güçtedir.
Fakat buna raÄŸmen yaÅŸananların ümmet sosyolojisine karışması ve katılmasının önünde en büyük düğüm (engel deÄŸil) Ä°ran’dır.
Oluşan ve gelişen Sosyolojinin İran'dan bağımsız gerçekleştiğini ve tarihsel bir zorlama ile meydana geldiğini söylemiştik.
Neden İran düğüm ülkedir: Çünkü bu sosyoloji kendi mukavemetini oluşturmak ve sürekliliğini sağlamak için bir otoriteye ve devlete ihtiyaç hissetmektedir. Havzalar arasındaki farklılık yekpare otoritenin çıkmasını engellerken, konjonktürel zorunluluk, şu an için elde bulunan en iyi ve en makul otorite İran ve mevcut imamdır. Çünkü yuvarlamanın getirdiği yapılanma öncelikli olarak siyasal bir otoriteyi gerektirmektedir.
Düğüm de burada başlamaktadır.
İran bu sosyoloji benimserse büyük bir enerji ve potansiyeli tam olarak ele alır ve bu imkânların sağladığı dinamizm ile coğrafyada en etkin güç olur.
Eğer İran bu sosyolojiyi kuşatıp, kendi kapalılığına rakip görürse büyük bir imkânı hem kendisi hem de Ümmet kaybetmiş olur ki bunun işaretleri yok değil.
Etnik Sosyolojinin oluşmasındaki bağlamlar zaten bu kültürün yapısal damarlarında var olan bir şeydir.
Kendi müktesebat dünyasını oluşturan havzalar arasındaki öğreti farklılıkları, coğrafyadaki Şii Arap ve diğer Şiiler gibi kültürel grupların varlığı, havzalardaki imamların farklı organizasyonları, Havza önderlerinin yaşadıkları ülke iktidarları ile kurduğu ilişkiler ve bu ülkelerin diğer İslâm ülkeleri ile yaşadığı problemler, bu ülkelerdeki Şiilerin güvenlik kaygıları ve tarihsel travmaları içe kapanma ve etnik sosyolojinin aşılmasını zorlaştıran faktörlerdir.
Özellikle Irak işgali etnik Şii kapanmanın duvarlarının yıkılması gerektiğini onlara hatırlattı. İşgal tüm Şiiler arasında öncelikli olarak diyaloğun ve dayanışmanın başlaması zorunluğunu oluşturdu. Doğal süreç diğer toplumlarla diyaloğa doğru gidecektir.
Burada siyasal bir fanatizme ve bağnazlığa düşmeden, basit ama önemli ve herkesin kıyısından köşesinden yaşadığı bir gerçekliğin sosyolojik tespiti yapabiliriz. Sıradan insanlar olarak Ülkemizin dışındayken kendi kimliğimize mensup birisiyle karşılaştığımızda büyük bir gönül memnuniyeti yaşarken, büyük acıların yaşandığı coğrafyada halkların yakınlaşmasını / yakınlaşabileceğini düşünmemek büyük bir yanılgıdır.
Dolayısıyla Irak işgali ile başlayan süreç halkların emperyalizme karşı mücadelesine dönüşecektir. Bu dönüşüm önünde ülkelerin pragmatist siyasetleri duramayacaktır.
Bu, tüm bölge ülkeleri için geçerli olduÄŸu gibi Ä°ran için bu deÄŸiÅŸim daha elzemdir ve acildir. Ä°ÅŸte OrtadoÄŸu’daki tüm halklarda ve özellikle Åžii halklarında bu iliÅŸkisel hareketlilik, yeni Åžii akidesini yani (ilmihal ve fıkhını deÄŸil) sosyolojisinin Zihni paradigmaları oluÅŸmaya baÅŸlamıştır.
Bu sosyoloji İran'da er veya geç etkili olacaktır; tabii İran'daki devlet geleneğinin ve geleneğe etki eden Ahbarilerin etkisinden dolayı bu Sosyolojinin doğuşu yavaş olacaktır.
Fakat bu kaçınılmazdır; Kum ve Necef arasındaki öğrencilerin ortaklığı öğretiler arasındaki makas farkını anlaşılır ve anlamlı hale getirirken, yaşanan işgaller zihinsel kalıpların kırılmasını ve aşılmasını / aşınmasını sağladı.
Aşılması gereken coğrafi problemler hem zihinsel olarak hem de kurumsal olarak evrenselleşmeyi dayatmakta ve teosiyasal güç birlikteliğini zorunlu hale getirmektedir.
OrtadoÄŸu’nun en organize ve yekpareliÄŸe en uyumlu halkı olan Åžiiler bu coÄŸrafyada yaÅŸanan hadiselerin bertaraf edilmesi için gereken siyasetin bir temsiliyete ihtiyaç hissetmesi, tüm Åžiiler adına Ä°ran’ı ön plana çıkarmaktadır. Görünür olan budur; görünmeyen ise sosyolojinin Ä°ran’ı da dönüştüreceÄŸidir.
Ä°ÅŸte bu sosyolojinin Ä°ran’ı dönüştürmesinin gerçekleÅŸmesi için CumhurbaÅŸkanımız Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın, Suudun aylardır yaptığının aynısını daha geniÅŸ yelpazede ve daha evrensellik düzeyinde yapmalıdır.
Åžii dünyasının tüm imamları ve havza liderleriyle bir araya gelerek Ãœmmet sosyolojisinin ihyasına yönelik köklü çalışmalar ortaya çıkarılması için önderlik etmelidir. Elde edilecek bu ivme Ä°ran sosyolojisini de etkileyecektir. CumhurbaÅŸkanımız Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı Ä°ran iktidarından daha çok, havza liderleriyle kuracağı iliÅŸki, yekpare bir halkı OrtadoÄŸu halklarının emperyalizm ile mücadelesinde öncü halk yaparak, ümmetin tıkanan damarını yeniden açmış olacaktır.
Buradaki en önemli soru CumhurbaÅŸkanımız Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın ne adına, ne için ve hangi kimlik üzerinden iliÅŸki kuracağıdır.
En önemli sorun ise ülkemiz ahbarilerinin dayatmalarına boyun eğip eğmeyeceğidir.
Selam ve dua ile
Veysel Ocak
Henüz yorum yapılmamış.