Makale
Sistemin aklından beri olmak
YaÅŸadığımız bugünlerde, sistem sorgulaması yapmanın gerçekleÅŸmesi için sistemin aklından beri olmak gerektiÄŸi vurgusunu yaparak söylemek istediÄŸimin altını en baÅŸta çizmek istiyorum.
Anlatmak istediÄŸimi en baÅŸta çerçevelemeye çalışarak, bundan sonra anlatmak istediÄŸime dair gerekçelendirmeye çalıştığım olguların ve tanımlamaların meÅŸruiyet zeminini göstereyim, bu temel yargıya varılırken nereden hareket edilmesi gerektiÄŸini kabul edilebilir bir anlamaya / zihinsel birlikteliÄŸe kavuÅŸturmayı baÅŸarmayı saÄŸlayabileyim.
Muhalif hareket kendi ÅŸahitliÄŸini ortaya koyarken, eÄŸer kurumsal düzeyde örgütlenmeye baÅŸlamış ise, sistemin kurumsal düzeninden ve iÅŸleyiÅŸinden mutlak anlamda uzak durması gerektiÄŸi, ÅŸahitliÄŸinin somutlaÅŸması için gerekliliÄŸi kabul edilmelidir. Fakat ÅŸahitliÄŸini kurumsal düzeyde somutlaÅŸtırma aÅŸamasına gelemeyen / bu düzeye gelmemiÅŸ olan hareketler ve bu hareketin mensupları; küresel ölçekte ve yerel ölçekte geliÅŸmelerin tamamını, sistemin aklından beri olarak deÄŸerlendirme yöntemini bulmak / gerçekleÅŸtirmek durumundadır. Bunu yapamadığında sisteme angaje olmaktan / sistemle beraber hareket etmekten / sistemin reflekslerine sahip olmaktan kurtulamayacaktır.
Sistemin bir aklı var mıdır?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce devletle ilgili bilinen tanımları yaparak nasıl deÄŸerlendirmemiz gerektiÄŸi üzerinde duralım.
Devlet, birden fazla unsurun bir araya gelmesiyle oluÅŸmuÅŸ bir organizasyondur.'' ÖrneÄŸin ülke, halk ve iktidarı organizasyonudur ve genelde normatif bir sistemdir.'' (1)
Bu birden fazla unsuru bir araya getiren, organizasyonunu saÄŸlayan ve eylemliliÄŸini yürüten bir akıl vardır ya da olmalıdır. Bu akıl, bu organizasyonun iktidarının gerekliliÄŸini topluma kabullendirirken; iktidarın muktedirliÄŸini, hükmünün geçerliliÄŸini saÄŸlayıcı gücü elinde tutar, egemenliÄŸinin geniÅŸlemesi ve devam etmesi için olgular, olaylar ve çözümler geliÅŸtirir.
Ä°ÅŸte bütün bu dengelerin saÄŸlanabilmesi ve sürdürülebilmesi için organizasyonu yönetecek ve bu organizasyona hedef belirleyecek bir akıl vardır ve gereklidir.
Biz buna devlet aklı diyeceÄŸiz. Bu aklın eleÅŸtirisini ve beri olunmayı konuÅŸmaya ve belirlemeye çalışacağız.
Devlet konusundan söz ederken her ÅŸeyden önce; devlet, hükümet veyasiyasi otoriteyi birbirine karıştırmamak gerekir. Hükümet ve siyasi otorite devletin bir parçasıdır, bir bütün olarak devleti kapsamaz. Bu anlayış siyasal epistomoloji olarak tartışılmaya açık olmasına raÄŸmen, pratik olarak acı bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Bir dönemin baÅŸbakanı olan Bülent Ecevit'in iki beyanı bunun en açık örnekleridir: BaÅŸbakan 1999 tarihli bir genelgesinde '' siyasi irade, irtica ile mücadelede tüm devlet kurum ve kamu görevlerinin arkasındadır'' derken devleti arka planda duran bir siyasal iradenin görüntüsü olarak nitelendiriyor. Yine bir baÅŸka örnekte ise; meclisteki bir yemin merasiminde baÅŸörtülü bulunan bir parlamentere ''meclis, devlete meydan okunacak yer deÄŸildir'' derken de devleti, genelde onu oluÅŸturduÄŸunu kabul ettiÄŸimiz meclis gibi siyasal kurumların ötesinde bir yapı olarak göstermektedir.
Devleti bir organizasyon olarak tanımlamıştık ki, bir baÅŸka tanıma göre, devlet; parlamento, hükümet, ordu, güvenlik güçleri, ve daha pek çok kurumu; anayasa, kanunlar ve yargıyı kapsar.
Hükümetler gider ve yenileri gelir. Fakat devleti oluÅŸturan kurumlar kalıcı olmayı sürdürerek hükümetlerin üzerinde yükseldiÄŸi temeli teÅŸkil etmeye devam ederler. Bunu ÅŸöyle de söyleyebiliriz; bütün hükümetler devletin önderlik ve sözcülüÄŸünü yapmak ve onun uzantısı olmak için iÅŸ başına gelir. Bu gerçekleÅŸmez veya hükümetin devlet organlarıyla olan uyum ve yardımlaÅŸması oluÅŸamaz, bilakis çeliÅŸkiler olursa, iÅŸte o zaman hükümetin düÅŸmesi ya da devleti teÅŸkil eden müesseselerde köklü deÄŸiÅŸikliklerin olması kaçınılmaz olur.
Devletin yapısı ve görünümü sadece bir ÅŸekilden ibaret deÄŸildir. Bu görünüm ve yapı gerçekte, hedefleri ve muhtevayla ilgili dayanaklar taşımaktadır. Yani devletin ÅŸeklinde ve içeriÄŸinde; fertler, yasalar, idari kurallar, devlet fikri ve fertlerle siyasi otorite arasındaki alakanın ruhu önemli bir parçadır. Devletin içeriÄŸinin baÅŸka bir içerikle deÄŸiÅŸtirilmesi söz konusu olunca, bu durum devletin görünüm ve yapısının da deÄŸiÅŸtirilmesini zorunlu kılar. Görünüm ve yapı deÄŸiÅŸtirilemez ise iÅŸte o zaman, eski görünüm yeni içeriÄŸi kendi gereklerine göre harekete geçirmek için sıkıştıran faktörlerden biri olur. Bugün yaÅŸanan bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Buradan hareketle, kimler hükümet olursa olsun, hükümet olanların meÅŸrebi, mezhebi, inancı ne olursa olsun bu devlet aklının deÄŸiÅŸmesi oldukça zordur, hatta deÄŸiÅŸmez diyebiliriz.
Hangi inancın mensupları, ekolü, hükümet olursa olsun ve bu hükümetleri esnasında ne kadar kendi inançları doÄŸrultusunda kararlar alsalar ve kamuoyunu dizayn etmeye çalışsalar, halkını kendi inançları doÄŸrultusunda yönetseler ve bazı iyileÅŸtirmeleri gerçekleÅŸtirseler dahi, devlet aklının kurgusunun dışına çıkabilmeleri oldukça zordur. Bu yapılan iyileÅŸtirmelerin yada yapılacak olanların tamamı; var olan devletin egemenliÄŸini, iktidarını güçlendirmeye yönelecek / kanalize olacak ve devletin muktedirliÄŸini saÄŸlamaya yarayacaktır. Bunun dışında bir algı doÄŸramayacak dolayısıyla bir hizmet ve yöneliÅŸ ortaya çıkaramayacaktır.
Her ÅŸeyden önce ulus devletler, üzerine oturdukları bir toplumun varlığını sürüldükleri kadar, mevcut ulusların önemli bir kısmının inÅŸai gücü ve varlık sebebi sayılmaktadırlar. Bu yüzden günümüz ulus devletleri büyük çapta bir egemen devlettir. Yarattığı bu egemenlik algısıyla toplumun hafızasında deÄŸiÅŸmeyen ve onsuz kendilerinin var olamayacağı, ancak onunla, onun varlığıyla güvende olunabileceÄŸine dair kurgulanan gerçekliÄŸi vatandaşına içselleÅŸtirmiÅŸ bir yapıya sahip bulunmaktadır. Devlet toplumdan bağımsız bir varlıktır ve tıpkı insanlar gibi kendisine özgü bir iradesi vardır. Kendisini bu konumlandırışı ile bireyi deÄŸersizleÅŸtirerek, kendisini zihinsel olarak öncelenmesini kendisinin inÅŸa ettiÄŸi topluma kabullendirir.
Dolayısıyla o her şeyi bilmekte, aklı bir şeye ermeyen halkı sevk ve idare etmektedir / etmesi gerekmektedir.
Devlet denen aygıtı belirginleÅŸtiren göstergeler, insanların var oluÅŸ biçimini belirlemesi, yasaklar koyması, sınırlar çizmesi ve dışlama mekanizmaları oluÅŸturmasıdır. Bu yaptırım gücüyle de toplumun her katmanında hayata dair belirleyicilik yetkisini hiç kimseyle paylaÅŸmaz. Devlet; bütün örgütlülüklerin içinde,(stk'lar da dahil) örgütlü ve egemen gücü temsil etmektedir. Kendi iradesini egemen kılmak adına, monolitik bir birey / toplum= vatandaÅŸ / halk formu oluÅŸturmaya çalışır. [ bakınız, devlet sivil toplumu geliÅŸtirmek ve güçlendirmek için projeler hazırlıyor, genelgeler yayınlıyor ve bunun için komisyonlar ve koordinasyon kurulları oluÅŸturuyor. ]
Seküler ulus devlet aklının organizasyonunda, bir dünya görüÅŸüne sahip bir hükümetin, bu inancından kaynaklanan bir ideoloji çerçevesinde ortaya koyacağı uygulamalar, programlar ya da planlamalar istenilen hedefe yönelemeyecek, umulan fayda elde edilemeyecektir. GeliÅŸmelerden söz edilse bile aslında kamuda görülenler, bir inancın kültürleÅŸmesi ve bu kültürleÅŸmenin ÅŸekilsel yaygınlaÅŸması, ortaya çıkan kültürleÅŸmenin içselleÅŸtirilmesi ile toplumun kolonileÅŸtirilmesini ortaya çıkarmaktan baÅŸka bir iÅŸe yaramayacaktır. Bu doÄŸrultuda kültürleÅŸmiÅŸ ( hükümet ideolojisinin ) Ä°slam'ın sekülerizme kazandırdığı ivmeden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
O zaman kamusal alanda ortaya çıkan geliÅŸmelerin, olayların yada düzenlemelerin nasıl deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi; neyin iyi yada neyin kötü olduÄŸuna dair deÄŸerlendirmeleri hangi prensipler üzerinden yapılması gerektiÄŸinin tesbiti toplumsal muhalefet için elzem olacaktır.
Åžüphe yok ki herkesin kabul edebileceÄŸi bir ÅŸey de, bu deÄŸerlendirmeleri yapar iken yapılacak deÄŸerlendirmelere etki eden unsurların etkilerinden nasıl uzak durulabilir ya da onların etkisinden en az etkilenebileceÄŸinin nasıllığını bulmak zorundayız.
Bunun için de tanımlamaları yapıp, deÄŸerlendirme parametreleri oluÅŸturmak durumundayız.
Devlet için; kurumsallaÅŸmış siyasi bir Ä°ktidar tipidir tanımlaması yaptığımızda, devletin siyasi ve hukuki bir yapılanma üzerine temellendiÄŸini kabul etmek durumunda kalırız ki, böyle de olmalıdır.
Devlet, hukuki ve siyasi bir temel üzerine yapılanmış ise; kaçınılmaz olarak toplum içinde yasa / yasalar oluÅŸturma-uygulama iliÅŸkisini analiz etme durumunda kalırız.[Devlet seküler laik ve modern ulus devlettir]
Dolayısıyla devlet hangi toplum tipinde olursa olsun, en basitinden en karmaşığına kadar toplum içerisinde kuralları ortaya koyar ve uyulmasını ister. Hatta uymayanları zorlar. Devlet, oluÅŸturduÄŸu kurallara toplumun uyması gerektiÄŸini söylerken, meÅŸrulaÅŸtırıcı zemini olarak; kendisinin, sosyal, siyasi ve hukuksal bir temele dayandığını ve bu temellerin evrensel ilkeler, kabuller ve iliÅŸkiler sistemi olduÄŸunu halka kabullendirip kamuda uygulanmasını / kabul edilmesini saÄŸlarken, bir zihniyet iliÅŸkisi kurar. AynılaÅŸan bir zihniyet iliÅŸkisinin oluÅŸması için çaba sarf eder. Toplum ile devlet arasındaki zihniyet konsensüsün oluÅŸması için, devlet; bütün imkanlarını ve toplumda zihniyet deÄŸiÅŸimi oluÅŸturacak unsurları (dini, örfi, tarihi, milli deÄŸerleri, etnik unsurları ve baskı vs) propaganda yoluyla harekete geçirir. Ä°ÅŸte ortaya çıkan zihniyettir, toplumda; olayları, geliÅŸmeleri ve olguları deÄŸerlendiren. Genelde ortaya çıkan, hakim zihniyet, devlet zihniyeti olmaktadır. Egemenlik dediÄŸimiz de bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Devlet, güç unsurlarıyla (yasa-kanunun-kolluk kuvvetleri) somut, diÄŸer yanı olan, tanınamaz / tanımlanamaz ve onu gizemli / kutsal kılan özelliÄŸini belirleyen unsur egemenliktir. Devlet; süreklilik anlayışını, kutsal, onsuz olunamaz ve bölünemezlik anlayışının toplumsal hafızadaki karşılığı,( toplumsal akıl bunu böyle düÅŸünmese de) devletin egemenliÄŸine denk gelmektedir. Devlet toplumun hafızasında asıldır, zamansız olan ve deÄŸiÅŸmeyendir ( tanrısaldır); toplum var olma sürecini ve süresini (ilelebet payidar olma) ona baÄŸlar, bu yüzden bölünmesi / bölünmesinin düÅŸünülmesi asla mümkün deÄŸildir. Bölünemez bütünlük, devletin egemenliÄŸini yansıtan toplumun hafızasında kutsal bir levha gibi durmaktadır.
Egemenlik bir meÅŸruiyet iliÅŸkisi ve ilkesidir: EgemenliÄŸin ulusta olduÄŸunun söylenmesi yalnızca modern ulus devletin meÅŸruiyetini saÄŸlayıcı ilke olarak dile getirilmesinden ibarettir ki, toplumun bunu kabullenmesi ve içselleÅŸtirmesi, toplumda, devletin istediÄŸi bir zihniyet düzleminin oluÅŸtuÄŸunu gösterir. Bu zihniyet düzleminin üzerinde oluÅŸturulan / inÅŸa edilen akıla ise biz kamusal akıl adını veriyoruz.
Devletli kamusal akıl;kendisinde oluÅŸturulan kavramlarla ve kavramların anlam bütünlüÄŸü ile zihinsel bir sınırlılığa mahkum olurken, gerçeklikle ilgisi olmayan, kurgulanmış gerçekliÄŸe, ulaşılmış gerçeklik olarak sarılır. Ulus devlet egemenliÄŸinin oluÅŸturduÄŸu zihniyet ve düÅŸünme mantığı; devlete ve devlet egemenliÄŸine dışarıdan nesnel bir bakış / yorum / yaklaşımı engeller.
Bunun yanı sıra, devletin oluÅŸturduÄŸu kamusal akıla sahip toplumlarda, muhalif yöneliÅŸ; toplumu ya da bireyleri, devletli olmayan yapılanmalara, kavramlara farklı yaklaşılması gerektiÄŸi fikrini öÄŸretmesi, hayatın farklı kavramlarla inÅŸa edilmesi gerektiÄŸinin kabullendirmesi mümkün olmazken, muhalif yöneliÅŸin aÅŸağılanması, hor görülmesi, dışlanmasına sebep olmaktadır. Bu durum muhalif hareketlerin baÅŸarısız olmasının / toplumsal bir bütünlüÄŸü yakalayamamasının en büyük sebeplerinden birisidir. Devletli kamusal akılda, devletli olmayan her ÅŸey kötüdür.
Devletsiz oluÅŸturulmaya çalışılan yapı ve giriÅŸimler bölünmedir dolayısıyla ihanettir:Bu hafızanın deÄŸerlendirmesi sürekli olarak devletli olan bir dili beraberinde getir. Gerçeklik ile iliÅŸki kurmayı önermeyen akıl; özgün, yapılması gerekeni sürekli dışlarken, muhafaza edilmiÅŸ olanla (muhafaza edilmesi öÄŸretilmiÅŸ) ortak model oluÅŸturan toplum (akıl); kamuda, o modellere uymayanları yok sayan ya da dışlayan dilin tahakkümünü oluÅŸturur.
‘’ Zorlama ve dayatmanın olmadığı, hiyerarÅŸiden veya tahakküm iliÅŸkilerinden yoksun, iktidarın disipline edici pratiklerinden özgürleÅŸmiÅŸ, normalleÅŸtirici takip ve gözetimlerden ya da gözetmelerden arınmış, baÄŸlamdan yoksun özgün kimliklerle girilen ve simetrik bir mütekabiliyete dayalı siyaset alanı yoktur / hiç olmamıştır.’’(2)Bu kapalılık, yaÅŸamı ve yaÅŸam alanlarını kolonileÅŸtirmektedir.‘’Türkiye'de daha ziyade post-kolonyal bir kamu söz konusudur. Böylece kamusal alan kamusal alan olmaktan çıkmakta bir tür terbiye alanı, vatandaÅŸların belirli bir biçimde eÄŸitilmelerinin devam ettiÄŸi bir yer olmaktadır’’.(3)
Bu yüzden devlet kamusal alanı yönetmekten asla vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla kamusal alan hiçbir zaman kamunun, herkesin alanı olması mümkün olmayacaktır. Kamusal alan en iyimser bir tanımlama ile, farklı makul- kapsayıcı görüÅŸler arasında varılan bir uzlaÅŸma alanı ya da farklı / aykırı görüÅŸlere açık bir alan olmamaktadır.
*John Rawls; liberal birey, içinde yetiÅŸtiÄŸi toplumsal çevre ve kurumların ÅŸekillendirdiÄŸi karakteri gereÄŸi uzlaÅŸmacıdır derken, kamuda oluÅŸan konsensüsün temelinde insanın karakteri gereÄŸi sahip olduÄŸu eÄŸilimin yattığını düÅŸünmektedir. Bu birey anlayışında temellenen örtüÅŸen konsensüs, makul olmayan, yani uzlaÅŸmaya yanaÅŸmayan her türlü kapsayıcı görüÅŸü liberal demokratik, çoÄŸulcu sistemin dışına atar. Bunu yaparken örtüÅŸen konsensüs bu haliyle bu toplumsal barışı ve istikrarı temsil ettiÄŸini söylemektedir. (4)
Kamusal akıl Rawls'a göre;çoÄŸulcu demokratik liberal toplumun kamusal kültürüdür.
Rawls bu konuda ÅŸöyle demektedir;politik bir toplum, birey olsun yada olmasın, her makul ve rasyonel ajan veya bir aile ve bir kurum, hatta politik toplumların oluÅŸturduÄŸu bir konfederasyon bile, kendi planlarını formüle etmede, kendi amaçlarını bir öncelik düzenle yerleÅŸtirmede ve buna uygun olarak kararlarını almada belli bir yol izler.
Politik toplumun bunu yaparken izlediÄŸi yol onun aklıdır; farklı bir anlamda da olsa aynı zamanda onun bu ÅŸeyleri yapma yeteneÄŸi de onun aklıdır, bu kendisini oluÅŸturan insan üyelerinde kök salmış olan entellektüel ve ahlaki bir güçtür.Kamusal akıl,, tüm politik sorunlarda deÄŸil fakat anayasal esaslara ve politik adalete iliÅŸkin sorunların çözümünde, bir tür denetim mekanizması ve eliminasyon (seçilme-eleme-ayrıştırma) sistemi olarak iÅŸ görür.
Kimin / kimlerin hangi temel hak ve özgürlüklerden hangi koÅŸullarda ne ölçüde yararlanabileceÄŸine iliÅŸkin belirleme kamusal aklın alanına girer.O halde kamusal akıl, neyin iyi ve adil olduÄŸunu belirlemesi dolayısıyla, liberal meÅŸruiyet ilkesi olmaktadır.YurttaÅŸlar düÅŸünce ve eylemlerinin makul ve adil olduÄŸunu, aynı zamanda liberal bir form olan kamusal aklın oluÅŸturduÄŸu zeminde dile getirecekler ve birbirlerini diyalogla ikna etmeye çalışacaklardır.(5)
Bu toplumsal uzlaşı ilk etapta akıllara, herkesin özgürce fikirlerini söylediÄŸi ve herkesin bu fikirlere saygı gösterdiÄŸi bir alanı / anlayışı / kültürü getirse de, somut tezahürler böyle deÄŸildir. Modern liberal yaÅŸamın ölçütleri olarak ortaya atılan; temel hak ve özgürlükler ve bu özgürlüklerin kullanımı, demokratik fırsat eÅŸitliÄŸi ve bunların önceliÄŸinin hissedilmesi ve kullanılmasına yönelik söylemler devamlı gündemde tutulmasına raÄŸmen, bu söylemlerin gerçekliÄŸe dönüÅŸmemesinin önünde en büyük engel olarak devletli kamusal akıl durmaktadır. Kamusal aklın içeriÄŸini, politik sorunların çözümünde baÅŸvurulan ilkeler, deÄŸerler ve ölçütlerin belirlediÄŸini, liberal söylemin ayrıcalığı / üstünlüÄŸü olarak sunulmaya çalışılsa bile,’’kamusal aklın içeriÄŸi salt bu ilkeler ve deÄŸerlerden oluÅŸmaz; kamusal akıl, söz konusu ilke ve deÄŸerlerin politik sorunları çözmede nasıl kullanılacağını belirleyen kamusal olay temelinde tesis edilmiÅŸ birtakım prosedürleri de içerir.(6)
Bu prosedürler hayatın hangi anlam üzerine kurulu olduÄŸunu gösterdiÄŸi gibi, koruyup kollamak ve yüceltme gibi fonksiyonelliÄŸe sahiptir. GeçmiÅŸteki ya sev ya terk et, totaliterliÄŸi bunun en önemli kanıtlarından birisidir. Åžimdi ise terketmek ihanettir sevmek zorundasın, gibi bir baÅŸka totaliterlikle karşı karşıyayız.
Bu yüzden Müslümanlar'a düÅŸen, çizilmiÅŸ çerçevelerin, aklın ve prosedürlerin dışına çıkmak ve dışında düÅŸünüp hareket etmektir.
Müslümanlar'ın ÅŸahitliÄŸi ancak, kendi varoluÅŸ nedenlerinin ve düÅŸünsel yöneliÅŸlerinin toplumsal sistem tarafından belirlenmesine karşı çıkarabildiÄŸi oranda sahih bir biçimde somutlaşır.
Bunun için öncelikle modernliÄŸin eleÅŸtirisine ve modernliÄŸin hedeflerini anlamaya, devleti yeniden düÅŸünmeye baÅŸlayarak gerçekleÅŸtirmeliyiz.
Devleti yeniden düÅŸünmek, içinde bulunduÄŸumuz zaman ve durumun bizlere yeniden hatırlattığı en temel sorunumuz ve meselemizdir.
GerçekleÅŸtirilen geliÅŸmeler ve iyileÅŸtirmeler, özgürlük alanlarının geniÅŸlediÄŸi düÅŸünceleri, bizim; devletle olan iliÅŸkilerimizi ve bakış açımızı köreltmemelidir.’’Zira modern devlet aslında bir taraftan geri çekilirken diÄŸer taraftan da boÅŸalttığı alanları aynı nisbette, hatta bu defa yeni teknolojilerin saÄŸladığı yeni yol ve araçlarla denetimini farklı bir nitelikte yeniden kurmakta; bununla birlikte kendini örgütleyen kurucu mantıkla giderek daha sofistike (karmaşık-tabii olmayan)hal almakta ve yaptığı denetime demokratik bir nitelik kazandırarak kendini görünür ve görülebilir olmaktan çıkmasını saÄŸlamaktadır.(7).
Bu sofistike ortamın oluÅŸturduÄŸu algı, bizi rehavete düÅŸürüp, bizi dik ve diri tutan teyakkuz halimizi bozarak, devletin aklının bize sinmesini / hakim olmasını kolaylaÅŸtırmıştır. Åžimdi tek farkımız; farklı olduÄŸumuzu düÅŸündüklerimizden, farklı olduÄŸumuz iddiasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu iddia bizi farklılaÅŸtırmamakta, bilakis yalnızlaÅŸtırmaktadır. Ümmetçi düÅŸüncenin gerçekleÅŸtirilememesi, ümmetçi reflekslerimizin zayıflaması,(yalnızca kendilerinin ümmeti temsil etmeye çalıştığının söylemliliÄŸi ya da yanılgısı ) yalnızlığımızın paranoyasıdır, bu paranoyanın bir güç gösterisine ihtiyacı vardır ki devletçi düÅŸünme ise bunun sonucudur.
Bu yargının ağır bir yargı olduÄŸu düÅŸünülse de, kuÅŸatıcı ve hayat verici deÄŸerlerimizi ÅŸahitlik düzeyinde somutlaÅŸtıramadığımız gibi, topluma ulaÅŸmada daha önce var olan imkanlarımızı da daralttık. Bu dar alana sıkışmaktan / düÅŸtüÄŸümüz bu durumdan kurtuluÅŸ yolu olarak, sistemin her türlü kirliliÄŸinin en fazla tezahür ettiÄŸi gündelik siyasetin dar, sanırlı ve ayrımcı kombinezonlarına yüklemeye / eklemlenmeye / angaje olmaya baÄŸlamamız, bu yargıyı hak ettiÄŸini / ettiÄŸimizi gösterir.
1-8. GüneÅŸi ve onun aydınlık veren ışığını, bu ışığı yansıttığında ayı, o ışığı açığa çıkaran gündüzü ve onu karanlığa boÄŸan geceyi, gökyüzünü ve inÅŸa ediliÅŸini, yeryüzünü ve onun yayılıp ortaya seriliÅŸini ve insanın kiÅŸiliÄŸinin suç iÅŸleme ve sakınma kabiliyetiyle nasıl donatılıp ÅŸekillendirildiÄŸini (düÅŸün)!
9, 10. (Buna göre) kendisini arındıran kesinlikle kurtulacak ve onu kötülüÄŸe gömen ise mutlaka kaybedecektir.[ 91 / Åžems 1 .. 10 ]
Selam ve Dua ile
Kaynak:
1. Siyasetin sosyolojisi. Mustafa Aydın. Açılım kitap yay. S:78
2. UÄŸur KömeçoÄŸlu. Sivil toplum dergisi. 2003 sayı.2
3. Gökhan Bacık.Sivil toplum dergisi. 2003 sayı.2
4. Aydın MüftüoÄŸlu. Sivil toplum dergisi. 2005 Sayı.10
5.Aydın MüftüoÄŸlu. Sivil toplum dergisi. 2005 Sayı.10
6.Aydın MüftüoÄŸlu. Sivil toplum dergisi. 2005 Sayı.10
7. Abdurrahman Aslan. Umran dergisi . Mayıs 2008
Henüz yorum yapılmamış.