Makale
Toplumsal Vicdanın Beklediği İmamlık / Önderlik
Bazen bir hüzün düÅŸer göz bebeklerimize, umursamadıklarımızı hatırlatır bize ve unuttuklarımızı/unutulmuÅŸları diriltir. Hatırladıkça güneÅŸ bir baÅŸka doÄŸar hayatımıza/gökyüzü bir baÅŸka mavileÅŸir, yaÄŸmur rahmet olur ve insanlığımız yeÅŸerir.
Hatırladıkça; bir gözyaşı, aÄŸlayanın yanaklarına deÄŸil, içimize akar ve bütün kirleri temizler; pınar olur çaÄŸlar.
Gurbet çökmüÅŸ bir gece gelir, yaÄŸmur ve ÅŸimÅŸekli; güvendiÄŸimiz, her ÅŸeyi unutturur ve sığınacak yegâne yeri hatırlatır bize. Gökyüzü kararır ve bulutlanır, içimizdeki karanlık yüzümüze vurur, gözyaÅŸlarımızı akıtacak denizler ararız. AÄŸlarız ve yaÄŸmura karışır gözyaÅŸlarımız, rahmet olur; çölleÅŸmiÅŸ yüreÄŸimizde/yüreklerde menekÅŸeler açar.
DiriliÅŸi anlarsın; bir tebessüm dokunur gözlerimize, içimizi sıkan ne varsa hafifler.
Zaman gelir; dostluklar kurulur, öfkesi daÄŸlar deviren, kutlu zamanlar doÄŸar; kardeÅŸlikler yaÅŸanır, sevgi ile birbirlerine cennet kesilen. Kırılgan zamanlar dokunduÄŸunda bize, itinayla seçersin kelimeleri; bir kelebeÄŸin tenine / kanadına dokunur gibi dokunursun iliÅŸkilere.
Mekanlar olur:
Bir bebeÄŸin kokusunu solur gibi solursun, kardeÅŸliÄŸimizle saf baÄŸlayıp Alemlerin Rabbine yöneldiÄŸimizde, kıbleden esen rüzgar; içimizi sıkan ne varsa alıp gider her nefeste ve yüreÄŸimiz geniÅŸler.
Aslında ezanlar ne çok ÅŸey anlatır; endiÅŸeli hayat yaÅŸayan insanlara, keÅŸke kulak verebilseler. Her gün seher vakitlerinde yollara düÅŸtüklerinde, hep bir ÅŸeylere yetiÅŸmeye çalışmak yerine; namazın hayrına dair çaÄŸrıya yönelseler, keÅŸke, gariban bakışlarını derin kuyulardan beraberce çıkarabileceÄŸimizi bilseler/keÅŸke bilebilsek.
Bazen bir tren ya da vapur sesi gurbette olduÄŸunu hatırlatır; titreten bir yalnızlık sarar bedenini, gözyaÅŸlarıyla ıslatacağı seccade arar insan.
Ä°ÅŸte bunun gibi aÅŸağıdaki yazı da çok ÅŸeyi anlatan yazılardan birisi;
Bazen bir bakış, bir söz yada bir davranış, bizim yıllarca anlayamadığımız yada gözden kaçırdığımız ÅŸeyleri bize hatırlatır.
Bazen bir geziden bir olaydan, onlarca kitabı okuyarak elde edemediÄŸimiz / edemeyeceÄŸimiz ÅŸeyleri öÄŸrenebilir; önemsemediÄŸimiz, fark edemediÄŸimiz birçok ÅŸeyi bize hatırlatır, hatta gündemimize düÅŸürdüÄŸü o anlamlılığa ÅŸimdiye kadar neden bu ÅŸekilde bakmadığımıza hayıflanır dururuz. AÅŸağıya alıntıladığım gezi-anı yazısında; ÅŸimdiye kadar ihmal ettiÄŸimiz, hep sonraya bıraktığımız, önceliklerimiz arasında sonraki sıralarda olan birçok önemli yapmamız gereken ÅŸeyi bulabilirsiniz.
Alıntıladığımız bu gezi-anı yazısına birçok yönden bakabilir ve pek çok önemli dersler çıkarabilirsiniz; baba evlat iliÅŸkisi açısından bakabilir, karı koca iliÅŸkileri açısından bakabilir ya da aile içi iliÅŸkilerin nasıl olması gerektiÄŸine dair güzel örnekler bulabilirsiniz. Ya da benim önemsediÄŸim ÅŸekilde de bir anlama gerçekleÅŸtirebilirsiniz. Muhtemelen benim fark edemediÄŸim birçok ÅŸeyi de siz bu yazıdan fark ederek dersler çıkarabilirsiniz.
Ben size, bu gezi-anı vasıtasıyla benim çok önemli bulduÄŸum bir olguyu size yeniden hatırlatmak istiyorum.
Önce gezi-anı notlarını okuyalım:
VÜGARIN GÖZLERÄ°
'' Gece boyunca hiç kesilmeyen aÄŸustos böceklerinin sesine karışan küçük bir çocuÄŸun okuduÄŸu ezan sesiyle uyandım. Mikrofonlardan duymaya alıştığım o mekanik seslere hiç benzemeyen bir yanı vardı. Yoksa sabah ezanları zaten etkileyicidir. Bir an ne olduÄŸunu anlayamadım. Ama namaza çaÄŸrıldığım kesindi. Biraz sonra ev sahiplerinden biri yavaÅŸça kapıdan bu çaÄŸrıyı bir kez daha bana iletti.
Ä°çimde garip bir duyguyla hemen fırladım. Abdest almak için bahçeye çıkmak gerekiyordu. Yine ev sahiplerinden birinin eÅŸliÄŸinde dışarıya çıktık. Ortalık olması gereken o fıkhi aydınlıktaydı. Gözlerimde bu aydınlığın yeÅŸille kucaklaÅŸmış hali, kulaklarımda horoz sesleri, kuÅŸ sesleri ve çırçır böceklerinin sesleri, ayaklarında gece düÅŸen çiÄŸin etkisiyle ıslanan çimlerin nemiyle abdest aldım.
Bu ortamda zaten insan sadece abdest alabilirdi.
Biraz önce ezan okuyan on-onbir yaÅŸlarındaki çocuk, bahçenin bir kenarında babasına imamlık yaparak namaz kılıyorlardı. Kadınlarla beraber terasta bu imamın cemaatine katıldık.
Ä°ÅŸte, misafir olarak bulunduÄŸum küçük bir Azeri köyündeki bu evde gün böyle baÅŸlıyordu.
Her sabah ezan okuyarak günü baÅŸlatmak bir çocuk için nasıl bir ÅŸeydi acaba?Namazdan sonra herkes iÅŸine koyuldu. Anne Nazmiye Hanım ve kızları bir yandan kahvaltı hazırlarken, diÄŸer yandan ev iÅŸlerine baÅŸladılar. Ata (baba)ları ise birazdan baÅŸlayacak yakıcı sıcağın etkisiyle kurumaları için, gece toplayarak çiÄŸden ıslanmamaları için üzerlerini kapattığı otları yayıyordu. O küçük çocuk ise bir taşın üzerine oturdu ve bir saat sonra bahçenin hemen yanındaki mescitte hocasına okuyacağı Kur'an dersine çalışmaya baÅŸladı. Fakat Ata'sı sürekli uyarıyordu.
- Yüksek sesle oku, bağır Vügar. Ben duyamıyorum!
Namazlarda neden Vügar'ın Ata'sına imamlık yaptığını anlamamıştım.
Sonra fark ettim ki Ata (baba)sı Kur'an-ı Kerimi alfabesinden okuyabiliyordu. Vügar ise Arapça okumayı öÄŸrenmiÅŸti. Bu yüzden atası onu kendisine imam yapmıştı.
Yakıcı öÄŸlen sıcağında daha çok meyve ve hafif yiyeceklerden oluÅŸan sofra hazırlandı. Vügar'ın mescitten gelmesini beklemeye baÅŸladık. Vügar gelmeden Ata yemek yemez. Ata baÅŸlamadan da kızları ve hanımı yemezler. Bu arada beÅŸ-altı adam kapıdan kendisiyle görüÅŸmek için atadan izin istediler. Zaten misafirperver olan ata, güler yüzle kapıya gidip, selamlarını aldı ve onları bahçede oturduÄŸu masasına davet etti.
Biraz sonra adamların, atanın satmayı düÅŸündüÄŸü hayvanlara bakmak için geldikleri anlaşıldı. Ancak ata huzursuzdu. Sanki onları oyalamaya çalışıyordu. Oysaki adamlar iyi para teklif ediyordu. Merakımı fark eden Nazmiye Hanım gülerek yanıma geldi ve;bak nasıl dönüp duruyor. Vügar yok ya adamlara bir ÅŸey diyemiyor. Ä°lla ki ona soracak.
Baba; alışveriÅŸi yapıp yapmamayı elli yaşındaki adam, onbir yaşındaki oÄŸluna soracaktı ha!Tabiatın, güzelliÄŸin candan insanların sade, kendi halinde yaÅŸadığı bu güzel Azeri köyünde bir ÅŸok yaşıyordum.
Vügar'ın geldiÄŸini görünce adamlardan ayrılıp ona doÄŸru gitti. Elini omuzuna koydu ve birkaç adım bize doÄŸru yürüyerek durumu ona anlattı. Vügar bir yandan ensesini kaşıyarak bir yandan da yüzünü buruÅŸturup; - Ata!Bilirsin, bu adamlar önceden borçlarını zamanında ödememiÅŸti. Yine öyle yaparlarsa ..... dedi.
Ata adamların yanına döndü ve nazikçe hayvanları satmayacağını söyleyip, onları gönderdi.
Sıcak iyiden iyiye çökmüÅŸtü. Artık biraz dinlenmek istiyorduk. Önce bebeÄŸimi uyutmam gerektiÄŸi için bize ayrılan odamıza gittim. DöndüÄŸümde bütün aile aÄŸaçların gölgesine çekilmiÅŸ masanın etrafında çok hoÅŸ bir sohbete dalmışlardı. Kızlar anne ve babalarıyla ÅŸakalaşıyor, Vügar gevrek gevrek gülüyordu. Benim geldiÄŸimi görünce ata, Vügar'ın elinden tuttu: -gel seninle derenin kenarına gidip biraz sohbet edelim, sonra da namazları kılıp biraz uyuruz. Kalan iÅŸleri de sonra hallederiz.
Biri elli diÄŸeri onbir yaşındaki bu iki arkadaÅŸ aÄŸaçların arasından, dereye doÄŸru gözden kayboldular.
Bu baba ile oÄŸul arasındaki iliÅŸkiyi hayretlerle takip ederken günler geçiyordu. HissettiÄŸim sadece hayret deÄŸildi. Belki de bizim çocuklarımız adına biraz da kıskanıyordum. Babaları; Allah için, Ä°slam için, Kur'an için gecesini gündüzüne kattığı için!!!! onların yüzünü doÄŸru dürüst göremeyen çocuklar adına kıskanıyordum Vügar'ı.Annelerin görevi üstüne kitaplar yazılıp, edebiyatlar yapılırken, babanın çocuÄŸun hayatında ne ifade ettiÄŸinin akıllara bile gelmediÄŸi bir dünyanın kadınları adına gıpta ile bakıyorum Vügar'a.
Önlerine her türlü imkanın sunulduÄŸu, Ä°slam adına özel okullara gönderilen, babaları Müslümanlar'a yol gösterme hakkını kendinde bulan, parmakla gösterilen Müslüman!!! olan ancak, 15 yaşına geldiÄŸi halde namaz kılmayan, örtünmeyen çocuklar adına anlamaya çalışıyorum Vügar'ı.
Ailesi dışındaki her olaya Allah rızası için deyip, balıklama dalan fedakar babaların, ailesi ve çocuklarına yönelik iÅŸlerden '' ÅŸeytanın rızası için ''miÅŸ gibi köÅŸe bucak kaçmalarından dolayı kafamı karıştırıyordu Vügar.
Acaba Vügar'la bizim çocuklarımız arasında nasıl bir sonuç farkı olacaktı?
Bir gün öÄŸlen namazlarını Vügar'ın Kur'an okuduÄŸun mescidde kıldık. Namazdan sonra mescidin bir köÅŸesinde yakılmış, yırtılmış yüzlerce Kur'an-ı Kerimle karşılaÅŸtık. Vügar'da yanımızda olduÄŸu halde bu Kur'anlara tek tek bakmaya baÅŸladık. Çok korkunçtu. Onca Kur'an yakılmıştı. Hepimiz hüzünlü bir ÅŸekilde öylece oturduÄŸumuz yerde kalakaldık. Evet yakmışlardı. O anda içimden geçenleri Vügar'la paylaÅŸmak geldi. Ona dönüp: - Vügar, sen bu mescidi terk etmediÄŸin sürece Ruslar bir daha Azerbaycan'a gelemezler dedim. Vügar beni anlamıştı. Meseleyi anlamıştı.
Gözlerini kaldırıp bana baktı. Gözlerindeki ifadeyi gördüÄŸüm an anladım. Evet, sorunun cevabını bulmuÅŸtum.
Vügar'la; onun gibi yetiÅŸen çocukla, bizim çocuklarımız arasındaki farkı bulmuÅŸtum:Vügar'ın gözleri.
Dokuz yaşındaki oÄŸlumla TV seyrediyorduk. Ekrandaki konu Bosna Hersek'ti. Ve en dayanılmaz o bildik görüntüler vardı. Atılan bombalardan sonra yanan bir bina görülüyordu. OÄŸlum bana dönerek; anne,, bu görüntüleri nasıl çekiyorlar dedi.''
DeÄŸiÅŸim dergisi. Ekim 1995 Gönül MemiÅŸ. Gezi notları
Bu gezi-anı notlarında en çarpıcı ÅŸeyin; onbir yaşındaki bir çocuÄŸun babasına ve ailesine imamlık yapması olduÄŸunu düÅŸünüyorum.Onbir yaşındaki bu çocuÄŸun babasına ve ailesine imamlık yapması ailesinde herhangi bir rahatsızlığa ve huzursuzluÄŸa yol açmadığı gibi bilakis gönül huzuruyla onu önlerine geçirip, arkasında cemaat olup namaz kılmaları ve sosyal hayatlarında da bu çocuÄŸun imamlığını devam ettirmeleri, bize toplumsal önderlik açısından önemli iÅŸaretler verdiÄŸini düÅŸünüyorum. Bu çocuÄŸun imamlığının en önemli özelliÄŸi sadece ibadetlerde deÄŸil, hayatın tümünde; örneÄŸin ticarette bile geçerli olması ve dikkate alınmasıdır.
Yaşı küçük olmasına raÄŸmen babasının (Atasının) sahip olmadığı bilgiye sahip olmasından dolayı, ailesinin rehberliÄŸini / imamlığını yapması bize aslında, toplumsal vicdanın nasıl bir önderlik beklediÄŸinin göstergesi olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Toplumsal vicdan, kendisine önderlik ve rehberlik edecek ÅŸahsın, kendi aralarında ve kendi içlerinde yaÅŸamasını; kendisinde var olan bilgi ve ahlakıyla toplumsal teveccühü kazanarak, toplumun önüne imam / rehber olarak geçmesini tüm doÄŸallığıyla ve arzuyla beklemektedir.
Toplumsal vicdan; kendisine iman edeceÄŸi ÅŸahsı, kendi içlerinde ve kendileriyle beraber ibadet etmesini, pratik yaÅŸamıyla iltifat görerek topluluÄŸa yön vermesini ve onların gönüllerinin rıza göstereceÄŸi birisi olarak zuhur etmesini istemektedir.
Önderlerimiz, aydınlarımız,, yazarlarımız ve hocalarımız toplumsal vicdanın bu sünnetini ihmal etmektedirler. Pratik yaÅŸamlarına dair çok az ÅŸey bildiÄŸimiz bu insanların, toplumu deÄŸiÅŸtirmeye ve yönlendirmeye dair gayretlerine sadece yazıları yoluyla ÅŸahitlik edebiliyoruz. Toplum onları yazıları yoluyla sevmeye çalışıyor. Bu durumun somut olaylarda yeterli olmadığı ortadadır. Can yakıcı olaylarda dahi, bu öncülerimizin toplumsal vicdana yeterince yön veremediÄŸi / toplumun gönlünün onlara tam teslim olmadığı / olamadığı acı bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Topluma rehberlik etmeye çalışanın bu muhterem insanların durumu, toplumsal vicdanda ve hafızada yeri; gaybtan gelen bir ses misalidir. Toplumun yüreÄŸini onlara ısıtacak bir beden iliÅŸkisi, fizikselde beraberlik ve duygu birlikteliÄŸi toplumsal teveccühü kazanacak bir yoÄŸunlukta olmadığı için, onların bu deÄŸerli gayretleri de istenilen sonucu vermemektedir.
Biz, genel olarak hayatımıza yön vermeye çalışan bu insanların; aydınların, yazarların, hocaların abilerin ve diÄŸerlerinin mümin olduklarını ve ibadet ettiklerini gaybi olarak kabul etmiÅŸ olabiliriz. Onların ibadet ehli olduklarından ÅŸüphe etmeye biliriz. Fakat bir çok önemsediÄŸimiz ve yaÅŸamımızda dikkate aldığımız yazar ve aydınlarımızın düzenli olarak namazlarını nerede kıldıklarını/nereyi mescid edindiklerini; onlarla omuz omuza hangi vakitlerde nerede namaz kılacağımızı bilmiyoruz. Belki de bir ömür boyu hiç namaz kılmadığımız/namaz kılamayacağımız; onun takvasından, davranışından, ahlakından ve yüz yüze sohbetinden hiç faydalanamayacağımız insanların yazılarını okuyarak hayatımıza yön vermeye çalışacağız/çalışıyoruz.
Bu durumun toplumsal vicdanın diriliÅŸi için ne büyük bir yoksulluk olduÄŸunu biran önce fark etmemiz gerekmektedir.
Hayat içerisinde somutlaÅŸtırdığı davranışlarına dair; aile iliÅŸkileri, ibadet ve zikirleri, tüketim davranışları, ekonomik tasarrufları, komÅŸuluk iliÅŸkileri, sosyal hayata bakışları vs bu ve buna benzer konularda yaÅŸam içerisinde amellerini görünür hale getiren ve örneklik teÅŸkil eden/yaÅŸamından öneriler sunan, bilinen, ÅŸahit olunan önderlerimiz olmalıdır. Periyodik olarak zamanı ve mekanı paylaÅŸtığımız; ortak duygu ve düÅŸünceleri benimsediÄŸimiz/önemsediÄŸimiz, sosyal iliÅŸkiler kurarak paylaşımlar yaptığımız; dostlarımız, komÅŸumuz, dava arkadaÅŸlarımız, önderlerimiz olmalıdır, bize yazıları ile rehberlik edecek insanlar.
Onlarla beraber namaz kıldığımız, namazlarda yan yana durduÄŸumuz ya da arkalarında gururla ve huÅŸu içinde namazlarımızı kıldığımız anlarımız olmalıdır; ibadet ve tefekkür ettiÄŸimiz zamanları hep beraberce aziz / muhterem kılmalıyız. Onlarla selamlaşıp, musafaha yaptığımız; sıcaklıklarını hissettiÄŸimiz, beraberce müdavimi olduÄŸumuz mekanlarımız olmalıdır. Bu toplum/Müslümanlar bunların; bu zemin ve zamanların mahrumiyetini; yetimliÄŸini ve öksüzlüÄŸünü yaÅŸamaktadır. Sahibi kalmamış topluma sahip çıkacak, öksüzlüÄŸünü ve yetimliÄŸinin acısını dindirecek ve saracak imamlar beklenmektedir. Fetva sormak ve danışmanlık almak için deÄŸil; derdimizi açabileceÄŸimiz, sırdaşımız olacak, derdimizi paylaÅŸacak hocalarımız olmalıdır. Önümüzü ilikleyerek huzurlarına çıktığımız, el baÄŸlayarak dinlediÄŸimiz hocalarımız deÄŸil; yüreklerimizi verdiÄŸimiz, umutlarımızı baÄŸladığımız hocalarımız olmalıdır.
Hocalarımızın ve imamlarımızın da, kendileri için kaygılanan yoldaÅŸları ve dava arkadaÅŸları olmalıdır. Hocalarımızın ve imamlarımızın kendilerine zarar gelmesinden tedirginlik hisseden ve ondan gelecek herhangi bir sesle kulak kesilen toplumları olmalıdır. Hocalarımız ve imamlarımız yazılarından önce bu toplumu merhametli ve tevazulu kollarıyla sararak iletiÅŸime geçmelidir.
Zamanı ve mekânı paylaÅŸtığımız anlarda, birbirimize ikramlarda bulunmalı, ikramlarımızda hizmet etmeli, hal ve hatırlarımızdan / durumlarımızdan haberdar olunmalıdır. Elinden çay içtiÄŸimiz hocalarımız olduÄŸunda, zamanı o zaman aziz kılabiliriz, bize hizmet eden aÄŸabeylerimizi o zaman rehber kılabiliriz; çaÄŸrıları bize ibadet, emirleri bize farz olur.
Toplumsal vicdan; çaÄŸrıları ibadet, emirleri farz olabilecek imamları beklemektedir.
Selam ve Dua ile
Henüz yorum yapılmamış.