Makale
Ahmet SARIOĞLU Hocanın Ardından
Ahmet SarıoÄŸlu hocanın vefatının 30. yılı vesilesiyle gerçekleÅŸtirilen ''Asrın idraki ve Ä°slam 2'' adlı anma sempozyumu, 28 Mart 2015 BayrampaÅŸa’da düzenlendi. Sempozyuma katılan öÄŸrencilerinin Ahmet hoca hakkında anlattıklarını dinledikten sonra, böyle bir deÄŸeri tanımadığıma çok üzüldüm. Ahmet hocanın, eserleri olan öÄŸrencileri vasıtasıyla çaÄŸa bıraktığı iz yıllar öncesinde tanıştığım Åževket Hüner vasıtasıyla bana ulaÅŸtırılmıştı.
Ahmet hoca, çaÄŸa eser bırakma ÅŸekli açısından da, farklı bir akademisyen profili sergilemiÅŸ…
Sempozyumun devamında, onun tedrisatından geçmemenin burukluÄŸu, yüreÄŸimde bu yazıyı yazmamım nedeni olan bir sızıya dönüÅŸtü…
Sempozyuma gerek konuÅŸmacı olarak, gerekse dinleyici olarak katılan öÄŸrencilerinin çeÅŸitliliÄŸini / renkliliÄŸini gördüÄŸümde fark ettiÄŸim ilk husus; hoca kime dokunmuÅŸ, kiminle iliÅŸki kurmuÅŸsa onu dönüÅŸtürmüÅŸ, öÄŸrencilerinde silinmez izler bırakmış. GeniÅŸ bir yelpazeyi andıran öÄŸrencilerinde gördüÄŸüm ortak özelliklerinden biri de, dava adamı olan hocalarının düÅŸüncelerine sahip çıkmaları ve mücadelesini sürdürme istekleriydi.
Bir baÅŸka özellikleri ise; bu istek, ele avuca sığmaz enerjileriyle, evrensel bakış açısından ayrılmadan davalarına olan inanç ve sadakati hiç kaybetmeden; hocaları gibi, hayatın içerisinde yer almalarıdır.
Ele avuca sığmaz olarak tanımladığımız bu adamları; hiçbir yerde barınamayan, var olan yapıları küçümseyen insanlarla hiçbir ortak yanları yoktur. Ele avuca gelmemekten kastımsa; SarıoÄŸlu hoca onlara öyle bir evrensel ufuk çizmiÅŸ ki; bugün herhangi bir cemaatin, herhangi bir yapının ufuk çizgisi yetersiz, biçtiÄŸi misyon da onlara dar gelmektedir. Sanırım bu yüzden onlar için donuk bir anlayışa sahip bir yerin adamı olmak, adeta ruhlarını bir mengeneye sıkıştırılma mesabesinde…
Ä°ÅŸte hocanın yetiÅŸtirdikleriyle bir gün geçirmek, bende inanılmaz bir heyecana sebep oldu. Sempozyum sinevizyonla baÅŸladı. SarıoÄŸlu hocanın mücadelesini ve faaliyetlerini resmeden fotoÄŸraflar eÅŸliÄŸinde, Åževket Hüner’in hocasına duyduÄŸu hasret, özlem ve öÄŸrencisi olmanın verdiÄŸi naifliÄŸin satırlara döktüÄŸü makalenin seslendirildiÄŸi sinevizyon, hocayı adeta canlandırdı ve bizleri o günlere hocayı bu günlere getirdi …
ÖÄŸrencilerinden Ulvi Alacakaptan, Selamlama konuÅŸmasında daha ilk tanışmasında, SarıoÄŸlu hocadan nasıl etkilendiÄŸini ve bir daha da onun yanından ayrılmadığını anlatırken gurur doluydu.
Sempozyuma misafir olarak katılan Ali Bulaç; onunla tanışıklığını ve yaÅŸadığı tartışmaları anlatırken; ayrıştıkları birçok noktaya raÄŸmen hocanın vakarlı, takvalı, ilmi düzeyi ve üslubu, iliÅŸkilerdeki sıcaklığıyla kendisinde bıraktığı etkilerden bahsederken o sıralar hazırladığı Kuran mealinin tashihindeki gayretlerinden de söz etti.
ÖÄŸrencisi Mehmet Efe, Ä°slamcılığın ve Müslümanların Türkiye'de nasıl bir deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm yaÅŸadığını bir çırpıda bütün çıplaklığıyla ortaya koyan makalesi bir manifesto kıvamındaydı. Bu sunumda adı geçen SarıoÄŸlu hocayla buluÅŸması günümüzün en önemli problemlerinden birisi olan(Kürt Türk) probleminin, bu toplumda zemininin bulunmadığını gösteren, çok hikmetli ve hakiki bir hikâye tadında sorunun ne kadar köksüz olduÄŸunu bir kez daha anlamama sebep oldu.
Mehmet Efe anısına; Malatya'da kendisiyle ilgilenen Kürt kökenli cami hocasını rahmetle anarak baÅŸladı. Bu cami hocasının kendisi gibi gençlerle nasıl ilgilendiÄŸinden bahsederek, bizim de gençlerle nasıl ilgilenmemiz gerekliliÄŸine ışık tuttu. Efe sözlerine ”…ben okul kazandığım Ä°stanbul'a gelmek için hazırlıklarımı bitirdiÄŸinde hocamdan helallik almak için yanına gittim. Hocam; Efe, Ä°stanbul insanı yutar, kendini koruyamazsan kaybolur gidersin, bunun için seni; lazdır ama iyi müslüman / iyi adam, benim gardaşım olan SarıoÄŸlu hocaya gönderiyorum. Onun yanına git, selamımı söyle. Bundan böyle önce Allah'a, sonra da SarıoÄŸlu hocaya emanetsin, dediÄŸini nakletti. Ä°stanbul'a geldikten ve çevreyi biraz tanımaya baÅŸladıktan birkaç ay sonra Muradiye camisindeki, Malatya'daki hocasının gönderdiÄŸi laz hocayı bulmuÅŸtu. Hocasının selamını söyledi. Mehmet efe, getirdiÄŸi bu selamın bu insan üzerinde uyandırdığı etkiyi, selamın sahibine gösterdiÄŸi sevgiyi, muhabbeti hala unutamadığından bahsederek, o anı anlatmaya ÅŸöyle devam etti.
Selamı söylediÄŸimde, selamı aldı ve demek seni Kürt gardaşım gönderdi. HoÅŸ geldin. Bundan böyle Efe, önce Allah'a sonra bana emanetsin dedi. Malatya'daki hocanın ondan bahsettiÄŸi gibi, o da Malatya'daki hocamdan muhabbetle bahsetti. Ben eÄŸildim elini öpecekken eÄŸilmemi engelleyerek beni düzeltti ve benimle coÄŸrafyasına has ÅŸivesi ve mimikleriyle konuÅŸarak ilk dersini orada verdi. ‘’ Efe dedi tik (dik) duracaksın. Başını eÄŸme Müslüman tik (dik) durandır dedi’’
Mehmet efe sözlerini “bana ilk dersini veren SarıoÄŸlu hocadan ikinci dersimi alıyordum. Ä°lk aldığım ders; iki farklı ırk, iki farklı coÄŸrafyanın insanının birbirlerine duyduÄŸu muhabbeti, sevgiyi görmek ve dava kardeÅŸliÄŸini anlamakla olmuÅŸtu. Bu kardeÅŸliÄŸi gördükten sonra; o tarihten itibaren beni hiç kimse Türk Kürt problemine inandıramadı diyerek konuÅŸmasını sürdürdü. Mehmet efenin bu anısı, bana, yaÅŸanan bu problemin toplumsal herhangi bir zemini olmadığını gösterdiÄŸi gibi, bu yapay sorunun çözüm adresini de iÅŸaret etmesi açısından son derece önemliydi.
Sempozyuma damgasını vurmayan fakat benim bundan sonraki hayatında etkisi olacak bir tanışmayı ve birlikteliği yaşadım.
Sempozyumun büyük bölümünü, hocanın büyük oÄŸlu Åžükrü SarıoÄŸlu ile birlikte izledik. Sanırım ilk kez selfi yaparak bu anı ölümsüzleÅŸtirdim. Sempozyum boyunca Åžükrü’den hocaya dair dinlediklerim, insanın içini ısıttığı ölçüde bir o kadar da ürperten hakikatlerdi.
Bu anılardan beni en çok etkileyen anı ise, hoca hastalandığında, emekli olması için çalıştığı yerleri ve süreyi belgelemek gerekmiÅŸ. Hocanın çalıştığı günlerin sayısının belirlenmesine yönelik bilgi toplama çalışmalarından dolayı Åžükrünün, hocanın 20 yıl önce bir ay cami imamlığı yaptığı Lüleburgaz'ın bir köyüne gitmesi ve muhtarı bulması gerekiyormuÅŸ köye vardığında yaÅŸadıklarını o günün hayretiyle ÅŸöyle anlattı: ‘’ Muhtarı bulmam gerekiyordu. Köylülere sordum, köyün yukarısındaki kahveyi tarif ettiler. Kahveye girdim ve selam verdiÄŸinde, selamıma karşılık; aleyküm selam sarıoÄŸlu dediler. ÅžaÅŸkına dönmüÅŸtüm. Sima olarak babama benziyordum ama babamın 20 yıl önce toplam bir ay geçirdiÄŸi köyde, hemen tanınması ve hatırlanması beni hayretlere düÅŸürmüÅŸtü. Oturduk, muhabbet ettik. Babamdan hayranlıkla bahsetmeleri beni daha da ÅŸaÅŸkına çevirmiÅŸti’’ dedi. Bu anı hocanın iliÅŸki kurduÄŸu insanlar üzerindeki olaÄŸan üstü tesirini belgeler nitelikteydi. Bu anı benim için, bende var olan bir düÅŸüncenin doÄŸrulanması anlamına geliyordu.
Zira topluma önder olacak imamların, hocaların; halkla birlikte, onların bütün iÅŸleriyle ilgilenmesi, onlarla oturup kalkmasını ve ibadetlerini onların içinde gerçekleÅŸtirmesi gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. SarıoÄŸlu hoca tam da benim arzuladığım ve hayal ettiÄŸim bir hoca profili imiÅŸ...
Bilirsiniz, mevsimsiz / zamansız yaÄŸan yaÄŸmurlar vardır; bunlar bitkileri çürüten yaÄŸmurlardır. Bir de, dirilten yaÄŸmurlar vardır: Dirilten yaÄŸmurlar dışımızdan içimize sızarken; dışımızı temizler, içimizdekileri filizlendirip dışarı çıkararak, diriliÅŸimize vesile olur. SarıoÄŸlu hoca da dirilten yaÄŸmurlar gibiymiÅŸ, kime dokunduysa onun içindeki rahmeti adeta tomurcuklandırmış.
Selam olsun, diriliÅŸ savaÅŸçılarına
Selam olsun Ä°brahim (a.s)
Selam olsun Muhammed (a.s)
Selam olsun Ahmet Sarıoğlu hocaya
Selam olsun Tevhid erlerine
Selam olsun dava adamlarına
Selam olsun Salih kullara ve o Salih kullarla beraber olanlara
Hamdolsun bizi insan olarak ÅŸereflendiren Rabbimize
Hamdolsun bizi Ä°slam'la nimetlendiren sahibimize
Hamdolsun bizi kardeş kılan Rabbimize
Selam olsun bir dava uÄŸruna mücadele edenlere ve mücadeleyi sürdürenlere
Selam olsun bir dava uğrunda yaşayıp bu yolda canını verenlere
Rahmet olsun davayı hayat tarzı edinenlere
Rahmet olsun Ahmet Sarıoğlu hocaya
Selam ve dua ile ....
Henüz yorum yapılmamış.