Makale
Değişim kanlı mı olacak kansız mı?
Güncele, gündelik olanlara ve gündemleÅŸtirilenin cazibeli oluÅŸu; güncellenerek oluÅŸturulmuÅŸ koÅŸullara, hemen ve karlı, emek istemeyen pratik çözümlere ilgimizin odaklanmasını saÄŸlıyor. Tarihsel tefekkürden yoksun iliÅŸki oluÅŸturma, iliÅŸki kurma biçimleri; tarihsel, siyasal, kültürel ve küresel olayları; küresel düzeyde geliÅŸmelerin birbirleriyle olan iliÅŸkileri, bu iliÅŸkilerin sebepleri ve doÄŸabilecek sonuçları üzerinde yeterince düÅŸünmemizi / doÄŸru deÄŸerlendirmeler yapmamızı engellemektedir.
Bu düÅŸünsel sığlığımız ve tecrübi birikimlerimize yönelik hafıza kaybımız ya da bir hafızamızın olmaması; egemen düzenin / rejimin mantığı doÄŸrultusunda tercihler yapmak, konum belirlemek, yaÅŸadığımız coÄŸrafyadaki halkların sünneti haline gelmiÅŸtir.
Bu güdümlenmiÅŸ / güdümlenebilir yöneliÅŸ bizi, ahlakımızdan, ilkelerimizden, duyarlılıklarımızdan ve Ä°slam'a olan aidiyetimizden koparırken; emperyalist küresel projeye ikna edildiÄŸimizi fark edemiyoruz.
GeldiÄŸimiz noktanın en çarpıcı delili ise; çevremize ve çevremizde / coÄŸrafyamızda olup bitenlere kitabi / tevhidi bir bakış ortaya koyduÄŸumuzda yaÅŸadığımız dondurucu yalnızlıktır.
Kur'an eksenli bir deÄŸerlendirme, bu toplum içerisinde yalnızlaÅŸtırılmaya mahkum edilmektedir. Bu durum Müslümanların ÅŸu an algılayamadıkları / anlamlandıramadığımız / tanımlayamadığımız fakat telafisi mümkün olmayan bir hayata / hayat anlayışına ikna edildiÄŸini gösteriyor.
Tevhidi bir mücadele ve duyarlılıktan söz etmek / sözünü edebilmek mümkün deÄŸildir, bu konuda toplumsal hafıza sıfırlanmış durumdadır.
Ahlaki olanın deÄŸersizleÅŸtirildiÄŸi; insanlık vicdanının kabullenemeyeceÄŸi hesapların öne çıkarıldığı, insani olana ait ne varsa tarumar edildiÄŸi dehÅŸet verici koÅŸullar içerisinde yaşıyoruz ve bu koÅŸullara tanıklık etmek zorunda kalıyoruz.
Ä°çerisinde bulunduÄŸumuz dönemde Müslümanlar olarak ait olmadığımız yerde, Müslümanca bir zeminin olmadığı / Müslümanca bir düÅŸüncenin yeÅŸertilemeyeceÄŸi bir iklimde bulunuyoruz.
Kahredici bir zamana, gelecekte tanık olduğumuza dair utanacağımız bir tarih dilimine mahpus edilerek sıkışmış ve sıkıştırılmış bir vaziyetteyiz.
Ä°nsani / vicdani / dini olana dair en deÄŸerli duygularımızı / hassasiyetlerimizi yitirirken, içinde bulunduÄŸumuz durumu muhafazakar= Ä°slamcı yazarlar ÅŸöyle deÄŸerlendirmektedir.
Ä°stisnasız bütün muhafazakar=Ä°slamcı yazarlar sözlerine '' Türkiye çok kritik bir süreçten geçiyor '' gibi neyi ifade ettiÄŸi, ne anlaşılması gerektiÄŸi belli olmayan, açıklamaya çalıştığı ÅŸeyin ne olduÄŸunu belirginleÅŸtiremeyen cümleler kurarak sözlerine baÅŸlamaktadırlar.
Bu baÅŸlangıç çok gizemli olanın deÅŸifre edilmesine yönelik, çok önemli açıklamaların yapılacağı gibi bir algı oluÅŸtururken yada oluÅŸturulmaya çalışılırken; laik seküler medyanın tahrikkar üslubu olan '' az sonra '' spotunun arkasından yaÅŸatılan hayal kırıklığının aynısı, bu yazarların açıklamalarıyla gerçekleÅŸmektedir.
Türkiye çok kritik bir süreçten geçmemektedir.
En azından Türkiye'nin yaÅŸadığı bu (kritik) süreç, bu dönemde özel olarak ortaya çıkmış bir krizi bünyesinde taşımamaktadır.
Türkiye'nin yaÅŸadığı bu süreç, yüzyıldır süren Ä°slamsızlaÅŸtırma (ılımlı Ä°slam) siyasi projesinin süregelmesinin oluÅŸturduÄŸu bir süreçtir. Genel itibariyle, yeni olan bir durum yoktur.
Bundan uzunca yıllar önce konuÅŸmaya baÅŸladığımız küresel ılımlı Ä°slam projesinin toplumsalın hafızasında ve yaÅŸamında oluÅŸturduÄŸu travmatik dengesizliklerin ortaya çıkardığı gerilimlerin, yeni bir döneme ait söylemlerle, yeni bir dizaynı ile düzenlenmesinden kaynaklanan durumdur.
Genel olarak bütün bu olup bitenler; senelerdir tartıştığımız hatta önlemler almaya çalıştığımız Amerikancı Ä°slam'ın Türkiye'ye özel kurgusunun, uygulamaya yönelik toplumsalın hafızasında ve yüreÄŸinde oluÅŸturduÄŸu travmatik çeliÅŸkilerin sosyolojik olarak analiz edilememesidir. Durum yeni bir süreç ya da sürecin baÅŸlangıcı deÄŸil, geçmiÅŸten gelen fakat hangi zihinsel döneme evrildiÄŸinin anlaşılamadığı; anlayamadığımızı da kriz olarak nitelendirerek bir baÅŸka yanlışa düÅŸtüÄŸümüzün farkında deÄŸiliz.
Bu, bu kadar kolay mı?
Evet
EÄŸer içerisinde bulunduÄŸumuz durumu bir karikatür resimi haline getirerek çizmek istersek, çizilecek resim ÅŸudur; iki taraf olmuÅŸ zümrenin halat çekme yarışı.
Toplum öylesine güdümlenerek bölünmüÅŸ ki, kimse sorgulamadan, düÅŸünmeden bir tarafın ipine yapışıyor ve diÄŸer tarafı yenebileceÄŸi noktaya çekmeye çalışıyor. Ä°p gerildikçe, toplum ve taraflar geriliyor.
Bu ip yarışında kendisine bu yarışı yönetme pozisyonu veren sistem; elinde ipi kesecek bıçak ile ipin en gergin, toplumun en tarafkir olduÄŸu anı beklemektedir. Ä°ÅŸte o an ipe vurulacak bıçak darbesi; ipin ve tarafların en gergin anı olacağı için, ipin iki ucundan tam gücüyle abanan taraflar / yığınlar, ipin kesilmesiyle beraber darmadağın olacak ve savrulacaklardır.
Bizim bu savrulmaları kaç kez yaÅŸadığımızı ben sayamıyorum.
Bu savrulmaların hangi piÅŸmanlıkları, hangi ihanetleri, hangi akidevi sarsılmaları; bunalımları ve ayrışmaları beraberinde getirerek, bu zamanları kaç kez yaÅŸadığımızı saymaya korkuyorum.
Bugün de aynı ÅŸeyi olacak ve rejim, güç tazeleyerek güçsüz, dağınık toplumları / yığınları yönetmeye devam edecektir.
Bu dönem; rejimin, dünyada yaÅŸanan geliÅŸmeler doÄŸrultusunda kendisini yenilemeyi / yeni koÅŸullara kendisini adapte etmeye çalışmasının ortaya çıkardığı konjonktürel bir durumdur.
Yılanlar bile yılda bir kez deri deÄŸiÅŸtirirken, rejimin deri deÄŸiÅŸtirmesi ya da yeni bir gömlek tasarımını algılamak bu kadar zor mudur?
Bir Müslüman olarak durur, Mü'mince bir tefekkür içinde olabilir ve sistemin legal partileri vasıtasıyla oluÅŸturulan gerginliklerin ötesinden ve üstesinden bakabilirsek, durum aslında çok nettir.
Ä°çerisinde bulunduÄŸumuz durumu anlamlandırarak netleÅŸtirebilirsek, ÅŸerlerden birisi olanın ehveni ÅŸer’e sığınma alıklığından / ayrılmazlığından kurtulabiliriz.
Fakat sadece durumu tespit etmek yetmiyor. Bir de bizim içinde bulunduÄŸumuz hali deÄŸiÅŸtirmemiz gerekiyor. GeldiÄŸimiz noktada toplumsal yapımız ÅŸudur, Türkiye'de artık (hala Ä°slamcılık iddiasında bulunanları dışarıda tutuyorum) iki ana akım oluÅŸmuÅŸtur; bu iki akımdan birisi cumhuriyetçiler diÄŸeri de demokratlardır. Cumhuriyetçiler kendisini yeniden dizayn etmeye çalışan Kemalistler, demokratlar ise (geçmiÅŸin islamcıları) Ä°nsan Hakları, özgürlük, kadın hakları, çoÄŸulculuk, ilerleme ve her türlü geliÅŸmeye açık, hedef olarak muasır medeniyet seviyesine yükselmeyi irade etmiÅŸ kesimdir.
Bu dönemde sistem, demokratlar dediÄŸimiz Ä°slamcıları yanına almayı seçmiÅŸtir. Türkiye'de ÅŸu anda bu iki çizginin gerilimi yaÅŸanmaktadır. Türkiye'de artık Müslüman demokratlar sistemin alternatifi deÄŸil, bizzat kendisidir, bizzat kendisi olma yarışındadır. Bundan sonra Kemalizm'i de Müslüman demokratlar muhafaza edecektir.
Dolayısıyla sistemin yanında yer almayı tercih eden / sistem tarafından yanına alınan demokratlar, Amerikancı Ä°slam'ı tam olarak benimsemiÅŸ ve içselleÅŸtirmiÅŸtir. Bunun en önemli göstergesi, yıllar önce Ä°slamcıların en önemli reddiyeleri arasında olan laikliÄŸin, bugün bir araÅŸtırma tarafından belirlenen sonuçlara göre %47 oranında benimsendiÄŸini göstermektedir.
Sekam'ın yaptığı araÅŸtırmaya göre; Ä°slamcıların bugün %47 oranında laikliÄŸi benimsediÄŸi görülmektedir. Bu sonuç ÅŸunu göstermektedir:Artık laikliÄŸin ordunun ve Kemalizm'in korumasına ihtiyacı yoktur. Artık laikliÄŸi 15- 20 yıl önce kökünden reddeden dindarlar koruyacaktır. Dolayısıyla Kemalizm ve ordu laikliÄŸi koruma görevini muhafazakar halka devretmiÅŸtir.
Ä°ÅŸte çatışma da buradan doÄŸmaktadır. Sistemin yanında kim yer alacak ve sistemin deÄŸerlerini kim koruyacak?
Åžu an mevcut Ä°ktidar ile paralel yapı olarak adlandırılan organizasyon arasındaki çatışmanın temelinde ise sistemin yanında ne ÅŸekilde yer alınacağının ve kimin gözetiminde bunun gerçekleÅŸtirilmesi gerektiÄŸi konusunda uzlaşı saÄŸlanamamasından kaynaklanan gerilimler vardır. Tabi burada, iktidarın gücünün kimin adına kullanılacağı, kimin çıkarlarına hizmet etmesi gerektiÄŸi de çatışmanın önemli anlaÅŸmazlık konularından birisidir.
Bu konunun detaylarına ve küresel emperyal güçlerin projeleri ile olan iliÅŸkisine bir sonraki yazımızda deÄŸinmeye çalışacağız.
Fakat burada bu konuyla ilgili cevabının verilmesi gereken önemli bir soru vardır. Bu soru, yıllar önce Necmettin Erbakan'ın gündeme taşıdığı fakat o dönemin konjonktürel yapısını iyi kullanan Kemalistler tarafından siyasal katline sebep olan bu soru(nun), bugün de bizim sorumuz ve sorunumuz olduÄŸu açıktır.
Bu soru, '' değişim kanlı mı olacaktır kansız mı ? ''
Adnan Menderes için söylenen bir cümle vardır. O '' aklıyla Amerikancı kalbiyle Müslümandı '' Ä°ÅŸte bu duruÅŸ Adnan Menderes'in idam edilmesi için geçerli bir sebeptir. BaÅŸbakan Tayyip ErdoÄŸan da aklı ile demokrat fakat kalbi ile Müslüman birisidir. ABD bu tür insanların, karar alırken en son noktada kalpleriyle hareket edeceÄŸini hala öÄŸrenememiÅŸtir. Dolayısıyla bugün BaÅŸbakan Tayyip ErdoÄŸan aklı ile kalbi arasında sıkışınca, kalbine dönmüÅŸ yada kalbine yönelmeye çalışmaktadır. Paralel yapının mücadelesi ise, Tayyip ErdoÄŸan'ı aklına geri döndürme çabasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Tayyip ErdoÄŸan'ın ise yaptığı ve hala ders almadığı en önemli hatalarından birisi ise ÅŸu: Küresel ve emperyal güçlerle iliÅŸkiye girdiÄŸinde insanın sadece aklını istemezler, kalbi ve ruhunu da ele geçirmek isterler. Åžimdi yapması gereken sadece kalbini kurtarmak deÄŸil aklını da bu soysuz tuzaktan kurtararak kalbine emanet etmesidir.
ErdoÄŸan kalbini de kalplerin sahibine emanet etmelidir.
Türkiye'de yaÅŸananları siyaseten bir ölüm kalım mücadelesi sanmak yanıltıcıdır. Durum, yazımızda konu edindiÄŸimiz gibidir ve bu süreçte rol alanların, durumdan vazife çıkarmalarından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Bize gelince; Ä°slami inançlarımıza baÄŸlılık ve sadakat konusunda dehÅŸet verici bir imtihanla sınanıyoruz. Rabbimiz ayaklarımızı kaydırmasın. Amin
Selam ve dua ile
Henüz yorum yapılmamış.