Makale
Bağışlanabilir Suçlar Ve Suçlular 1.
Oluşturduğumuz dünyada düşüncelerimiz, ilişkilerimiz ve hayatımız çok kaba ve ilişki ahlakından nasiplenemez hoyratlığa sahip.
İlişkilerimizde bir türlü dengeyi ve ölçülülüğü tutturamıyoruz:
Edebi, erdemi, ahlakı, nezaketi, inceliği meziyet haline getiremiyoruz.
Adaleti, cesareti, izzeti ve merhameti, derinliği, karakter haline dönüştüremiyoruz.
Dostluğu, kardeşliği, vefa ve kadirşinaslığı kaybediyoruz.
Cömertliğin, mürüvvetin, fütüvvetin ve vakarın şahitliğini yapamıyoruz.
Bu kabalığın örselediği ilişkiler içinde sorumluluğa dair yapılan bütün çağrılar karşılık bulmuyor.
Bütün, birlik ve beraberlik söylemlerine rağmen yapılar ve cemaatler dondurucu bir yalnızlık yaşıyorlar.
İlişkileri dostluklara ve kardeşliğe çevirecek iklimi bir türlü oluşturamıyoruz.
Bünyelere hayat bahsedecek sıcaklık yakalanamıyor.
Buna mukabil bu yakıcı soruna çözüm üretme gayretleri de yok değil:
İslami bir dilin kurulamadığı,
Ortak kaygıların oluşturulamaması,
Müşterek alanlarda yapılması gerekenlerin yapılamaması,
Hizipçiliğin ve önyargıların aşılamaması Vs. tüm yapıların yakındığı, çözüm aradığı ve muzdarip olduğu ortak konular.
Egoizmin aşılması,
Sekülarizmin Müslümanlar üzerindeki etkisinin azaltılması,
Maddi başarı kadar, ahlaki başarıyı öncelemek gerektiği, üzerinde birçok öncelikli konular belirlenebiliyor, şüphesiz bunların her birisi MUHTEREMDİR.
Konuyla ilgili tespitler ve çözüm önerileri gündemleri belirlemesine rağmen, bütünleştirici adımlar atılamıyor.
Kalıcı ve sürekliliği olan başarı yakalanamaması, doğru ve yanlışlara yönelik hareket usulü belirleyememenin etken olduğunu söyleyebiliriz.
‘’ Anlam ve amaç bakımından hayat, iyi ve kötünün birbirinden ayrılması ve bilincimizde ayırt edilebilme haline gelmesi çabasının sürdürülmesidir. Ontolojik kökenleri itibariyle ahlaki olarak iyi ve kötü beyaz ve siyah kadar birbirinden ayrı mahiyetlerdir. Ancak deÄŸerlerinin bilinmesi renklerin apaçık olarak birbirinden ayrılması kadar sarih deÄŸildir. Ä°yi’nin kötü, kötü’nün iyi kategorisine dönüştürülmesi mümkündür ve insanın hayatında süren karmaşık Ä°liÅŸkiler bütününde arada çok daha baÅŸka renkler ve tonlar vardır. Veya bazen iyi, iyi olduÄŸu için baskı altına alınır, kötü de ‘’ iyi ‘’ formu içine girerek ve yeniden tanımlanarak bize sunulur ve ‘’ iyi’’ diye teÅŸvik edilir.
Nihayetin ezeli ve ebedi bir kötü öz yoktur, belki de kötülük iyiliğin suiistimalidir. Bu açıdan yol gösterici ve güvenilir bir bilgi olmadan değerlerin birbirine karışmasının önüne geçilemez. işte bu noktada hükümlerin kaynağı niteliği ve değeri önem kazanmaktadır.1. Bilgi Neyi Bilmektir. Ali Bulaç Çıra Yay. S: 77
Fakat bütün bunların üzerinde üç konuda özel yaklaşım ve temel bakış açısının gerçekleştirilmesi ve analizlerinin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Suç nedir.
İyi ve kötü,
Ben ve öteki,
Toplumsal yaşamda ve ilişkilerimizde bağışlanabilir suçlarla bağışlanması mümkün olmayan suçlar arasında denge bulunmalı / kurulmalı ve adaletin tecellisi mutlak anlamda sağlanmasının koşulları, usulü ve zemini oluşturulmalıdır.
Bunun için öncelikle:
1.Rekabetin ne olduÄŸu,
2. Farklı düşünmenin hikmeti,
3. Ayrı hareket etmenin çatışmaya dönüşmemesinin (ahlakı değil) fıkhı
4. Eleştiri ile iftiranın aynı olmadığı, ne olduğu,
5. İhanet ile ayrılmanın asla ilişkilendirilemeyeceği,
6. Bir olmak ile beraber olmanın aynı anlamlara gelmediğinin, gelmesi gerekmediğinin anlaşılması,
7. Ayrı bir usul belirlemenin doğallığını ve bunu kabullenmenin / benimsemenin önemini kavramak durumundayız
Bütün bunların ne anlama geldiğini yeniden belirlemeliyiz.
Suç kavramı, sadece içerik olarak değil toplumsal yaşamın bütün boyutlarında yeniden tanımlanmalı ve tasnif edilmelidir.
Suç kavramını;
Bireysel, Toplumsal, Ulusal, Cemaat açısından, Devlet ve Din açısından ayrı ayrı değerlendirmelere tabi tutmak durumundayız.
Ancak o zaman neyin iyi, neyin kötü olduğuna dair, kimin iyi, kimin kötü olduğuna dair tespitler yapabilir. Tespitleri belirleme ve bu kararları kim verecek, sorumlular ve sorumluluk alanları belli olacaktır.
Örneğin bugün adını (kim koyduysa) Kürt sorunu olarak koyulan problemi ulus-devlete özgü yaklaşımlarla değil de Medeniyet Devleti yaklaşımlarıyla çözüm aranmasına devleti ve siyaseti zorlayabilseydik, Öncelikle sorunu doğru tespit eder, adını doğru koyar ve çözüm üretebilirdik. Bugün Kürt sorunu diye bir sorunumuz bu seviyede olmazdı.
Karmaşık bir konu biliyorum, anlatması çok zor. Fakat bir şekilde suç nedir ve kime karşı işlenmiştir, tarafları kimlerdir ve kim, neye göre karar vermelidir, toplumsal huzur için elzemdir.
Hatırlayın, Mekkenin fethinden önce ordu Medineden hareket ettiğinde Hatıb İbn Belta Mekkedeki akrabalarına haber vermek için bir kadın ile mektup gönderir. Kadın mektupla yolda yakalanır. Saçlarının arasındaki mektup bulunur ve suçlu ortaya çıkar. Hz ömer boynu vurulsun derken, Rasulullah adamın beyanına ve geçmişine bakarak affediyor. Daha geniş bilgi için kaynaklara bakılabilir. Bugün bundan daha basit bir konu, daha büyük problemlere yol açıyor. Orada Rasulullah vardı diyerek konu üzerindeki sorumluluklarımızdan kaçmamalıyız.
Dolayısıyla;
Daha güncel meselelerden örnekler vereyim;
* .Sistemden razı olmamak ve kendi idealleri ölçüsünde ve idealleri doğrultusunda yaşamak, yaşama isteği ile vatana ihanetin hiçbir alakası yoktur.
Üstelik bunu ilişkilendirmek hiç kimsenin haddine değildir.
*. Yaşadığı ülkenin maddi, manevi, ekonomik, siyasi, askeri ve stratejik plan ve mahremini başkalarıyla paylaşmak ihanettir: bir başka siyasal sistemi arzulamak ihanete ilişkilendirilemez.
* . Yine dini anlamdaki usul ve yaklaşım şeklinin farklı farklı olması, din adına eleştiriyi helal yapmaz. Usul eleştirisini caiz hale getirir.
Fakat din adına hüküm vermek hiçbir yaratılmışsın Hakkı değildir.
İslamı savunmaya kalkanlar; Birisinin, diğerine karşı savunmaya kalkması kadar cehalet olmaz.
*. Anlatamazsak da, kanıtlayamazsak da İslami bir modelin mümkün olduğuna inanmak her Müminin doğal hakkıdır.
Hiçbir Seküler ideoloji ve siyasal duruş bu düşünceyi tahkir edemez.
Düşüncelerin taciz edilmesi terörizmin asıl sebebidir.
Bütün yapılarda ve cemaatlerde ulusal sınırların dışındaki Müslümanlara yönelik, son derece doğru biçimde ümmetin birer parçası olarak bakılırken, ulusal sınırların içindeki Müslümanlara olan Buğuz nereden kaynaklanıyor.?
Yukarıda bahsettiğimiz üç temel konuya sonraki yazılarda kısa kısa değineceğiz.
Selam ve Dua ile....
Henüz yorum yapılmamış.