Makale
DavutoÄŸlu Siyaset ve Ä°lkelerinin EleÅŸtirisi (3)
Bir ülkenin siyasal ilkeleri o ülkenin; uluslararası konjonktürde genel konumunu, uluslararası sistem içindeki yerini ve kimliÄŸini dikkate alarak; ideolojik olarak yöneliÅŸini, stratejik olarak iliÅŸki ÅŸekillerini, ulusal çıkarları (ideolojik çıkarları) ve potansiyel veriler doÄŸrultusunda oluÅŸturulan ilkelerdir. Ä°lkelerin ideolojik bir içeriÄŸi ve stratejik hedefleri vardır/olmalıdır.
Ä°lkelerin, ülke çıkarlarının ya da ideolojik çıkarlarının net olarak belirlendiÄŸi bir çerçevesi ve stratejisini uygulamada taktiksel adımları atmaya/yeni manevra alanları oluÅŸturmaya müsait bir yapısı ve altyapısı olmalıdır.
Bir devletin temel deÄŸerleri ve belirlenmiÅŸ hedefleri doÄŸrultusunda oluÅŸturulan siyasi ilkeleri ve amaçları doÄŸrultusunda siyaseti meydana gelir. Bunlar olmadan etkili bir siyaset üretmek ve etkili bir devlet olmak mümkün deÄŸildir. Küresel dünyada en iddiasız devletlerin bile bir hedefi ve bu doÄŸrultuda siyasal ilkeleri vardır. Bunlar devlet olmanın doÄŸası gereÄŸidir çünkü her devletin bir çıkar alanları mevcuttur.
Ä°deolojilerin hedeflerine ulaÅŸmada bir yöneliÅŸi vardır. Bu yöneliÅŸ, süreçleri ve aÅŸamaları içinde barındıran uzun bir tarihsel yolculuktur. Her ideoloji düÅŸüncesini inÅŸa ederken kavramsallaÅŸtırma yoluyla meÅŸruiyet alanlarını oluÅŸturur. KavramsallaÅŸtırma gerçekleÅŸtirilmeden meÅŸruiyet saÄŸlanamaz. MeÅŸruiyet temellerinden mahrum olan her teorik kuram ilkelerini kuramaz.
Çünkü ideolojik kavramsallaÅŸtırma; ilkelerin ve ardıl ilkelerin oluÅŸumunda analık eder.
Ä°deolojilerin omurgası olan ilkeler kavramsallaÅŸtırılabildikleri oranda hayata kök salarlar. KökleÅŸtirdiÄŸi kavramlarla hayata tutunan ideoloji, sosyal hayattaki örgüsünü stratejisinin belirlediÄŸi taktiksel ilkeleriyle örer ve büyütür. Ä°deolojiler hedeflere ruh üfler ve stratejik beden dirilir.
Her ideoloji ve stratejisi, hedefinin içinde topladığı bir faydalar bütünlüÄŸünü bünyesinde taşır. Bunu ülke çıkarları ya da ideolojinin hedefe ulaÅŸmadaki kazanımları olarak tanımlayabiliriz. Ä°deoloji süreçler içerisinde mutlaka öncelediÄŸi/elde etmesi gereken öncül faydaları olmalıdır. Ä°ÅŸte bu öncül faydalara ulaÅŸmak için taktiksel adımlar çok önemlidir.
ÖrneÄŸin burada ÅŸunu söyleyebiliriz; DavutoÄŸlu ideolojisinin fikir örgüsünde bu unsurlar arasındaki iliÅŸki çok zayıf ve birbirlerine ihtiyacı yokmuÅŸ/biri olmadan da diÄŸeri olabilirmiÅŸ gibi aşırı teorize, ahlak vurgusunun gereÄŸinden fazla rolünün ve misyonunun olması, rasyonel unsurlardan kopuk bir yapısı var, diyebiliriz. DavutoÄŸlu stratejisine hangi dönemde hangi unsurlar daha önemliydi sorusunu sorduÄŸumuzda net olarak verilecek cevapları yoktur, aradığımız cevapları bulamayız.
DavutoÄŸlu’nun stratejilerine yönelik analizlerimizde ÅŸu an hangi ÅŸey önceliklidir ve uygulamalar buna yöneliktir diye bir tespit yapamayız. Åžuan ki dış siyasette onlarca soruna el atılmış, öncelikleri belirsiz iliÅŸkiler kurulmuÅŸ, bunun getirdiÄŸi yoÄŸun trafik ve gündem baÅŸarı olarak sunulmaktadır. Genel siyasetin hedefsel ilkelerinin baÅŸarısı için oluÅŸturulan araçsal ve taktiksel ilkelerin bu bütünlüÄŸü saÄŸlayamaması; araçsal ve taktiksel ilkeler arasındaki uyumsuzluk ve baÅŸarısızlık, genel ilkelerde anlam deÄŸiÅŸikliÄŸine yol açarak, yeni anlam paradigmalarının ortaya çıkmasına neden olmuÅŸtur/olacaktır, demiÅŸtik.
OluÅŸturulan ilkesel parametrelerin korunmasına yönelik ise; '' Yurtdışında siyasi temsilciliklerimizi artırdık. Son iki yılda dünyanın farklı yerlerinde Afrika'da 22 Latin Amerika'da 5 ve DoÄŸu Asya'da 3 olmak üzere 30 yeni büyükelçilik açtık. Kalkınma yardımı, barışın inÅŸası ve arabuluculuk gibi yeni alanlara etkin bir ÅŸekilde müdahil olduk. Bu baÄŸlamda bazı bölgesel ve uluslararası örgütlerde sorumluluklar üstlendik ve diÄŸerlerinin yanı sıra Somali konferansı, BM En Az GeliÅŸmiÅŸ Ülkeler Zirvesi ve BM arabuluculuk konferansına ev sahipliÄŸi yaptık. Kendimizi bu zorlayıcı küresel role hazırlamaya devam ederken, dış politikamızın temeli olan ulusumuzun zengin tarihinden, tecrübesinden ve kaynaklarından geniÅŸ ölçüde faydalanacağız. '' (1) gibi organizasyonlar ve iliÅŸki biçimleri oluÅŸturulup, saadet zincirleri üzerinden pozisyonlar alınmaktadır.
Bu ölçek büyütme stratejisinin gerekçesi olarak '' varlığını hissettirmek '' teorisi belirlenmektedir. DavutoÄŸlu hem varlığını hem de iradesini hissettiren bir Türkiye'nin önemli roller oynayabileceÄŸini düÅŸünüyor. Buna binaen dış temsilciliklerin sayısını artırmaya çalışıyor. Åžuan dış temsilcilik sayısına göre Türkiye'nin dokuzuncu sırada olduÄŸunu, DavutoÄŸlu söylemektedir. DavutoÄŸlu’na göre varlığını en fazla hissettiren ülke, güçlü ülkedir. Türkiye dış temsilciliklerini çoÄŸaltma yoluyla bir gün iç imajı yaratmaya çalışıyor.
Türkiye'nin bugünkü gücünü dikkate aldığımızda gereÄŸinden fazla ülkeyle iliÅŸkiye girmek ve her coÄŸrafyadaki sorunlara müdahil olmak gerçekten bir güç yaratır mı?
GiriÅŸilen iliÅŸkiler var olan bir gücün zorlayıcı etkisinden mi kaynaklanıyor yoksa olmayan güç gösterisinden mi?
Bu yolla güç elde etmek reel siyasetin mantığına uygun mu?
Oysa ''Kökleri antik yunana kadar giden ve siyasal bilimlere belki de en uzun süre damgasını vurmuÅŸ olan klasik realist yaklaşım, devletlerin uluslararası sistemdegüç elde etme çabasının dış politikanın en uygun en rasyonel ve kaçınılmaz hedefi olduÄŸunu ileri sürmektedir. Uluslararası politikaya hatta siyasetin bütününe bir güç mücadelesi olarak bakan klasik realizm bu anlamda gücü kendiliÄŸinden bir amaç olarak ortaya koymaktadır.
Thucydides'ten Machiavelli'ye, Machiavelli'den Hobbes'a ve nihayet 20. Yüzyılda Edward H. Carr'a ve Hans J. Morgenthau'ya uzanan süreçte pek çok realist düÅŸünür politikanın özünün zaman ve mekana baÄŸlı olmayangüç ve çıkar olguları üzerine oturduÄŸunu savunmuÅŸlardır. Politikayı etiÄŸe üstün gören realistlere göre etik politikanın bir fonksiyonudur.
DeÄŸer ve güç olgularının ütopya ve gerçeklik gibi birbirinden farklı kavramlar ve olguları olduÄŸunu ileri süren realistler, çatışmaların çözümlenmesinde etkili güç kullanımı veya kullanım imkânı olmadan, salt moral deÄŸerler düzleminde gerçekleÅŸtirilecek bir oydaÅŸmanın iÅŸe yaramayacağını savunmaktadırlar. Bu realistlere göre uluslararası alanda geçerli olan tek gerçek güçtür ve devletler durmadan güç kazanmaya ve karşısındakini de güçsüz kılmaya çalışırlar. ''(2)
DavutoÄŸlu bu yöneliÅŸini baÅŸka bir mantalite ile açıklamasına raÄŸmen kendisinin stratejik derinlik kitabında zaman zaman deÄŸindiÄŸi '' Abdülhamit'in uyguladığı siyaset ve siyaset gereÄŸi ülke dışındaki Müslüman unsurlarla kurduÄŸu iliÅŸkiyi anımsatan bir mantıkla yapmakta, Abdülhamit’in Osmanlı'nın zor zamanında uyguladığı bu siyaset yoluyla elde ettiÄŸi baÅŸarıyı günümüzde de DavutoÄŸlu elde etmek istemektedir. Bu gün ne o dönemin ÅŸartları ne de Abdülhamit'in elinde olan imkân ve potansiyel/deÄŸer yargılarının etkisi Türkiye’nin gerçeÄŸinde yoktur. Varlığını hissettirmek bir gücün sonucudur. Uygulanan bu dış politika ile güç elde etmek/güç atmosferi oluÅŸturmaya çalışmak reel hiçbir veri ile açıklanamaz.
Bir durumu ancak imaj yaratmak olarak tanımlayabiliriz. Fakat Türkiye, yarattığı imajın altında kalabilir; güç ve kapasitesini aÅŸan nostaljik bir tanımlama ile hareket eden Türkiye bulunduÄŸu bölgede güçlü rekabet ortamlarıyla karşılaÅŸacak, rekabetin gerektirdiÄŸi mücadelesini ve iddiasını sürdüremediÄŸinde de büyük risklerle karşı karşıya kalacaktır.
Türkiye gerek ekonomik gerekse de siyasi kapasitesinin üzerinde davranışlar sergilemektedir. Türkiye'nin dış siyaseti tamamen idealist politikalara evrilmiÅŸtir. Ä°dealist politikalar dış siyasette odaklanma sorununu ortaya çıkarır. Türkiye'nin de çok yönlü ve çok boyutlu siyaset açıklamasıyla ortaya koyduÄŸu ÅŸey aslında '' odaklanma'' sorunudur. Fakat idealist politikaların yarattığı atmosferden dolayı bu gözden kaçmaktadır. Türkiye kapasitesinin ve gücünün farkında olan, reel iliÅŸkiler zemininden hareketle daha odaklanmış bir dış politika izlemelidir. Bunun tersini yaptığında, deÄŸer çıkar ve ilkeler boyutunda yaÅŸanan çeliÅŸkilerin yönetilememesinin sonuçlarıyla yüz yüze gelecektir.
Hiç ÅŸüphesiz ki siyaset, kısa dönemli baÅŸarılara endekslenemez; ama aÅŸamaların bütünlüÄŸü içerisinde baÅŸarının emareleri görülür. Ortaya çıkan sonuçlarda ÅŸimdilik gönülleri hoÅŸnut eden/kalpleri yatıştıran, umutları gürleÅŸtiren güçlü iÅŸaretler göremiyoruz. Zaten reel baÅŸarı iÅŸaretleri görülmediÄŸinden dolayı DavutoÄŸlu siyaseti aşırı '' ahlaki ilkelere vurgu'' içermektedir.
Oysa öncül faydaları elde etmede/ülke çıkarlarını korumada, oluÅŸturulan siyasetin genel seyri sırasında bu yürüyüÅŸü bozmayacak giriÅŸimler yapılır/iliÅŸkiler kurulur. Bütün bunlar stratejinin belirlediÄŸi faydaları oluÅŸturucu taktiksel adamlardır. Bu süreçlerde taktiksel adımlardan elde edilecek faydaların ya da ortaya çıkan sonuçların kazanımlarına ya da olumsuzluklarına bakılmaksızın oluÅŸturulan ideolojinin/oluÅŸturulan teorinin, taktiksel adımların sonuçlarından etkilenmesi, taktiksel adımların olumsuz yönde ideolojik ilkelerde etki yapması istenmeyen bir durumdur.
Zira ideolojiler faydaları belirler. Bu durumun ortaya çıkma sebebi ise ideolojik deÄŸerlerle/çıkarları arasındaki mantık korelasyonunda çatışmacı bir iliÅŸkinin yapısal olarak var olmasında yatar. DeÄŸer ve çıkar çatışmasının yönetilememesi elde edilmek istenen faydanın oluÅŸmamasıyla sonuçlanır.
ÖrneÄŸin DavutoÄŸlu siyasetinin demokrasiye yaptığı vurgunun, kara havzaları ile iliÅŸkili komÅŸularında olumsuz etkilere yol açması gibi. Suudi Arabistan özelinde bütün körfez ülkeleri hatta Rusya, halkların demokratikleÅŸme için mücadeleye çaÄŸrılmasını kendisi açısından bir tehdit unsuru olarak görebilir. Nitekim özellikle körfez ülkeleri bu durumu böyle algılamaktadır.
Batılı siyasal söylemin taşıyıcısı olan demokrasi vurgusu yeni tehdit algılarını ortaya çıkarmaktadır.
Yeni tehdit algılamaları yeni oluÅŸum ve ittifakları beraberinde getireceÄŸi için siyasette yeni düzenlemelerin yapılmasını gerektirecektir.
Politikada yapılan düzenlemeler zihinsel arka planda / teoride etki oluÅŸturacaktır. Bu ve buna benzer olumsuz sonuçların oluÅŸturacağı atmosfer taktiksel adımları boÅŸa çıkarıcı etkileri oluÅŸturacaktır. Taktiksel adımların boÅŸa çıkmasından dolayı da daha gerilerden baÅŸlatılan bir sorgulamayı tetikleyerek ideolojik deÄŸerlerde/ilkelerde deÄŸer kayıpları oluÅŸturur. Bununla da kalmaz, ideolojiye tabi olanlarda; yaptıklarına ya da yapacaklarına dair zihinsel ve vicdani güvensizlikler ortaya çıkar.
Ä°deolojik ilkelerin deÄŸersizleÅŸmesi; uygun araçların seçilememesi ya da seçilen aracıların nitelikli kullanılamamasından dolayı istenen/uygun fayda alanlarının oluÅŸturulamamasından kaynaklanır. Süreç içerisinde taktiksel adımlar; ya faydaya endeksli atılarak ideolojik ilkelerle bağını koparmış ya da iliÅŸkisi zayıflamış, sonuçta istenilen baÅŸarı elde edilememiÅŸtir. Bu sonuçlar ilkelerde deÄŸersizleÅŸmeye yol açarken ideolojik savunucularını da taktiksel anlamlardaki hatalarından dolayı sorgulanmasına sebep olur.
Buradaki deformasyonlarda, ortaya çıkan olumsuz sonuçlarda dahi, ideolojik hedef- fayda- taktiksel adım iliÅŸkileri birbirlerinden beslenmekten asla vazgeçmemelidir. Birbirleriyle olan zorunluluk iliÅŸkisi varlıklarını bir öncekine borçlu olduÄŸunun zorunluluÄŸu temelinde algılanmalıdır. Ä°deolojik bağın bu ÅŸekilde kurulması gerektiÄŸi göz ardı edildiÄŸinde biri diÄŸerinin ya da diÄŸerlerinin virüsü haline gelir. OluÅŸturulan korelasyondaki diziliÅŸ; sürecin/yöneliÅŸin baÅŸarısı için yeterli deÄŸildir. Bu ideolojik terkibin baÅŸarısı güç ve muktedirlikle desteklenmedikçe gerçekleÅŸmeyecektir.
MuktedirliÄŸi olmayan teorik/ideolojik terkip, süreçler sonrasında, bu teorinin kamuoyunda kabul edilmesini saÄŸlayan/gerekçesi olarak kabul edilen ahlaki ilkelerini evrensellikle olan iliÅŸkisine zarar verecektir. Mazlumun yanında olmak, büyük maÄŸduriyetler oluÅŸturacaksa bu, ideolojik olarak anlaşılabilecek bir durumdur, fakat toplum bunu kar/zarar iliÅŸkisi içerisinde deÄŸerlendirdiÄŸi için öncelikle baÅŸarısız sayılacaksın sonrada suçlanacaksın demektir.
DavutoÄŸlu siyasetinde henüz büyük maÄŸduriyetler oluÅŸmadığından bunlar gerçekleÅŸmemektedir.
Büyük maÄŸduriyetler ilkesel bozulmalarla ortaya çıkar ki bu belirginleÅŸmeye baÅŸlamıştır. Küçük baÅŸarısızlıkları büyük hedefler çizerek/ya da uzun soluklu politikalar kurgulandığı söylemiyle kamusal tepkiden arındırılabilir. Fakat asla görmemezlikten gelinmemelidir. Mutlak anlamda çözüm üretilmelidir.
Ülkelerin mutlaka uzun soluklu/büyük hedefleri olan siyasal anlayışları olmalıdır. Büyük hedeflere taktiksel baÅŸarıların enerjisiyle gidilebilir. Faydalı alanları geniÅŸleterek hedefe ulaÅŸabilirsin. OluÅŸacak ya da oluÅŸturulabilecek faydaları amaçsal ilkeler yoluyla elde edersin. Faydaların ideolojik kurguya katkı saÄŸlaması, taktiksel adımları yönetecek/sınırlarını belirleyecek amaçsal ilkeler yoluyla gerçekleÅŸtirilebilir.
Amaçsal ilkelerin baÅŸarısı hedefsel ilkelerin baÅŸarısıyla doÄŸru orantılıdır. Hedefsel ilkelerin baÅŸarısı amaçsal ilkelerin baÅŸarısının toplamı kadardır. Bu ilkeler arasındaki iliÅŸkiler ve iliÅŸki mantığı doÄŸru anlaşılabilirse ilkelerde oluÅŸabilecek deÄŸersizleÅŸme engellenebilir.
Ä°lkelerin deÄŸersizleÅŸmesi; amaçsal ilkelerin ve taktiksel adımların baÅŸarısızlığından dolayı olacağı için taktiksel ilkelerden ya da, amaçsal ilkelerden vazgeçmek sorunu çözmeyecektir.
Zaten pratik olarak da vazgeçmek mümkün deÄŸildir. Çünkü eylem gerçekleÅŸmiÅŸ ve adım atılmıştır. Dış siyasette atılan adımlar, diÄŸer kurulan iliÅŸkiler gibi deÄŸildir. DışiÅŸlerinde yapılan her eylemin tarihsel sayfalarda bir izi vardır ve geri adım atmakla bu izi silmek mümkün deÄŸildir. Tarihsel hafızada oluÅŸan izler silinebilen izler deÄŸildir. Dış siyaset açısından bu hem iyi hem kötüdür.
Tarihin derin hafızasının getirdiÄŸi çetrefillikten dolayı eylemi baÅŸlatan amaçsal ilkelerdeki hatalar genel ilkelerde baÅŸlattığı deÄŸersizliÄŸi halletmenin yolu, bu iÅŸi çözecek yeni ilkeler oluÅŸturmaya yönlendirir. Yapılan hataları telafi etmek için oluÅŸturulan yeni ilkeler, ideolojinin baÅŸlangıç ilkeleri gibi olmayacaktır. Ä°deolojinin kuruluÅŸ ruhuna aykırı oluÅŸturulacak her ilke ruhsal ve bedensel sorunları baÅŸlatacaktır.
Ä°lkelerden sapma ise burada ve bu süreçte baÅŸlayacaktır.
Bu sapmayı örtbas etmek için söyleminizi (ahlaki duruÅŸunuzu ) bırakmasanız/devam ettirseniz bile, eylemleriniz farklılaÅŸacaktır. Söylemleriniz ve eylemleriniz artık bir olmayacaktır. Bu da sıradan bir eylem, söylem uyumsuzluÄŸu olarak algılanamaz. Bu durum; amaçsal ilkelerde baÅŸlayan sorunların temel ilkeleri bozarak durumu idare edecek ilkeler oluÅŸturulması yoluyla ideolojik çerçevenin bozulmasıdır. Ä°ÅŸte '' komÅŸularla sıfır sorun '' teorisinin tutmaması bu nedenledir.
Suriye olaylarında muhaliflerle kurduÄŸumuz iliÅŸki ÅŸekli, kendi yanında olmayanı katagorikleÅŸtiren bir zihinsel yapı ve tavrı, düzen kurucu ülke edasıyla uluslar arası hukukla ve uluslararası kurumlardan önce tavır belirleme, Libya'da NATO'nun müdahalesine karşı çıkarken Suriye olaylarında NATO'nun müdahalesi için lobi yapmak ve giriÅŸimlerde bulunmak gibi sorunlar gelinen durumun göstergeleridir.
Bütün bunlardan daha önemlisi ise maliyetli sonuçlar ortaya çıkaracak zihinsel algı problemidir. DışiÅŸlerinin siyasetinde hesap edilmesi gereken birçok faktörün ve etkilerinin enternasyonal zeminden deÄŸil, duygusal, hissi, soyut ve tanımlanması zor basitleÅŸtirici bir ifadeyle tanımlanmaya çalışılmaktadır.
ÖrneÄŸin DavutoÄŸlu’nun Türkiye'nin dış siyasetinin özelliklerinden bahsettiÄŸi konuÅŸmasında; bölgenin her açıdan en güçlü ülkesi Türkiye'dir. Bütün ülkeler ile sorun ve krizler çözülerek iliÅŸkiler geliÅŸtirilecektir. Bölgede düzen kurma misyonu Türkiye'nindir.
Bir baÅŸka özellik olarak sunduÄŸu; bölgesel diplomaside tarihi perspektif cumhuriyet ile deÄŸil, Osmanlı ve hatta öncesi ile baÅŸlamalıdır, gibi teorilerini anlatmaktadır. DavutoÄŸlu’nun bu ve buna benzer teorilerinin/öngörülerinin eleÅŸtirisini pratik sonuçları üzerinden yapalım.
Suriye’de baÅŸlayan ayaklanmalarla birlikte Türkiye'nin aldığı tavır ve pozisyon; gösteriler baÅŸladığından itibaren baÅŸbakan ErdoÄŸan '' Esadın bir kaç ay içinde devrileceÄŸi '' öngörüsünde bulunurken daha sonraki geliÅŸmeler karşısında bu öngörüsünü 1,5 ila 2 yıla çıkarmıştır. Bu da tutmamış tavrında büyük bir deÄŸiÅŸikliÄŸe gidilerek '' silahları durdur halkın taleplerini yerine getir, istifa et ve seçime git '' çaÄŸrısı ve tavsiyesine dönüÅŸmüÅŸtür. Ankara, Suriye ayaklanmasıyla ilgili birçok meseleyi doÄŸru okuyamamıştır.
Esat rejiminin direncini, muhaliflerin yapısını ve hedeflerini/kurdukları/kuracakları iliÅŸkileri ve bölgesel aktörlerin etkinliklerini doÄŸru olarak deÄŸerlendiremedikleri için öngörüleri tutmamıştır. Bilakis Ä°ran ve Rusya ile iliÅŸkileri tamamen bozulurken; derin bir rekabeti de gün yüzüne çıkarmıştır.
Bölgede kurmak istediÄŸi tarihi perspektif olan Osmanlıcı politikası Suriye üzerinden bölgede güçlü bir dirençle karşılaÅŸmıştır. Suriye meselesi iÅŸte bu nedenlerden dolayı DavutoÄŸlu siyaseti için önemli bir test olmuÅŸtur.
Türkiye'nin özellikle OrtadoÄŸu'ya yönelik bölgesel düzeyde çözümler baÅŸlatma, sorunların çözümlerine liderlik yapma gibi misyonlarının; sahip oldukları güç ve beceri organizasyonu noktasında kapasitelerini yeniden deÄŸerlendirmek için önemli bir mukayese / murakabe ortamı oluÅŸturmuÅŸtur.
Söz konusu durum; Türkiye'nin genel politikasının inÅŸaa edilmeye çalışılan zemininin, bu zeminden kalkarak oluÅŸturulan misyonun, belirlenen rota ve yönünün oluÅŸturması beklenilen güç teorisine göre '' ölçek büyütme '' kuramı, bu kuram çerçevesinde oluÅŸturulan ölçünün, ölçüsüzlüÄŸü Türkiye'nin dünya sistemindeki rasyonel yerinin gözden kaçırılmasından kaynaklanmaktadır.
DeÄŸerlendirmelerimize devam edeceÄŸiz.
Selam ve dua ile
1.Türk Dış Politikası’nın Ä°lkeleri ve Bölgesel Siyasal Yapılanma [ Bu yazı, Aralık 2011 Ankara’da düzenlenen 4. Büyükelçiler Konferansı’nda yapılan konuÅŸmanın gözden geçirilmiÅŸ ve güncellenmiÅŸ halidir.] [ Stratejik AraÅŸtırmalar Merkezi ] (SAM ) : S;6
2. Türk Dış Politikasında AKP Romantizmi yada Stratejik Derinlik'te Yuvarlanmalar:Türk Dış Politikası Ä°slamileÅŸiyor (mu?) Bülent Åžener. 14 Eylül 2011. Makalesi
Henüz yorum yapılmamış.