Özel / Analiz Haber
Mehmet Beyhan: Münih Güvenlik Konferansı

Her yıl Almanya’da düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı, sona erdi ama dünyanın güvenlik endişeleri devam ediyor. İsrail’in Filistin’de işlediği soykırım, Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş, ABD-Çin gerilimi bitmedi.
Peki, neden?
Çünkü NATO’nun patronu ABD, müttefiki Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden PKK terör örgütüne her türlü silah yardımı yapmaya devam ediyor. Münih ise, aynı terör örgütünün üyelerini topraklarında barındırıyor. Yani Güvenlik Konferansını organize edenler ve orada konuşanların kendileri güvenilir değil. Hâlbuki bütün dünyada sosyal gruplar arasındaki eşitsizlik derinleşiyor. Böyle devam ederse, sosyal patlamaların kaçınılmaz olacağını düşünüyorum. Ekonomi başta olmak üzere, sosyal, siyasal ve kültürel adaletin sağlanmadığı bir dünyada güvenliğin sağlanması zordur.
Güçlünün, güçsüzü ezdiği bir düzen var. Böyle bir düzen sürekli endişe yaratır. Zira güven veya güvensizlik algısı, devletlerin tutum ve davranışlarından etkilenir. Bütün dünyanın gözü önünde Filistin’de soykırım işleyen bir katili, Kongrelerinde konuşturan bir ülkenin liderlik ettiği dünya nasıl güvenli olabilir ki...?
Dünyada güç merkezlerinin yeniden şekillendiğini uzun bir zamandan beri gündeme getiriyorduk. Batı dünyası, yükselen ‘’Doğu’’ gerçeğiyle karşı karşıyadır. Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore üzerinden ‘’Uzak Doğu’’ ve Asya’nın, süreçlerin belirlenmesinde küresel ölçekte Batı’yı geride bırakacağı görülüyor. Batının karşı karşıya kaldığı temel gerçek budur.
Peki, Batı dünyası, orta ve uzun vadede bir refah toplumu olarak kalmaya devam edebilecek mi? Üzerinde durulması gereken diğer bir soru, değişen küresel dengeler karşısında dünyanın geleceği nasıl şekillenecek? Münih Güvenlik Konferansında bu soruların cevabına ilişkin net bir şey duymadık.
Modernizm ve Güvenlik
Genelde modernliğin hayatı nasıl kolaylaştırdığı vurgulanır. Ancak modernliğin olmazsa olmazı olan sanayinin sebep olduğu çevre felaketi pek konuşulmaz. Hâlbuki insanlığın karşı karşıya kaldığı esas tehlike, sanayinin çevreye yönelik oluşturduğu yıkıcı tehdittir. Bu bağlamda içinde yaşadığımız modern dünyaya baktığımızda oldukça tehlikeli bir yöne doğru gittiğini görüyoruz. Usta edebiyatçı Mustafa Kutlu’nun dışında bu konuları ciddi eleştiren pek olmamıştır.
Hâlbuki tabiat, insanın doymak bilmeyen aç gözlülüğü yüzünden gün geçtikçe daha fazla kirlenmektedir. Tabiatın kirlenmesi sadece insanoğluna değil, tüm canlıların yaşamına tehdit oluşturuyor. Zira çevrenin kirlenmesi, ekosistemin dengesini bozarak küresel ısınmaya yol açıyor. Ekolojik dengenin bozulmasına en çok sanayileşmiş batı ülkeleri neden oldu. Şimdi ‘’Uzak Doğu’’ ve Asya ülkeleri sebep olurken, bu konuda hiçbir dahli olmayan Afrika ülkeleri de zarar görmektedir.
Mevcut modernitenin ürettiği dünya sistemi, sadece bilimi temele almıştır. Peki, doğru bilginin kaynağı sadece bilim midir? Bilim insana dair her şeyi açıklayabildi mi? Bilime karşı değilim ama modern bilimin insan aklını tek şekle sokmasının doğru olmadığını düşünüyorum.
Zira terbiye edilmemiş çok kazanma hırsı, önyargılar ve daha pek çok şey aklı etkileyebilir. Bu bakımdan Kant’ın ‘’Saf aklın eleştirisi’’ çok kıymetlidir. Bilimin kendisi değil ama tekelci bilim anlayışı, insanın inançlarını ve yeni bilgi olanaklarını körelterek, güvenliği tehdit ettiğini düşünüyorum.
Toparlayacak olursak, Münih Güvenlik Konferansı, insanlığın karşı karşıya olduğu hem düşünsel hem de çevresel tehditleri bertaraf edecek ufuk açıcı bir çözüm sunamadı. Belki de çözüm üretmek gibi bir amacı yoktu.
Ne dersiniz?
Henüz yorum yapılmamış.