Makale
Kayıt dışı olduğumuz sistemde DİRİLİŞ mümkün mü?
Müslümanlar; Tevhidi Müminler, iman ettikleri bir sistemin dışında var olmuşlar ve doğal olarak içine doğdukları sistemi, hayat nizamı ve yaşam olarak ilk zamanlar ret etmişlerdir.
Var olundukları sistemi daha önceleri reddederken kayıt dışı olmaları onlar için bir meziyet ve bir ölçüydü.
Şimdilerde ise kabul ettikleri / benimsedikleri bu sistemi, benimsemekle kalmayıp İhya ve yeniden inşa etmek için her şeylerini seferber ederken, sistem tarafından hala kayıt dışı tutulmaları onları hiç rahatsız etmemektedir.
Ben bundan niye rahatsız oluyorum.
Kayıt dışı olmanın ezikliği, garipliği ve son zamanlardaki horlanmışlık ve hakir görülme beni rahatsız ediyor. Zira toplumun sürekli kaygılı bir hal üzere bulunması ve yaşatılıyor olması, sistemin etkinliğini artırmaktadır.
Toplumun, tüm refleksleri üzerinde sistemin belirleyiciliğinin artmasından dolayı yaşanan yozlaşmanın boyutları kontrol edilemez olmuştur ki beni rahatsız eden tarafı budur.
Bir başkası ise ki, ülke hukukuna kayıttan bahsettiğimi belirterek, rahatsızlığım, kayıt dışı olduğumuz için değil, sistemin / devletin / iktidarın, hiçbir hukuki sorumluk taşımadan bizi kullanmasından rahatsız oluyorum.
Misal, sistem, falan Cemaati, iktidarı için tepe tepe kullanırken birden, bazı durumların değişmesinden dolayı, bu cemaati yani kullandığı bu cemaati illegal yani yasadışı ilan etmesinin ve yargılamasının önünde hiçbir engelin olmaması gibi bir durumdan bahsediyorum ki, kesinlikle son zamanlardaki FETÖ'yü kastetmiyorum.
Asıl rahatsızlığıma gelince, bu kayıt dışılığın oluşturduğu tedirginlik ve risklerinden dolayı, cemaat gibi, Müslüman gibi davranamamanın verdiği zararlardır.
Bu tehdidi sürekli hisseden yapılar (geçmişte alınan önlemleri hatırlayın ki bugün de aynen devam ediyor oluşu bir şeylerin değişmediğini gösterir) bu tehditten dolayı ciddi ve kalıcı İslami çalışmalara girişememektedir. Düşüncelerini ve faaliyetlerini ekonomik kurumsallaşma ve kurumlar yoluyla ifa etmeye çalışıyorlar. Bu savrulma onları piyasacı bir İslam'a yöneltmektedir. Piyasacı İslam, hayata hâkim olduğunda müdavimleri de davetçi değil pazarlamacı oluyorlar.
Piyasacı İslam'ın hakim olduğu bir hayatta, düşünme ve düşünmeye dönük faaliyetlerin tamamı ekonomik yönde olmaya başlamaktadır.
Gelinen bu nokta şu anki dünya sisteminin tam da istediği bir şeydir.
Böyle olunca toplumun beklentilerini, tepkilerini ve hassasiyetlerini hep bu damar harekete geçirmektedir. Bilgilendirilmesi ve oluşturulan bilinci bu yöne duyargaçlanan toplum, sistem tarafından istediği şekilde ve İstediği zamanda uyarılmaya açık hale gelmektedir.
Sonuç; propagandaya ve enformasyona uygun düşünme, popüler dilin diyaloğu kısırlaştırması ve varmış gibi ilişkilerin olduğu bir hayat, reel politikaya teslimiyet, dine olan ilginin, duygusal bir tercihten ibaret hale gelmesi.
Din, kamusal alanda Müslümanların sanal varlıklarıyla ve yanıltıcı vücutlarıyla yaşam sürmektedir.
İktisadi aklın ürünü olan bu sistemde, kimse Allah'ın sesine kulak vermiyor.
Yeniden ambalajlanan ve yeniden paketlenen sistem Müslümanlar eliyle çağın içerisine büyük bir huşu içerisinde taşınmaktadır.
Bu hal ve durum içerisindeyken;
. Mümin yetiştirmek (Dindar değil)
. Müminlerden cemaat oluşturmak,
. Müminlerden oluşmuş bu cemaatten Lider, Hoca, İmam çıkarmak,
. Bu cemaatten, Allah'ın dinine, Allah'a Has kılarak hizmet beklemek mümkün görünmüyor.
Kısaca söylemeye çalıştığım kayıtlara geçmek değil, kayıtlı olduğumuz yere geri dönmektir.
Selam ve Dua ile...
Veysel Ocak
Henüz yorum yapılmamış.