Makale
Tarih Hangi Yönde İlerliyor
Müslümanlar 1950’lerden 2000’li yıllar içerisinde ister planlı, isterse plansız diyelim üç temel süreçten geçmiÅŸlerdir.
1. Ä°slam’ı anlama (yaÅŸamak deÄŸil)
2. İslam'ı tebliğ (Yaşamaktan daha çok örgütlenmeler şeklinde gelişmiştir) ve sonraki aşamada ise süreç kesintiye uğrayarak, siyasal gelişmelerden (siyasal başarı olarak kabul edilen varoluşlardan) dolayı paradigma değişikliğine uğramış ve bu paradigma değişiminde süreç, hakların iadesi mücadelesine dönüşmüştür.
3. Hakların iadesi süreci başlamıştır. Sürecin nasıl ilerlemesi gerektiği başka bir konuda ele alınabilir fakat burada, başlangıç dahi doğru yapılmadığı gibi paradigma değişiminde de, bu değişimdeki fesadı aza indirecek bir başlangıç düşüncesi ve anlayış ortaya konamamıştır. Paradigma değişimi ile başlayan süreç hakların iadesi anlayışıyla değil de, hakların ikamesi (ahlakın ikamesi) düşüncesi ve ameli ile başlatılabilseydi bugün buralarda ve bu hallerde olmayabilirdik. Tebliğ dönemindeki yanlışların dışında, tebliğ döneminde siyasetin her şeyi domine etmesiyle başlayan paradigma değişmesi siyaset ve başarısı her şey anlamına gelmeye başladığında anlayış, hakların iadesine evrildi.
Hak alma algısına kayma ya da evrilme ki bunun adı tam olarak bozulmadır: zihinsel bir Anarşi dönemi olarak adlandırılmalıdır.
‘’Hak etmeyi’’ hak etmenin cehdini göstermeden elde etmek harisliÄŸi bunu o denli hızlandırdı ki hak elde ederken haksızlıkları biriktiren müflis bir tüccara dönüştük. Oysa deÄŸiÅŸim, insanın düşünce ve eylemlerinin hayatı inÅŸa edecek bir sürece yönelmesidir.
Bu ise, iddia ettiğimiz gibi, referansımızın oluşturacağı dinamikler yoluyla var olan düşünceyi yeniden üretmek ya da ıslah etmek şeklinde gerçekleşmeliydi. Bu dönemde referanslara bağlılık Elzem idi. Ama olmadı. Bu dönemde içimizde bir kemirgen taşıdık. Bizi yerimizden eden bu kemirgenin hırs ve istiğnalarına bir türlü dur diyemedik.
İçimizi kemirerek oyan bir zenginlik içerisinde oynaşırken, hakların iadesi ile ‘’ hakların ikamesi’’ arasında derin bir uçurum oluÅŸtu. "Bir disiplin kültür ve medeniyet çağında yaşıyoruz ama hala bir ahlak çağının çok uzağındayız. Hali hazır ÅŸartlarda insanlar devletin mutluluÄŸunun halkın Sefaleti ile birlikte arttığını söyleyebiliyorlar" diyen Kant’ı haklı çıkaracak kadar sağırlaÅŸtık ve körleÅŸtik.
Çözüm adına bir şeyler söylemek istiyorum ama bunu söylerken acizliğimi de anlamanızı bekliyorum. Bu Uçurumu yok etmeye vicdanların temizlenmesi ile işe başlanmalıdır. Sonrasında tabii kazançların temizlenmesine geçilmelidir.
İçinde bulunduğumuz rasyonalite, hakların iadesinden hakların ikamesine geçilmesi olarak belirlenirse, hangi referansın ahlakına ihtiyacımız olduğunu ancak o zaman tespit edebiliriz.
O zaman;
*. Düşüncenin yeniden üretilmesi o düşüncenin kendi dinamikleriyle ve kavram kökleriyle gerçekleşirken, bir referans ve referanslara bağlılık mutlak gerekliliktir.
*. Değişim ve dönüşümün başarısı aynı zamanda ortaya konan düşüncenin ve amellerin temsil eden kimselere bağlı olduğunu da vazgeçilmez tavır olarak kabullenmeliyiz. Başarıyı çekirdek toplumun referanslarının oluşturduğu karakteri belirleyecektir. Çünkü;
İnsanlığın ve insanlığının içinde oluşan bu uçurum; hiçbir teknolojik gelişme, refah ve medeniyetin ve maddi gücün dolduramayacağı bir boşluk olduğundan dolayı öyle bir referansa sahip olmalıyız ki bu referansın ahlakı bunu ilahi bir müdahale ile doldursun ve karşı tarafa Selametle geçebilelim.
Başlangıç için hata tespiti yapmalıyız;
Biz bu duruma, Müslüman kuvvetli olmalı şartlanmışlığının ahlakı ve ahlaklı olmayı boğup, dipsiz, karanlık bir dehlize atmasıyla geldik.
Biz bu duruma pazar yasalarını kutlayarak düştük.
Biz bu cehalete, vicdanın, kalbin, bilgiye karışmadığında yakalandık. " HAK ETMEK " hak almanın yaptığı müdahale ile "hak etme" parametrelerimiz zamanın dışına itilerek, zihinsel dünyamızı terk etmiştir. Hak almak kamusal alandaki görünürlük yoluyla temsil edilmeye başladığından beri " hak etmek" çağdışı bir zaman diliminin hikayelerindeki hayatlara ait kılınmaya başlanmıştır.
Öze dönüş konum belirleme ile başlar:
Marxa göre tarih " sınıf mücadelelerinin sonucunda ortaya çıkandır" ve tarihi oluşturan parametrelerden dolayı " ideal olana doğru ilerlediğini" söyler.
Tarih; olacak olanı olduran olgular üzerinden ilerliyorsa, olacak olan olmadan önce, tarihin nasıl ilerlediğine bakmak gerekir. Hak almak ile" hak etmek" arasında derin ahlaki bir çizgi vardır. Hangi hak edişin tarihe hükmedeceğini ise, tarihin motive edici araçlarına ve argümanlarına bakarak anlayabiliriz. Bunu anladıktan sonra hak etmenin vacibine vasıl olmak için, bu derin ahlaki çizginin boşluğunu adalet ile doldurduğumuzda "hak etmenin" tarafına geçebiliriz. Şimdi öncelikli olarak şunu tespit edelim: Sizce tarih hangi yönde ilerliyor? Selam ve dua ile...
Henüz yorum yapılmamış.