Makale
Kurucu Akıl / Sistemin Aklından Beri Olmak 2
Tüm modern ideolojilerin sarsıldığı, yaldızlı boyalarının döküldüÄŸü, insanlığın kurtuluÅŸu için ÅŸemsiyesi altına çaÄŸrılan ve insanlığın ulaÅŸabileceÄŸi, insanlığın yaratabileceÄŸi en son ve en mükemmel yönetsel sistemlerin tıkandığı bugünlerde, emperyalistler; Ä°slam coÄŸrafyasındaki yaÄŸmalamalarını tamamlayamamanın telaşıyla Ä°slam’a ve coÄŸrafyanın insanlarına en ahlaksızca saldırmakta, tecavüzlerine devam etmektedir.
Batı, yaÄŸmalamalarını sürdürebilmek için, bundan önceki teslimiyetçi yapıları revize ederek yeniden inÅŸa etmeye çalışırken, laik mukaddeslerinin, çürümeye yüz tutmuÅŸ modern deÄŸerlerinin Müslüman halklar üzerindeki etkisini devam ettirebilmek için her çareye ve her yola baÅŸvurmaktadır. Modern batı dünyadaki iktidarını yeniden temellendirmek ve devam ettirebilmek için kullanabileceÄŸi her türlü araçları kullanmakta ve denemektedir. Dünya üzerinde batılı emperyalistlerin en çok çıkar hesapları yaptıkları bölge, OrtadoÄŸu adını verdikleri Ä°slam'ın coÄŸrafyasıdır. Batının yakın tarihte dizayn etti bu coÄŸrafyadaki devletler ve düzenler, bu tarihten sonra, hiçbir dönemde bağımsız bir siyasal kimlik kazanamamışlardır. Bu coÄŸrafyadaki ülkelerin çoÄŸu, emperyalistler tarafından kuruldukları için, bu ülkelerin halkları hiçbir ÅŸekilde siyasal ve toplumsal inÅŸa süreçlerinde etkili olamamışlardır. Bu coÄŸrafyadaki Müslüman halklar, neredeyse yüz yıldır tarihin oluÅŸturulmuÅŸ koÅŸullarında ve dünya tarihini oluÅŸturan siyasal süreçlerin dışında yaÅŸamaktadırlar. Ä°slam dünyasının içerisinde bulunduÄŸu bağımlılık olgusu kimi zaman kültürel, kimi zaman ekonomik, kimi zamanda politik düzenlemelerle yenilenmelere gidilmesine raÄŸmen, siyasetin temel parametreleri yine emperyalistler tarafından biçimlendirilmektedir. Uydu devletlerin resmi ideolojisinin kültürel kodlarının üretim merkezleri, egemen ideolojinin taşıyıcısı aydın ve uleması! yoluyla halklara, modern dünya ile uyum saÄŸlayabilecek bir Ä°slam anlayışını tek meÅŸru anlama, anlamlandırma ve yaÅŸam tarzı olarak benimsetmeye çalışıyor. Müslümanlar, dini hayatlarını modern, ulusal, laik devletin dayattığı ilkelere ve sınırlara göre sürdürmek zorunda bırakılıyorlar. Birçok ülkede olduÄŸu gibi ''Türkiye'de de devletin desteÄŸi altında imtiyazlı bir kültür çevresi oluÅŸturuldu. Bu kültürel çevreler aracılığıyla ilgili kültürlerde, egemenlerin istedikleri kültür kalıpları ve uygulamaları sosyal hayata taşındı. Devletin (kurucu aklın) desteklediÄŸi kültür taşıyıcıları batı dünyasının ideolojik artıklarından ve çöplerinden kültür üretmeye çalıştılar ve ürettiler. Halklar, baÅŸka kültürlere özgü düÅŸüncelere koÅŸullandırıldılar. Dayatmalar yoluyla mecbur bırakıldılar.
Türkiye'de uzunca bir dönem Müslümanların / insanların inanç ve düÅŸünceleri yasalar konularak deÄŸiÅŸtirildi. Ä°slami inançlar yasalar konularak engellendi. Bu çevreler emperyalist batı adına Ä°slam toplumlarında kültür gardiyanlığı rolünü üstlendiler.'' (1)
Modernist elitistler / kurucu azınlık, üstlendikleri misyonun gereÄŸi; halkları, yabancı dünya görüÅŸleri ile yabancı kavram ve kurumlarla yönetmek zorundaydılar. Bir dönem için kendilerinin kutsal metin haline getirdikleri manifestolarında, bilmem kaç yılda, bilmem kaç milyon insan yaratmışlardır. Hakikaten de yaratmışlardır; bu totaliter yapı, kitlelere derinlikli olmasa da kazandırdığı bilgi ve kültür kodları ile, verdiÄŸi laik ve seküler eÄŸitimle; devletli bir düÅŸünüÅŸ, devletli bir dil benimseterek, vatandaÅŸ adını verdiÄŸi yığınları oluÅŸturmuÅŸtur. Bugün Müslümanlar arasındaki sorunların konuÅŸulmasında devletli bir dilin ağırlığının hissedilmesi, bu koÅŸullandırmaların baÅŸarısını göstermektedir. Ä°nanç ve düÅŸüncelerini köklü temeller üzerine oturtamayan bireyler ve toplumlar egemen düÅŸüncelerin etkisi altına giriyor.
Bugün Ä°slam ülkeleri adı verilen ülkelerde yakıcı gerçek, Müslümanların sayısal olarak çoÄŸunlukta olmasına raÄŸmen, politik güç olarak derinlikli bir etkiye sahip olmamasıdır. Müslümanlar niceliksel olarak çoÄŸalmasına raÄŸmen, yaÅŸadıkları ülkelerde sosyal yaÅŸamda inançlarını somutlaÅŸtırmaya yönelik yapısal deÄŸiÅŸimleri gerçekleÅŸtirmeyi baÅŸaramıyorlar.
'' Müslümanlar 20 ve 21nci yüzyıl boyunca laik hayat anlayışı ile Ä°slamın hayat anlayışı arasında sıkışıp kaldılar. Laik hayat anlayışı ve laik örgütlenme biçimleri nedeniyle Ä°slam toplumlarında sosyal ve kültürel hayat büyük ölçüde bölünmeye uÄŸradı. Ä°slam toplumları halen kültürel bir ÅŸok içerisindedir. Müslümanlar kendi gerçekleriyle bir yaÅŸam tarzı oluÅŸturamadılar, bununla birlikte modernleÅŸme süreçlerine de giremediler. Ä°slam toplumları ÅŸimdi, ne Ä°slam uygarlığının temsili edebiliyorlar ne de batı uygarlığını. Bugün Müslümanlar kendilerini Ä°slami deÄŸerlerle ifade edemedikleri gibi modern deÄŸerlerle de ifade edemiyorlar.'' (2)
Ä°çerisinde yaÅŸadığımız çaÄŸ Müslümanların bir türlü söz sahibi olamadıkları bir çaÄŸ olmaya devam etmektedir.
Müslüman halklar bir yandan emperyalist politikalarla, bir diÄŸer yandan da ulusçuluk politikalarıyla paramparça olmuÅŸ durumdalar.
Yakın dönemlerdeki küresel sermayenin tüm sınırları yeniden dizayn etme ihtiyacı, bu coÄŸrafyada yeni dengeleri beraberinde getirmiÅŸtir. Teknolojik geliÅŸmeler ve iletiÅŸim araçlarının yaygınlaÅŸması barbar emperyalizmi, uygarlık maskesi altında sürdürdüÄŸü iÅŸgalleri ve mazlum halkları imha etme projelerini artık saklayamaz duruma getirdiÄŸinden, derinlikli bir revizyona mecbur bırakmıştır. Teknoloji devriminin dinamikleri ve deÄŸerleri, misyonu doÄŸrultusunda bütün toplumları doÄŸrudan etkilerken, mazlum halklar üzerinde düÅŸünsel bir diriliÅŸin temellerini de atmıştır. Bununla beraber saklanamaz boyutlara ulaÅŸan modern deÄŸerlerin iflası, Ä°slam'ın deÄŸerlerinin, dünya gündeminin en ön sıralarına çıkmasına vesile olmuÅŸtur.
Günümüzde küresel ölçekte yaÅŸanan sosyal, siyasal ve ekonomik patlamalar / isyanlar ve yöneliÅŸler insanlığın yeni toplumsal sistem ve modelleri aramakta olduÄŸuna delalet etmektedir. Temelleri sarsılan sistemler, büyüyen insanlık sorunları karşısında artık çaresiz kaldıklarını saklayamamaktadır. Ä°nsani nitelikleri olan, insanı ve adaleti önceleyen bir sistem arayışı, tarihin hiçbir döneminde günümüzde olduÄŸu kadar bütün insanlığın hafızasında bu kadar yoÄŸun bir ÅŸekilde yankılanmamıştır.
Bugün Müslümanlar hemen her açıdan bir dönüm noktasında bulunuyorlar. Müslüman halkların bilinci ve ruhu, vahyin diriltici iklimiyle yeniden diriltilerek, insanlığın aydınlık yarınlara yürüyüÅŸünde öncülük etmelidir.
Modernizm, karşı durulamaz bir olgu deÄŸildir. ModernleÅŸme olgusu yüceltilecek takdis olunacak bir olgu hiç deÄŸildir. ModernleÅŸme olgusu, üretim ve maddi geliÅŸmelerden baÅŸka hiç bir anlamı olmayan, insanlığa hiç bir deÄŸer üretemeyen soyut gerçekliklerin, rasyonel gerçekliklermiÅŸ gibi algılatılıp, öÄŸretilmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.
Müslümanlar artık, Modern dünya gerçeÄŸini aşılamaz bir gerçeklik olarak görmekten vazgeçmelidirler. Modern dünyaya ve modern kurumlara meydan okumanın zamanı gelmiÅŸtir. Müslümanlar var oluÅŸlarını, modernizmin rasyonel vaatlerinde deÄŸil, inancını temellendiren düÅŸüncelerde aramalıdırlar. Bunu da köklü bir bilinç ve bilgiyle; geleneksel ve bölgesel sınırları ve sınırlamaları aÅŸarak, sorgulayarak baÅŸlatabilirler. Ä°slam, Müslümanlara yeni bir inÅŸa süreci için her türlü kurucu bilgi ve imkanı vermektedir.
Müslümanlar ancak, tevhidi gerçekleri yeniden temellendirerek, modern dünyanın dayattığı soyut gerçekliklere ve küresel baskılarına karşı çıkabilirler.
Bugün yalnızca Ä°slam mirasına sahip oldukları için Ä°slam ülkesi olarak adlandırılan ülkelerde göreceli geliÅŸmeler yaÅŸansa bile, bu ülkeler emperyalist, kapitalist, barbar iradenin destekçisi yönetimler tarafından idare edilmektedir. Bu yönetimler eliyle; sessiz, tepkisiz, öfkesiz ve etkisiz bir dini hayatını sürmesi saÄŸlanırken, güdümlü bir vatandaÅŸlık bilinciyle depolitize edilen insanlar, geleneksel itaatkarlıklarıyla laik ve seküler sistemlere can suyu olmaktadırlar.
Müslüman halklar köklü bir vahiy bilincine sahip olamadıkları için tarih boyunca niteliÄŸini sorgulamaksızın bütün siyasal düzenlerle ÅŸizofrenik bir biçimde (içe kapanarak ve gerçeklere kayıtsız kalarak) bütünleÅŸebilmiÅŸtir. Müslüman halklar, tarih boyunca devlet otoritesini kutsallaÅŸtıran bir anlayışa sahip oldukları için bugün, kendilerine vaziyet eden militarist, totaliter ve ırkçı yapıları sorgulamayı yada deÄŸiÅŸtirmeyi düÅŸünemiyorlar. Müslümanlar yüzyıllardır kimi istisnai durumlar dışında otoritenin meÅŸruiyeti konusunu tartışmadılar / tartışamadılar. Bunun için düÅŸünsel bir yol açamadılar. Ä°rade gücünü yitirmiÅŸ yığınlar (vatandaÅŸ Müslümanlar) ancak bu sorgulamayı gerçekleÅŸtirdiklerinde, Müslüman bir kimliÄŸe sahip olabileceklerdir.
GeçmiÅŸte olduÄŸu gibi bugün de kendisini ulusal, laik ilke ve deÄŸerlerle ifade eden egemen sistem, laik olmayan oluÅŸumları demokrasi yoluyla denetim altına alarak, resmi kültür kalıpları içerisinde yeniden dizayn etmektedir. Müslümanlar yaÅŸadıkları ülkeleri yeniden anlamlandırabilmeleri için tarihsel bir bilinçle bu yüzyılın gerçeÄŸini kavramalıdır. Tarihle yüzleÅŸebilmek, gerçeÄŸi kavramanın ilk adımıdır. Ä°çerisinde yaÅŸadığımız düÅŸünsel, kültürel ve siyasal yapıları dönüÅŸtürebilmenin yolu, bu olguları sorgulama ile gerçekleÅŸtirilebilir.
Cumhuriyet Türkiye'sinin tarihini analitik-kuramsal bir çerçeve içinde incelemeye tabi tuttuÄŸumuzda, cumhuriyet Türkiyesindeki toplumsal deÄŸiÅŸim süreçlerini doÄŸru yorumlayabiliriz. ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucuları sadece devlet kurmakla yetinmemiÅŸ, aynı zamanda kurulan bu devlete, toplumu modernleÅŸtirme misyonunu da yüklemiÅŸlerdir. Kavramsal olarak kurumlar manzumesinden ibaret olması gereken devlet, bu misyonu yükleniÅŸiyle modernliÄŸin bir simgesi haline gelirken, kurucular modernleÅŸtirici elit sıfatlarını kazanmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucuları; devleti, baÅŸlangıçta siyasal olarak Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun anti tezi olarak kurgulamışlardır.'' (3)
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucularının niteliklerinin belirlenmesi, bu kiÅŸi yada grupların sahip oldukları ideolojinin köklerinin tespit edilmesi, yaÅŸanan toplumsal deÄŸiÅŸmelerin yada devrimlerin doÄŸru anlaşılmasının ön koÅŸuludur. Zira yaÅŸanan toplumsal travmanın atlatılabilmesi, köklü bir sorgulama ve bilinç yenilenmesiyle gerçekleÅŸtirilebilir.
Durum ağırdır: ''ModernleÅŸmeyi bir hayat memat meselesi olarak gören kurucu ve modernleÅŸtirici elitler, modernleÅŸmeyi engellediÄŸini düÅŸündükleri dini, sosyal, siyasal ve kültürel deÄŸerleri toplumdan söküp atmak için topluma müdahale ederken, diÄŸer taraftan da bu toplumu kendi idealleri çerçevesinde ÅŸekillendirmek ve bu çerçevede onu yeni bir kimlik etrafında bütünleÅŸtirmek için tepeden inmeci bir tavır takınmışlardır.'' (4)
Burada en can alıcı nokta, modernleÅŸtirme projesinde bir araç olarak kullandıkları devletin, kendi meÅŸrulaÅŸtırıcı enstrümanlarını bizzat kendisinin yaratmış olması, düzenleyici (kurucu) otoritenin aÅŸkınlık boyutunun daha da pekiÅŸmesine sebep olmuÅŸtur.
Kutsal devlet- kutsal lider; bu sürecin sonuçlarıdır. Yani modernleÅŸme programı uygulanmadan önce, kurucu akıl; devleti kurmuÅŸ, modernleÅŸmenin etkin bir biçimde gerçekleÅŸtirebilmesi için devlet gücünü kullanmıştır.
Çünkü;
' ' Yuvarlak bir tarihlendirme ile 1500'lerden 1900'lere uzanan 400 yıllık tarihsel dilimi oluÅŸturan bu zaman içersinde batı, toplumsal deÄŸiÅŸimini baÅŸlatarak modernleÅŸmesini olgunlaÅŸtırmaya doÄŸru taşımıştır. Batı dışı toplumlar ise batının bu süre içinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi dönüÅŸümleri çok daha kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleÅŸtirmek durumundadırlar. Bu nedenle de, deÄŸiÅŸim sürecinin son derece yavaÅŸ iÅŸlediÄŸi, adeta duraÄŸan olan batılı olmayan toplumlarda insan iradesinin aktif müdahalesi gerekmektedir. Ä°nsan eylemi içgüdüsel deÄŸil de önceden zihinde tasarlanmış olduÄŸundan, bu müdahaleyi ancak modern devletin niteliklerini kavrayabilmiÅŸ olan kiÅŸi, grup, toplum, özelliklede entellektüeller yapacaktır. Batılı olmayan toplumların deÄŸiÅŸim süreçlerinde gözlenen bu müdahale, modernleÅŸme kuramına göre geleneksel toplumdan modern topluma geçiÅŸ aÅŸamasında zorunludur ve geçiÅŸ gerçekleÅŸinceye kadar,''(5) tıpkı Türkiye cumhuriyeti devletinin kuruluÅŸ yıllarında olduÄŸu gibi demokrasiyi askıya almak, yani otoriter uygulamaları yapmak gerekmektedir. Cumhuriyeti kuran entelijansia totaliter yönetimi ve yeni bir kimliÄŸi oluÅŸturmak için dayatmaları kendisine meÅŸru görmüÅŸtür.
Bugün vesayet kavramı olarak içi doldurulan anlayış; rejimin ve devletin ideolojisinin sürekli ve kalıcı bir otoriterlik peÅŸinde olmayıp, aksine toplumu modernleÅŸme kuramında anlaşıldığı türden batı tipi demokrasiye hazırlamayı amaçladıkları fikrini içermektedir ki kuruca akıl burada ortaya çıkar ve bu mantalite üzerinde tezahür eder.
Selam ve dua ile...
1. Bilinç Işıklarını Yakmak Atasoy MüftüoÄŸlu Nehir Yay. S: 129
2. Bilinç Işıklarını Yakmak Atasoy MüftüoÄŸlu Nehir Yay. S: 26
3. Neo-Patrimonyalizm ve Türk siyasal modernleÅŸmesi. DoÄŸuÅŸ Ü. Dergi 2002 S: 5 Ensar NiÅŸancı
4. Neo-Patrimonyalizm ve Türk siyasal modernleÅŸmesi. DoÄŸuÅŸ Ü. Dergi 2002 S: 5 Ensar NiÅŸancı
5. ModernleÅŸme Kemalizm ve Demokrasi Ä°letiÅŸim yay Levent. Köker S: 14-15
Henüz yorum yapılmamış.