Makale
Artık Kürtler de Türkler kadar suçlu
ARTIK KÜRTLER DE TÜRKLER KADAR SUÇLU
PKK - HDP ÖRNEĞİNDE ŞİDDETİN SOSYO PSİKOLOJİSİ. 7
Dramatik sonuçlara ulaşan gerçeklikler ve asıl konuşulması gerekenler; ideolojik şartlanmışlık dünyasının içerisinden çıkılamadığından konuşulamıyor ve tartışılamıyor. Durum, politik kavmiyetçiliğin sloganları çerçevesinde değerlendirildiğinden / algılandığından, tarihin büyük bir olayı yaşanmasına rağmen yeterince tedirgin olmuyoruz. Olayın büyüklüğü doğrultusunda toplumsal duyarlılık ortaya çıkmıyor. Olayların iki tarafından birisi olan Kürt halkı, sebep ve koşul ne olursa olsun, yanlış tarafta yer alıyor yada tavrını, her iki tarafın da anlayacağı şekilde belirleyemiyor.
Kürt halkı:Tarihsel, inanç ve kültürel olarak yanlış yerde yer alıyor. En azından Kürt halkı, terör siyasetçilerinin oluşturduğu, ideolojik kalıpların dışına çıkmak için, bedel ödemiyorlar. Ödedikleri bedel, iki arada yani arafta kalmalarının bedelidir. Bu bedel ise çözümü daha da zorlaştırmakta, kafaları ve yürekleri daha da karıştırmaktadır.
Önceki yazılarımızda demiştik ki;
Bir yerde silahlı mücadele varsa; bu, halkın sadece şiddet vasıtalarına itibar etmeye karar verdiklerine işarettir. Sadece şiddetin dilinden anladığını söyleyen insan, kendisini şiddet yoluyla göstermeyi kafasına koyar
Öfkesinin prangasına vurulmuş insan için şiddet, kurtuluştur. Kurtuluş için tek yol olarak görülen şiddet; ölümleri yaşatan ama acıları dindiren, korkuları azaltan ve kitleleri ruhen yükselten bir oluş'' sosyolojisi toplumu kuşatır.
Bu akıl ve yürek krizi, aşılamadığında; ideolojik terörizmin propagandasına ve siyasetine teslim olunmak zorunda kalınır. Ütopik bir romantizm yoluyla şartlandırılan toplum, şovenist tanımları ve tavırları kolayca benimser ve savunur.
Görüş olarak benimsedikleri aslında, şartlanmışlığıdır. İdeoloji terörizmin baskılaması nedeniyle benimsediği sentetik dünya görüşü, Kürt halkını nefrete açık bir toplum haline getirmektedir.
Geçmişe tutsak edilen Kürt halkı:
Politik bir kavmiyetçilikle, diyaloga ve konuşmaya kapalı bir toplum olmuştur.
Yaşadıkları akıl tutulması nedeniyle, evrensel seslenmeler dahil, bütün yaklaşımlara kendisini kapatmış durumdadır.
Mukaddesi olmayan politik kavmiyetçilik; Kürt halkında, halkını kutsayan ve yücelten bir inanç oluşumu sağlayarak, dini anlayışını erozyona uğratmakta, kültürel bir soykırım yaşamasına sebep olmaktadır.
Politik kavmiyetçilik; köksüz, ruhsuz ve yapay kavramlarla Kürt halkının düşüncesini inşa ederken, toplumun kalbinde şovenist bir dünya oluşturmaktadır. Tüm Ortadoğu halklarına yapılmak istendiği gibi, Kürt halkının da; bilinci ve vicdanı ideolojik zincirlere vurularak, derin bir karanlığa ve yalnızlığa mahkum edilmek isteniyor.
Kürt halkı da maskeleme yoluyla gizlenen bu faşizme, tarihsel öfkesinden kurtulamadığı için zemin hazırlamaktadır. Kürt halkı, politik kavmiyetçiliğin empoze ettiği, mitolojik tarih ve kültür oluşturulma girişimlerine, karşı koyamadığı gibi kabullenme bedbahtlığına da düşmektedir. Kürt halkının gerçek kökleri ile ilişkisi olmayan bu kültürel hegemonya, Kürt halkına; saptırıcı ve sapkın bir tarihi Kürtlerin tarihi olarak kabullendirmektedir.
Kürt halkı tarihsel, kültürel ve sosyal bir travma yaşamaktadır.
Kurtuluş: Allaha, vahye, İslami amaç ve hedeflere, İslami yol ve yöntemlere, ümmetçi çizgide İslami dayanışmanın büyük ve etkili gücüne yeniden iman ve güvenin yenilenmesiyle gerçekleşecektir.
Bu bir başlangıçtır.
Sonrasında ise Kürt halkı;
Politik kavmiyetçiliğin ideolojik, tarihsel ve kültürel baskısını bir şekilde yarmalıdır.
Politik kavmiyetçiliğin; ırk temelli tarihsel, kültür ve folklorik birikimler yoluyla din inşa etmeye çalışmasını reddetmeli ve karşı çıkmalıdır.
Tüm halkların olduğu gibi, Kürt halkı da, ırk temelli tarih ve kültürün harmanladığı din algısına, bütün bilinçleriyle reddetmeli ve tavır almalıdır.
Sahih referanslara dönüş şu ön kabul çerçevesinde gerçekleştirilmelidir: Terör olaylarının bir toplumu derinden sarsacak boyutlara gelmesi demek; toplumun taşıdığı İslami inancın ve düşüncenin, bu olayları ve eylemleri zeminsiz bırakacak düzeyde güçlü olmadığını göstermektedir.
Dolayısıyla; Halkların birbirleriyle değil, taşıdıkları inançları ve düşünceleriyle hesaplaşmaya ihtiyaçları vardır.
1.İnsanın üzerinden, o tarih sahnesine çıkıncaya kadar, tüm zamanlar içinden belirsiz ve uzun bir süre geçmemiş miydi ki; henüz o bu süre zarfında anılmaya değer bir varlık bile değildi.
2.İnsanoğlunu katmerli bir karışım olan hayat doğumundan Biz yarattık; sınava tabi tutmayı diledik ve ardından ona işitme ve görme yeteneği verdik.
3.Elbet onu amacına ulaştıracak olan doğru yola Biz yönelttik:İman eden ve inkar eden biri olmayı kendi tercihine bıraktık. [ 76 / İnsan ]
Selam ve dua ile
Henüz yorum yapılmamış.