Makale
Batı’nın Rehin Aldığı Avrupa Müslümanları (7)
Endülüs Neyi Ä°fade Eder?
Endülüs, romantik bir nostaljinin nesnesi olmanın çok ötesinde bir anlam ifade etmelidir. Endülüs’e yüklenen anlamlandırmalar esasından kopartılınca söylenenler bir müddet sonra karşılıksız kalıveriyor. Esasından kopartılan anlam yükü ile Endülüs; kaybedilen önemli bir coÄŸrafya, yaÅŸanmış ikinci bir asr-ı saadet dönemi, Müslümanların bugünkü zelil durumlarının savunusunu yapacak ÅŸanlı bir geçmiÅŸ, Ä°slam Medeniyet ve Kültür birikiminin özgün bir göstergesi, Müslüman-Hıristiyan gerilim ve çatışmalarının billurlaÅŸtığı tarihsel bir kesit vb. imgeler ile donanmış muhayyel ÅŸanlı bir geçmiÅŸ oluveriyor. Bu haliyle Endülüs, imgesel anlamlandırmalar ile ancak film fragmanları mesabesinde zihin dünyamızda bir deÄŸer ifade edebiliyor.
Endülüs’ün zihin dünyamızı meÅŸgul ediyormuÅŸ gibi gözükmesinin art alanında belletilmiÅŸ özgüven eksikliÄŸimiz yatmaktadır. Günceldeki Endülüs, hükümferma Batı’nın fiziki ve siyasi coÄŸrafyası dâhilindedir. Ä°slam’ın izlerini Endülüs ve benzeri coÄŸrafyalarda sürmek tarihsel bir doyuma karşılık geliyor. Hükümferma bir geçmiÅŸ algısı ile deruhte edilen bu doyumun istikbale matuf bir kıymetinin olamayacağı aÅŸikar ve Endülüs’e duyulan romantik nostalji duygusu tam da bu özgüven eksikliÄŸimizin bir itirafı gibi duruyor.
Endülüs önemli elbette…
Çin Uygur bölgesinin kıraç topraklarında hayatta kalmaÄŸa çalışan Müslümanlar kadar önemli… Veya Harlem gettolarında temiz bir yaÅŸam mücadelesi veren siyahi Müslümanlar, hidayetin nasip olması için dualarımızı esirgemediÄŸimiz beyaz adamlar kadar ilgiyi ve duayı hak etmeli. Endülüs’ün cennet bahçelerine yaptığımız övgüler, çöldeki asude bir vahanın güzelliÄŸine yapılan övgü kadar olmalı mesela. Londra’nın gri gökyüzüne yakıştırdığımız bahadır minareleri, Okyanus’un unutulmuÅŸ bir adasına da yakıştırmalıyız
Endülüs önemli elbette…
Bütün Müslümanların, daha geniÅŸ bir ifade ile ‘ortak sözde’ buluÅŸma ümidi içinde bulunduÄŸumuz bütün insan cinsi kadar önemli. Ne bir eksik ne de bir fazla. Endülüs ilgimiz, tarihte Endülüs’te neler olup bittiÄŸinin hakikati merkezinde ÅŸekillenmiyor. Evvela; yenik psikolojimizi tatmin edecek siyasal bir iddia olarak yükseltiyoruz Endülüs’ü. ‘Ä°yi yönetim’ anlayışımızın test edilmemiÅŸ öngörüler yumağı olarak bir nevi ‘ütopya’ olarak servis ettiÄŸimiz Endülüs’ü, Müslümanlar arası ölümcül ÅŸiddette iktidar mücadelelerin yaÅŸandığı, çoÄŸu zaman emin olmayan beldelere bölünmüÅŸ iktidar adacıkları ile istikrarsız bir coÄŸrafya olarak hayal edemiyoruz mesela.
Siyasal istikrarın bozulması ile birlikte Hıristiyan unsurların Müslüman beldelere yapmış oldukları tecavüz, kıyım ve saldırılar arttıkça Endülüs emirleri MaÄŸripteki komÅŸu Müslüman zinde unsurlardan yardım istemek zorunda kaldılar. Bedevi yaÅŸam tarzının ağır bastığı ‘Murâbıtlar’ bu zinde güçlerin en önemlilerindendi. 1086 senesinde Endülüs Emirlerine yardım için gelen Murâbıtlar, 1093 senesinde Endülüs Emirlerinin meÅŸruluklarını kaybettiklerini gerekçe göstererek Endülüs topraklarında cihad ilan ettiler. Murâbıtlar Devletinin Endülüs’ü kendi topraklarına katacağını anlayan Endülüs Emirlerinin çoÄŸu bu durum karşısında Hıristiyan Krallıklarla askeri ittifak yolunu seçtiler.
Endülüs’teki Murâbıtlar’ın askeri ve siyasi varlığı Avrupa’daki Hristiyan siyasal unsurlar dahlinde ‘Yeniden Fetih’ anlamındaki ‘Reconquista’ ideolojisinin doÄŸmasına neden olmuÅŸtur. ‘750 senesinde Ä°spanya'nın kuzey batısında Asturias Krallığı'nın kuruluÅŸundan itibaren, Müslümanların Endülüs'den kovulmaları, Hristiyan Ä°spanya'nın bir "megalo idea"sı olmuÅŸtur… Reconquista fikrinin birbirini tamamlayan iki yönü bulunuyordu. Birincisi siyası-askeri yön ki, bununla Endülüs'de veya kendi deyiÅŸleriyle Ä°spanya' da Ä°slam hâkimiyetine son verilecekti. DiÄŸeri ise dini yöndür ki, bununla da Ä°slam’ın cemaat potansiyelinin eritilmesi ya da tasfiye edilmesi hedefleniyordu.’
Endülüs, tarihimiz ile yüzleÅŸmemizin bir aynası olarak görülmüyor maalesef.
Endülüs Müslümanları, gittikçe artan Hıristiyan baskısı nedeniyle Osmanlı Devletinden müteaddit defalar yardım talep etmiÅŸlerdir. Ä°lk yardım talebi II. Mehmet’in Ä°stanbul’u fethi sonrasında büyük bir ümit içerisinde 1477 senesinde gerçekleÅŸmiÅŸ fakat Endülüslü Müslümanlar umduklarını bulamamış olacaklar ki bu yardım talebinin sonuçları hakkında Osmanlı kayıtlarında yeterli bilgi bulunmamaktadır. 1487 senesinde ise Endülüslü Müslümanlar II. Beyazid’e bir elçi ile birlikte yürek paralayıcı bir mektup göndermiÅŸler yardım talebinde bulunmuÅŸlardır. II. Beyazit devrindeki Cem Sultan merkezinde süren taht kavgaları ile Memluk sorunu Endülüs Müslümanlarının imdat çığlıklarını bastırmıştır. Neticede 1492 senesinde Endülüs’te Ä°slam hakimiyetinin son kalesi olan Gırnata, Hıristiyan Kastilya Krallığı tarafından istila edilmiÅŸtir. Endülüslü Müslümanlar topyekun ağır bir zulüm ve baskı altındadırlar artık.
Cezayirli Müslümanlar Yavuz Sultan Selime bir mektup göndererek Kuzey Afrika ve Endülüslü Müslümanlarının Hıristiyan saldırıları karşısında yalnız ve güçsüz kaldıklarını ifade edip yardım talep etmiÅŸlerdir. Yavuz Sultan Selim Safevi ve Memluk sorunları nedeniyle Kuzey Afrika ve Endülüslü Müslümanlara yardım edememiÅŸtir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Endülüslü Müslümanlara verilen destek Osmanlı-Avrupa siyasal ve askeri iliÅŸkileri baÄŸlamında stratejik kaygılarla geliÅŸmiÅŸtir. Osmanlı Devleti ile Avrupa’yı temsile soyunan Habsburg Ä°mparatorluÄŸu arasındaki stratejik savaÅŸ, Osmanlı Devletinin Endülüslü Müslümanlara yardım atağını gündeme getirmiÅŸtir. Bu meyanda Kemal Reis ve Barbaros Hayrettin PaÅŸa diÄŸer denizci arkadaÅŸları ile (Korsanlar) Ä°spanya kıyılarını vurarak Endülüslü Müslümanlara yardım etmiÅŸler ve onların bir kısmını (70.000 kiÅŸi) Kuzey Afrika sahillerine taşımışlardır. II. Selim zamanında Endülüslü Müslümanlara yardım etmek maksadıyla bir donanma hazırlanmış fakat bu donanma stratejik konumu gereÄŸi Kıbrıs Adasını fethe giriÅŸmiÅŸtir. Fakat Cezayir Beylerbeyine bir ferman gönderen II. Selim, Beylerbeyi Kılıç Ali PaÅŸa’ya Endülüslü Müslümanlara yardım etmesini emretmiÅŸtir. Kılıç Ali PaÅŸa bir donanma hazırlamış ama bu donanma güçlü bir fırtınada dağılmıştır. Bu felaketin ardından Kılıç Ali PaÅŸa Endülüslü Müslümanların 1568 senesinde baÅŸlatmış oldukları ayaklanmaya 100 kadar asker ve bol miktarda silah ile destek vermiÅŸtir.
Sonrası seneler Avrupa güçler dengesi kullanılarak bazı ÅŸeyler yapılmak istenmiÅŸtir. Fransa Avrupa’da yükselen Ä°spanya’nın gücünü kırmak için III. Mehmet’e Endülüslü Müslümanlara yardım için teklifte bulunmuÅŸ, Osmanlı Devletinin eski gücü kalmadığı için bu ittifak teklifi karşılık bulmamıştır.
Yukarıdaki kısa tarihçeden de anlaşılacağı üzere ‘Cihan Devleti’ mesabesinde gördüÄŸümüz Osmanlı Devleti en kudretli yıllarında dahi farklı birkaç cephede savaÅŸmak yeteneÄŸinden uzak bulunmaktadır. Osmanlı yönetsel aygıtına hakim olan ‘Devlet Aklı’ stratejik ve siyasal nedenler ile farklı coÄŸrafyalardaki Müslümanların hayati yardım taleplerini karşılama ya da karşılamama yönünde analizler yapabilmiÅŸtir. Bir Akdeniz unsuru olan Endülüs coÄŸrafyasına etkili bir Osmanlı yardımının yetiÅŸememesinin önündeki Hıristiyan unsurların Akdeniz’deki güçlü askeri engelleri, ‘Akdeniz’in bir Türk Gölü’ olduÄŸu iddiasını bulanıklaÅŸtırmaktadır.
Bu tarihsel seçkiyi zikretmemin nedeni, salt Osmanlı Devletinin askeri ve siyasal zaafını aÅŸikar etmek deÄŸil elbette. Maksadım; geriye doÄŸru inÅŸa edilmiÅŸ bir tarih anlayışının nelere ket vurabildiÄŸini güncel siyasal izdüÅŸümleri ile birlikte düÅŸünmeye davet etmektir. Hükümferma bir devletin sahipliliÄŸi üzerinden kotarılan siyasal meÅŸruiyet gayretlerinin tarihte iddia edildiÄŸi gibi sahih bir karşılığının olup olamayacağının test alanı olarak tarihsel hakikatlerin arkasına düÅŸmek önem arz etmektedir.
Endülüs’ün tarihimiz ile yüzleÅŸmemizin bir aynası olarak göremediÄŸimizi zikretmiÅŸtim. Bu defa önemli diÄŸer bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bu husus; Moriskolar olarak isimlendirilen Endülüslü Müslümanlarının çifte kimlikli olmaya zorlayan anlayışın bizim tarafımıza düÅŸen uygulamalarını sorgulamaktır. 1492 senesinde Endülüs’te son Ä°slam beldesi olan Gırnata’nın düÅŸmesi ile birlikte Endülüslü Müslümanlar korkunç iÅŸkence ve zulümlere duçar oldular. Bu zulümlerin başında ise zorla HıristiyanlaÅŸtırma uygulamaları gelmektedir. GörünüÅŸte Hıristiyan fakat içeride Müslüman olmaya devam eden Moriskolar bu çift kimlikli olmanın acısını uzun yüzyıllar yaÅŸamışlardır. Hıristiyanlıkları konusunda Hıristiyanları ikna edemeyen Moriskolar, Müslüman kökenleri nedeniyle zulüm ve baskı görmeye devam etmiÅŸlerdir. Çift kimlikli bir yaÅŸama mahkum edilmiÅŸliÄŸin gerilimi Moriskolara yapılmış en büyük zulüm olmalıdır.
Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle zorla MüslümanlaÅŸtırılan gayrimüslim unsurlar ile sapkın olarak ilan edilen Ortodoks Ä°slam yorumunun haricindeki heretik Ä°slam yorumlarına sahip mezhebi ve meÅŸrebi unsurların, kendilerini harice karşı gizleyerek çifte kimlikli bir yaÅŸama mahkum edilmeleri ve kökenleri itibariyle sürekli ÅŸüphe baskısı altında tutulmaları durumu ve bu durumun siyasal saikler ile haklılaÅŸtırılmaları, Endülüslü Müslümanlara yapılanlar baÄŸlamında sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Bu durumun siyasal olarak bir karşılığı da bulunmaktadır. OluÅŸturulan ‘Ä°çimizdeki DüÅŸman Algısı’ özellikle siyasal beceriksizliklerimizi kolayca yükleyebileceÄŸimiz bir ‘günah keçisini’ mümkün kılmaktadır. Önemlisi, bu durumun siyasal bir araçsallığa sahip bulunmasıdır. Bu araçsallık; içimizdeki düÅŸmanlara karşı mücadele veren siyasal unsurların varlık nedenlerini meÅŸrulaÅŸtıran mükemmel vasıtalar olarak siyasal ufuk karatmalarına izin veren bir yönünün bulunuyor olmasıdır.
Endülüs’ün varsıl ve hükümferma geçmiÅŸinin hikayesi, kaybedilenin esasına dair hikâyeleri gölgeledikçe, tarihin hakikat bilgisi, güncel siyasal çatışmaların ve siyasalın belirlemesine göz yumduÄŸumuz her türden çekiÅŸmelerin meÅŸrulaÅŸtırıcı çıktıları olarak kalmaya devam edecektir. GeçmiÅŸin hakikat bilgisi; iktidar çatışmalarının billurlaÅŸtığı savaÅŸ meydanlarında, saray ve otaÄŸlarda aranmamalıdır. GeçmiÅŸin hakikat bilgisi, sosyal hayatın hücrelerine nüfuz etmiÅŸ ve devredilen yaÅŸanmışlıklarda aranmalıdır.
Kurtuba Camii’nin muhteÅŸem sütunlarını seyrederken gözünüze iliÅŸen aÅŸina bir yüze ilgi gösterin. Moriskolardandır bu aÅŸina yüz. Selam verin ve geçmiÅŸini hatırlamasına yardımcı olun. Yalnız olmadığını gösterin, kapıp getirin onu; bir mahalle mescidinde secdenin en asilini göreceÄŸinize eminim. Ümmet olma bilinci; taÅŸa topraÄŸa, vadiye, bahçeye, anıtsal yapılara ve inÅŸa etmiÅŸ olduÄŸumuz tarihe gösterilen ilgi ile deÄŸil, yaÅŸayan ve yaÅŸadıklarını devreden Müslüman kardeÅŸine gösterdiÄŸin ilgi ile oluÅŸur. Ä°çten bir gülümseme, geçmiÅŸ ile geleceÄŸi birleÅŸtirir.
Bir sonraki yazımızda Ä°nÅŸallah Endülüs imgesine eÅŸlik eden önemli anlamlandırmaları analiz etmeye ve sorgulamaya çalışacağım. Bu anlamlandırmaların analiz çalışmaları; ‘Birlikte yaÅŸama pratiÄŸinin temelleri neleridir’?’ ve özgün/öznel bir Ä°slam Medeniyet ve Kültürü mümkün mü?’ soruları merkezinde ÅŸekillenecektir.
Henüz yorum yapılmamış.