Makale
Kolektif gerçeklik bağlamında köleleştirilmiş bireyde vicdanın kaybı
Kafka’nın “Metamorfoz/Dönüşüm ”deki Bay Samsa bir sabah kendisini bir böceÄŸe dönüşmüş olarak bulduÄŸunda babası, annesi ve kız kardeÅŸi dehÅŸet içinde kalmışlar, baÅŸlarda bir ailenin göstermesi gereken üzüntüyü derinden hissetmiÅŸler, endiÅŸeli günler geçirmiÅŸlerdir. Uzun sayılmayacak bir süre sonra annesi, babası ve kız kardeÅŸi Gregor Samsa’nın bu böcek halini kanıksamışlar, tek dertleri “bir böcek ile nasıl yaÅŸayabilecekleri” noktasında düğümlenmiÅŸtir.
Etrafı pislettiÄŸinden, boÅŸu boÅŸuna bir oda iÅŸgal ettiÄŸinden, yerli yersiz ortaya çıkışından, kaçırttığı hizmetçilerden ÅŸikâyet eder olmuÅŸlardır. Sevgi, merhamet, üzüntü ve keder yerini iÄŸrenmeye bırakmıştır. YaÅŸamına bir insan olarak baÅŸlayan Gregor Samsa nihayetinde bir böcek olarak ölmüştür. Bay Samsa’nın kalıntılarını hizmetçi kadın alelacele süpürüp herhangi bir süprüntü olarak dışarıya attığında bu küçük burjuva aile derin bir nefes almış, patronlarına mazeret notları göndererek sevgili oÄŸullarının ve biricik aÄŸabeyinin ölüm gününü bir kutlama gününe çevirmiÅŸlerdir.
Heidegger, vicdanı geleneksel olarak ahlaki temelleri olan “tanrının sesi” olarak emirler ve yasaklar bütünü olarak kolektif bir anlama atıf yapan tarifi eksik bulur. Vicdan, kolektif “yapma” ya da “yapmama” durumu deÄŸildir. Vicdan, bireysel olarak kolektif tutumdan bağımsız bir ÅŸeyi yapma ya da yapmama durumudur. Heidegger, vicdanın ancak “sorumluluk sahibi” olmakla açığa çıkabileceÄŸini söyler. Kolektif tutumların nihayetinde “köleleÅŸtirici” mahiyetine iÅŸaret ederek vicdanın çaÄŸrısını ne tanrıdan ne de toplumdan yükselmediÄŸini, sorumluluk sahibi insanın kendi içinden yükseldiÄŸini ifade eder. Kolektif gerçeklik doÄŸrultusunda hareket eden, tepki veren birey köledir ve kölenin bir vicdanı yoktur.
Heidegger’e göre bakarsak; Gregor Samsa’nın durumundaki vicdan kaybı, roller baÄŸlamında “kolektifleÅŸmiÅŸ bir gerçekliÄŸe” aykırılığın getirmiÅŸ olduÄŸu “kölevari bir hissizliktir”. Gregor Samsa’nın bir böceÄŸe dönüşmesinin kendisi bir trajedi deÄŸildir. Buradaki esas trajedi, sanayi toplumunun getirmiÅŸ olduÄŸu rollerden kopuÅŸtur. Kolektif gerçekliÄŸe aykırılığı en baÅŸta hisseden bizatihi Gregor Samsa’nın kendisidir. Bay Samsa için önemli olan, endiÅŸe duyulması gereken ÅŸey, olaÄŸanüstü bir durum olan bir böceÄŸe dönüşmek deÄŸil, iÅŸe geç kalmaktır. Gözü sürekli saattedir. Ä°ÅŸe gitmelidir. Bu dehÅŸetengiz durumda gözüne iliÅŸen detaylar dönüşmüş olduÄŸu hal ile ilgili detaylardan ziyade yaptığı iÅŸle alakalı detaylardır.
Babası ve annesi için biricik oÄŸulları artık bir çalışan deÄŸildir. Kız kardeÅŸi için de artık bir utanç vesilesidir. Ailenin bütün üyeleri bir çalışandır ve çalışmakta olduklarından geleceÄŸe ait planları vardır. Bu plan içinde bir böcek ile yaÅŸamak asla yoktur. Bu küçük burjuva ailesi için en büyük sorun hizmetçi bulamamaktır. Hizmetçiler Böcek Samsa’dan (artık bir Bay samsa’ deÄŸildir) korkup kaçmaktadırlar. DiÄŸer önemli sorun ise boÅŸ odaların kiraya verilmesi ile oluÅŸan gelir hesaplarında ortaya çıkmaktadır. Bay Samsa Durkheim’in “Organik Toplumunda” bir çalışandı ve çalışmasının karşılığında bir gelire sahipti. Bay Samsa reisi kendisi olmayan ailesi ile birlikte yaÅŸamasına raÄŸmen iÅŸgal etmiÅŸ olduÄŸu odanın ücretini zımni olarak ödemekteydi. Artık bir çalışan ve dolaysız olarak bir gelire sahip olmayan Böcek Samsa iÅŸgal etmiÅŸ olduÄŸu odanın bedelini ödeyemediÄŸi için bir gelir kaybının baÅŸ sorumlusu olarak tam bir iÅŸgalci ve düpedüz bir bozguncudur.
Durkheim, sanayi devrimi ile birlikte uzmanlaÅŸmanın arttığını, sermaye birikiminin büyük ölçeli akışkanlığı ile sanayinin bir “çaÄŸ” oluÅŸturacak ÅŸekilde büyük bir geliÅŸim gösterdiÄŸini ve bütün bu hareketlenme ile birlikte karmaşık bir iÅŸbölümünün oluÅŸtuÄŸunu tespit eder. Durkheim, toplumsal iÅŸbölümünün hem birbirlerinden bağımsız, hem de birbirleri ile olan karmaşık illiyetinin, geleneksel toplumları ayakta tutan mekanik dayanışmayı anlamsızlaÅŸtırarak artık organik dayanışmanın belirleyici konuma yükseldiÄŸini iddia ederek iÅŸbölümünü yaÅŸamsal bir iÅŸlev olarak görür. Durkheim’da iÅŸbölümü iÅŸlevselliÄŸinin yaÅŸamsal oluÅŸu; toplumu bireyler ile birlikte fakat bireyleri aÅŸan canlı bir organizma olarak görmesinden dolayıdır. Organik dayanışma, korporatif /kolektif bir dayanışma olup, organik dayanışmanın yaslandığı toplumsallıkta asıl olan toplumun bizatihi kendisidir.
Durkheim, birey ve toplum ayrımı üzerinden örgütlenmenin gerekliliğinden bahseder. Örgütlenmenin gerekliliği ise; bireyi toplumsala uymaya zorlamaktır. Bu bağlamda bireyi toplumsala uymaya zorlayacak örgütlenme baskısı ahlâki bir disiplindir. Durkheim, meslek ahlâkını, genel ahlâktan, toplumsal işbölümünün üretmiş olduğu yaptırım gücünü genel hukuktan ayırır. Meslek ahlâkı ve toplumsal işbölümü, genel ahlâkın yazılı olmayan ve yerleşik hukukun yazılı olan bağlayıcılığını ve yaptırım gücünü aşmaktadır. Çünkü toplumsal karşılığı bulunan ahlâkı ve meriyetteki hukuku oluşturan, belirleyen ve yerleştiren meslek ahlâkına dayalı toplumsal işbölümünün organik dayanışmasının kendisidir. Herhangi bir meslek erbabının işini savsaklaması, genel ahlâk ve genel toplum nezdinde affedilebilir bir disiplinsizlik olarak görülürken ve çoğu zamanda kamu bilinci bunu kayıtsızlıkla karşılarken, o meslek erbabı kendi meslek grubu içinde suçlu muamelesi görür.
Bu baÄŸlamda Bay Samsa’nın Böcek Samsa’ya dönüşmesi, kolektif gerçeklikten bir kaçış olarak affedilemez bir suç olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsallıklar hukuksuz olamayacağı için hukuku iÅŸleten otoritenin niteliÄŸi ve niceliÄŸi kolektif gerçeklik baÄŸlamında dolaysız olarak vicdanın kaybında meÅŸrulaÅŸtırıcı ve hatta vicdanın kaybını teÅŸvik edici önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bay Samsa’nın bir çalışan olarak ait olduÄŸu iÅŸletmenin sermayesi ile iÅŸ yapabilme yetisini koruyan, Samsa ailesinin geleceÄŸe ait planlar yapabilmesinin art alanında güçlü bir ÅŸekilde duran devlet /otorite vicdanı olması gereken yerden yani bireyden kendi uhdesinde almakla vicdanı kurumsallaÅŸtırarak öldürmüştür.
Siyasal bir anlam yüküne karşılık gelen yurttaÅŸ/vatandaÅŸ, siyasal bir özne olmasına karşın bu öznellik bir bireye karşılık gelmemektedir. Vicdan kaybının müsebbibi kolektif gerçekliÄŸi inÅŸa eden yahut inÅŸa edilmiÅŸ kolektif gerçekliÄŸi koruyan kollayan devlet/otorite vicdansızdır. Daha ileri bir merhale olarak “ötekisi” merkezinde kurgulanan toplumsal ve bireysel olarak seküler, kamu ve özel hukuk anlayışı olarak da laik olmak zorunda olan ulus-devlet siyasal örgütlenmesi, vicdanı metafizik kategoride algıladığı için sahih gerçeklikler baÄŸlamında açığa çıkan vicdanın sesini duyamaz.
Jean- Jacques Rousseau’nun çocukları, onun “toplum sözleÅŸmesi” kavramı ile çıkarların uzlaÅŸması için Fransa’yı ateÅŸe verdiklerinde esas patronun büyük burjuva olduÄŸunu Paris Komününde diri diri ateÅŸe verildiklerinde anlamışlardı ama vicdana sağır olan ulus-devletin siyasal bedenini oluÅŸturan yurttaÅŸlar çoktan burjuva ekonomi politiÄŸinin gönüllü köleleri olmuÅŸlardı. Daha önce Jakobenlerin devrimi koruma ve kollama noktasında ‘Genel Ä°radeyi/Milli Ä°radeyi” aşırı ÅŸiddet kullanarak kendi uhdelerinde temsil ediliyor olduÄŸu iddiası ile devrim kendi çocuklarını insafsızca yerken olduÄŸu gibi.
Devrim ile kamusal ve özel alanlardan kovulan din parantezindeki her türden metafizik çıktılar, yeni rejimle birlikte rasyonel bir kılığa bürünerek bu defa şeytanın ordusu olarak geri döndü. En başata ulus-devletin bizatihi kendisi iri bir metafizik kavram olarak kısa zamanda kendi kutsallarını üretti. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez Cumhuriyetin bölünmez bütünlüğü ilkesi, hain ve satılmış damgası ile kardeşlerini katleden Jakoben amentüsüdür.
Ulusun esenliÄŸi nam altında ihdas olunan her türden uygulamalara karşı oluÅŸan toplumsal muhalefet, “kamu vicdanı” hayaleti ile anında ölüme mahkûm edilmektedir. Ä°mparatorların, kralların, sultanların, meliklerin kendi bedenlerinde vücut bulan siyasallıkları nihayetinde kendi imkânları ile sınırlı idi. Askerleri profesyonel yani paralı askerlerdi. Ulus-devletin siyasal bedenini oluÅŸturduÄŸu iddia olunan yurttaÅŸ/vatandaÅŸ yurt savunması ile yükümlüdür ve ulus-devletin siyasal muktedirleri tarafından iÅŸaret olunan “ötekisini” vicdanı sızlamadan öldürmesi emredilmiÅŸtir. Kolektif gerçeklik içerisinde artık bireysel olarak neyin iyi ya da neyin kötü olduÄŸunu sormaz, ulusun selameti için aşın bir vazife duygusu ile hareket eder.
Tolstoy, Orduya katıldığında subaylardan birinin, yürüyüşte sırayı bozduÄŸu gerekçesiyle bir askeri dövdüğüne tanık oluÅŸunu anlatır. Tolstoy subaya şöyle der: “Kendin gibi bir insana bu ÅŸekilde davranmaktan utanmıyor musun? Hiç mi Ä°ncil okumadın?” Subay şöyle karşılık verir: “Peki sen, hiç mi Ordu Tüzüğü okumadın?” Bu olayı nakleden Julien Benda, “insanları maddi ÅŸeyleri elde etmeye yöneltenlerin adalet ve insafa ihtiyacı yoktur.” Diyor ve devam ediyor: “Avrupa’da… nüfuzlu ahlâkçılarının çoÄŸu, özellikle de Fransa’daki yazarlar, insanlığı Ä°ncili küçümsemeye ve Ordu Tüzüğünü okumaya çağırıyorlar.”
Çıkar temelli inşa edilen kolektif gerçeklikler ekonomi politiği ve dolaysız olarak reel politiği oluşturur. Reel politik; devletin/otoritenin kendisini ve kendisini var eden çıkar örüntülerinin oluşturduğu kolektif gerçekliklerin önceliklerinin ve tehdit algılarının temel gerçeklik olarak kabul edilmesidir. Zulmün tarifi ile zalimin kim olduğuna dair değer yargıları bu doğrultuda şekillenir.
Kolektif gerçekliğin reel politik eli ile sunmuş olduğu ikna vasıtaları görünüşte güçlü argümanlara sahiptir. Fakat gerçeklikleri ait oldukları ekosistemin bütünlüğünden kopartmış olduğu için sunmuş oldukları gerçeklik sahtedir ve süreç içinde patolojik çıktıları ile geleceği ifsat etmektedir. Güncelde açığa çıkan vicdan görüngüleri bu sahteliğin derin izlerini daha doğru bir ifade ile travmalarını taşımaktadır. Çevrecilerin ve hayvan severlerin insan türüne neredeyse düşman kesilmesi ve insana yapılan zulümlere kayıtsız kalması gibi. Zalimin tarifi ile zulmün neler olduğuna dair yargıları gömülü bulunan ideolojik ve toplumsal kolektif gerçeklikler bağlamında oluştukça vicdan aşikâr olacağı zemini ile birlikte bir kayıp yaşamaktadır ve vicdan çıktısı gibi görülen eylem ve söylemler toplumsal ya da toplumlararası çelişkiyi ve çatışmayı derinleştirmektedir.
Kolektif gerçeklik baÄŸlamında bir vicdan kaybı yaÅŸanıyorsa ve vicdanın neÅŸet ettiÄŸi kaynak, kolektif gerçekliÄŸin köleleÅŸtiremediÄŸi bireyse bu birey kimdir? Kolektif gerçekliklerin dayatmalarına karşın “kendi olabilmeyi baÅŸarabilen” özne bireydir. Kendi olabilmeyi baÅŸarabilme kavramı; seküler/laik/zalim anlayışın kamu ve özel alanlardan ÅŸiddet kullanarak çıkardığı “kul olabilme” yetisine iÅŸaret etmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.