Makale
Bir Ak Parti EleÅŸtirisi 4
Not: Yazının daha önceki bölümlerini okumak isterseniz, sırasıyla üzerlerine tıklayabilirsiniz.
2- Anahtar Kavramlar:
a) Vesayet Kavramı BaÄŸlamında ‘Popülizm ve Otoriterlik (OtoriterleÅŸme)
Türk siyasal yaÅŸamında ‘Vesayet-Popülizm-Otoriterlik’ kavramları oldukça sık kullanılır. Bu kavramların neyi anlattığı, neye karşılık geldiÄŸi ya da neleri iÅŸaretlediÄŸi sorusuna verilen cevaplar ya da anlamlandırmalar; kavramların içerdiÄŸi karmaşık siyasal örüntüler nedeniyle çeÅŸitlidir ve birbirleri ile girmiÅŸ oldukları iliÅŸkilerin yönü ve ÅŸiddetine göre farklı çıktılar ile yüklüdürler.
Sonda söylenecek olanı baÅŸta söyleyecek olursam; Vesayet-Popülizm-Otoriterlik kavramları, ‘örgütlü olmayan toplumları’ iÅŸaret etmektedir. Örgütlü olmayan toplumlardan kasıt; devletin yanında (devletin karşısında ya da devlete raÄŸmen deÄŸil) sivil alanın örgütlü olmamasıdır. Örgütlü olmayan toplumsallıklarda tek örgütlü güç, o toplumsallıklara vaziyet eden devletin bizatihi kendisidir.
Popülizm, Türk siyasal yaÅŸamını açıklayabilecek anahtar kavramlardan birisidir. Zira popülizm, sınıfsal bir aidiyete atıf yapmamaktadır. Popülizmde sınıf kavramı yoktur. Türkiye’nin bölünmüş toplumsallığı sınıfsal temelli bir bölünmüşlük durumu deÄŸildir. Türkiye’nin toplumsal bölünmüşlüğü sosyoekonomik olmayıp sosyopolitiktir. Yani siyasal görüş ayrılıklarının kümelenmeleri benzer toplumsallık yapıları ile kayıtlı olmayıp benzer toplumsallıklarda hem yatay hem de dikey bir bölünmüşlük durumu derinden yaÅŸanabilmektedir. Dolaysız olarak benzer toplumsal yapılardaki siyasal davranışlar ‘heterojen’ bir durum arz etmektedir ki; popülizm siyasal var oluÅŸunu tam da bu zemin üzerinde gerçekleÅŸtirebilmektedir.
Popülizmin temel çıktısı, farklı toplumsal kesimlerin siyasal bir sonuca yönelik yapmış oldukları ittifaklardır. Farklı toplumsal kesimlerin yapmış oldukları siyasal ittifaklar, hem ittifakın kendi mantığı içinde hem de ittifak içerisinde bulunan toplumsallıklar baÄŸlamında ‘homojen’ olmayan bir durumu serimlemektedir. Bu homojen olmayan durum, toplumsal hareketliliÄŸi (mobilizasyon) açıklamaktadır.
Türkiye’de toplumsal hareketlilik her zaman için dışsal bir karakter taşımıştır. Toplumsal kesimlerin kendi iç enerjilerini harekete geçirebilecek örgütlenme altyapı ve örgütlü davranma kültür ve becerilerinin olmayışı, toplumsal hareketlenmeleri dışsal bir itkiye muhtaç bırakmıştır. Bu dışsal itki; devletin örgütlü gücünü kullanma ve bu gücün mümkün kıldığı ve siyasal ittifaklardan doÄŸan ‘koruma, kollama ve kayırma’ yükümlülüklerini elde etme yönelimidir. Irgatlıktan küçük köylülüğe, küçük köylülükten büyük köylülüğe (tarımsal iÅŸletmecilik) köylülükten ÅŸehirleÅŸmeye, esnaf ve zanaatkârlıktan, büyük tüccar ve sanayiciliÄŸe, azgeliÅŸmiÅŸlikten geliÅŸmiÅŸliÄŸe, yerel siyasetten merkezi siyasete vb. ekonomik, sosyal ve siyasal hareketlilik, popülizmin temel çıktıları etrafında ÅŸekillenmektedir.
Popülizmin temel tanım ve özelliklerine deÄŸinmek, yukarıda kısa da olsa çözümlemeye çalıştığım Türkiye’deki toplumsal hareketliliÄŸi ve bu hareketlilikten doÄŸan ve onu geri besleyen ‘otoriterleÅŸme’yi ve ‘vesayet’ olgusunu da açıklayabilecektir.
1- Popülizm tek bir grubun ya da tek bir sınıfın baskın bir ideolojisi deÄŸildir. Farklı grup ve sınıfların ittifakı olarak ortaya çıkar. Daha çok elit bürokratik aydın grubu ile büyük sermayenin, üretici olmayan karakterli orta sınıf ve köylülerle yapmış olduÄŸu kitlesel siyasal ittifaklar olarak daima güncelliÄŸini korumaktadır. Bu özelliÄŸinden dolayı Popülizm, devlet aygıtının tercihi doÄŸrultusunda liberalizme, sosyalizme, milliyetçiliÄŸe ve muhafazakârlığa kolayca eklemlenebilmektedir. Türkiye’de özellikle ‘merkez sağın’ kitle desteÄŸine sahip olmasının art alanında yatan temel olgu popülizmdir. Demokrat Parti (DP) ile baÅŸlayan ‘kurumsal popülizm’ Adalet Partisi ile devam etmiÅŸ ve Adalet Partisi (AP) Türk siyasal yaÅŸamında kitle partisi olabilmenin temel ÅŸartlarını yerine getirebilmiÅŸ ender partilerden birisi olabilmiÅŸtir. Merkez sağın teorik ve pratik planda sermaye gruplarına olan yakınlığını meÅŸrulaÅŸtıran olgu popülizm olmuÅŸtur ve güncelde olmaya da devam etmektedir.
2- Popülizm iktidar yanlısı bir ittifak olabileceÄŸi gibi, siyasal temsil ve iktidar dışı kalmış unsurların ortak bir cephede buluÅŸmasına izin veren ortak bir ideolojiler kümelenmesine de karşılık gelebilmektedir. Türkiye’de yaÅŸanan ‘Gezi Parkı’ olaylarında gözlemleyebildiÄŸimiz bu durum, iktidara yönelmiÅŸ itiraz ve taleplerin art alanında, iktidar dışı kalmış unsurların ortak bir cephe dâhilinde iktidarı talep etme iradesini gün yüzüne çıkartmıştır. Bu baÄŸlamda popülizmi bir muhalefet yapma biçimi ve iktidara yürüme stratejisi olarak görmek yanlış olmayacaktır. Türkiye’deki kurumsal popülizmin yaratıcısı olan DP’nin kuruluÅŸu ve iktidara yürüyüşü aynı mantık dâhilinde gerçekleÅŸmiÅŸtir.
DP’nin ‘Yeter Söz Milletindir’ sloganında özetlenen popülist siyasal yaklaşımı, millet kavramsallaÅŸtırılmasına yüklenilen sosyolojik bir betimlemeden ziyade, siyasal baÄŸlamda ittifak kurulacak gizli öznelere yönelmiÅŸ güçlü göndermelerin bir tezahürüdür. KopmuÅŸ olduÄŸu CHP ana kütlesinden farklı bir siyasal programı olmamasına raÄŸmen DP, ekonomik kalkınma alanında ittifak kuracağı merkez dışı kalmış zinde güçleri etrafında toplayabilmiÅŸtir. CHP’nin devletçi bir anlayış dâhilinde ortaya koymuÅŸ olduÄŸu giriÅŸimciliÄŸi tabana yayma baÄŸlamındaki ‘kamu örnekliÄŸi’ politikaları sermaye birikimini saÄŸlayamamış ve kamudan yapılan sermaye transferlerinin dar bir elit grup içinde kalması nedeniyle, millet olarak formüle edilen merkez dışı kalmış potansiyel giriÅŸimciler DP saflarında siyasal aktörler haline dönüşmüşlerdir. DP’nin kamu yatırımlarını arttırması salt sermaye transferlerini saÄŸlayıcı bir politika deÄŸildi. DP’nin ekonomik faaliyetlerde devletin etkinliÄŸini arttırması Türk siyasal yaÅŸamının kadim ‘patronaj’ refleksinin de bir güncellemesidir.
3- Popülist akımlar ortak bir duygudaÅŸlığı yaratmak için ortak duyguların bir sentezini yapabilmektedirler. Her bir toplumsal kesimin kendisini bir ÅŸekilde içinde görebileceÄŸi eylem ve söylem birlikteliÄŸi popülist siyasal akımların hem varlığını hem de meÅŸruluÄŸunu saÄŸlayabilmektedir. Türk solunun ezici bir kitlesellik kazanamamasının art alanında yatan temel olgu, toplumsal ortak duygudaÅŸlığı bir türlü saÄŸlayamamasıdır. Türk sağı, Türk solunun bu ‘sekterci’ özelliÄŸinin aksine, sol söylemi farklı mecralarda geleneksel kolektivist bir mantık dâhilinde seslendirebilmiÅŸtir. Akdeniz karakterli Türk solunun, üretim tarafını fazlaca düşünmeden bölüşümü ön plana çıkarması, özellikle tarımsal karakterli üretici kesimi fazlasıyla rahatsız etmiÅŸtir. Türk solunun köylülük ideolojisi romantik bir pastoralizmden öteye geçememiÅŸ, Türk köylüsünün Osmanlı Devleti ile olan çeliÅŸik ve çatışık geçmiÅŸ kötü hatıraları, Türk solunun bölüşüme odaklı söylemini ile çakışmıştır. Bu çakışmanın temelini ise merkezi siyasal aygıtın ‘üretmeden tüketeme’ eylemleri oluÅŸturmuÅŸtur. DiÄŸer taraftan ise; Türkiye’de üretici kesim tarihsel olarak daima ‘patronaj’ bir yapıya alışık olagelmiÅŸtir. Türk popülizmin temelini patronaj iliÅŸki oluÅŸturmaktadır. ‘Toprak Ana’nın ‘Devlet Baba’sı bu patronaj iliÅŸkisinin bir özeti durumundadır. Merkez sağın önemli temsilcilerinden birisi olan Süleyman Demirel’in ‘benim çiftçim, beninim köylüm, benim esnafım, benim memurum’ derken esasında tarihsel patronaj iliÅŸkisinin güncelliÄŸine vurgu yapmaktaydı. Türk solu ise sadece Bülent Ecevit nezdinde bu patronaj iliÅŸkisinin bir güncellemesini yapabilmiÅŸtir.
4- Popülist siyasal akımlar örgütlülük halinin tam anlamıyla yerleÅŸmemiÅŸ olduÄŸu yerlerde karşılık bulmaktadır. Geleneksel yapıların çözülmesi ile birlikte ortaya çıkan sivil alanın kendisini ifade edebileceÄŸi vasıtaların yokluÄŸu ya da sivil alanın konjonktürel anlam kaybı, popülist siyasal akımları beslemektedir. Toplumsal hareketliliÄŸi saÄŸlayabilecek, belirli bir mantık dâhilinde bu hareketliliÄŸi saÄŸlıklı sonuçlara yönelik sevk ve idare edebilecek hukuki ve idari anlamda makro düzenlemelere sahip olamayan devlet yapıları popülist siyasal akımları beslemekte ve popülist temelli iktidar taleplerine muhatap olabilmektedirler. Bu duruma verilebilecek en çarpıcı örnek, Türkiye’nin yaÅŸamış olduÄŸu kitlesel iç göç olgusudur.
Türkiye’de yaÅŸanan iç göçü devlet aygıtı iyi yönetememiÅŸtir. Türkiye’de devlet toplumsal hareketliliÄŸinin arkasında kalmıştır. Türkiye’de yaÅŸanan iç göçün neden olduÄŸu devasa sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlar, iç göçünü yönetememiÅŸ devlet aygıtının bir eseridir. Çarpık kentleÅŸme olarak adlandırılan ‘gecekondulaÅŸma’ olgusu bunun en tipik örneÄŸidir. Hukuksuz bir barınmaya karşılık gelen ‘gecekondulaÅŸma’ olgusu, hukuksuzluÄŸunun yanında siyasal saiklerle ‘de facto’ bir duruma evrilmiÅŸtir. Demokratik sistemlerde siyasal temsili mümkün kılan olaÄŸan seçme ve seçilme olgusu, Türkiye’deki az geliÅŸmiÅŸ demokratik yaÅŸamda de facto algıda hukuksuzluÄŸu meÅŸrulaÅŸtıracak daha anlaşılır bir ifade ile hukuksuzluÄŸu tahkim edebilecek ‘oy avcılığı’ derecesine indirgenmiÅŸtir.
5- Popülist siyasal akımların zemin bulduÄŸu toplumlarda siyasal bunalımlar, tek örgütlü güç olan devletin kurumları aracılığı ile siyasal, sosyal ve ekonomik alanlara müdahil olması ile aşılabilmektedir. Devletin siyasal alana sürekli müdahale etme gerekliliÄŸi ve bu gerekliliÄŸi bir ‘ödev’ olarak görmesinin arka planında popülist politikaların ‘kime, neden ve ne kadar nimet ve külfet dağıttığının’ sorularından doÄŸan siyasal gerilim ve çatışmalar yatmaktadır. Bu durum ‘vesayet’ olgusuna iÅŸaret etmektedir.
Türkiye’deki ‘Kalkınma Modeli’ arayışları popülist politikalarla adeta yapışık bir görünüm arz etmektedir. Uygulanan ya da uygulanması düşünülen kalkınma modelleri, siyasal iktidarların ya da siyasal iktidara talip olan siyasal iradelerin toplumun hangi kesimleri ile ittifaka gireceÄŸini ve hangi kesimleri devre dışı bırakacağını belirlemektedir. Sermaye birikiminin temel sorun olduÄŸu Türkiye’deki toplumsal hareketliliÄŸin siyasal ittifaklara bağımlı bir görünüm arz etmesi ve bu bağımlılığın topyekûn toplumsal alanda yol açtığı derin çeliÅŸik ve çatışık durumlar, tek örgütlü güç olan devletin beka endiÅŸesi ile meÅŸrulaÅŸtırdığı ‘vesayet’ kurumunu sürekli dinamik tutmaktadır.
Türkiye’deki karizmatik liderlik anlayışı popülist siyasal anlayışın bir çıktısıdır. Kurumsallığın bulunmadığı bir ortamda siyasal partilerin kurumsal varlıklarından ziyade karizmatik lidere duyulan siyasal baÄŸlılık ‘lider vesayeti’ olgusunu yaratmıştır. Lider ile özdeÅŸleÅŸmiÅŸ bulunan siyasal partilerdeki demokratik eÄŸilimlerin adeta cezalandırılması kurumsal siyasetin geliÅŸmesinin önündeki en büyük engeldir. Popülist politikalar ile iktidara gelen ve iktidarını popülist politikalar ile sürdürebilen siyasal parti liderlerinin bu aÅŸamada ‘otoriterleÅŸmesi’ kaçınılmazdır. Parti içerisindeki otoriterleÅŸme durumu bu defa toplumsala dayatılma sürecine evrilmektedir. Ä°ktidar partilerinin iktidarları sonrasında ittifak yaptıkları toplumsal kesimleri yedeÄŸine alarak ittifak dışında kalmış kesimlere yönelik ‘siyasal yalıtma’ faaliyetleri, giderek otoriter bir hal almaktadır. Teorikte sivil alanı temsil etmesi gereken siyasal partilerin otortiterleÅŸmesi, esasında sivil alanın yokluÄŸuna iÅŸaret etmektedir.
DP’nin muhalefetteyken aşırı otoriter ve merkeziyetçi bularak kıyasıya eleÅŸtirdiÄŸi 1924 Anayasasını, iktidarında ‘milli irade’ kavramı ile temellendirerek tahkim etmiÅŸtir. DP siyasal gücünü ve varlığını ‘çoÄŸunlukçu’ bir yapıda devam ettirmeyi uygun görmüş, siyasal gücünü ‘çoÄŸulcu’ bir anlayış dâhilinde paylaÅŸmayı reddetmiÅŸtir. DP’nin bu siyasal öngörüsü giderek ‘milli iradeyi’ tek başına temsil ediyor noktasında kendisini tekel konumda hissetmesine neden olmuÅŸtur. Fakat ekonomik gidiÅŸat kötüleÅŸip kaynaklar azalmaya baÅŸlayınca DP’yi bir arada tutan ‘patronaj’ iliÅŸkisi de gevÅŸemeye baÅŸlamıştır. Patronaj iliÅŸkisi üzerine kurulu ittifaktan ilk önce aydınlar, arkasından büyük sermayenin çekilmesi ile birlikte DP’nin ittifak arayışı farklı toplumsal kesimlere doÄŸru kaymıştır. DP bu defa küçük köylülüğü destekleyerek sübvansiyonlar ile deÄŸer transferleri yapmıştır. Bu aÅŸamada küçük esnaf ve zanaatkâr da görünür bir hal almıştır. Bu durum güncelde farklı bir görünüm sergilememektedir. Akparti’nin iktidar süreci DP’nin iktidar süreci ile paralellik arz etmektedir.
Akparti’nin birinci iktidarı döneminde sivil toplumcu dili çok yüksek olmasına raÄŸmen ikinci iktidar döneminden baÅŸlayarak bu sivil toplumcu dili azaltmaya baÅŸladığı gözlemlenmektedir. Akparti’nin Türkiye’nin bölünmüş bir toplum olduÄŸu gerçeÄŸinden yola çıkarak oluÅŸturmuÅŸ olduÄŸu siyasal dili ve bu dilin özeti konumundaki ‘Millet Ä°radesi’ vurgusu; Türk Siyasal Kültürünün tarihsel çeliÅŸki ve çatışma öbekleÅŸmesinin bir tezahürüdür. KiÅŸiselliÄŸin ve bu kiÅŸisellik etrafında kümelenen iktidar talebinin ana belirleyici faktör olduÄŸu ikbal arayışı ve iktidarı durumunda beka endiÅŸeleri, egemenlik ve onun billurlaÅŸtığı devleti önceleyen bir yönelim halini almaktadır. Akparti’nin muhafazakâr bir yönelim içerisine girmiÅŸ olması; “yönetim hakkı” hususundaki kadim Türk siyasal kültürünün egemenlik olgusunun güçlü bir izdüşümüdür.
Türk muhafazakâr geleneÄŸinin “devleti ile birlikte var olma” siyasal temasının dayandığı meÅŸrulaÅŸtırıcı söylemi “Milli Ä°rade”’dir. Milli irade kavramsallaÅŸtırmasının adeta bir “fetiÅŸizm” haline getirildiÄŸi bu anlayışta, milli iradenin iÅŸaret etmiÅŸ olduÄŸu geniÅŸ yığınlar aslında siyasal bir özne olarak görülmemektedir. Milli irade kavramsallaÅŸtırması, Türk siyasal kültürünün kadim anlayışı olan “dirlik ve düzen” fikrinin, Türk demokratik yaÅŸamına uyarlanmış meÅŸrulaÅŸtırıcı bir güncellenmesinden ibarettir. Dirlik ve düzen fikri; egemenliÄŸi kullanan ve “devlet aklı” olarak “aÅŸkınlaÅŸtırılan” yönetsel aygıtın eylemlerinin, külfetin yüklendiÄŸi yönetilenlerden bağımsız olması gerektiÄŸi anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayışta yönetsel aygıt, eylemlerinde yönettiklerinden bağımsız hareket etmektedir.
Akparti’nin bölünmüş toplumsallıklar üzerinden geliÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu siyasal dilinin ana temasını Türkiye’nin hükümferma bir mahiyet arz eden siyasal ve toplumsal geçmiÅŸi oluÅŸturmaktadır. Akparti’nin mevcut siyasal dili Türkiye’deki bütün sivil toplum vari yapıların varlık nedenlerini derin bir meÅŸruiyet krizine sokmuÅŸ, bu unsurları devlete eklemlemiÅŸtir. Bu meÅŸruiyet krizi neticesinde Türk sivil toplumunun önemli temsilcileri olan cemaatler adeta devletleÅŸtirilmiÅŸlerdir.
Henüz yorum yapılmamış.