Sosyal Medya

Makale

Sonbaharı Anlamamak, Sonbahara Direnmek

Ömründe ilk defa sonbaharı yaşayan birisi için her şey, mutlak ölümün kıyısında gözü arkada bir ayak sürümesidir. İlkbahar fikri olmayan birisinin eline bir balta verirseniz, fikrince öleyazan ağaçları acımadan kökünden kesmekte bir beis görmeyecektir.

 

Sonbahar bir daha dirilmek üzere ölmeye hazırlıktır. Tabiatın inzivaya çekilme başlangıcı da diyebilirsiniz. Süslerinden arınmış, verebileceğini vermiş, yüklerinden kurtulmuş bir gönül hoşnutluğu ile özünü muhafaza ederek tekrar dirilmek üzere ölebilmeyi bilmek ne muhteşem bir nimettir.

 

Tabiat fıtratı gereği bu bilebilme bilgisine sahip. Aciz ve cahil olan insan ise bu bilebilmeyi ancak Rabbi ile irtibat halinde kalarak öğrenebilir. Vahyin kayıtladığı zalimler, sonbaharı mutlak bir ölümün kıyısı olarak görenlerdir. Muktedirler, güç ve iktidarlarının zayıfladığı sonbaharlarında zalimleşerek ilkbahar ve yazlarına geri dönmek için akla hayale gelmedik zulümlerini sergilerler. Ama önleri kıştır; ilkbaharı ve yazı göremeyeceklerdir.

 

Ä°bni Haldun siyasal organizasyon olan devletleri insana benzetir. DoÄŸarlar, büyürler ve ölürler.  Devletlerin ölebilmesi büyük bir nimettir. Zira Ä°bni Haldun devletleÅŸmeyi, “çürümenin” baÅŸlangıcı olarak görür. Devletlerdeki çürüme, tabiattaki çürümenin doÄŸallığını yansıtmaz. Dayanılmaz bir eza, çekilmez bir cefadır devletlerdeki çürümenin zirvesi. Sonsuz çöllerden, uçsuz bucaksız bozkırlardan, kayıp, gizli, gizemli ormanlardan, sarp kayalıklardan akıp gelen ‘asabiyetin’ siyaset bilmeyen “saf erdemi”, bir “belediye görevlisi” gibi tarihsel temizliÄŸini yaparak çürümüş siyasal bedenleri ait olduÄŸu yere, tarihe gömerler.  

 

Özünü muhafaza ederek tekrar dirilebilme yeteneÄŸine sahip olan devletler deÄŸil toplumlardır. Toplumsal devamlılık, yeni devlet organizasyonlarının kozasıdır. Devlet organizasyonu toplumsal olan ile bağını zayıflattıkça, halk ile mesafesini arttırdıkça “hak”  olan ile de bağını zayıflatır, “Hakk” ile mesafesini arttırır. Neticede sonbaharında, sonbaharına direnerek dayanılmaz bir eza ve cefanın kaynağı olurlar.

 

Güncelde İslam Dünyası mutlak bir ölümün kıyısında ilkbahar ümidini yitirmiş gibi görülüyor. İslam Dünyası bütün güzelliği ile ilkbaharını, bütün bereketi ile yazını yaşayacaktır. Zira toplumsallık ayaktadır. Her bir ümide bağrını açan, kalbini ve canını veren İslam toplumu özünü muhafaza etmektedir.

 

Sorun; devletin ölmezliği fikrine kapılarak, devleti toplumun önüne koymaktır. Devlet aklının tarihsel hafızasında kendi iktidar alanını ilgilendiren yönetsel algı kümeleri vardır. Toplumsallığın tarihsel hafızasında ise devamlılık fikrinin fıtri izdüşümleri mevcuttur. İktidar alanı ne kadar çatışmaya ve itilafa meyyal ise toplumsal alan bir o kadar ünsiyete ve ittifaka meyyaldir.

 

Devletlerin dost ve düşman tarifi ile toplumsallıkların dost ve düşman tarifi, birbirleri ile sıkça çelişmiş olduğu tarihsel bir gerçekliktir. Devlet-toplum ve toplumlararası çatışmalarının toplumsal ve toplumlararası alanda açmış olduğu kapanmaz yaraların travmaları, koyu gölgeleri ile güncelde canlılığını sürdürmektedir.

 

Kardeşini, akrabasını, ahbabını, komşusunu kerih gösteren ve neticede kanını helal sayabilecek aşamaya kadar götürebilen bir iktidar kurgusu karşısında toplumsal olana göz kulak olmak, kanaatimce Müslüman zihnin görevleri arasında baş sıralara yerleşmelidir.

 

Sonbahar, ümidini kaybetmiş olanlar için mutlak ölümün kıyısında gözü arkada bir ayak sürümesidir. Ümidini kaybetmemiş olanlar için ise; tekrar dirilebilmek için ölebilmeyi bilmektir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.