Makale
Titrek Mum Işığından Yayılan Umut ve Muştu
AÄŸabey durum ÅŸu; dünyayı aydınlattığını iddia eden demokratik laik, liberal seküler anlayışın karanlığına ışık tutuyoruz. Işıltılı meydanlardan, varsıl bulvarlarından, zafer anıtlarından, devasa gökdelenlerinden, kibir ile uçuÅŸan uçaklarından, haset ile yüzen gemilerden, dehÅŸet dengelerinden köpürttükleri histerik neÅŸelerine, aÄŸdalı barış nutuklarına, gömülü bulundukları konfor bataklığına titrek bir mum ışığı tutuyoruz. Aslında rüya zannettiklerinin köle kâbusları olduÄŸunu, aydınlık zannettikleri hayatlarının ise kör karanlıklar olduÄŸunu anlamalarına yetiyor bu.
Hele ÅŸu küçük kardeÅŸimizin göz hizasında kaldırdığı titrek mumun ışığı var ya AÄŸabey; hayatın anlam ve önemini, hep kaygılı, hep usanmış, hep tatminsiz ruhlara bir kamçı darbesi gibi öylesine aÅŸikâr ediyor ki; ebterleri, ÅŸeytan kulelerinde tir tir titretirken sahte üzüntüler icat etmekten yorulmuÅŸlara, içten, hesapsız ve gerçekten aÄŸlayabilmeyi bahÅŸediyor.
Artık üzülmeyecek, artık kahırlanmayacak, artık, endiÅŸelenmeyecek ve artık aÄŸlamayacaksınız vaadi ile devrim meÅŸalelerini yakanlar, bu devrim meÅŸaleleri altında istikbale koÅŸan kalabalıklara, aÄŸlamayı unuttukları hastaneler, hapishaneler ve tımarhaneler hediye etti AÄŸabey. Bizden uzak olsun bunlar dedik. Biz hesapsız ve içten aÄŸlayabilmek, hesapsız ve içten gülebilmek için hep aynı yaÅŸta kalmayı tercih ettik.
Göz hizasında büyük bir neÅŸe ve azim bir ciddiyet ile mum tutan bu küçük kardeÅŸimiz yüz yıldır hep aynı yaşında. Bu derme çatma ama ÅŸerefli mekânımızda her gördüÄŸün yiÄŸitler de yüz yıldır hep aynı yaÅŸtalar. Hanzala dolgun ve taÅŸkın neÅŸesiyle yüzünü döndüÄŸünde yaÅŸ almaya baÅŸlayacağız. Ebter ÅŸeytanlar, bizim hep aynı yaÅŸta kalmamızdan ölesiye korkuyorlar AÄŸabey. Zalimlerin anlayamadıkları çok ÅŸey var AÄŸabey. Sahte aydınlıkların silikleÅŸtirdiÄŸi kalabalıkların ise anlamaya baÅŸladıkları çoÄŸu ÅŸeyin aksine.
Bu titrek mum ışıklarımızın aydınlığı, makyajlanmış hayatların üstüne düÅŸtükçe, duvarlarındaki gölgelerin kendilerine ait olmadıklarını anlıyorlar artık. Ä°çlerine çöreklenmiÅŸ korku yılanlarının, beyinlerini sünger gibi emen yaÅŸam koçlarının çatal dillerini, parlak boynuzlarını titrek mum ışığı aydınlığında görebiliyorlar artık.
Sorarım AÄŸabey, biz hep aynı yaÅŸta kalmasaydık, hep aynı yaÅŸta ölüp hep aynı yaÅŸta dirilmeseydik, kör edici aydınlık iddialarına karşı, titrek bir mum ışığı ile kim karşı çıkacaktı?
Sorarım AÄŸabey, bir bombanın patlama anındaki ölümcül aydınlığına, hep aynı yaÅŸta kalmasaydık nasıl gülebilirdik? Bize esir ÅŸehrin insanları diye çok acıdılar. Ölümü kutsayan ruh hastaları dediler. Sorarım AÄŸabey, ÅŸu derme çatma mekânımızda pür neÅŸe, endiÅŸesiz ve pür cesaretle oturuyor olmamızın nedeni, hep aynı yaÅŸta kalmış olmaktan baÅŸka nedir?
AÄŸabey biz alabildiÄŸine özgürüz. Kendilerine en basitinden bir soru sorulduÄŸunda dahi, vereceÄŸi cevap nedeniyle başının belaya girebileceÄŸi korkusu çekenler, sanal prangalarını görmezden gelenler, kendilerini özgür sayıyorlar. Ama artık deÄŸiÅŸiyor her ÅŸey. Titrek mum ışığımızın aydınlığı ruhları sarıyor. Duvarlara düÅŸen gölgeleri sorguluyorlar; bu benim elim mi, bu benim başım mı ve bu ben, ben miyim? Işık açısı ayarlanmış yalancı aynaları bırakıyorlar tek tek.
Biz özgürüz AÄŸabey. Bize üzülmeyi bırakın. Müsaadenle AÄŸabey. Küçük bir kardeÅŸimiz, bizzat katılmış olduÄŸu cenk hikâyelerini anlatacak. Kaçırmamam gerek. Bu günkü anlatacağı cenk, Hayber’in Fethi.
Henüz yorum yapılmamış.