Sosyal Medya

Makale

Osmanlı Türkçesini İstemek, Esasında Neyi İstemektir?

‘Osmanlı Türkçesi tartışmaları’, tüketeceÄŸimiz ve nihayetinde hiçbir sonucun çıkmayacağı tartışmalar serisinden biri. Tartışmalar tüketime yönelik olunca hayırlı bir sonucun çıkmaması da doÄŸal. Hayırlı sonuçtan kastım doÄŸruyu bulmak deÄŸil. Zira doÄŸruların çokluÄŸu toplumsal yaÅŸamın bir gereÄŸi ve gerçeÄŸi…

Hayırlı sonuçtan kastım; tartışmanın adabı ile alakalı. Türkiye’nin bölünmüÅŸ toplumsallığı üzerinden adeta alevlendirilen kısır tartışmalar bir sonuca matuf deÄŸil, aksine çatışmaya ve bu çatışma üzerinden ‘alan kazanmaya’ yönelik bir araçsallığa sahipler. Alan kazanıma yönelik tartışmalar doÄŸası gereÄŸi siyasal bir arka plana sahiptirler. Siyasal arka plandan hareketle ortaya konulan tartışmalar, tartışılan konuyu odak alarak yapılan tartışmalar olmaktan uzaktır. Tartışmaların bir adabının bulunmayışının ana nedeni de tam bu noktada ortaya çıkmamaktadır; popüler kültür vasıtalarıyla vülgarize edilerek ciddi ve ilmi bir zemine sahip olamama durumundur bu.

Osmanlı Türkçesi tartışmaları da bu neviden bir tartışma zemini oluÅŸturdu. Herkes her ÅŸeyi konuÅŸtu ama asıl konuÅŸulması gereken ÅŸeyler konuÅŸulmadı. ‘Dil’, ‘yazı’, ‘düÅŸünce’, ‘zihniyet’, ‘dil-din iliÅŸkileri’, ‘dil-toplum iliÅŸkileri’, ‘dil-toplumlar arası iliÅŸkiler’, ‘dil-siyaset iliÅŸkileri’, ‘dil-medeniyet iliÅŸkileri’, ‘dil-yazı-iktidar iliÅŸkileri’ vb. uzayıp giden konular tartışılmayı bekleyen ana baÅŸlıklar.

Mevcut tartışmaları olması gereken odağına yerleÅŸtirerek kısa bir deÄŸerlendirme yapacak olur isek mevcut tartışmaların esas niyeti ortaya çıkacaktır. Buradaki esas niyetin ortaya çıkarılmasından kasıt; siyasal arka planın niyetlerine yapılacak olan göndermelerdir.

Dil, düÅŸüncelerin ses dalgaları ile sembolize edilmesidir. Yazı ise bir dilin görsel sembollerle ifadesidir. Dil canlı bir süreçtir; sürekli öÄŸrenilir ve aktarılır, toplumsal olanda yaÅŸar, farklı toplumsallık temasları ile zenginleÅŸir, deÄŸiÅŸime uÄŸrar alır ve verir. Dilin zenginleÅŸmesi esasında düÅŸüncenin zenginleÅŸmesidir. Bir dilin hangi sembollerle yazıya geçirileceÄŸi birincil bir önem arz etmez. Dilin hangi sembollerle yazıya geçirileceÄŸinin önemi siyasal olana aittir. Yazı, düÅŸüncelerin sembolize edildiÄŸi birikimlerdir; devredilmesi, çoÄŸaltılması ve yaygınlaÅŸtırılması kolaydır. Ä°ktidarların yazı üzerindeki hükümranlık iddialarının art alanında düÅŸünsel evreni ihata ederek ona hükmetme refleksi yatar.

Yazı düÅŸüncelerin yansıdığı görsel semboller olmasının yanında düÅŸünceyi dolaysız olarak sözü denetleyecek vasıtalar olarak da karşımıza çıkar. Dil ve yazı, yönetsel aygıtın en çok denetlediÄŸi ve üzerinde söz sahibi olmak istediÄŸi bir alandır.

Osmanlı Devleti kozmopolitan bir imparatorluktu. Kozmopolitanizm; hükmedilen bütün unsurların üzerinde koruyucu ve kollayıcı bir ÅŸemsiye vazifesi ifa etmektir. Kozmopolitan gücün hükümranlık iddiası, vazedilen toplumsallıkları koruma ve kollama becerisi ile doÄŸru orantılıdır. Kozmopolitan bir güç olan Osmanlı Devleti, kendisini oluÅŸturan bütün unsurların üzerinde, bu unsurların baskın kültür ve ideolojilerinden bağımsız bir yönetsel aygıt geliÅŸtirmiÅŸ, dolaysız olarak Osmanlı devlet aygıtı siyaseti kendi merkezi içinde bırakmıştır. Osmanlı devlet aygıtının hemen her ÅŸeyden bağımsız oluÅŸu onu üst bir kültür oluÅŸturma zorunluluÄŸuna itmiÅŸtir. Arapça ve Farsça terkipler ile oluÅŸturulmuÅŸ olan Osmanlı Türkçesi, hem bürokrasi dilini hem de üst ve yüksek bir kültüre karşılık gelen resmi bir kültür inÅŸasını mümkün kılmıştır.

Halk Türkçesinin oluÅŸturmuÅŸ olduÄŸu üretimler ÅŸifahidir. Åžifahi olarak aktarılır ve duraÄŸan bir toplumsallık nedeniyle fazlaca bir deÄŸiÅŸme de uÄŸramaz. Buna karşılık, yazılı Osmanlı Türkçesi epeyce deÄŸiÅŸime uÄŸramıştır. Kendi gelenek ve ritüeli çerçevesinde oluÅŸturulan Osmanlı yönetici sınıfı, eÅŸitlerin rekabeti olarak görebileceÄŸimiz merkezi siyasal çatışmalarında dili ve bilgiyi üretmek zorundaydı. Zira dayanmak zorunda oldukları padiÅŸah nezdinde bir farkındalık meydana getirmek için mensup oldukları üst kültüre bir sıçrama yaptırmak zorunluydu. Osmanlı Türkçesinin tabiri caiz ise ‘aÄŸdalı’ bir hale getirilmesinde, dilin devlet diline dönüÅŸtürülmesi, yazının ise devletin somutlaÅŸtığı bürokrasinin temel ayırt edici özelliÄŸine kavuÅŸturulması iradesi etkili olmuÅŸtur.

Osmanlı Devlet aygıtının üst bir kültür oluÅŸturarak bu kültür sayesinde yönetilenleri siyasal olarak yalıtma iradesi süreç içerisinde sivil alanı da etkilemiÅŸtir. Osmanlı Devletinin yönetici sınıfı kapıkuluydu ve padiÅŸahın iktidarına ortak olabilecek Avrupai tarzda aristokrat bir sınıfı bulunmuyordu. Tanzimat döneminde bürokrasi, padiÅŸahın iktidar tekeline ortak olabileceÄŸi fikrini keÅŸfetmiÅŸtir. Avrupa ile temasları sık ve derinlikli olan bürokrasi ve bürokrasi etrafında kümelenen yeni ekonomik örüntüler bu defa saray haricinde üst bir kültür meydana getirmiÅŸlerdir. Önemli bir örnek olarak; yüksek ve inÅŸa edilmiÅŸ bir dile karşılık gelen Servet-i Fünun edebiyatı, Osmanlı Klasik Döneminin sonlarında doÄŸmuÅŸ bulunan Çelebiler ile baÅŸlayan Tanzimat Dönemi ile kısmen sivilleÅŸen ‘entelektüalizm’ olgusunu betimlemektedir. Üst bir dilin inÅŸası, bu defa yükselmek isteyen zümrelerin bir aracı haline gelmiÅŸtir. Kaldı ki bu üst sınıf Fransızca ile kendi aralarında Latin alfabesini çoktan kullanmaya baÅŸlamışlardı.

Daha çok dil ve iktidar iliÅŸkisini çözümlediÄŸim bu kısa giriÅŸten sonra, mevcut Osmanlı Türkçesi tartışmalarının ana eksenini oluÅŸturan temel iki iddiayı çözümlemek faydalı olacaktır kanaatindeyim.

Birinci Ä°ddia: Osmanlı Türkçesi bir medeniyetin sembolüdür.

Medeniyet kavramsallaÅŸtırması modern olana aittir. Medeniyet kavramsallaÅŸtırması, Batı’nın HıristiyanlaÅŸtıramadığı dünyaya bu defa seküler bir ifadenin eÅŸlik etmiÅŸ olduÄŸu medenileÅŸtirme araçsallığı ile hükmetme iradesinin bir aksi sedası olarak literatürümüze girmiÅŸtir. Medeniyet kavramsallaÅŸtırmasının neyi ifade ettiÄŸi, neyi ve nasıl açıkladığı muÄŸlaktır.

Kavram, insani oluÅŸların tabii bir akışkanlığını ifade ediyorsa bu ifadenin içerisinde Batı da olmalıdır. Zira Osmanlı Devleti aynı zamanda bir Avrupa devletidir. Medeniyet kavramsallaÅŸtırması seküler bir zihnin karşısında vahyi ve fıtri bir zihni ifade ediyorsa bu zihnin berrak izdüÅŸümlerini toplumsalda bulmak oldukça kolay olmakla birlikte bu toplumsallığa eÅŸlik etmek zorunda olan siyasal aygıtta bu izdüÅŸümleri tüm berraklığı ile bulmak oldukça zordur. Zira medeniyet iddiası siyasal aygıtları ile birlikte anılmak zorundadır.

Medeniyet iddiası sivil alanın geniÅŸliÄŸine, etkinliÄŸine ve siyasal olanı belirlemedeki yetkinliÄŸine bir atıf içeriyorsa; Türk siyasal kültüründe devletin her ÅŸeyin üzerinde ayrık ve aÅŸkınsal bir özne olduÄŸu temel bir olgudur. Osmanlı toplumunda hayatın olaÄŸan akışı içerisinde siyaset bulunmuyordu. Kaldı ki Osmanlı devlet aklı, vazetmiÅŸ olduÄŸu toplumsallıkları hem yatay ve hem de dikey olarak yalıtmıştır. Yatay yalıtılmışlık; farklı unsurların biri birleri ile olan iliÅŸkilerinin alt seviyeye çekilmesidir. Dikey yalıtılmışlık ise; kendisini oluÅŸturan bütün unsurların siyasal aygıta sızma giriÅŸimlerinin önlenmesidir.

Osmanlı Devletinde temsiliyet; toplumsalı oluÅŸturan unsurların kendi aralarından seçmiÅŸ oldukları temsilcileri vasıtasıyla siyasal iktidar ile teması esasına dayanmaktaydı. Bu temsiliyet sadece dinsel cemaatlerle sınırlı deÄŸildi, mesleki ve meÅŸrebi bütün birliktelikler bu temsiliyet mekanizmanın içerisindeydi. Osmanlı toplumsallığı total bir kamusal alanda kendini ifade etmiyordu. Parçalı kamusallık ve bu kamusallığın oluÅŸturduÄŸu farklı ve zengin varoluÅŸlar, medeniyet iddialarına eÅŸlik etmek zorunda olan total bir varoluÅŸ farkındalığını malül hale getirmektedir.

Osmanlı Devletinde tutarlı toplumsallık, siyasal olandan ayrı durma ile açıklanabilir. Temel yaÅŸam alanı olan mahalle, siyasal olan ile sınırdır fakat kendisine siyasal olanın barınmadığı bir dünya kurmuÅŸtur. Mekânsal olarak sınıfsal katmanlar bir aradadır. Hayat, anıtsal kamusal yapılarda, cadde ve meydanlarda deÄŸil, mahallelerde ve mahallenin sokaklarında akmakta ve anlamını buralarda bulmaktadır. Bireysele ait sırların dahi sosyalleÅŸtiÄŸi mahalle cami ya da sokak mescitlerinde, hemen sınırlarındaki siyasal merkezlerden daha büyük dünyalar kurulmuÅŸ ve devredilmiÅŸtir.

Medeniyet bir düÅŸünce evreni meydana getirmek için bir dil birliÄŸine yapılmış bir atıf ise; Osmanlı Devletinin hüküm sürdüÄŸü geniÅŸ coÄŸrafyalarda Osmanlı Türkçesi kullanılmamıştır. Osmanlı Türkçesi idari bir dildi ve kullanımı yönetsel aygıt ile sınırlıydı. Türkçe konuÅŸulan bölgelerdeki Türkçe ile yönetsel Türkçe farklıydı. DiÄŸer taraftan Osmanlı Türkçesi Latince gibi bir bilim dili olmaktan da uzaktır. Kaldı ki Osmanlı Türkçesinin bir bilim dili olma iddiası da yoktu. Bilim dili Arapçaydı ve Arapça konuÅŸmak, Arapça eserler üretmek Osmanlı Devletinde ilmiye sınıfına aitti.   

İkinci İddia: Harf Devrimi ile birlikte toplum bir gecede cahil bırakılmıştır.

Harf devrimi salt Cumhuriyet kadrolarının bir keÅŸfi deÄŸildir. Türkçenin Latin alfabesi ile yazılıp okunmasının tarihselliÄŸi 19. Yüzyılın ortalarına kadar gitmektedir. DiÄŸer taraftan Batı ile temasların sıklaÅŸması ile birlikte Osmanlıda yazı hem Arap hem de Latin harfleri ile yazılır ve okunur olmuÅŸtur. Osmanlı milletler sistemi içerisinde bulunan gayrimüslim tebaanın çoÄŸu zaten Latin harfleri ile okuyup yazıyorlardı. Kısaca Osmanlı Devleti Latin harflerine yabancı deÄŸildi.

Cumhuriyet kadrolarının Harf Devrimi ile birlikte alfabeyi radikal bir biçimde deÄŸiÅŸtirmesinin esas maksadı, yukarıda izaha çalıştığım düÅŸünce, dil ve yazı ile siyasal iktidar iliÅŸkisinin güçlü bir yansımasıdır. Türkiye Cumhuriyetini kuran siyasal kadrolar, uzun bir yüzyılını savunma ve savrulma ile geçirmiÅŸ, bitap düÅŸmüÅŸ bir halktan yenilik vaadi ile siyasal bir meÅŸruluk devÅŸirmeye çalışmışlardır. Cumhuriyet kadrolarının radikal Batıcı yönelimleri, içkin ve öze ait bir yönelim deÄŸildi. Siyaseti tekelleÅŸtirmek için bu yönelimi bir tür meÅŸruiyet aracı gibi kullanıyorlardı. Bu meÅŸruiyet aracı aynı zamanda millet denilen unsuru da yönetsel mekanizmanın haricinde tutmaktaydı.

Osmanlı Devletinin uzun bir yüzyıl süren savrulmasının neden ve sonuçlarının açıklaması üzerine oturtulan bu meÅŸruiyet aracı, milletin neden kamusal alanlardan uzak tutulduÄŸunun da bir açıklaması mesabesindeydi. Millet genel ahvali anlamaktan acizdi ve genel ahvali hakkıyla anlayan sadece devlet aklı idi. Artık sığınılan bu vatan parçasının bölünmemesi ve kaybedilmemesi gerekiyordu. Osmanlı Türkçesi demek; kitaplarda, gazetelerde, dergi ve risalelerde kayıtlı bulunan eski siyasal çatışmaların yeniden yaÅŸanması demekti. Siyaset tekelleÅŸtirilmeydi ve toplumsal hafıza yazı aracılığı ile silinmeliydi.

Türkçenin Latin harfleri ile yazılıp okunması mecburiyeti, okuma ve yazma bilen dar bir toplum kesimini okuryazarlık açısından bir gecede cahil bırakmış olduÄŸu bir gerçektir. Okuryazar olmayan oldukça geniÅŸ bir kesim için ise durum deÄŸiÅŸmemiÅŸtir. Osmanlı Devletine okuryazarlık olgusu oldukça geç ulaÅŸmıştır. Batı karşısında zaaf içerisine düÅŸen Osmanlı Devletinin ıslahat ve modernleÅŸme çabalarının bir ürünü olan örgün ve yaygın eÄŸitim faaliyetleri Osmanlı Devletinin yönetsel aygıtı haricindeki unsurlarına okuryazar olma ayrıcalığını bahÅŸetmiÅŸtir. Okuryazarlığın neticesinde siyasal ve toplumsal olaylara olan ilgi artmıştır.

Osmanlı Devletinin son zamanlarındaki muhtelif okuma yazma seferberlikleri okuryazarlığı yeterince geliÅŸtirememiÅŸtir. Kaldı ki Osmanlıdaki basın ve yayın faaliyetlerinin geçmiÅŸi de oldukça yenidir. Ä°lk sivil gazete ancak 1860 yılında yayın hayatına atılabilmiÅŸtir. Daha eski gazeteler yabancı unsurlara aitti ve daha çok ticari haberleÅŸmeyi saÄŸlamak maksadı ile yayınlanıyorlardı. Osmanlı Devletinde basın ve yayın faaliyetleri siyasal mücadelenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Åžiddetli siyasal çatışmalar iktidarı etkilemek yönünde cereyan ediyordu ve içlerinde meslekten gazeteciler bulunmuyordu. Gündüz memur gece muharrir olan kadrolar, devlet katındaki iktidar kavgalarını toplumsala yansıtıyorlardı. Bu bir tür meÅŸruluk arayışıydı ama neticede toplumu bölüyordu.

Devleti kurtarma ana fikrine sahip siyasal hareketlerinin yönünü ve tarzını belirleyen “Ä°slamcılık, Batıcılık ve Milliyetçilik/Türkçülük” fikri akımları, merkezi siyasal aygıtı içinde vuku bulan mevcut çeliÅŸki ve çatışmaları “çevreye” doÄŸru yönlendirmiÅŸti. Tartışmaya katılan “okumuÅŸ yazmış” çevre unsurlarının marifeti ile belirli bir derinlik kazanan siyasal çatışma, siyasal alanda çevrenin temsil edilmesine matuf olmaktan çok, siyasal aygıtı ele geçirme eylemlerine meÅŸruluk kazandıran bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu baÄŸlamda Türkiye’nin bölünmüÅŸ toplumsallığının ana nedeni;  “merkezi siyasetin” eylemleridir. Siyasete dâhil edilmeyen “çevre” üzerinden yapılan siyasal varlık meÅŸrulaÅŸtırmaları, Türkiye toplumunu hem yatay hem de dikey olarak bölmüÅŸtür. Yatay bölünmüÅŸlük; aynı sosyal, kültürel ve ekonomik benzerlikler taşıyan unsurlar arasındaki siyasala ve ekonomik deÄŸiÅŸimlere yönelik farklılaÅŸtırmalardır. Türkiye’nin toplumsal yapı içerisindeki çeliÅŸki ve çatışmaları, sosyal ve kültürel bir alt yapıya sahip deÄŸildir.

Türkiye’nin modernleÅŸme çabalarının çevreye doÄŸru geniÅŸlemesi demek, deÄŸiÅŸimin ve dönüÅŸümün külfetinin çevreye yüklenmesi demekti. Çünkü Osmanlı Devlet anlayışı, ayak uydurmak zorunda olduÄŸu modern devlet anlayışına uygun “iÅŸletmeci” bir devlet anlayışına sahip deÄŸildi ve devlet anlayışı hâlâ toplayan ve topladığını harcayan “mali” devlet hüviyetini koruyordu. Mali devlet anlayışında merkezi aygıt herhangi bir deÄŸer üretmez, üretilen deÄŸerlere el koyar ve el koyduÄŸu bu deÄŸerleri harcardı. Osmanlı Devletinin bu hüviyeti, iktidar yönelimleri baÄŸlamında en azından devlete yakın olmayı, tam iktidar ve ikbal açısından da devleti aygıtını ele geçirmeyi gerektiriyordu. Kavga devlet katındaydı ve bu siyasanın yansımaları çevre üzerinden meÅŸrulaÅŸtırılmaya çalışılıyordu. Devletin var olması ve var kalması durumunu, kendisinin var olması ve var kalması durumu ile eÅŸitleyen çevre, devlet aygıtı içerisindeki aktörlerin üretmiÅŸ oldukları devletin var olması ve var kalması yönündeki farklı, çatışmacı ve çeliÅŸik siyasalara taraf olmak zorunda kalmıştır.

Kendisinden mahrum kaldığımız Osmanlı kültür mirasının mahiyeti nedir bu miras neye tekabül etmektedir? Önce saray içerisinde inÅŸa edilip daha sonra saray dışına taÅŸan üst bir sınıfın üst kültür ürünleri midir yoksa Osmanlı Devletinin son yüzyılına damgasını vuran savrulma durumunun üretmiÅŸ olduÄŸu siyasal kavgalar külliyatı mıdır? DiÄŸer taraftan çevrenin kendisince üretmiÅŸ olduÄŸu kültürel mirası ÅŸifahi kaynaklardan günümüze kadar ulaÅŸmış, yeterli olmamakla birlikte yazı ile kayda alınabilmiÅŸtir.

Åžimdi temel bir soru soruyorum.

Kendisinden mahrum kaldığımız Osmanlı kültür mirasının mahiyeti nedir bu miras neye tekabül etmektedir? Önce saray içerisinde inÅŸa edilip daha sonra saray dışına taÅŸan üst bir sınıfın üst kültür ürünleri midir yoksa Osmanlı Devletinin son yüzyılına damgasını vuran savrulma durumunun üretmiÅŸ olduÄŸu siyasal kavgalar külliyatı mıdır? Cevabı bulabilmek için kabuk Osmanlı Türkçesi tartışmalarını bir tarafa bırakarak ciddi ilmi çalışmalara baÅŸlamak gerekiyor.

Osmanlı Türkçesinin tekrar hayat bulmasını isteyenler acaba bu isteklerini düÅŸünce, dil ve yazı ile iktidar iliÅŸkileri baÄŸlamında mı talep etmektedirler yoksa gerçekten Osmanlı kültür mirasının bugünkü sorunlara çare üretebileceÄŸini mi düÅŸünüyorlar?

Osmanlı kültür mirasının yeniden hayat bulmasını isteyenler samimi deÄŸiller. Mevcut iktidar kadroları Ä°slamcı muhalefet aÅŸamasında bayraklaÅŸtırdıkları Osmanlı Türkçesinin ihya edilmesi söylemini hayata geçirmemiÅŸler bu doÄŸrultuda ciddi bir çalışmanın içerisinde bulunmamışlardır. En azından kapsamlı bir literatür çalışması dahi elimizde mevcut deÄŸildir.

DiÄŸer taraftan iktidarları süresince de ciddi bir ilmi çalışma yapılmamış Osmanlı Türkçesine olan ilgi salt akademik çalışmalar ile sınırlı kalmaya devam etmiÅŸtir. Siyasal slogan boyutunda kalmaya devam edecekmiÅŸ gibi görülen Osmanlı Türkçesi tartışmaları ciddi ilmi ve siyasi çözümlemeleri beklemektedir.

    

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.