Sosyal Medya

Makale

İslamcılık ideolojisinde egemenlik ve devlet-4

Ä°SLAMCILIK

1-      Tanımı:

Genelde Ä°slam dünyasında ve özelde Osmanlı Devletinde ortaya çıkan Ä°slamcılık akımı, hem ÅŸartları hem de yönelimleri baÄŸlamında yeknesak bir akımı ihata etmediÄŸinden, tek bir Ä°slamcılık tanımı da bulunmamaktadır. Ä°slamcılık akımı tanımlamaları, Ä°slamcılığı oluÅŸturan ÅŸartlar ve bu ÅŸartların yönelimleri baÄŸlamında çeÅŸitlenmektedir. Bununla beraber Ä°slam dünyasında ortaya çıkan bütün Ä°slamcılık fikriyatları birbirlerini dolaylı ve dolaysız etkilemiÅŸlerdir.

Tarık Zafer Tunaya, Ä°slamcılığı tanımlarken baskın karakter olarak Ä°slamcılığın ideolojik siyasallığını ön plana çıkarmaktadır: ‘Ä°slâmcılık akımı, Ä°kinci MeÅŸrutiyet’in düÅŸüncesine hâkim siyasal ve ideolojik akımların muhakkak ki, en tesirli ve kuvvetlisi olmuÅŸtur. Bu akım da, Garpçılık, Türkçülük, Adem-i merkeziyetçilik ve fikir alanında ikinci planda kalmış sosyalizm akımları gibi ideolojik ve siyasal bir karaktere sahiptir. Ä°deolojiktir çünkü, müesseseler kuracak bir fikir ve inanç sistemi olduÄŸunu iddia, gerçekleÅŸmek için de sosyal bir hareketi davet etmektedir. Siyasaldır, çünkü topluluÄŸa, yani Osmanlı Devleti’ni blok halinde muhafaza ve bütünlüÄŸünü sürdürmek için de onu belli bir amaca yöneltmek istemektedir. Ä°slamcılık akımının asıl özellikleri öteki akımlara göre daha fazla çeÅŸitliliÄŸe sahip oluÅŸunda ve siyasal kurumlar üzerinde daha fazla durmuÅŸ olmasındandır.’[1]

Ahmet ÇiÄŸdem, Ä°slamcılığı doÄŸuran içsel ve dışsal ÅŸartların tarihselliÄŸine vurgu yaparak bir Ä°slamcılık tanımlaması yapmaktadır. ‘Ä°slamcılığın siyasi bir ideoloji olarak tarihselliÄŸi, emperyalizm ya da kolonyalizm gibi olguların toplumsal sonuçlarıyla, bu sonuçlara karşı direnmeyi veya bu sonuçları Ä°slâm toplumlarının da yararına olmak üzere dönüÅŸtürmeyi amaçlayan bir hareket olmasını ihtiva etmekteydi. Yine de unutulmamalı ki emperyalizm/kolonyalizm gibi hareketin oluÅŸmasında dışsal, modernleÅŸme/BatılılaÅŸma gibi içsel terimlerle ifade edildiÄŸinde, Ä°slamcılık, ancak bu terimlerin belirleyiciliÄŸi altındaki pasif bir varoluÅŸun bedeni olarak anlamlıydı.’[2]

Zerrin KurtoÄŸlu, Ä°slamcılığın antiemperyalist yönüne dikkat çekmektedir. KurtoÄŸlu Ä°slamcılığı bir kurtuluÅŸ ideolojisi olarak tarif eder: ‘Ä°slâmcılık 19. Yüzyılda Ä°slâm coÄŸrafyasında ortaya çıkan, Batı’nın sömürgesi haline gelen Müslüman devletleri bağımsızlığa kavuÅŸturmak amacıyla geliÅŸtirilmiÅŸ bir siyasal kurtuluÅŸ ideolojisi, bir siyasal projedir.’[3]

Åžerif Mardin ise Ä°slamcılık akımına, aydınlarca temsil edilen ve daha çok siyasal alana ait olan ile halk tarafından benimsenen ve sosyal kültürel alana ait olan, iki ana eksenden yaklaÅŸmaktadır: ‘Ä°slamcılık cereyanı, özelliklerini daha çok 19. Yüzyıl ortalarında kazanan, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun uzak çevresinde ve Hindistan’da ÅŸekillenmiÅŸ olmasına raÄŸmen 1870’lerden itibaren Ä°mparatorluÄŸun merkezinde gittikçe güçlenen bir ideolojik davranış kümesine verilen addır. Hemen iÅŸaret edilmesi gereken bir nokta, Ä°slamcılık cereyanının en az iki ekseni olduÄŸudur. Bunlardan birincisi Ä°slamcılığı bir dünya görüÅŸü ve hayat rehberi olarak takdim eden okumaların ve aydınların fikirlerinden oluÅŸmuÅŸtur. Bunun yanında, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nda ve Türkiye’de olduÄŸu gibi Ä°slâm kültürünün hâkim olduÄŸu yörelerde ikinci bir Ä°slâmcılık vardır. O da geniÅŸ halk kitlelerinin o kadar keskin çizgilerle ifade edilmeyen, yazıya geçtiÄŸi zaman bile teorik konulardan çok, bir “Ä°slâmî Nizam” gerçekleÅŸtirmeye çalışan arayışlardır.’[4]

Enver Ziya Karal, Ä°slamcılığı, II. Abdülhamid’in “Ä°stibdat Devri” siyasi müesseselerinden biri olarak görür: ‘Ä°mparatorluÄŸun kurtuluÅŸu için Genç Türklerin, meÅŸrutiyete dayanan Osmanlılık sistemini kabul etmelerine karşılık, Abdülhamit II., istibdada dayanan Ä°slâmcılık sistemini kabul etmiÅŸ ve devrinde iç idarede olsun, dış siyasette olsun bu sistemi teÅŸkilâtlandırıp geliÅŸtirmiÅŸtir. O suretle ki, devrin siyasi edebiyatında olduÄŸu gibi, tarihte de Abdülhamit II., istibdadı olduÄŸu gibi Ä°slâmcılığı da sembolleÅŸtiren bir ad haline gelmiÅŸtir. Bununla beraber teolojik olmaktan çok siyasi bir karakter taşıyan bu sistemi açıklamak için, Abdülhamit II. Üzerine tesir yapmış olan âmilleri gözden geçirmek lâzımdır. Bu âmiller sırasıyla ÅŸunlardır: Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunda Müslüman-Hıristiyan münasebetlerinin kötüleÅŸmesi, Avrupa’nın, Osmanlı Hıristiyanları lehinde müdahaleleri, Ä°mparatorlukta ve dünyada Ä°slâm memleketlerinin Avrupalılar tarafından istilası, Ä°slâm dünyasında, Ä°slam ittihadı lehine fikir cereyanlarının belirmesi.’[5]

Mümtaz’er Türköne, Ä°slamcılığı siyasal ve sosyal açılardan deÄŸiÅŸtirici bir ideoloji olarak çözümler. Türköne, Türkiye toplumunun bütün deÄŸiÅŸim uÄŸraklarında Ä°slamcılığın izlerini arar. Türköne’de anahtar kavram; deÄŸiÅŸim ve kitle ideolojisidir. ‘Ä°slâmiyet, ne zaman, nerde, kimler tarafından ve hangi endiÅŸelerle bir kitle ideolojisine dönüÅŸtürülmüÅŸtür? … Cevap ise kısaca ÅŸu: 1867-1873 yılları arasında, Ä°stanbul’da, bir grup Osmanlı aydını tarafından modern dünyanın meydan okumalarına karşı koyma endiÅŸeleri ile Ä°slâmiyet, bir ideolojiye dönüÅŸtürülmüÅŸtür… Ä°deoloji farklılaÅŸmış bir toplumun fikir yapısıdır. FarklılaÅŸma ile birçok toplum fonksiyonunun iç içe girdiÄŸi geleneksel toplum yapılarının yerini, farklılaÅŸmış sosyal fonksiyonlara bırakmasını kastediyoruz. Artık cemaat iliÅŸkilerinin yerini ÅŸehir toplumunun fonksiyonel açıdan farklılaÅŸmış iliÅŸkileri alıyor… Ä°slâmcılığı, yukarıdaki ideoloji kavramlaÅŸtırmamıza uygun olarak… yeni devirlerin bir ideolojisi ÅŸeklinde tarif edebiliriz. Hızlı sosyal deÄŸiÅŸme, geleneksel deÄŸerlerin karşılayamadığı, açıklayamadığı deÄŸiÅŸimler, kitle iletiÅŸiminin yaygınlaÅŸması, aydın sınıfının bir fikir imalatçısı olarak yerini alması gibi “yeni” unsurları, geleneksel Ä°slâm toplumunun deÄŸiÅŸmesi içinde takip ederek Ä°slâmcılığın doÄŸuÅŸunu açıklayabiliriz.’[6]

Kemal H. Karpat, toplumsal deÄŸiÅŸimden yola çıkarak bir Ä°slamcılık tanımlaması yapmıştır. Karpat, Osmanlıda sınıf temelli bir toplumsal deÄŸiÅŸimi iddia ederek bu deÄŸiÅŸimi mümkün kılan sınıfsallığa bir ideoloji atfeder. Bu ideoloji Ä°slamcılıktır: ‘Antonio Gramsci, Marx ve Engels’in ideolojinin sadece burjuvazi veya proletarya için sınıf egemenliÄŸi aracı olduÄŸuna iliÅŸkin görüÅŸünün tersine, zanaatkârlardan, köylülerden ve sıradan insanlardan oluÅŸan geleneksel sınıflar tarafından da kullanılabileceÄŸine iÅŸaret etmiÅŸtir. Gramsci bunun da ötesine giderek, tarihsel olarak, belirli yapılara özgü organik ideolojilerin, keyfi, akılcı ya da “amaçlı” ideolojilerin yoksun oldukları bir kabiliyete, kitleleri örgütlemeye yönelik psikolojik bir kabiliyete sahip olduklarını da ileri sürmüÅŸtür. Bu ayrımı kullanarak, uyanışçı tarikatlerin Ä°slâm’ı toplumun ve dinin savunulmasında kitleleri harekete geçirmek için kullanmalarına mukabil, Sultan Abdülhamid’in aynı Ä°slâm’ı Osmanlı Devleti’nin savunulmasında kitleleri harekete geçirmeye çalışan “amaçlı” bir ideoloji olarak kullandığını söyleyebiliriz. Uyanışçılar ve padiÅŸah aynı dine inanan Müslümanlardı, ama o dinin adına padiÅŸah, devletçi elit düzeni korumaya çalışırken, kitleler, bu düzenden kurtulmaya çalışıyorlardı. Daha Marksçı bir anlamda, genel olarak Müslüman dünyada, özel olarak da Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunda, ideolojinin doÄŸuÅŸu, baÅŸlangıçta devlet ile cemaat arasında bir aracı olarak hizmet ederken, sonraları ikincisini kendi kültürel, ekonomik ve toplumsal güç zeminine dönüÅŸtüren, zaman zaman yönetici devlet seçkinlerine muhalefet eden yeni bir burjuvazinin doÄŸuÅŸundan kaynaklanmıştır. Ä°lkel bir kapitalizmin ortaya çıkışı ve devlet arazilerinin özelleÅŸtirilmesi, modern eÄŸitim ve akılcı düÅŸünce tarzları yeni bir orta sınıf yarattı. BireyciliÄŸi, çıkarcılığı ve sosyo-ekonomik köklerinin dinamik bilincinde olması sayesinde bu orta sınıf geleneksel benzerlerinden çok farklıydı ve ticari, tarımsal ve entelektüel baÄŸlantılarıyla Müslüman dünyanın dört bir köÅŸesinde kırsal kesimin transformasyonunda belirleyici bir rol oynadı.’[7]

Bedri Gencer, Ä°slamcılığı,  XIX. Yüzyılda Batı’nın hükümran etkisinin bir tepkisi olarak görür. Fakat bu tepki, salt bir tepki olmayıp, Ä°slam dünyasının taşımış olduÄŸu deÄŸiÅŸim istidadının tarihsel seyrinin, modernleÅŸmeci bir duruma evrilmesidir. Ä°slâm dünyasının bu istidadı; tarihte din temelli bir kozmopolis idealini baÅŸarmış olması ve bu kozmopolis baÅŸarının tarihsel mirasını koruyabilmesidir. ‘XIX. Asırda dünya çapında bir güç haline gelen Batı medeniyeti ile özelde Ä°slâm, genelde DoÄŸu dünyasının sancılı karşılaÅŸması, modern dünyayı saran bunalımın ana kaynağını oluÅŸturmaktadır… Yahudi-Hıristiyan Batı Avrupa dünyasında sekülerleÅŸme sürecinde dinin medeniyete dönüÅŸümüne paralel olarak HıristiyanlaÅŸtırmadan medenileÅŸtirmeye dönüÅŸen kozmopolis idealinin tezahürünün Ä°slâm dünyasında yarattığı derin etki ve tepkidir… Hıristiyan Avrupa, din-temelli kozmopolis idealini baÅŸarmakta aciz kalınca medeniyet-temelli bir kozmopolitanizme yöneldi… medeniyetsel ötekileÅŸtirmenin disiplini olarak oryantalizm sayesinde geleneksel “hak/batıl din” ayırımı, “Batı/DoÄŸu medeniyetleri ayrımına çevrildi… SekülerleÅŸme sürecinde Katoliklik ile Protestanlık arasındaki geleneksel fırka bölünmesinin medeniyet/kültür bölünmesine dönüÅŸümü, kozmopolise yönelik ötekileÅŸtirme ve aynılaÅŸtırma tarzlarını kritik olarak etkiledi. Fransız Devrimi’nden sonra Napoleon’un baÅŸlattığı sıcak savaÅŸ olarak medenileÅŸtirme hareketinin ilk doÄŸrudan hedefi genelde Ä°slâm dünyası, özelde Osmanlı Devleti olmuÅŸtur. Onun 1798’de Mısır seferiyle baÅŸlayan Batı’nın maddi, sıcak taarruzuna Ä°slâm dünyası, Osmanlı Devleti’nin 1839 Tanzimat Fermanı ile baÅŸlattığı politik-kurumsal modernleÅŸme ile karşılık vermiÅŸtir.’[8]   

Ä°smail Kara, bütüncül bir Ä°slamcılık tanımı yapmaya çalışmıştır:‘Ä°slâmcılık XIX-XX. Yüzyılda, Ä°slâmı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlâk, felsefe, siyaset, hukuk, eÄŸitim…) “yeniden” hayata hakim kılmak ve akılcı bir metodla Müslümanları, Ä°slâm dünyasını batı sömürüsünden, zâlim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden…kurtarmak; medenîleÅŸtirmek, birleÅŸtirmek ve  kalkındırmak uÄŸruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasî, fikrî ve ilmî çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir.’[9]

 

2-      Ä°slamcılığın DoÄŸuÅŸu, Kökenleri ve Kaynakları:

Ä°slamcılığın doÄŸuÅŸuna dair bir tarih verilmesi gerekirse, kesinkes bir tarih verebilmenin zorluÄŸu ortadadır. Kâfir Bizanslara öykündüÄŸünden ÅŸikâyetle Orhan Bey’in sinekkaydı tıraşını eleÅŸtiren ulemanın bu tutumu acaba Ä°slamcılık mıydı? Osmanlı Devleti Bürokratlarının Avrupa seyahatlerinde tanık oldukları çarpıcı maddi kalkınma hamleleri ile yeni hayatın baÅŸ döndürücü hızı karşısında takınmış oldukları savunmacı bir psikoloji rehberliÄŸinde Batı’ya getirmiÅŸ oldukları eleÅŸtiri,  kültürel boyutta bir Ä°slamcı söylem miydi? Bir Peygamber sözü olduÄŸu iddia edilen “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir” lafzı, uzun yıllar bu savunmacı psikolojiye eÅŸlik etmiÅŸ, üstünlük psikolojisinin itkisi ile dini anlamda bu dünya hayatının esas anlamı ön plana alınmıştı. Fakat sokağın bakış açısı farklıdır. Devlet aygıtı merkezli Lale devrinin ÅŸatafat ve debdebesine tezat teÅŸkil eden yığınların yoksulluÄŸu, bir ayaklanmanın patlak vermesine neden olmuÅŸ, toplumsal eleÅŸtiri, dini argümanlarla yüklü olarak yönetsel iradeyi hedef almıştı. Dini anlamda padiÅŸahın meÅŸruiyetini sorgulayan Patrona Halil Ayaklanmasının fikri arka planına da, acaba Ä°slamcılık diyebilir miyiz? Yahut Kadızadeler ile tarikatların kanlı savaşında “hangi Ä°slam” sorusuna verilmiÅŸ cevaplara ve bu cevapların eÅŸlik ettiÄŸi eylemlere de Ä°slamcılık diye bilir miyiz?

Ä°slam, birey, toplum ve devlet kavramları yan yana geldiÄŸi zaman anlamlandırmaların zengin çeÅŸitliliÄŸi, kesinkes bir tarihlendirmeyi “zorlu” bir hale getirmektedir. Fakat bir baÅŸlangıç noktası olarak olgusal bir tespit yapılabilir. Bu olgusal tespitte; devlet aygıtının “dinsel olana yönelik ne söylediÄŸinden” ziyade, “dini olanın devlet aygıtına ve sosyal politik hayata dair ne söylediÄŸi” önem kazanmaktadır. Dini olanın devlet aygıtına yönelik ne söylediÄŸinden kasıt; dinsel deÄŸerler ile yüklü yönetsel eleÅŸtirilerin ya da yönetsel aygıttan beklentilerin dolaysız siyasallığının mevcudiyeti kastedilmiÅŸ olmaktadır. Bu söylemin kapsamı çok geniÅŸtir.  Bu söylem, Osmanlı Devletinin hem dinsel hem siyasal veya sadece dinsel hinterlandı içerisinde bulunan Asya, Afrika ve OrtadoÄŸu’nun önemli yerlerinin Batı tarafından iÅŸgali ve sömürgeleÅŸtirmesi ile baÅŸlamıştır. Batı iÅŸgal ve sömürgeleÅŸtirmesi Ä°slam âlemi için aynı zamanda Batı ile bir temas anlamına geliyordu. Bu temas, Müslüman toplumlarının “modernizm ile olan zorunlu iliÅŸkisi”dir.‘Ondokuzuncu asırda Ä°slâm dünyası, Avrupa’nın belirlediÄŸi bir tarih dönemine adım at(mıştır).’[10]

Batı emperyalizmi karşısında “kurtuluÅŸçu” hareketlenmeler oluÅŸmuÅŸ, sömürgeci güçlere karşı bu hareketlenmelerin akisleri, tabiatı gereÄŸi merkeze yani Osmanlı Devletine ulaÅŸması gecikmemiÅŸtir. Çevreden merkeze yönelmiÅŸ olan bu akis, merkezde düÅŸünsel ve eylemsel boyutta güçlü bir karşılık bulmuÅŸtur. Neticede Batılı güçlerin sömürgeci ekonomi politiÄŸinin asıl muhatabı, tek örgütlü güç olan Osmanlı Devletiydi. ‘Bağımsız tek büyük Müslüman devleti olan Osmanlı Devleti Müslüman dünyanın kıyısındaki devletlerden ve hükümdarlardan gelen ve bağımsızlıklarını ve Ä°slâmî yaÅŸam tarzlarını korumalarına yardımcı olunmasını isteyen taleplerle âdeta kuÅŸatıldı.’[11]

Bu aksin taşıdığı psikolojik travma, hem devlet aygıtında hem de aydınlar katında derinden hissedilmiÅŸtir. ‘MaÄŸlubiyetlerin ve kendini geride kalmış hissetmenin Ä°slâm dünyasında ve hususen Osmanlı merkezinde ortaya çıkardığı ÅŸüphe, tedirginlik ve gerilimin derecesi ve ÅŸiddeti bugünden geriye bakarak kolaylıkla anlaşılabilecek bir hadise deÄŸildir. Asırlardır zaferden zafere koÅŸmuÅŸ, küfre meydan okumuÅŸ, müesseseleri oturmuÅŸ, kendi kendine yeterli, kendine güveni tam bir siyasi, sosyal ve kültürel yapının küfür karşısında maÄŸlup olması sadece siyasi yapının ve devletin deÄŸil ÅŸaşırtıcı bir ÅŸekilde (zihni olarak devletle zaruri baÄŸları olan) Ä°slâm’ın da maÄŸlubiyeti sayılmıştır. Dinle devlet ve toprak (Müslüman coÄŸrafya) arasında kurulan bu zaruri iliÅŸkilerin, tarihin derinliklerine doÄŸru da uzanan mantığı, modern dönemler için derinliÄŸine ve yeterince araÅŸtırılmış, iÅŸlenmiÅŸ, ortaya konulmuÅŸ olmamakla beraber önemlidir. (Âkif’in “Bu da çiÄŸnendi mi çiÄŸnendi demek ÅŸer’i mübîn” veya Yahya Kemal’in “Gâlib et çünkü bu son ordusudur Ä°slâm’ın mısralarında gömülü olan hissiyat budur.)”[12]

Avrupa’nın yayılmacılığı, bilim ve sanayi baÄŸlamında teknolojik bir üstünlük ile önüne geçilmez bir sel halini almıştır. Bu selin önünde durululamazdı. Bu selin boÄŸmaması için bu selin üstünde yüzebilmek gerekiyordu. ‘ÇaÄŸdaÅŸ Ä°slam düÅŸüncesinde, bu düÅŸüncenin içinde önemli bir yer tutan siyasi yöneliÅŸlere ve görüÅŸlere bakarken “seyl-i hurûÅŸan” terkibinin açıklayıcı özelliklere sahip bir hareket noktası olabileceÄŸini söylemek sanırız fazla hatalı olmaz. Her ÅŸeyi önüne katıp sürükleyen, geriye dönüp bakma, yerinde sayma imkânı bırakmayan bu taÅŸkın Avrupa seli Müslüman aydınların, Ä°slamcıların düÅŸüncülerinin hem istikametini, hem muhtevasını ve tabii olarak da neticelerini büyük ölçüde belirlemiÅŸ, sınırlamış gözüküyor… Ä°slam dünyasının ve Osmanlı Devleti’nin modernleÅŸme tarihi, birbirine baÄŸlı olarak birinci derecede askeri maÄŸlubiyetler ve sömürgecilik, ikinci derecede de oryantalizm ve misyonerlik vakıalarıyla çok yakından alakalıdır.’[13]

Kemal Karpat, Ä°slamcılığın doÄŸuÅŸu ve kökenlerini daha çok Avrupa etkisi ile deÄŸiÅŸime uÄŸrayan sosyal politiÄŸin üretmiÅŸ olduÄŸu “orta sınıfın” kimlik arayışı ve dolaysıyla bir ideolojisi olarak açıklar. Karpat’a göre bu durum, Ä°slamcılığın devlet merkezli kurtuluÅŸcu hareketlenmemin yanında “aÅŸağıdan gelen bir patlama”dır. ‘Dinsel uyanış hareketlerinin yol açtığı aÅŸağıdan gelen devrim dikkate alınmadıkça, Osmanlı tarihinin son yıllarını bihakkın anlamak imkânsızdır. Ä°slâm toplumlarının tarihindeki en önemli olay eski toplumsal düzenin çökmesi ve bunun sonucunda neredeyse bütün geleneksel toplumsal ve siyasal kurumların yeniden yapılanması ve hepsi “çaÄŸdaÅŸ” ve modern sayılan yeni düÅŸünce tarzlarının doÄŸuÅŸu olmuÅŸtur. Bu çok geniÅŸ çaplı yapısal dönüÅŸüm, ilk önce, kapitalizmin piyasa güçleri ve genellikle bunun sonucunda meydana gelen Avrupa’nın Müslüman topraklarını iÅŸgali olayları ve daha sonra da Osmanlı Devleti’nin ve siyasi bağımsızlıklarını korumuÅŸ olan diÄŸer Müslüman hükümetlerin, ayakta kalabilmek için, benimseyip uyguladıkları reformlarla gerçekleÅŸti. AÅŸağıdan gelen patlama Müslüman kitlelerin tedricen toplumsal durum ve kimliklerinin bilincine varmalarına ve arkasından da bunları siyasallaÅŸtırıp yeniden tanımlamalarına yol açtı. Yeni Müslüman orta sınıflarının ortaya çıkışı da, geniÅŸ ölçüde, kapitalist piyasa güçleri ile yerli toplumunun yapısı, gelenekleri ve deÄŸerleri arasındaki karşılıklı etkileÅŸmeye atfedilebilecek bir baÅŸka geliÅŸmeydi.’[14]           

Türköne, Ä°slam toplumlarında modern anlamda bir ideolojinin ortaya çıkışının “nasılı” üzerinde duruyor. Ortaya çıkması için belirli bir evrime sahip olması gereken ideoloji olgusunun Ä°slam toplumlarında ortaya çıkışını Türköne, “akültürasyon” kavramı ile açıklamaktadır. Akültürasyon kavramının taşıdığı etkileÅŸim, etkilendiÄŸi ana kütleye körü körüne benzemekten ziyade, ana kütlenin temsil ettiÄŸi paradigmalar eÅŸliÄŸinde yaÅŸanılan evrenin yeniden bir okuması olarak ön plana çıkıyor.                                   ‘Batı Avrupa’da toplumların geçirdiÄŸi evrimin belirli bir aÅŸamasında ortaya çıkan ideoloji, benzer sürecin yaÅŸanmadığı Ä°slam toplumlarında nasıl ortaya çıkabilmektedir?...Akültürasyon (Acculturation, kültürel edinme) kavramı, bu sorunun cevabını ararken bize yardımcı oluyor. Akültürasyon: “Farklı kültürel kalıplara sahip grupların birinci elden, sürekli bir iliÅŸkiye geçmeleriyle ortaya çıkan, her birisinin orijinal kültürel kalıplarındaki temel deÄŸiÅŸimleri ifade etmektedir.” Kavram genel anlamda bütün kültür deÄŸiÅŸmelerini veya kültür karşılaÅŸmalarını ifade etmek için kullanıldığı gibi; kültür deÄŸiÅŸmesinin özel bir ÅŸeklini, kültür temasının belli bir durumunu, bazen de bir kültüre intibakı anlatmaktadır. DoÄŸu toplumlarına, ideoloji adını verdiÄŸimiz fikir yapısı veya ideolojik düÅŸünce biçimi, Ä°slam toplumları için akültüratif unsurdur, ancak ideolojilerin muhtevası, ona temel biçimini veren düÅŸünceler geleneksel dünya görüÅŸünden veya düÅŸüncelerinden devÅŸirilmektedir. Ä°slamcılık Batıdan gelen ideolojik düÅŸünce yapısı ile geleneksel Ä°slami deÄŸerlerin bireÅŸimi neticesinde, Ä°slamiyetin ideoloji formu içinde yeniden sistemleÅŸtirilmesiyle ortaya çıkmaktadır… Ä°slamcılığı geleneksel Ä°slamdan ayıran en önemli fark, Batıdan gelen akültürasyon sürecinin ürünü olarak, dinin kendisini doÄŸrulama-meÅŸrulaÅŸtırma biçiminin deÄŸiÅŸmesidir. Ä°slamcı ideolojide Ä°slam, Batılı ideolojiler modelinde bir dünya görüÅŸü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en kesin görünüÅŸü; dinin artık doÄŸruluÄŸunu müteal (aÅŸkın) onamada araması, aÅŸkın bir gücün varlığı ve iradesinin dayanak olarak gösterilmesi yerine, tamamıyla rasyonel biçimlerde doÄŸruluk ve haklılık arayışlarına geçilmesidir. Ä°slamcılıkta, Ä°slamiyetin dünyanın gereklerine uygunluÄŸu ve meÅŸruluÄŸu, tamamıyla akla hitap eden, çağın paradigmalarına uygun tezlerle savunulmaktadır. MeÅŸruluk, aÅŸkın bir güce dayanarak deÄŸil, eÅŸyanın tabiatına ve çağın gereklerine uygunluk temalarıyla ispatlanmaktadır. Geleneksel Ä°slamda öbür dünya inancına dönük güdülenme hemen hemen tamamıyla arkaplana düÅŸmekte, din yaÅŸanan dünya üzerinde ısrar etmektedir, Ä°slam artan oranda dünyevileÅŸmektedir. Ä°slamın sosyal hayata, siyasete dönük esasları, akla uygun açıklamalarına giriÅŸen Ä°slam filozoflarının görüÅŸlerine müraacat etmeleri, bu dünyeviliÄŸin bir neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır.’[15] Türköne, Ä°slamcılık ideolojisinin fikri çatısının “Yeni Osmanlılar” tarafından kurulduÄŸunu kayıtlar. Ä°slamcılık merkezinde günümüze kadar uzanan tartışmaları baÅŸlatan Yeni Osmanlılardır.  

 Ä°slamcıların fikirlerine kaynaklık teÅŸkil etmek üzere ana kaynaklara müracaat etmelerinin bir saiki de yeni bir biçim olan ideolojik okumalarının klasik Ä°slam birikiminde bir karşılığının olmamasıdır. ‘Klasik Ä°slâm birikimi, Kur’an ve Hadis’in spesifik olarak anlattığını hükümlerden, karşılaşılan yeni durumlar için uygun metodlarla hüküm çıkarılmasıyla oluÅŸmuÅŸtur. Ä°slamcılar ise Ä°slama, Batılı ideolojiler gibi akla uygun bir sistem olarak bakmak eÄŸilimdedirler. Bu noktada bir çeliÅŸki doÄŸmaktadır. Ä°slamın bir sisteme yakın hali, doÄŸrudan vahiy ve hadiste deÄŸil, Klasik Ä°slamın oluÅŸturduÄŸu gelenektir. Halbuki bu birikim, Ä°slamcı için sistemleÅŸtirilmesi ve çağın pratiÄŸine uygun bir kaynak olarak kullanılması açılarından elveriÅŸsizdir. Zira Klasik Ä°slâm OrtaçaÄŸ’ın duraÄŸan toplum yapıları ile özdeÅŸleÅŸmiÅŸtir. Ondan, ondokuzuncu asrın kendine özgü problemlerine, sistemli çözümler üretmek zordur. Bu yüzden Ä°slamcılık, Klasik Ä°slamın yaptığını yeniden yapmak, asıl kaynaklara müracaat ederek “yeniden” bir sistem oluÅŸturmak için teÅŸebbüse geçer. “Asr-ı Saadet”e dönüÅŸ özlemleri, bir altın çaÄŸ yaratmanın yanında, esnek yorumlara kaynaklık edecek elveriÅŸli bir sahayı da açmaktır.’[16]

(Devam Edecek)               



[1] Tunaya, Tarık Zafer,  Ä°slâmcılık Akımı, Ä°stanbul Bilgi Üniversitesi yayınları, Ä°stanbul, 2007, s.1

[2] ÇiÄŸdem, a.g.m., s.27.

[3] KurtoÄŸlu, Zerrin, Türkiye’de Ä°slamcılık DüÅŸüncesi ve Siyaset: Pozitivist Yönetim Ä°deolojisinin Ä°slâm’ın SiyasallaÅŸmasına Katkısı, Makale, Modern Türkiye’de Siyasi DüÅŸünce: 6. Cilt, Ä°slamcılık, Ä°letiÅŸim Yayınları, Ä°stanbul, 2011,  s.201.

[4] Mardin, Åžerif,  Türkiye’de Din ve Siyaset, Ä°letiÅŸim Yayınları, Ä°stanbul,  2011,  s. 9.

[5] Karal, Enver Ziya,  Osmanlı Tarihi VIII. Cilt,  Türk Tarihi Kurumu Yayınları, Ankara, 2007,                      s. 539-540.

[6] Türköne, a.g.e.,(Siyasî Ä°deoloji Olarak Ä°slâmcılığın DoÄŸuÅŸu)  s. 17-27-28.

[7] Karpat, a.g.e., ( Ä°slâm’ın SiyasallaÅŸması)  s. 12-13.

[8] Gencer, a.g.e., s. 37-38-39-40.

[9] Kara, Ä°smail,Türkiye’de Ä°slâmcılık DüÅŸüncesi- Metinler KiÅŸiler 1. Cilt, Dergâh Yayınları, Ä°stanbul, 2011,  s. 17.

[10] Türköne, a.g.e.,(Siyasî Ä°deoloji Olarak Ä°slâmcılığın DoÄŸuÅŸu)  s. 53.

[11] Karpat, a.g.e., s.2.

[12] Kara, a.g.m., s. 36-37.

[13] Kara, Ä°smail,Ä°slâmcıların Siyasi GörüÅŸleri-1- Hilafet ve MeÅŸrutiyet, Dergâh Yayınları, Ä°stanbul, 2011,  s. 19.

[14] Karpat, a.g.e., ( Ä°slâm’ın SiyasallaÅŸması)  s. 31-32.

[15] Türköne, a.g.e.,(Siyasî Ä°deoloji Olarak Ä°slâmcılığın DoÄŸuÅŸu)  s. 29, 30,31.

[16] Türköne, a.g.e., (Siyasî Ä°deoloji Olarak Ä°slâmcılığın DoÄŸuÅŸu)  s. 31.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.