Sosyal Medya

Makale

Atatürk Atatürkçü müydü?

19 Mayıs’ta sosyal medyada Atatürkçülerin, Atatürkçü olmayanları tekfirler ettiklerini görünce Atatürk’ün Atatürkçülüğü aklıma geldi:

Acaba Atatürk’ün kendisi ne kadar Atatürkçüydü?

Önce kısaca Kemalizm’in/Atatürkçülüğün geliÅŸimine bakalım.

Ä°lk olarak 1927’de Anayasaya eklenen 4 maddenin 1931’de altıya çıkarılmasıyla (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik, Ä°nkılapçılık) bugün başımızda “Demokles Kılıcı” gibi duran Kemalizm veya Atatürkçülük olgusu ortaya çıktı.

Ä°lk dönem sadece Kemalizm olarak adlandırılan fakat 1950’den sonra (özellikle 80 darbesi sonrası Amerikancı generallerin ısrarıyla) Atatürkçülük olarak adlandırılmaya baÅŸlandı.

Birçok kiÅŸi Kemalizm’in Atatürk’ün ölümünden sonra kullanılmaya baÅŸlandığını sanır ama "Kemalizm” terimi ilk kez 1934 yılında İçiÅŸleri Bakanlığı tarafından, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıtma amacıyla çıkarılan La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisinde kullanılmıştır.

Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi'nin 9 Mayıs 1935'te toplanan IV. Kurultayı'nda kararlaÅŸtırılan 1935 Programı'nda ise “Kemalizm” terimine yer verilmiÅŸtir.

Åžimdi gelelim Atatürk’ün Atatürkçülüğüne:

Laiklik: Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı işlemesi olarak tarif edilse de uygulamada devletin dini kontrol altına alması olarak gördük.

İlk günden son gününe kadar Atatürk sıkı bir laikti.

Devletçilik: Bir ülkenin kalkınmasının, gelişmesinin devlet girişimiyle, devlet eliyle olabileceğini savunan görüştür.

Atatürk bu ilkenin hakkını vermiÅŸtir. Kendisi ve CHP iktidarına yakın olanlar dışında pek fazla kimse özel müteÅŸebbis imkânı bulamamışlardır. ÇoÄŸu kiÅŸi Devletçilik ilkesinden dolayı Atatürk’ün Komünist düşünceye daha yatkın olduÄŸunu iddia eder.

Atatürk’ün kendisi Devletçi, ama Atatürkçülüğü resmi ideoloji olarak kabul eden Türkiye Cumhuriyeti uygulamalarıyla Devletçi olmadığını, Liberal/Kapitalist çizgiyi DevletçiliÄŸe tercih ettiÄŸini herkes biliyor.

İnkılapçılık/Devrimcilik: Kısaca eskiyi yıkıp yeniyi inşa etmek diyebiliriz.

Milletin donundan başlığına, okumasından ölçüsüne kadar tersyüz eden Atatürk, itirazsız İnkılapçıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devletçilik ilkesinde olduÄŸu gibi Ä°nkılapçılık ilkesine de mesafelidir. Devlet birimlerindeDevrimci” kavramı büyük tehdit olarak algılanmaktadır.

Cumhuriyetçilik: Halkın kendi kendisini yönetmesi, egemenliğin ulusa ait olduğu ve herkesin eşit haklara sahip ve özgürce haklarını kullandığı yönetim biçimi olarak tarif ediliyor.

Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşundan ölünceye kadar ülkeyi tek parti (CHP) ile yönetti. İki defa çoklu parti denemesi olsa da bu partilerin ömrü birkaç ayı geçmedi, CHP Hükümeti tarafından kapatıldı.

Atatürk’ün yönetimine karşı eleÅŸtiriler yüksek dille seslendirilmeye baÅŸlanınca 4 Mart 1925'te Takrir-i Sükûn Kanunuyla tüm muhalif sesler susturuldu. Tek muhalefet partisi (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) kapatıldı. Bir hukuk faciası olan Ä°stiklal Mahkemeleri kuruldu. Muhalif tüm yayımlar engellendi.

Kısaca Atatürk’ün iktidar olduÄŸu dönemlerde (okul kitaplarımızda yazdığı ÅŸekilde) gerçek bir Cumhuriyet ve Demokrasi örneÄŸi mümkün olmadı.   

Milliyetçilik: Kişinin içinde yaşadığı toplumu sevmesi, onunla gurur duyması, onun yükselmesi ve ilerlemesi için her türlü fedakârlığı yapması olarak ifade ediliyor.

Atatürk, ülke insanını “Ãœmmetçi” anlayıştan “Türkçü” anlayışına evirmek için büyük bir çaba sarf ettiÄŸi inkâr edilemez.

Atatürk için Milli değerleri sevme noktasında aynı iddiada bulunmak zordur. Dilden ölçü birimlerine, giyimden sanat alanına kadar birçok milli olguyu değiştirmiş, kendince iyi olduğuna inandığını dayatmıştır. Hatta bu değişime karşı çıkanlar cezalandırılmıştır.

Halkçılık: Toplumun bireyleri arasında eşitlik gözetmek, onun yararına çalışmak olarak tanımlanıyor.

Atatürk döneminde Anadolu’dan gelen insanlar Ulus’tan öteye (Kızılay ve Çankaya’ya) giriÅŸlerinin yasaklandığı göz önüne alındığında Beyzadelerimizin halkçılığı iyi anlaşılır sanıyorum.

Aşık Veysel, Cumhuriyetin 10. Yılında Atatürk’e bir Destan yazar. Onu sunmak üzere Ankara’ya gelir fakat kıyafeti yüzünden ne meclise ne de Kızılay ve Çankaya’ya sokulmaz. SaÄŸa sola baÅŸvurur ısrar eder. Birileri akıl verir; “gazeteye git sesini duyur” derler. Kendisi de aracılar yardımıyla günün meÅŸhur gazetelerinden Hakimiyet-i Milliye’ye gider.

Ertesi gün yani 2 Nisan 1934 tarihli Hakimiyet-i Milliye’de şöyle bir haber çıkar:

“Dün gazetemize Anadolu’nun saz ÅŸairlerinden biri geldi. Sivrialan köyünden olan bu yanık yüzlü adamın iki gözü de görmüyordu. Bu saz ÅŸairinin yeni yazdığı koÅŸmalar, inkılabın halkın en görgüsüz tabakalarına kadar nasıl iÅŸlemiÅŸ, anlaşılmış ve sevilmiÅŸ olduÄŸuna en büyük delildir.”

Bu habere raÄŸmen “Görgüsüz Tabakadan” Aşık Veysel 45 gün Ankara’da dolaşır fakat Gazi’ye ulaÅŸamaz.

İşte size Halkçılık..!

Sonuç:

Atatürk, %50 Atatürkçü (İnkılapçılık, Laiklik ve Devletçilik ilkeleri tam; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Halkçılık ilkeleri yetersiz)

Devlet, %66,6 Atatürkçü (İnkılapçılık ve Devletçilik eksik diğerleri tam).

Vatandaş, resmi ideoloji gereği %100 Atatürkçü olmak zorunda.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.