Sosyal Medya

Makale

Yalanın Büyüklüğü Önemli Değil Mühim Olan Hep Bir Ağızdan Bağırmanız

Öğrencilik yıllarımda Ankara'da birkaç arkadaşla beraber kalıyoruz.

Ankara Siyasalda okuyan bir arkadaşımızın Hacı isminde bir kardeşi de bizimle kalıyor.

Hacı, öğrenci olan bizlerin aksine Ostim Sanayi Sitesinde kaynakçı olarak çalışıyordu. Sabah 6'da işe gider akşam 9 civarı gelirdi.

Hacı, sarımsağı sevmezdi. Kaç defa sarımsaklı yemek yapar olduk; o günler Hacı aç kaldı.

Yemek yaparken sarımsak kullanacaksak, Hacı için sarımsaksız kısmından ayırıp sonra sarımsak katardık.

Bir gün bulgur pilavı ve cacık yapmıştık. Yapan arkadaş Hacı'yı unutup cacığa sarımsak katmıştı. Yenisini yapacak malzeme de yoktu.

Herkeste bir endişe; Hacı gelecek ve yine kızacak. Çünkü tüm uyarmalarına rağmen bu kaçıncı sarımsak kazasıydı.

Sonra bir plan yaptık; Hacı sarımsak var derse hep bir ağızdan aksini iddia edecektik.

Hacı yine yorgun argın eve gelip sofraya oturdu.

Biz, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz ama çaktırmadan göz ucuyla Hacı'yı izliyoruz.

Hacı, iştahla yemeğe başladı. Bulgurdan sonra cacığa kaşığı daldırdığında bizde de heyecan doruktaydı.

Tam da beklediğimiz gibi Hacı cacığı ağzına koyar koymaz yüzü buruştu, kaşığı siniye çarparak fırlattı:

"Arkadaş, ya kaç defa diyeceğim; sarımsak yiyemiyorum ama siz yine bana sarımsaklı yapmışsınız..."

Tiyatro sanatçılarına taş çıkartırcasına hep bir ağızdan öyle karşı çıktık ki:

"Ne sarımsağı Hacı, rüya mı görüyorsun? Evde sarımsak bile yok..."

Hacı beklemediği bu tepki karşısında önce afalladı sonra mahcup bir tavırla sesini etmeden yemeğe geri döndü.

Hacı tekrar yemeğe başladı. Cacığa ürke ürke kaşığı daldırıyor ama sesini çıkarmadan yiyordu.

Biz de durumu izliyoruz.

Birkaç dakika sonra Hacı gülmeye başladı:

"Ya bir şey diyeceğim ama gülmeyin; cacığı yerken sarımsak tadı geliyor. Demek insan şartlanınca psikolojik olarak olmayan şeyin tadını alıyor..."

O zaman anladım ki insan, bir hakikati tüm duyularıyla duysa bile çevresindekiler hep bir ağızdan yok deyince kendi duyularına değil çevreye inanıyor.

Hitler'in yakın arkadaşı ve Nazizm'in ideologlarından Joseph Goebbels diyor ki;

"Yalan söylemekten korkmayın. Kitleler inanmıyorsa o yalanı daha yüksek sesle hep bir ağızdan söyleyin. Eninde sonunda inanacaklardır..."

Bugün hayatımızda nice yalanlar var ama biz onları gerçek sanıyoruz.

Eğer biraz oturup kendinizi, fikirlerinizi/söylemlerinizi sorgularsanız; gerçekten inanmadığınız veya fikriniz olmayan birçok konuda sırf çevredekiler söylüyor diye kendinizin de o söylem içerisinde olduğunuzu görürsünüz.

Nice kahramanın birer yalan olduğunu görmek çok zor değil.

Çözüm mü?

Bir an duraksamak; hakikat sandıklarımızı yeniden düşünmek/değerlendirmek lazım derim.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.