Makale
Dış Politikada Kürkçü Dükkânına Dönüş
Türkiye 1950’li yıllardan itibaren dış politikada ABD’nin kendisine çizdiÄŸi eksen üzerinde politika yürüttü. Sadık bir müttefik olarak uzun yıllar ABD-NATO merkezli politikalara tabi olduk.
ABD’nin dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman veya mesafeli durduk. Haliyle ABD’yi idare eden Yahudi-Siyonist akıldan dolayı Ä°srail’le de müttefik olmak zorundaydık. ABD’yi rahatsız etmemek ÅŸartıyla milli politikalarımız da oldu elbet.
2007’de Abdullah Gül’ün CumhurbaÅŸkanı, 2009’da Ahmet DavutoÄŸlu’nun da DışiÅŸleri Bakanı olmasıyla Türkiye’nin dış politikasında ciddi deÄŸiÅŸiklikler oldu:
Yaklaşık 90 yıldır bölgede kendisine verilen figüran rolüne “yeter artık” diyerek baÅŸrol olma gayretine girdi. OrtadoÄŸu ve Afrika’nın yeniden dizayn edilme planında “artık ben de varım” demeye baÅŸladı.
Yeni dış politikanın mimarı DavutoÄŸlu’ydu. DavutoÄŸlu’nun öngörüsü ÅŸuydu:
ABD ve Batı Avrupa merkezli küresel güç, ekonomik olarak çöküş içine girecek. Çin, UzakdoÄŸu, Kafkas ve Latin Amerika güçlenecek. Türkiye bu güç deÄŸiÅŸimi arasında bağımsız davranarak, Osmanlı’dan gelen tarihi misyonunu üstlenirse en azından bölgesel gücü olması mümkündür.
Böyle düşünen sadece Davutoğlu değildi. Asker ve derin devlet de aşağı yukarı böyle düşünüyordu. Zaten böyle olduğu için Davutoğlu gibi İslamcı birinin meclis dışından Dışişleri Bakanı olarak atanmasına fazla aykırı bir ses çıkmamıştı.
Asker içinde, Batı’nın bir çöküş içine girdiÄŸi, ABD ve NATO ile iliÅŸkilerin kopartılıp, Çin-Rusya ikilisinin oluÅŸturduÄŸu yeni blokta yer alınması gerektiÄŸini savunan anti-Amerikancı ekip vardı. Fakat ağırlıklı olarak ABD ile iliÅŸkiler bozulmadan doÄŸuya dönülmesi fikrinde olanların sayısı daha fazla idi.
Planlı mıydı bilinmez ama Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları neticesinde Anti-Amerikancı ekip etkisiz hale getirildi.
Ak Parti ve Derin Devlet dış politikada hem fikirdi; DavutoÄŸlu’nun düşüncelerinde Pan-Ä°slamizm’ın izleri görülürken Derin Devlet’in yegâne gayesi kendi milli menfaatleriydi. Sonuçta uygulamada ikisinin de yaptığı ÅŸey aynıydı.
Proje miydi yoksa doÄŸal bir geliÅŸme miydi, emin deÄŸilim ama sonuçta ErdoÄŸan’ın Davos’ta Ä°srail CumhurbaÅŸkanı’na üst perdeden çıkışı, Türkiye’yi ve ErdoÄŸan’ı Ä°slam coÄŸrafyalarında inanılmaz bir popülariteye ulaÅŸtırdı. Öyle ki ErdoÄŸan seçimlerde adaylığını koysa açık ara farklı seçilecek bir sevgiye mazhar oldu.
Ardından Mavi Marmara’nın cesur çıkışı, Türkiye’yi sadece Ä°slam coÄŸrafyalarında deÄŸil Müslüman olmayan coÄŸrafyalarda bile mazlumların umudu haline getirdi.
DavutoÄŸlu’nun mimarı olduÄŸu yeni politika 3 esas üzere kuruluydu:
1- Sıfır sorun politikasıyla komşularla iyi ilişkiler kurulması.
2- Ekonomik işbirliği yaparak ekonomilerin karşılıklı olarak desteklenmesi.
3- Müslüman ülkelerle dini ve kültürel işbirlikleriyle halklar arasında yakınlaşma sağlanması ve uzun vadede sınırların kaldırılması.
Sıfır sorun politikası, ekonomik ve kültürel işbirliğiyle Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan neredeyse sınırları kaldırıp Avrupa Birliği gibi ortak bir yapı oluşturma konumuna kadar geldi.
Türkiye Ä°srail’den uzaklaÅŸtıkça Arap dünyası o oranda teveccüh gösterip baÄŸrına basmaya baÅŸladı.
Fakat sıfır sorun politikası öyle kâğıt üzerinde yazıldığı gibi uygulaması kolay olmadı. Türkiye’nin Ä°slam Dünyasının liderliÄŸine soyunması bu alanda liderlik kavgası veren Ä°ran, Suudi Arabistan ve Mısır’da rahatsızlık yarattı (Mursi, Türkiye’nin yeni politikasına destek veriyordu, zaten bu tutumu askeri darbeyi getirdi). Bu ülkeler kimi zaman açıktan kimi zaman alttan hamlelerle Türkiye’nin önüne taÅŸ koydular.
Batı/Küresel Egemen Güçler, kendilerine açıktan tavır koymuÅŸ olmasa da uzun yıllardır kendi emir eri konumundaki Türkiye’nin tek başına güç olmasına razı deÄŸillerdi. Gezi olaylarını, yükselen Türkiye’nin önünü kesmek için bu güç odaklarının bir tezgâhı olarak okuyorum.
Aynı anda Türkiye’yi ErdoÄŸan üzerinden yalnızlaÅŸtırma ve marjinalleÅŸtirme kampanyaları baÅŸladı.
Suriye politikasında Hükümetin süreci sağlıklı okuyamaması, aceleci davranması geri dönülmez bir kaosu getirdi.
Ä°ran’ın meÅŸhur “Acem Propagandası” vardı ki halen çoÄŸu kiÅŸi bu propagandanın yıkıcı etkilerini fark edebilmiÅŸ deÄŸil.
Ä°ran, bir ÅŸekilde Türkiye’deki Alevi/Caferi yapılarla kontaÄŸa geçerek büyük bir propaganda baÅŸlattı. Alevi yapılar dışında Ä°ran sempatizanı Ä°slamcıları da bu propagandaya dâhil etti. Sonuçta ErdoÄŸan ve Hükümet aleyhine özellikle Suriye konusunda ciddi bir muhalif cephe/kutup oluÅŸturdu.
Tüm bu gelişmelere bir de Gülen Cemaatinin içeriden derin darbe girişimi eklendi.
Dört bir yandan kuşatılan Erdoğan ve Ak Parti Hükümeti, Gezi ve Gülenci Darbeyi bertaraf etmeyi başardı.
Özellikle Gülen darbesinden sonra Erdoğan, Askerle yakın ilişki içerisine girdi. 2015 Martında Hava Harp Okullarında yaptığı konuşmada Askere yapılanları hiçbir zaman kabullenemediğini, askere karşı yanlış bilgilendirildiğini ifade ederek adeta günah çıkarıyordu.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra askerler aleyhine açılmış tüm davalar asker lehine sonuçlanmaya başladı.
Ak Parti Hükümeti bu esnada sıra dışı bir icraata imza atarak Füze Savunma ihalesini Çin’e verdi.
Türkiye’nin, ABD ve diÄŸer NATO ülkelerinden istediÄŸi ama alamadığı füze sistemini çok daha ucuza Çin’den alacaktı.
Aslında bu sipariÅŸ ErdoÄŸan’ın ABD ve NATO’lu dostlarımıza(!?) bir restti.
Müttefiklerden anında cevap geldi:
Çin’den alınacak Füze ve Hava Savunma Sisteminin NATO kurgusu içerisinde kullanılmasının mümkün olmayacağı belirtildi. Ardından Türkiye’ye konuÅŸlandırılmış Patriot Hava Sistemleri sökülüp ülkelerine götürüldü.
Çok geçmeden PKK ve HDP’den çözüm sürecini bitirecek hamleler gelmeye baÅŸladı. 6 Haziran seçimlerinde sürpriz ÅŸekilde Ak Partinin 13 yıllık iktidarı bitti.
Ä°ktidarın gitmesi, PKK’nın özerklik ilanı ve hendek politikasına IŞİD’in bombalı eylemleri eklenince hem Ak Parti için hem de Türkiye için sıkıntılı süreç baÅŸlamış oldu.
1 Kasım’da erken seçim kararı alındıktan sonra Çin ile yapılması gereken füze ihalesi askıya alındı. Bu esnada Feridun SinirlioÄŸlu’nun olaÄŸanüstü çabalarıyla Ä°srail’le büyük oranda anlaÅŸmaya varıldı. Bu geliÅŸmelerden sonra Ak Parti seçimlerden açık ara birinci parti olarak çıktı.
Türkiye’nin bundan sonra ne yapacağı merakla beklenirken Türk Hava Sahasını ihlal eden bir Rus savaÅŸ uçağı düşürüldü ve Rusya’yla iliÅŸkiler kopma noktasına geldi. Rusya’nın yaptırımları Türkiye’ye büyük ekonomik sıkıntılar verdi.
Büyük umutla beklenen AB üyeliğinde de istenen bir sonuç çıkmıyordu bu arada.
Türkiye yapayalnız ortada kalmıştı.
Görünen o ki bizim yetkililer kapalı kapılar ardında 8 yıllık dış politika sürecini macera olarak değerlendirmişler.
SinirlioÄŸlu’nun çabalarıyla Ä°srail’le antlaÅŸmanın hazır olduÄŸu, iÅŸin imzaya kaldığı haberlerinin geldiÄŸi bir esnada Türkiye’nin Ä°srail’in NATO’ya giriÅŸine yönelik vetosunu kaldırdığı duyuruldu.
Çok geçmeden, halen kimsenin gerekçesine anlam veremediği bir şekilde Davutoğlu, başbakanlıktan istifa etti/ettirildi.
Ä°srail’le antlaÅŸma tamam. Rusya ile özür sonrası sıcak diyaloglar baÅŸladı. Binali Bey dostların sayısını artırmaktan bahsediyor. NATO ile iliÅŸkiler eskisinden daha güçlü. ABD deseniz zaten hiçbir zaman köprüleri atmamıştık.
Sonuçta Türkiye dış politikada dönüp dolaşıp Siyonist politikanın kürkçü dükkânına döndü.
Kendi adıma kabullendiğim bir durum değil ama çok da itiraz edecek bir şey yok.
8 yıllık dış politika şimdilik fiyaskoyla sonuçlanmış görünüyor.
Suçlu Davutoğlu mu?
Aceleci davranması, saha ve hayat tecrübesi az akademisyenlerle politikayı yürütmekte ısrar edip kendi dışındakilere kulak tıkaması DavutoÄŸlu’nun yanlışlarıydı bence.
Ama illa bir suçlu aranacaksa ErdoÄŸan’dır derim:
Yeni dış politikada üstlendiÄŸi misyonu fazlasıyla abarttı. Marjinal çıkışları, haddinden fazla iddialı demeçleriyle hem kendine dönüş/manevra alanı bırakmadı hem de uyuyan düşmanları uyandırdı. Kendini ve Türkiye’yi hedef yaptı. Åžimdi de söylediklerinin aksine bir söylem içinde.
Oysaki İran gibi kendi milli politikalarımızı sessizce yürütebilseydik bugün çok daha olumlu şeyler konuşur olurduk bence.
Tüm bu gelişmelere rağmen yine de umutluyum:
Ä°slam coÄŸrafyalarına sırtını dönmez, aptallık derecesinde yanlışlar yapmaz ve sabrederse her halükarda Türkiye’nin yükseliÅŸi sürecektir. Çünkü dünyada dengeler deÄŸiÅŸiyor, dengeler hangi tarafa dönerse dönsün hepsi de Türkiye’nin lehine gözüküyor.
Henüz yorum yapılmamış.