Sosyal Medya

Makale

Şehir Üniversitesi'nden neden ayrıldım ?

Bazı kararlar zordur, yüreÄŸinizi acıtır.
Ta içinizde bir tel kopar, içinizde boÅŸluk oluÅŸur.
Ama zamanı gelmiÅŸse de kaçınılmazdır.
Åžehir Üniversitesi'nden ayrılmak benim için böyle bir karar oldu.
Seyrantepe'deki mütevazı bir masaya davetle baÅŸladı Åžehir Üniversitesi'ndeki hikâyem.
Yeni bir üniversitenin kuruluÅŸunda yer almak karşı koyulamaz bir heyecandı.
Hele bu davet "iyi, doÄŸru ve güzeli" aramak için bir araya gelmiÅŸ insanlardan gelmiÅŸse.
ÖÄŸrencilik yıllarımdan itibaren entelektüel birikimimde istisnai yeri olan Bilim ve Sanat Vakfı'nın kurduÄŸu bir üniversiteye davet edilmiÅŸsem. Büyük soruların cevabının peÅŸine düÅŸmüÅŸtük.
Evrensel olanla yereli nasıl birleştirebiliriz?
Her biri bir dünya görüÅŸünün elinde küçük cemaatlere dönen üniversitelerden olmayacaktık. Kadim deÄŸerlerin ışığında yeni bir soluk olacaktı Åžehir Üniversitesi.
Farklılıkları zenginlik olarak gören, kaliteli ve entelektüel duruÅŸu olan akademisyenlerden oluÅŸacaktı üniversitemiz.
Başarılı akademik kariyer tek tercih sebebi değildi.
Ä°deolojik görüÅŸler önemli deÄŸildi, özgürlüklere sahip çıkılması vazgeçilmez öncelikti.
Yasakçılığı reddeden, müzakereye, etkileÅŸime açık beyinlerin buluÅŸması olacaktı.
Her ideolojiden nitelikli akademisyenlerin bulunduÄŸu "kozmopolit bir vahayı" düÅŸlemiÅŸtik. Sadece kliÅŸelere, katı duruÅŸlulara, kesin inançlılara, yasakçılara yer yoktu.
Türkiye'nin ihtiyacı olan sinerji ve ortak zemin bu birliktelikten doÄŸacaktı.
Bu duygularla kurucu akademisyen kurulun içinde büyük bir onurla ve ümitle yer aldım.
Mustafa Özel'den Gökhan Çetinsaya'ya, Akif Demirci'den Erkan Türe'ye, Abdülhalik Damar'dan Ahmet OkumuÅŸ'a, Fahrettin Altun'dan Medaim Yanık'a ve Ali Pulcu'dan CoÅŸkun Çakır'a birçok güzel insanın emekleriyle eÅŸsiz bir kurum hayat buldu.
Uzun toplantıların, çok ciddi bir altyapı çalışmasının sonunda Åžehir Üniversitesi bahsettiÄŸim ideallere büyük ölçüde ulaÅŸan bir üniversite oldu.
Bu baÅŸarının arkasında Murat Ülker'in mali desteÄŸi vardı. Kendisi, Bilim ve Sanat'ın vizyonuna inanmıştı.
Peki bugüne nasıl geldik?
Malum, Türkiye'nin son iki yılı türbülans içinde. Siyaset kurumunun krizi ile gerçekliÄŸin büyük aynası küçük parçalara bölündü.
Bu parçalanma en çok da akademisyenleri, aydınları yordu, savurdu.
Yabancı devlet adamlarına "gelme" diyen çaÄŸrıları duyduk.
Åžehir Üniversitesi'nden de farklı ideolojik pozisyon alanlar oldu. Kimisine katılmasam da üniversite olmanın ruhuna uygun buldum.
Ancak üniversitemdeki son rektör atamasını baÅŸka bir yola girildiÄŸi ÅŸeklinde yorumladım.
TicarileÅŸme belki kaçınılmaz vakıf üniversiteleri için. 
"Akademik cennet" rüyaları görmek kırılgan bir beklenti.
Bununla birlikte Bilim ve Sanat Vakfı'nın temsil ettiği misyondan uzaklaşılmasını kabul edilemez buluyorum.
Üniversitemin misyonu, vizyonu ve deÄŸerleriyle açık bir karşıtlık içinde olan, "YÖK türbanla mücadelede sonuna kadar haklı. Türban üniversiteye girerse Türkiye Åžeriatla savaşı kaybeder" gibi ifadelerle anti-demokratik ve özgürlük karşıtı cephede yer alan ve bugüne dek "paralel" medyaya destek veren bir ismin getirilmesini onaylamıyorum.
ÖÄŸrencilerimin, çalışma arkadaÅŸlarımın beni anlayışla karşılayacağını umuyor, Ä°stanbul Åžehir Üniversitesi'nin bu dar boÄŸazdan bir an önce çıkmasını temenni ediyorum.

Alıntı - Sabah

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.