Makale
"Kürt baharını" kışa çevirmek
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani'nin Ankara ziyareti, Başika'ya yeni asker sevki tartışmasının gölgesinde gerçekleştiyse de oldukça sembolik öneme sahipti.
Çankaya Köşkü'nde Kürdistan bayrağı ile ağırlanan Barzani, HDP'lilerle yaptığı görüşmede "hendekleri" kapatmalarını tavsiye eden ve çözüm sürecinin kıymetini hatırlatan "ağabey" konumundaydı. PKK'nın silahlı "özyönetim" kurma çabası ile Güneydoğu'nun ilçelerini yaşanmaz hale getirdiği bir dönemde Barzani, Türkiye ile yakın ilişkiler üzerinden bölgesel Kürt siyaseti içindeki yerini tahkim ediyor.
Çatışma değil barış ve diplomasi üzerinden...
HDP ise Sur'da yaşanan şiddeti ve tarih eserlerinin tahribini devlete yıkmaya çalışıyor. 7 Haziran'da Türkiye siyasetinin en etkili aktörü gibi görünen HDP'nin bugün içindeki "gizli Erdoğancıları" tartışır hale gelmesi AK Parti'nin başarısı değil. PKK-HDP çizgisinin politikasının geldiği son noktadır. Türkiye'deki Kürt milliyetçileri Arap isyanlarının verdiği fırsat alanını çok muhteris bir şekilde kullanmaya kalktılar. Hırsları sebebiyle "Kürt baharını" kışa çeviriyorlar. Nasıl mı?
Aralık 2010'da başlayan Arap isyanları bölgedeki halklara refah, katılım ya da özgürlük getirmedi. Aksine insani dram, yıkım ve savaşın kara yüzünü getirdi. "Demokrasi baharı" ümitleri "iç savaşların, mezhep çatışmalarının kışında" soluverdi.
Ulus- devlet yapılarının yıkıldığı ya da zayıfladığı bu ortamdan en fazla Kürt milliyetçilerinin istifade ettiği söylenegeldi. Irak'ta Kürdistan yönetimi petrol gelir paylaşımından askeri örgütlenmeye kadar birçok alanda Bağdat'a karşı elini güçlendirdi. Türkiye'de ise 2013 Çözüm sürecinin meşrulaştırıcı etkisi ile PKK-HDP ikili bir hamle yürüttü. Hem barış söylemi üzerinden HDP'nin siyaset alanı genişledi. Hem de KCK yapılanması ile Güneydoğu illerinde bugünkü şiddetin altyapısı hazırlandı.
7 Haziran seçim sonuçları bu ikili siyasetin kazanımlarının zirve noktası oldu. Bu arada Suriye'de de PKK-PYD, iç savaşın kaosunu iyi kullandı. Esed yönetimi ile işbirliği ve "DAİŞ'e karşı savaşan yerel güç" pozisyonu üzerinden Kuzey Suriye'de kanton yönetimi kurdu. İşte PKK, Türkiye'de terörü yeniden başlatarak söz konusu "siyasi- askeri kazanımları" tehlikeye atan bir sürecin içine girdi.
Zira PKK- HDP çizgisi "bölgesel aktör" olma konumunu abarttı. Kuzey Suriye'deki kantonlar ile Türkiye'nin güneydoğusunu şiddet yolu ile entegre edebileceğini düşündü. Ve Türkiye'deki siyasi gücünü gayrimeşru hale getirecek bir noktaya geldi. PKK'nın terör eylemlerine başlaması ile Çözüm süreci de buzdolabına kaldırıldı. Böylece, Türkiye'deki Kürt milliyetçileri barışın, diplomasinin sağladığı fırsatları çatışmanın getirdiği imkânlara değişmiş oldular.
Bu tercihin temel sebebi de Ortadoğu'daki denklemlerin ve kaosun PKK yöneticilerince okunma şeklidir. İran, ABD, Avrupa ve Rusya'dan aynı anda destek alabilmenin cazibesine kapıldılar. "DAİŞ ile savaş" kartına o kadar çok şey yüklediler ki siyasetin meşru gücünü azımsadılar.
Ortadoğu'da sınırların değişeceği fikrine o kadar inandılar ki bölgedeki ulus- devletlerin kapasitesini gözden kaçırıyorlar. ABD ve Rusya'nın bölge ülkesi olmadığı gerçeğini ihmal ediyorlar. Kürt milliyetçileri dikkatli olmazlarsa "fırsatçı" siyasetleri yüzünden Araplar, Türkler ve İranlılar arasında ezilecek bir savruluşa sürüklenmekteler. Her şeye rağmen Türkiye, bölgede Kürtlerin "âli menfaatleri" için dayanabilecekleri en büyük güç. Ve Kürt milliyetçileri Suriye'deki silahlı mücadeleyi Türkiye'ye bağlayarak kendi iflaslarını hazırlıyorlar.
HDP'nin aktörlüğünü ve meşruiyetini marjinalleştirdikleri yetmedi. Bugün Kobani'den Nusaybin'e giden silahlar sokak savaşlarının malzemesi olarak kullanılıyor. Yarın Kobani "insani direniş" ile değil "silah ve terörist geçiş yeri" olarak anılacak. Bu da Türkiye'deki "Kürt baharının" kışa çevrilmesi demek.
Keşke Kürt milliyetçileri Barzani'nin siyasi vizyonunu daha çok dinleseler.
Henüz yorum yapılmamış.