Âhireti unutuyor ve kendimizi Cehennem azabından emin mi görüyoruz yoksa? Hurma kadar da olsa, bir nimeti paylaşamıyor ve bir “güzel söz”ü bile kardeşlerimizden esirgiyorsak “ateş”ten n
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Kendimizi, çocuklarımızı, eşimizi unutuyoruz, hayatın binbir meşgalesi içinde yetimi, fakiri, aç yatan komşumuzu unutuyoruz. En kötü unutkanlık, insan
Düğün ve cenaze. Bence bu ikisi bir toplumun nereden nereye doğru gittiğini göstermeye yeter. Sair zamanlarda yüzeye vurmayan bir insanlık durumuyla, çok mutlu ve çok kederli bu iki günde r
Memlekette vatandaş siyasetin içerisinde doğuyor.Kahvesinden, cafesine, lokantasından restaurantına kadar her yerde, siyaset varlığını hissettiriyor. Nereye gitsek sürekli siyaseti muhabbetl
Son zamanlarda yeni tabirler ve kavramlar üretmeye çalışıyorlar, bu kavramlara dikkat etmezsek kendimizi farkına bile varmadan “üst akıl” denen şer cephesine kullandırmış oluruz.
Rabbimizin ilahi eğitim müfredatının uygulama metotlarının en başında gelen salat ibadeti ile yaşamımıza hayat vermek ve üstat Nurettin Topçu’nun ifadesiyle miraç muradına ermek istiyo
AK Parti’li siyasetçilerin artık referandum kampanyası için Almanya’ya gitmeyecek olmaları Berlin’de tabii ki memnuniyetle karşılandı. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’e gör
Ruh hekimleri depresyonu, negatif enerji birikimi, ruhsal bütünlüğümüzün yara alması olarak tanımlıyorlar. İnsanlar yaşam boyu birçok olumsuz olayla karşılaşırlar. Zira içinde yaşad
İnsanların layık olduğu idareyi yaşayacağını söylemek, aynı zamanda onların neye liyakat kesp ettiklerini söylemek demek olur. Bu da, bizim kendimizi neye layık saydığımızla bağlant�
Anlaşma iptal edildiği andan itibaren ölümcül deniz yolu yine kaçak göçmen tekneleriyle dolup taşabilir. Sahillerimize vuran her cesetten sorumlu tutulduğumuzda kendimizi “Avrupalılar t
1970’lerin Hollanda’sında Türk’e, Arap’a saygı vardı. Hatta sevgi vardı. Daha doğrusu biz öyle zannederdik. O zamanlar Almanya da fena değildi, ama Hollanda’ya ayak bastık mı kendimizi
Yaşadığımız ağırlıkların üstümüzden alınacağı bir vaktin geleceğine kendimizi inandırıyor, insanlığımıza çeki düzen vermeyi hep o muhal vakte erteliyoruz. Şu sıkıntılı gü
Kendimizi eğleyecek o kadar çok şeyimiz var ki, gören zayıflığımıza verip, içimizde kaçacak, kaçınacak gerçek bir derdimiz olduğunu zanneder. Eskiler kişiyi derdinden gafil kılacak ş
Zorlu bir geçitten geçiyoruz. Derin bir vadinin içindeyiz. Türlü tehlikelere, saldırılara maruz kalıyoruz. Şartlar (coğrafya) nedeniyle kendimizi tam mânasıyla savunamıyoruz. Biliyor ve i
İletişim imkânlarının böylesine geliştiği ve yaygınlaştığı bir dönemde elbette kendimizi bir cam fanusun içine hapsedemeyiz, tarihin bir noktasında dondurup bırakamayız.