Bazen tek boyuta kadar indirgiyoruz insanlığımızı. Basit, süflî, yüzeysel anlamlara, anlamlandırmalara kadar geriletiyoruz idrakimizi. Buharlaşıp gidecek gündelik lakırdılarla örtüyor,
Hayat tortularını dibinde biriktiren bir şey; zihnimize, kalbimize geçmişin yorgunluklarından pıhtılar atan meşakkatlerle dolu bir yolculuk... Sıfırlamak, yeniden başlatmak, tümüyle sili
Güya insanlığa daha uygar bir hayat temin edelim diye çıktık bu yola. Hayatın dengesini bozduk, bize afiyet içinde yaşayalım diye verilen nimetleri tahrip ettik, bindiğimiz dalı kestik.
Eskiyen, modası geçen, küçülen, evlerde, dolaplarda, çekmecelerde artık kendilerine yer bulunamayan eski giysiler gibi hayatımızdaki bazı şeyler...
Günümüzün yalnız insanları arasında en acıklı görünenler, bir hakikati kulağını hakikate sağır bir kalabalığa anlatmaya çalışan kişilermiş gibi geliyor bana.
“İnsan hakkında söylenmiş sözleri artık hiç bir insan üstüne almıyor!”
Bir adım geri çekilip baktığımızda, yaşadığımız her şeyin derin bağlarla birbirine bağlı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Hiçbir şey anlamsız, sebepsiz ve lüzumsuz değil; her
Hafızasını yitiren bir hayat ne hisseder? “Nasıl bu kadar dağıttığımızı bilebilseydik” dedi beyaz saçlı adam, “belki toplayabilirdik biraz kendimizi!”
Bu can yakıcı tabloda bir şey değişecekse onu bizim değiştirmemiz gerekiyor. İsrail’e karşı gösterilen diplomatik çabalar üretebileceği devletler arası sonuçlar bakımından elbette
“İnsanın kalbi, parlak bir ayna gibidir. Kötü ahlak duman (is) ve zulmet (karanlık) gibidir. O aynayı karartıp kişiyi Allah-u Teâlâ’yı görmekten alıkoyar, arada perde olur. Güzel ahl
“Kötüler ne kadar cüretkar” dedi elindeki gazeteyi masaya bırakarak, “ve iyiler ne kadar da habersiz iyi olduklarından!”
“Okuduğunuz kitabı bitirebildiniz mi?” diye sordu daha genç olan. “Son sayfasına kadar geldim ama hangi kitap son noktanın konduğu yerde biter” diye cevapladı bu soruyu daha az genç ol
Başkalarında yaşamak insanın kendinde olmamak için bulduğu modern bir çare... Kendimize, kendimizden uzakta bir hayat kurabilmek için ne çok şey yapıyor, ne çok çabalıyoruz.
Gökyüzünün maviliğinde özgürce kanat çırparken, çerçevelere çarpıp kırılan bütün o kuşlar şu gerçekle tanıştı: Resimleri hayatın kendisi kadar enginliğe sahip değil!
İşin en başına dönmeden, kendimizi düşüncesizce terk ettiğimiz bu görsel döngüyle hesaplaşmadan bunun dışına çıkılamayacak. Mümkün mü bu?