Gökhan Özcan: Yaşamın tortusu
Hayat tortularını dibinde biriktiren bir şey; zihnimize, kalbimize geçmişin yorgunluklarından pıhtılar atan meşakkatlerle dolu bir yolculuk... Sıfırlamak, yeniden başlatmak, tümüyle silip atmak mümkün değil bir kere yaşadığımız şeyleri...
“Hafızamın duvarları geçmiÅŸin renklerini bugüne taşıyan tablolarla dolu” dedi sanki onu dinleyen biri varmış gibi, “Ne kendi halleriyle tam olarak hatırlamak mümkün her ÅŸeyi ne de büsbütün unutmak, hiç olmamışlar gibi!”
Okuyup bitirdiÄŸimiz dokunaklı bir kitap gibi yaÅŸadığımız her gün, kapağını kapattıktan sonra da içimizdeki fısıltısını duymaya devam ediyoruz.
Bazen herkesin özellikle duymasını istediÄŸimiz yükseklikte bir sesle, her ÅŸeyi bitirdiÄŸimizi, yaÅŸadığımız her neyse orada ona son verdiÄŸimizi ilan ediyoruz. Sesimizi baÅŸkalarına duyurmak deÄŸil derdimiz böyle durumlarda, kendimize duyurmak aslında! Kendimizi ikna etmeye çalışıyoruz bir ÅŸeyleri aÅŸtığımıza, bütün bütün geride bıraktığımıza. Çünkü içten içe biliyoruz; bitirmek, son vermek, kestirip atmak gibi ÅŸeyler pek de elimizde deÄŸil. AÅŸmak dediÄŸimiz ÅŸey, hele hele bütünüyle aÅŸmak, aşıyor aslında bizi. Hayatın bir noktasında bir ÅŸeyleri sıfırlayıvermek, sonra yola boÅŸ bir hafızayla, yepyeni bir baÅŸlangıçla, tertemiz bir sayfayla devam etmek...
Evet, ne zaman telaffuz etsek kulağımıza hep iyi bir fikirmiÅŸ gibi geliyor bu; mümkün mü peki? DeÄŸil elbette, yaÅŸamak, hiç kimse için, hiçbir zaman o kadar kolay olmadı. Hayat tortularını dibinde biriktiren bir ÅŸey; zihnimize, kalbimize geçmiÅŸin yorgunluklarından pıhtılar atan meÅŸakkatlerle dolu bir yolculuk... Sıfırlamak, yeniden baÅŸlatmak, tümüyle silip atmak mümkün deÄŸil bir kere yaÅŸadığımız ÅŸeyleri... Beraber yaÅŸadığımız, iç içe geçen hikayelerle tenine, canına dokunduÄŸumuz insanları, bizi aÅŸağı çeken birer ağırlıkmış gibi söküp atmak, geride bırakıp gitmek mümkün deÄŸil... Kimsek o olarak yaşıyoruz ve bu hiç deÄŸiÅŸmiyor. Ve kim olduÄŸumuz, bu deli ırmağın yatağında kiminle, nasıl, nereden nereye aktığımızla çok yakından ilgili...
“Bütünüyle unutulmaya kimsenin gücü yetmiyor. Bir duvarda iki satır yazı, bir albümde soluk bir resim, bir hafızada silik bir hayal olarak kalıyor istemese de. Bütünüyle unutulmak gibi acıklı bir oyuna kimsenin yüreÄŸi dayanmıyor” diyor OÄŸuz Atay, ‘Tutunamayanlar’da.
Neden çekiyoruz bunca fotoÄŸrafı? Eskiden ayniyle hatırlamak için sadece özel zamanları sabitlemeyi isterdik fotoÄŸraflarda. Åžimdi elimizden gelse her anın birer fotoÄŸrafını alıp saklayacağız. Sebebi ne bunun? Her ÅŸeyin hızla kendini doÄŸru hatırlatacak berraklıktan mahrum kalıyor oluÅŸundan olabilir mi?
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; içimizde açılan gediklerden herhangi birini dolduramayan bir hatıra ne hisseder?
SevdiÄŸiniz birinin yüz hatlarını hatırlamaya çalıştığınızda geçmiÅŸten o denli çok hatıra canlanır ki o yüzü, gözyaÅŸları arasından bakıyormuÅŸ gibi bulanık görürsünüz. Bunlar hayal gücünün gözyaÅŸlarıdır” diye yazmış Lav Tolstoy, ‘ÇocukluÄŸum’ adını verdiÄŸi kitabında.
Aralarında bizi gülümsetenler, hatta kahkaha attıranlar olsa da, genelde hüzünle birlikte canlanır hatıralar içimizde. Bu bile geride kalan ÅŸeylerin bütünüyle bizi bırakmadığının inkar götürmez bir delilidir. DoÄŸrusu belki de ÅŸudur; geride kalan ÅŸeyler ne sıkı sıkı tutarlar elimizden yol boyu ne de bırakırlar tamamen elimizi.
“Hatıralar” dedi beyaz saçlı adam, “bir gün bana hatırlatmak üzere unuttuÄŸum her ÅŸeyin ipuçlarını taşıyor içinde!”
Kaynak: YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.