Gökhan Özcan: Gafil pikseller
Follow @dusuncemektebi2
Bir adım geri çekilip baktığımızda, yaşadığımız her şeyin derin bağlarla birbirine bağlı olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Hiçbir şey anlamsız, sebepsiz ve lüzumsuz değil; her şey bir şekilde birbiriyle derinden alakalı ve hayatın sırrını bu bütünlükte, bu birbirine bağlanmışlıkta, bu derin, bağdaşık gerçeklikte aramak gerekiyor.
Gökhan Özcan / Yeni Åžafak
“Åžu an buradayım ve sana bunları söylüyorum” dedi gözlerinin içine bakarak, “çünkü bu her ÅŸeyi birbirine baÄŸlıyor!”
Bir kazak, birbirine baÄŸlanmış yüzlerce ilmikten oluÅŸuyor. Bir kilim, nice motifin birbirine hem benzeyerek hem hiç benzemeden sonsuz kere kendini çoÄŸaltmasıyla dokunuyor. Bir çini sayısız desenin, motifin, kıvrımın, rengin, tonun birbiriyle buluÅŸmasından. Bir ÅŸarkı onlarca notanın, sesin, titreÅŸimin ahenkle birbirine ulanmasıyla ortaya çıkıyor. Bir ÅŸiir kelimelerin, imgelerin, suskunlukların, derinliÄŸine anlamları, çaÄŸrışımlarıyla... Hepimiz hayat gergefinden kendini gösteren nakışlarız. Kendi küçük hikayeleri, kendine özgü biçim ve renkleriyle hayatın büyük hikayesini dokuyan, bütünleyen benzersiz hayatlar... ÇoÄŸumuza lüzumsuz gelen küçük ayrıntıların bile bu büyük hikayede vazgeçilmez bir yeri, büyük hikayede doldurduÄŸu bir boÅŸluk, birbirine baÄŸladığı nice baÅŸka ayrıntı var.
“Kimimiz kürek çeker, siya siya,/ Kimimiz midye çıkarır dubalardan,/ Kimimiz dümen tutar mavnalarda,/ Kimimiz çımacıdır halat başında,/ Kimimiz kuÅŸtur, uçar ÅŸairane,/ Kimimiz balıktır, pırıl pırıl,/ Kimimiz vapur, kimimiz ÅŸamandıra” diyor Orhan Veli, ‘Galata Köprüsü’ adını verdiÄŸi ÅŸiirinde.
Bir adım geri çekilip baktığımızda, yaÅŸadığımız her ÅŸeyin derin baÄŸlarla birbirine baÄŸlı olduÄŸunu rahatlıkla görebiliyoruz. Hiçbir ÅŸey anlamsız, sebepsiz ve lüzumsuz deÄŸil; her ÅŸey bir ÅŸekilde birbiriyle derinden alakalı ve hayatın sırrını bu bütünlükte, bu birbirine baÄŸlanmışlıkta, bu derin, baÄŸdaşık gerçeklikte aramak gerekiyor. Hayat, çoÄŸu zaman kendi hikayemizin kıvrımlarında düÄŸümlenip kaldığımız için ıskaladığımız, göremez hale geldiÄŸimiz bu harikulade bütünlükten kazanıyor asıl anlamını. Yakından bakıldığında anlamsız görünen piksellerin, uzaktan bakıldığında nefes kesici güzellikte fotoÄŸraflara dönüÅŸmesi gibi...
“O kadar çok insan ve o kadar çok mesele vardı ki ve hepsi öylesine aynı anda yaÅŸanıyordu ki, bu inanılmazdı. Bütün bunlar nereye gidiyordu? Bir çocuk kardeÅŸiyle kavga edip aÄŸladığında ve sonrasında sustuÄŸunda, bu nereye gidiyordu? YaÅŸlı bir kadın yıllardır balkonun aynı yerinde oturup ziyaretine gelmeyen çocuklarının yolunu gözlediÄŸinde, bu nereye gidiyordu? O mavi kapı boÅŸuna eskimiÅŸ olamazdı. Bir ÅŸeyler olmalıydı. Anlamlı bir ÅŸeyler. O anda, ben o sokaktan geçerken, dünyanın her yerinde bambaÅŸka ÅŸeyler yaÅŸanıyordu. Bütün bunlar nasıl olabilirdi? Aklım almıyordu” diyor Abdullah Kibritçi, yeryüzünden dokunaklı hikayeler derlediÄŸi ‘Katmandu’ya Yol Arkadaşı Aranıyor’ kitabında.
Buradan kalkıp gidersem bir ÅŸey kaçırırım hissi de, bir ÅŸeyler kaçırmayı göze alarak gittiÄŸimiz yer de hikayenin bir parçası... Kavrayışımızın sınırları, kendi hikayemizin bir anının sonsuz kere büyüyen dikey ve yatay boyutlarını bütünüyle kavramamıza imkan vermiyor. O sonsuzluÄŸa dair sezgiler oluÅŸuyor sadece içimizde. Ki o sezgiler de, nerelere kadar uzandığını bilemediÄŸimiz o hayret ve hayranlık verici hikayenin ÅŸükredilesi bir parçası sadece.
Biz bir ÅŸeyleri bitirdiÄŸimizi ifade etmek için ‘noktayı koymak’ deyimini kullanıyoruz. Oysa nokta her ÅŸeyin baÅŸladığı yer!
“Ä°nsan derin düÅŸüncelere dalınca” dedi gülümseyerek beyaz saçlı adam, “sonsuzluk denizinin serin dalgalarının gelip ayak uçlarına dokunduÄŸunu hissediyor!”
Henüz yorum yapılmamış.