Gökhan Özcan: Kağıtta leke
Bazen tek boyuta kadar indirgiyoruz insanlığımızı. Basit, süflî, yüzeysel anlamlara, anlamlandırmalara kadar geriletiyoruz idrakimizi. Buharlaşıp gidecek gündelik lakırdılarla örtüyor, duyulmaz hale getiriyoruz hakikatin, hakikatimizin sesini.
Çevremizi, dünyayı, hayatı, hatta âlemi hayatımıza eÅŸlik eden bir dekor gibi görmeye baÅŸladık sanki. Önünde durup gülümseyerek fotoÄŸraf çektirdiÄŸimiz bir fon... Yeni zamanların getirdiÄŸi idrak kayıplarının en önemlilerinden biri bu insanlar için... Her ÅŸeyin bütünlüÄŸü içinde anlamlı olduÄŸumuzu büyük ölçüde unuttuk. Bu geniÅŸ açıyı kaybettiÄŸimiz için kendimizde olan biteni büyütüp hayatı oradan anlamaya, her ÅŸeyin anlamını o dar açıdan çıkarmaya çalışıyoruz. Her geçen gün benmerkezli bir hayata daha fazla yöneliÅŸimizin, bencilce arayışlara girmemizin altında bu zihinsel daralma meselesi yatıyor büyük ölçüde. Ä°nsanı ve içinde yaÅŸadığı dünyayı ya da daha geniÅŸ ve doÄŸru söyleyiÅŸle bir cüzü olduÄŸu âlemi birbirinden ayırdığımızda bir tür görme bozukluÄŸu, bir tür idrak kısırlığı içine düÅŸüyoruz. Kendini kendi sınırlarıyla sınırlayan insan kendi içine hapsolmuÅŸ bir mahkûm gibi... Buna karşılık, âlemin içinde bir zerre olduÄŸunun ÅŸuurunda olan insan, hakikat nezdinde ÅŸu uçsuz bucaksız âlemi zerrenin içinde bulmanın, görmenin, idrak etmenin iç imkânlarına kavuÅŸuyor. Ä°çindeki nefes darlıklarından, idrak körelmelerinden, görme bozukluklarından kurtulma yolunda belki doÄŸrudan bilgilere deÄŸil ama paha biçilmez sezgilere, yeni ufuklara kavuÅŸuyor.
“Sapların arasındaki küçük dünyanın vızıltılarını duyduÄŸumda ve hem böceklerin hem sineklerin sayısız yaÅŸam biçimini algıladığımda Tanrı’nın varlığına kendimi daha yakın hissediyorum. O bizi kendi suretinde yaratmıştır ve bize hem bizi koruyan hem de besleyen evrensel sevgide bir nefes üflemiÅŸtir. Bu bizim çevremizde sonsuza kadar mutlu bir ÅŸekilde süzülür” diyor ‘Genç Werther’in Acıları’ kitabında Johann Wolfgang Von Goethe.
Bazen tek boyuta kadar indirgiyoruz insanlığımızı. Basit, süflî, yüzeysel anlamlara, anlamlandırmalara kadar geriletiyoruz idrakimizi. Buharlaşıp gidecek gündelik lakırdılarla örtüyor, duyulmaz hale getiriyoruz hakikatin, hakikatimizin sesini. Nereye bakarsak ufka dokunur bakışlarımız, nerede durursak yakışırız insan olmaya, unutuyoruz. Güzel olmak için sadece güzelde kalmak gerektiÄŸini, bunun yeteceÄŸini aklımızda tutamıyoruz çoÄŸu zaman. Çirkinlikleri gidermek için en kısa yol bu oysa: Güzel kalmak! Nicemiz sabahları çirkinlikleri gidermek için çıktığı yoldan üstüne başına çirkinlik bulaÅŸmış olarak dönüyor akÅŸamları evine. Her ne yolla olursa olsun baÅŸkalarını güzelleÅŸtirmek fikri, neyin güzel olduÄŸu neyin olmadığı noktasında karıştırıyor çoÄŸunlukla kafalarımızı. ÇirkinliÄŸin iyi bildiÄŸi yollar, yöntemler, harekât planlarıyla güzelliÄŸi galip getirmek mümkün olmuyor, güzellik kayıp gidiyor elimizden sadece.
“Güzellik ve çirkinlik arasında, sıcak ve soÄŸuk, siyah ve beyaz arasındakine benzer bir çift olma münasebeti yoktur. Çirkinlik, daha ziyade güzelliÄŸin bozulmasını ve daha iyi yapılmış bir ÅŸeyin tersine çevrilmesini ifade eder; yani çirkinlik dediÄŸimiz ÅŸey, bir kumaÅŸ üzerindeki bir leke gibidir ve bu manada, Kur’an’ın, sadece kısa süreli olup sonlandıklarını söylediÄŸi ÅŸeylerin grubuna dahildir. Onun için Müslümanlar, çirkin bir ÅŸeyle karşılaÅŸtıklarında hemen baÅŸlarını çevirirler ve bunu o ÅŸeyin varlığını inkâr etmek için deÄŸil, fakat her var olan ÅŸeyi bakmaya deÄŸer görmedikleri için yaparlar” diye yazmış merhum Gai Eaton, ‘Tanrı’yı Hatırlamak’ isimli kitabında.
Herkes tashih yapmak üzere yirmi dört saat nöbet tutar hale gelince, kâğıdın üstüne bir ÅŸeyler yazmaya niyetlenen kalmadı.
“Teslim almaya çalışmak yerine” dedi beyaz saçlı adam, “teslim olmakla yetinmeliydik belki de sadece!”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.