Gerçek hayattan uyarlanan bir film olan İki Papa, yaklaşık 10 gün önce Netflix’te yayına girdi. Bizim zihnen vaftizlenmiş ecnebi aydınlarımızın tümü de bayılmışlar zaten bu filme…
Modern çağda insan uyuşmak istiyor. ‘Anestezi rejimleri’ insanları ıstıraba karşı duyarsızlaştırıyor ve insanın yaşadığı hayattan bir şeyler öğrenmesini güçleştiriyor. Roman
Eski İngiliz Başbakan Winston Churchill’in 1936’da sarf ettiği şu sözler, aslında işgal ve sömürge zihniyetinin odak noktasını net olarak açıklıyor; “Bir damla petrol, bir damla ka
Korkularım beni alt eder hale gelmişse, inancımda, tutum ve davranışlarımda bazı tavizlerin olduğunu düşünebilir ve hayatımı yeniden analiz edip imanımı güçlendirebilirim. Korkularım
Vicdan bir çağrıdır ve bu çağrı, Heidegger’in ifadesiyle, “benim içimden ama kendimden öteden” gelir. Gazze bizi vicdana çağırıyor, içimizi allak bullak eden bir barbarlık karş�
‘Öteki’nin olması için kişinin öncelikle ‘ben’ demesi gerekir. Oysa bizim ahlak ve itikadımızda ‘ben’ demek terk-i edeptir. Terk-i edeptir, çünkü bunu diyen ‘benlik davası’
Topluca sabah namazlarına kalkılan, içerisinde Kur’an okunan, Allah’ın zikredildiği, iyiliğin emredildiği, kötülüğün men edildiği, ümmetin derdiyle dertlenilen her ev bir vakıf, bir
“Sağlık sorunları nedeniyle” 2014’ten bu yana Birleşik Arap Emirlikleri’nde siyasî mülteci olarak yaşayan Müşerref, ABD’nin büyük yatırım yaptığı bir isimdi. 11 Eylül 2001 s
Ahmet Hamdi Tanpınar ünlü Beş Şehir adlı eserinin “İstanbul” bölümünde, sonlara doğru şunları yazıyor: “Niçin geçmiş zaman bizi bir kuyu gibi çekiyor? Niçin Boğaz’dan ve İ
Libya anlaşması sonrası Türkiye, İsrail'e karşı iki önemli hamle yaptı: Donanma, Kıbrıs'ın güneyinde İsrail'e ait bir sismik gemiye engel oldu. Ardından Ankara’dan Tel Aviv’e şu me
Günümüzde Doğu ile Batı’nın arasındaki sınırların yeniden çizilmesi yalnızca Doğulu insan için değil, benzer sebeplerle olduğu kadar tarihsel sebeplerle de Türk insanı için çok d
''Niçin yaşıyoruz ve nasıl yaşıyoruz? Yaşadığımız ile yaşamak istediğimiz aynı şey mi? Düşündüğümüz dünya yaşadığımız dünyanın neresine tekabül ediyor?” gibi sorulara
Yirminci yüzyılda öldürülen insan sayısı, önceki beş bin yılda öldürülen insanların toplamından fazla. Ahlaki körlük çağında hepimiz acı bize ilişmediği sürece onu unutmayı ve
Bu topraklara ayağı düşenler, geçmişte bizim hakkımızda şu minval üzere tespitlerde bulunurlardı: “Türk mahkemelerinde, bizde olduğu gibi iltimas mektupları geçmez. Adaletlerinin en i
Zalimlerin ve onların kurbanı olan mazlumların olduğu bir dünya bizi tanıklığa çağırır. Hiç kan dökülmemiş, çocuklar hiç yetim kalmamış, ıstırap yürekleri kavurmamışçasına d