Burada, hafta içerisinde yayınlanan iki haber hakkında sosyal medyada yeralan bazı yorumları naklediyorum. Ama kin ve nefret arttıkça cehalet de arttığı, hakaret ne kadar sunturlu olursa iml
Yeni Osmanlıcılıktan söz etmiyorum. Onlar geldi ve geçti. Biz geçmişten ders alarak, güzellikleri geleceğe taşıyarak yanlışları ayıklayarak yeni bir medeniyet inşa etmemiz gerekiyor.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (MbS), ülkesini ekonomik yönden kalkındırmak için hazırlattığı iddialı “2030 Vizyonu”nun ilânının beşinci yıldönümü münasebeti
Açık konuşmak gerekirse 1915 Ermeni Olayları meselesinde yaramızı açık tutmayı seçerek “anlatı inşa etme” gücümüzü büyük oranda kaybettiğimizi düşünüyorum. Sakin, serinkanl�
Tanıdık müşterilerinin gözünün içine bakarak “bu sabah da almıyor musunuz” baskısından kaçınmanın bir yolu olduğunu düşündüm. Selam verdiğinizde sessiz bir nezaketle alır ama
Ramazanla ilgili yazılacak olan şeylere yeni bir şey ekleyebileceğimi sanmıyorum. Ancak bir iz sürüp bu ize dikkati çekebilirim. İşte bu sebeple Sezai Karakoç un Ramazan a dair görüş ve
On bir ayın sultanı, rahmet ve mağfiret ayı Ramazan-ı Şerif’in getirdiği hayır, feyz ve bereketten bütün inananların ve bütün insanlığın nasibdar olmasını niyaz ediyorum.
Bu satırları salgın sebebi ile vaka sayılarının elli binleri aştığı vefat sayılarının iki yüz ellileri geçtiği günlerde yazıyorum.
Ben Saraybosna’da bir Sırp olarak kalmadım. Kendimi din veya millet üzerinden tanımlamıyorum. Ben Jovan Divjak olarak, bu ülkenin vatandaşıyım ve Bosnalıyım.
Her fırsatta tekrarlamayı gerekli gördüğüm bir hükme olan bağlılığımı koruyorum: Ucunda ölüm olmayan hiç bir şey ciddi değildir.
Hoca’nın göle maya çaldığını anlatan fıkra da ihtimali denemek bağlamında yorumlanabilir.
Montaigne’in denemelerinde mi okumuştum acaba, aklımda öyle kalmış: “Hindistan’a hiç gitmedim. Gitmeyi de düşünmüyorum. Ama biri gelip Hindistan’ın şu köyüne gitmek yasaklandı d
Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin siyasî duruşunu, kendisinin çağdaşı bir başka isimle -Saîd Ramazan el Bûtî- karşılaştırmak suretiyle ortaya koymak istiyorum. Çünkü her iki şahsiyet,
“Allah'ım, ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum.” diyerek Filistin davasının "yalnız bırakılmışlığından" yakınan Şeyh Yasin’in suikaste kurban gitmesi, Filistin’in yanı
Rachel Corrie’nin sarsıcı öyküsünü “vicdan tesadüf değildir” cümlesiyle özetliyorum ben. Vicdanın bulunduğu bir sine, aynı zamanda bozulmamış bir fıtratın da işaretidir. Daha 1