Taha Kılınç: Veliaht Prens ve laikliğe doğru adım adım...
Follow @dusuncemektebi2
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (MbS), ülkesini ekonomik yönden kalkındırmak için hazırlattığı iddialı “2030 Vizyonu”nun ilânının beşinci yıldönümü münasebetiyle uzunca bir röportaj verdi. El Arabiya televizyonunda geçtiğimiz çarşamba (28 Nisan) akşamı Suudi sunucu Abdullah Mudeyfir’in sorularını cevaplandıran MbS’nin dinî alana taalluk eden yorumları geniş yankı uyandırdı.
Mbs, özetle şöyle dedi: “Anayasa olarak sonsuza dek Kur’ân’a tabi olmayı sürdüreceğiz. Hükümet, şûra meclisi ve kral, tamamen Kur’ân’ın hükümlerine bağlı kalacaktır. Ancak toplumsal ve şahsî meselelerde bizi bağlayan, yalnızca Kur’ân’da açık bir şekilde ifade edilen hükümlerdir. Yani Kur’ân’da ve Peygamber’in sahih sünnetinde yer almayan cezaları tatbik etmeyeceğiz. Hadislerin mütevatir olanlarını esas kabul edeceğiz, ki onlar da oldukça azdır ama sıhhatleri çok güçlüdür. Mütevatir hadisleri yorumlarken, içtihat mekanizmasını devreye sokacağız. Bu hadisleri yerine, zamanına ve insanların ihtiyaçlarına göre yorumlayacağız. Haber-i vâhid türünden hadisleri ise hemen kabul etmek yerine, sıhhatini kontrol edeceğiz. Yalnızca şeriata ve insanların ihtiyaçlarına uygunlarını alacağız, diğerlerini terk edeceğiz. Mütevatir olmayan hiçbir hadisi mutlak bağlayıcı olarak görmeyeceğiz ve tatbikata esas kabul etmeyeceğiz.”
Değme ilâhiyatçıya taş çıkartan bu açıklamaların devamına ve ardından Suudi Arabistan için ne anlama geldiğine geçmeden önce, hadis ilminde önemli bir başlık olan “haber-i vâhid” kavramına dair bir parantez açalım:
Mütevatir (yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün olmayan çok fazla sayıda insan tarafından rivayet edilmiş) sünnetin dışında kalan ve Hz. Peygamber’den ancak bir veya birkaç kişinin aktardığı rivayetler “haber-i vâhid” olarak adlandırılıyor. Hadis âlimleri bir haber-i vâhidin, rivayet tarikleri çeşitlense bile bu vasıftan çıkmayacağı kanaatini taşıyor. Haber-i vâhidin dinde delil olup olmayacağı, eskiden beri tartışılmış; âlimlerin çoğunluğu gerekli sıhhat şartlarını taşıdıktan sonra, amelî konularda delil olacağını söylemişlerdir. Kaynaklarımızda Hz. Peygamber döneminde haber-i vâhidin delil kabul edildiği çok sayıda hadise de kayıtlıdır.
MbS’nin sünnetin nasıl yorumlanacağına ilişkin sözleri de oldukça dikkat çekiciydi: “Kur’ân’daki bir hükmü alıp uygularken, onu Peygamber’in yapmadığı biçimde tatbik etmek asla caiz değildir. Mesela Rasûlullah, zina eden bir kadını hemen cezalandırmamış, çocuğunun doğup sütten kesilinceye kadar büyümesini beklemiştir. Bu örnek, cezalandırmaları hemen yapmamak gerektiğini gösterir. İslâm’ın suç saydığı fiillerin cezasını insanlar olarak biz veremeyiz. Kişinin kendisi, yaptığı şeyin cezasını âhirette zaten bulacaktır.” İddialı çıkışlarını sürdüren MbS, bu bahisteki sözlerini şöyle bağladı: “Yaratıcı ile kullar arasında perde yoktur. Kur’ân, sünnet ve içtihat… Bizim yolumuz budur. İçtihat kapısı da sonsuza kadar açıktır. Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb bugün mezarından kalksa ve kendisinin kitaplarına sımsıkı sarılarak akıllarımızı içtihada kapattığımızı görse, bu duruma ilk karşı çıkan yine kendisi olurdu.”
Bu cümlelerin satır araları dikkatli bir şekilde okunduğunda, MbS’nin tasavvur ettiği İslâmî tatbikatta asıl ağırlığın içtihada ve günümüz insanlarının ihtiyaçlarına verildiği görülüyor. “Kur’ân ve sünnetin yorumlanması” ve içtihat mekanizmasının işleyişi de tümüyle siyasetin emrindeki ulema tarafından ve kraliyetin arzusu doğrultusunda gerçekleştiriliyor. Ayet ve hadislerin bağlayıcılığı ise, -kâğıt üzerinde yerinde kalsa da- pratikte sıfıra indiriliyor. Tabir-i câizse, din camiye ve vicdanlara hapsediliyor. Resmen ilân edilmemiş bir laiklik rejimi aslında bu. MbS’nin Suudi Arabistan’ı adım adım götürdüğü nokta.
Suudi Arabistan Yüksek Ulema Konseyi, İslâm hukukundaki birçok uygulamayı fiilen ortadan kaldıran ve ülkenin dinî kimliğini yeniden tanımlayan MbS’nin bu sözlerini sınırsızca alkışladı. Röportajın hemen ardından konsey adına yapılan resmî açıklamanın özeti “İşte gerçek din bu! İşte aradığımız dengeli bakış!” şeklindeydi. Buradan da, bundan sonraki gidişatın seyri hakkında fikir edinmek mümkündü.
Din-devlet ilişkileri, umerâ-ulema münasebetleri ve modern dünyada din algılarının nasıl değiştiği gibi noktalarda, Suudi Arabistan canlı laboratuvar hükmünde bugün. MbS, geleceğin araştırmacılarına ve akademisyenlerine bitmez-tükenmez bir analiz madeni sunuyor. Kendi halkını deney masasına sürerek.
Kaynak: Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.